TamSaha 124. Sayı - page 102-103

A
102
103
Bruno Conti
Roma lokomotifi
sonrasıysa Conti adına pek hatırlanmak
istenecek cinsten değil zira kullandığı penaltı
atışında topu üstten auta göndermiş ve kupa da
penaltılarda 4-2’lik üstünlük sağlayan Liverpool’a
gitmişti.
Conti bundan sonra altı sezon daha Roma forması
giymeye devam etti. 1990’da futbolu bıraktığında
Roma ile bir lig şampiyonluğunun yanı sıra iki lig
ikinciliği elde etmiş, dört de İtalya Kupası
kazanmıştı. Millî takım formasıyla boy gösterdiği
son büyük turnuva ise 1986 Dünya Kupası’ydı
ancak o turnuva İtalya için fiyaskoyla sonuçlanmış
ve Gök Mavililer ikinci turda Fransa’ya yenilerek
erkenden evlerine dönmek zorunda kalmıştı.
Futbolu bıraktıktan sonra da Roma kulübü
bünyesinde çalışmaya devam eden Conti, 2005
yılında kısa bir süreliğine geçici teknik direktör
olarak da görev yapmıştı. Kendisi günümüzdeyse
kulübün altyapısının başında bulunuyor.
rjantin futbolunun en önemli sağ kanat
oyuncularından birini anlattıktan sonra
sırada İtalyan futbolunun yıldız sağ
kanatlarından biri olan (üstelik solak
olmasına karşın) Bruno Conti var. 13 Mart
1955’te Roma yakınlarındaki Nettuno
kentinde dünyaya gelen Conti, futbola da
adeta hayatını adayacağı Roma’da
başlayacaktı. 18 yaşındayken sarı-kırmızılı
ekiple ilk Serie Amaçına çıkan Conti,
1970’lerde iki sezonu o zamanlar Serie B’de
yer alan Genoa’da geçirmesi haricinde
kariyerinin tamamında Roma formasını
giyecekti. Özellikle Genoa’daki ikinci kiralık
döneminden döndüğü 1979’dan sonra
Roma’nın en önemli yıldızlarından birine
dönüşen Conti, 1980’den itibaren İtalya Millî
Takımı’nda da düzenli olarak kendisine yer
bulmaya başlayacaktı.
1980’lerin ilk yarısı, Conti’nin kariyerinin de
en parlak yıllarına sahne oldu. İlk ve en
önemli başarısı, 1982 Dünya Kupası’nda geldi.
İtalya her ne kadar turnuvaya tutuk başlayıp
ilk turdaki üç maçından beraberlikle
ayrıldıysa da ikinci turda açılmış ve
Arjantin’le Brezilya’yı devirerek yarı finale
yükselmiş, burada da Polonya’yı mağlup
ederek finale kadar gelmişti. Turnuvada ilk
turdaki Perumaçında bir gol atan Conti, en iyi
oyununuysa finale saklamıştı.
Federal Almanya ile oynanan final maçında
Conti ilk yarıda takımına bir penaltı
kazandırmıştı ama atışı kullanan Antonio
Cabrini topu auta göndermişti. İtalya, maçın
ilk saati dolmak üzereyken golcüsü Rossi ile
öne geçmiş, bundan on iki dakika sonra,
hazırlanışında Conti’nin de payı olan bir
pozisyonda Tardelli ile farkı ikiye çıkarmıştı.
Bitime dokuz dakika kala yine Conti’nin
geliştirdiği kontratakta topa son dokunuşu
Altobelli yapmış ve 3-0’lık skor İtalya’yı
hepten rahatlatmıştı. İki dakika sonra
Almanların Breitner’le bulduğu penaltı golü
şeref sayısından öteye gidememişti. Sonuçta
İtalya, tam48 yıl aranın ardından bir kez daha
dünyanın en büyüğü olmuştu.
Conti’nin başarıları kulüpler düzeyinde de
devam edecekti. Dünya Kupası’ndan hemen
sonraki sezon Roma, Serie A’yı zirvede
tamamlayacaktı. Üstelik bu, sarı-kırmızılı
ekibin 41 yıllık şampiyonluk hasretine de son
vermesi demekti. Bu vesileyle bir sonraki
sezon çıkılan Şampiyon Kulüpler Kupası
macerası da Roma adına rüya gibi başlamıştı.
Sırasıyla Göteborg, CSKA Sofya, Dinamo
Berlin ve Dundee United’ı saf dışı bırakan
Roma, tarihinde ilk kez mücadele ettiği bu
kupada finale kadar gelmişti. Üstelik final de
sarı-kırmızılıların kendi sahasında, Roma
Olimpiyat Stadı’nda oynanacaktı.
Finalde Liverpool her ne kadar maçın
başlarında Phil Neal ile öne geçtiyse de ilk
yarının sonlarına doğru Roma, Pruzzo ile
beraberliği yakalamayı bilmişti. Ancak
sağlanan bu eşitliğin bir daha bozulması için
ne 90, ne de 120 dakika yeterli olunca iş
mecburen penaltı atışlarına kaldı. Bundan
S
DraganStojkovic
Saf yeteneğin adı
on çeyrek asırda Balkanlardan ne
yetenekler çıkmadı ki? Hristo
Stoichkov, Gheorghe Hagi, Dejan
Savicevic, Robert Prosinecki, Zvonimir
Boban ve Davor Suker bu yetenekler
içinde belki de ilk akla gelenler.
Aslında onların yanına saf yetenek
anlamında rahatlıkla eklenecek bir
isimdaha var ama bu oyuncunun adını yukarıdaki
isimler kadar net hatırlamakta zorlanıyorsak
bundaki en büyük sebep hiç kuşkusuz yanlış
kariyer tercihleri. Bahsettiğimiz isimse Dragan
Stojkovic’ten başkası değil.
3 Mart 1965’te Yugoslavya’nın Niş kentinde hayata
gözlerini açan Stojkovic, futbola da bu kentin takımı
olan Radnicki’de başladı ve 16 yaşında takımının
formasıyla ilk resmi maçına çıkarak profesyonelliğe
de adımını atmış oldu. Kısa zamanda oyun zekâsı ile
Yugoslav Ligi’nde en çok parlayan genç oyuncu
hâline gelen Stojkovic, 18 yaşından itibarenmillî
takımda da kendisine yer bulmaya başlayacaktı.
1984 Avrupa Şampiyonası da Stojkovic’in
kariyerindeki ilk büyük uluslararası turnuva
olacaktı ancak turnuva, Yugoslavya adına çok kötü
geçecek ve Balkan ekibi oynadığı üç maçta sahadan
mağlubiyetle ayrılacaktı. Stojkovic adına tek
teselliyse, Fransa’ya 3-2 kaybettikleri maçta
penaltıdan bir gol atmış olmasıydı.
Stojkovic, 1986’da ülkenin en büyük takımlarından
Kızılyıldız’a transfer oldu. Dört sene taşıdığı
kırmızı-beyazlı formayla iki şampiyonluk kazanan
Stojkovic artık Yugoslavya’daki en önemli oyuncu
olarak görülmekteydi ve sırada bu yeteneklerini
Yugoslavlar dışındakilere de göstermesi adına en
1...,82-83,84-85,86-87,88-89,90-91,92-93,94-95,96-97,98-99,100-101 104-105,106-107,108-109,110-111,112-113,114-115,116-117,118-119,120-121,122-123,...138
Powered by FlippingBook