TamSaha 127. Sayı - page 78-79

Çirkinler
Helenio Herrera ve Yunanistan
toplu savunma, 1990’daki Arjantin
ve Graham’ın Arsenal’i sıkıcılık
anlamında göze çarptı. 1960’ların
sonunda Osvaldo Zubeldia’nın yö-
nettiği Estudiantes ise futbol tari-
hinde kesinlikle bambaşka bir
yere sahip. Defansif veya sıkıcı
futbol oynamaktan ziyade Estu-
diantes rakip oyunculara sistemli
bir biçimde centilmenlik dışı ha-
reketler yaparak oyunu çirkinleş-
tirmeyi amaç edindi. Dirsek atma,
aşil tendonuna basma, tükürme,
yumruk atma ve hatta bir riva-
yete göre rakibe toplu iğne ba-
tırma bile Zubeldia’nın öğrencileri
için sıradan hareketlerdi. Tabiî ki
bu unsurların tamamında hake-
min arkasının dönük olduğundan
emin olmaları gerekiyordu!
Adı “anti-futbol”la özdeşleşen Es-
tudiantes rakip oyuncuları sindir-
meyi öylesine sistemleştirmişti
ki, Zubeldia emekli hakemleri
sıklıkla oyuncularıyla buluşturu-
yordu. Bu toplantılar sonucu kural
kitabında suiistimal edilebilecek
tüm açıklar çalışılıyordu. 1969 yı-
lında Milan’la oynanan Kıtalara-
rası Kupa finalinde Estudiantes işi
o kadar abarttı ki, Arjantin Devlet
Başkanı Ongania maçtan sonra
tüm takımın tutuklanması yö-
nünde talimat verdi! Nitekimüç
oyuncu bir süre hapis yatarken
biri de futboldan hayat boyumen
cezası aldı. Kısacası Zubeldia’nın
takımı kesinlikle yan bakılmaya-
cak bir katiller ordusuydu.
Estudiantes’ten ne kadar etkilen-
diği bilinmez ama aynı dönemde
Don Revie tarafından yönetilen
Leeds United da çirkinlik konu-
sunda epey becerikliydi. İkişer lig
şampiyonluğu ve Fuar Şehirleri
Kupası kazanmasına rağmen Re-
vie’nin ekibi hâlâ çirkefliğiyle ha-
tırlanır. Öyle ki, 1964’te takıma
katılan Alan Peacock, artık
Leeds’e karşı oynamak zorunda
kalmamak adına bu transferi ger-
çekleştirdiğini ve tekme yemeye-
ceği içinmutlu olduğunu söyler
çok sonraları! Kaptan Billy Brem-
ner ise sakinliğiyle tanınan Kevin
Keegan’ı bile maç ortasında yum-
ruk yumruğa kavga edecek nok-
taya getirmeyi başarır.
Revie’den sonra Leeds’in başına
geçen Brian Clough, takımla yap-
tığı ilk toplantıda çirkinlik konu-
suna değinir. The Damned United
filminde de ustalıkla canlandırıl-
dığı üzere “Tüm şampiyonlukma-
dalyalarınızı çöpe atın çünkü
hepsini hileyle kazandınız” der
Clough ve sadece 44 gün sonra
görevden alınışının fitilini ateşler.
Bugün Jose Mourinho’nun seveni
çok olmayabilir. Tıpkı geçmişte
Herrera, Rehhagel, Bilardo ve Gra-
ham’ın benzer durumu hissettiği
gibi. Her ne kadar birçok kişiye sı-
kıcı gelse bile bu isimler iyi defans
yapmanın futbolun olmazsa
olmaz bir parçası olduğunun her-
kesten çok farkındaydı. Yine de
hiçbiri çirkinlik anlamında Revie
ve hele ki Zubeldia’nın eline su
bile dökemedi.
yapılabilecek en zevkli şeylerden
biri değildi. Fakat yine de Rehha-
gel’in pragmatik olduğu kadar
akılcı sistemi şampiyonluğu ge-
tirdi.
Sıkıcılar
Herrera’nın Inter’i ve EURO
2004’teki Yunanistan’ın savunma
odaklı futbol oynayacağı orta-
daydı ve nitekimhedefe ulaştı.
Fakat bu anlayışı benimseyeceği
tahmin edilmeyen ve hepten iç
bayıltan ekipler de oldu. 1990
Dünya Kupası’nda finale yürüyen
Arjantin pek âlâ bunlar arasında
sayılabilir. Tangocular dört yıl
önce Maradona’nın insanüstü ça-
basıyla kupayı kazanmıştı ancak
El Diego eski görünümünden çok
uzaklardaydı. Sonuçta takımbir
yıldızlar topluluğu değildi ve Ma-
radona’nın iyice sıradanlaşmış
oluşu, Teknik Direktör Carlos Bi-
lardo’yu defansif bir anlayışa yö-
neltti.
Grupmaçlarına Kamerun yenilgi-
siyle başlayan Arjantin, tur atla-
mayı ancak en iyi üçüncüler
arasına girerek başarabilecekti.
İkinci turda Brezilya’nın atakla-
rına direnip Caniggia’nın son da-
kikalardaki golü ile zafere ulaşa-
caktı. Finale giden yolda Yugos-
lavya ve İtalya karşısında da aynı
şekilde geri çekilecek ve bu kez
penaltılarla kazanacaktı. Tribün-
lerin ve seyircilerin gözünde o
dört yıl önceki Arjantin sempati-
sinden eser bile kalmamıştı. Fi-
nalde karşılarında bir başka sıkıcı
ekip Almanya vardı ve başından
beri iç bunaltan bumaçı da penal-
tılara götürmeye çabaladı Arjan-
tin. Ne var ki Brehme’nin 85’teki
penaltısı sonucu çekirge üçüncü
kez zıplayamadı.
Bugün ArseneWenger’in Arse-
nal’i kupa kazanma alışkanlığın-
dan uzaklaşmış olsa da yapıcı ve
göze hoş gelen futboluyla en azın-
dan ağızlara bir parmak bal çalı-
yor. Ancak 1986-1995 yılları
arasında takımı çalıştıran George
Graham için aynı şeyi söylemek
zor. Graham özellikle son yılla-
rında o kadar sıkıcı ve yavaş bir
oyun oynatmıştı ki, birçok kişi ta-
kımın karakterini Catenaccio’ya
benzetmişti. 1-0 kazandıkları maç
sayısının çokluğundan ötürü tri-
bünler Pet Shop Boys’un GoWest
şarkısını “one nil to the Arsenal”
şeklinde uyarlamıştı! Takımdaki
teknik oyuncu kapasitesi şimdi-
kiyle kıyaslanamayacak kadar alt
seviyedeydi ve tek gol ümidi Ian
Wright’ın kişisel çabalarına daya-
nıyordu.
Bu oyun tarzıyla olsa bile yine de
iki lig şampiyonluğu gördü Gra-
ham. 1994’teki Kupa Galipleri Ku-
pası finali ise onun nahoş ününü
tümAvrupa’ya gösterdi. Asprilla,
Zola ve Brolin’li kadrosuyla Parma
karşısına çıkan Arsenal, 20. daki-
kada bulduğu gole yaslandı ve
takımmaç boyunca kendi yarı
sahasını neredeyse hiç geçmedi.
Neyse ki kısa süre sonraWenger’e
kavuşan taraftarlar, daha önemli
başarıları çok daha zevkli bir
oyunla kazanmanın tadını çıkardı.
78
79
İtalya 90’da Arjantin’in sıkıcı futbolunu
Maradona bile renklendirememişti.
George Graham’ın Arsenal’i
Parma finalinde...
Estudiantes’in
katlettiği Milanlı
bir oyuncu...
Don Revie’nin Leeds United’ı...
1...,58-59,60-61,62-63,64-65,66-67,68-69,70-71,72-73,74-75,76-77 80-81,82-83,84-85,86-87,88-89,90-91,92-93,94-95,96-97,98-99,...178
Powered by FlippingBook