

mosfer açısından izleyiciyi çok daha
cezbedici bir yapıya sahipti. Tümbu
artılar bir araya gelince, 1990’ların
sonundan itibaren Premier Lig, lig-
lerin yeni yıldızı haline geliyordu. Az
önce bahsettiğimiz İtalyan yıldızlara
ek olarak, 1990’ların ortasından iti-
baren yolu Premier Lig’e düşen
başlıca yıldızlara gelecek olursak;
ilk olarak Jürgen Klinsmann 1994’te
Monaco’dan Tottenham’a geçmiş,
bir yıl sonraysa Dennis Bergkamp
Inter’den Arsenal’a, Faustino As-
prilla Parma’dan Tottenham’a, Ruud
Gullit Sampdoria’dan Chelsea’ye,
David Ginola PSG’den Newcastle’a,
Tomas Brolin Parma’dan Leeds’e ve
Juninho Paulista da Sao Paulo’dan
Middlesbrough’ya gitmişti.
Bu yeni yapılanmayla birlikte, İngi-
liz futbolunun da kulüpler düzeyin-
deki başarıları katlanarak artacaktı.
1990’ların ilk yarısında Manchester
United ve Arsenal ile birer Kupa Ga-
lipleri Kupası kazanan İngilizler, bu
dönemin sonlarına doğruysa önce
1998’de Chelsea ile bir Kupa Galip-
leri Kupası daha kazanıyor, ardın-
dan da Manchester United, 1999’da
Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuna
uzanıyordu. Kırmızı Şeytanların bu
başarısı, aynı zamanda 1984’te Li-
verpool’un yaşadığı zaferden sonra
Kupa 1’de İngiltere adına elde edilen
ilk şampiyonluktu. Tabiî bunun,
1980’lerin ikinci yarısını Heysel fa-
ciasından dolayı gelen ceza nede-
niyle Avrupa kupalarından uzak
geçiren İngilizlerin, geri dönüşlerin-
den sonra kazandıkları ilk Kupa 1
zaferi olduğunun da ayrıca altını
çizmek lâzım.
Şampiyonlar Ligi’ne İngiliz
damgası
Manchester United’ın söz konusu
büyük başarısının ardından İngiliz
takımlarının Şampiyonlar Ligi’ne
ağırlığını koymasıysa 2005 yılından
itibaren gerçekleşecekti. 2005’te Li-
verpool, İstanbul’daki unutulmaz fi-
nalde Milan’ı, 120 dakikası 3-3 sona
erenmücadelede penaltı vuruşları
ile devirerek bu kupayı kazanırken,
ertesi sezon Arsenal finale kadar
geliyor fakat Barcelona engelini
aşamıyordu. 2007’de Liverpool, iki
sezon öncesinin rövanşını finalde
Milan’a kaybedecek, 2008’e gelindi-
ğindeyse kupa tarihinde ilk kez iki
İngiliz takımı finalde kozlarını pay-
laşacaktı. Manchester United ile
Chelsea’yi Moskova’da karşı kar-
şıya getiren final de 1-1’lik eşitliğin
bir türlü bozulamaması üzerine
penaltılara gitmiş ve sonunda gülen
taraf Kırmızı Şeytanlar olmuştu.
Üstelik bu sezon, İngilizlerin turnu-
vadaki ağırlığı sadece bu iki takımla
da sınırlı kalmamıştı. Çeyrek finale
dört İngiliz temsilcisi de yükselmeyi
başarmış ve bunlardan sadece Ar-
senal, o da Liverpool ile eşleştiği için
yarı finale kalamamıştı. Yarı finalde
de Liverpool, Chelsea’ye elenmişti.
Bir başka deyişle sezon boyunca İn-
giltere dışından gelip de bir İngiliz
takımını eleyecek bir babayiğit çık-
mamıştı.
Bundan sonrasında Manchester
United 2009 ve 2011’de iki Şampi-
yonlar Ligi finali daha görürken
bunların ikisinde de Barcelona’ya
boyun eğmekten kurtulamadı.
2012’deyse Chelsea, Bayern Münih’i
penaltılarla saf dışı bırakarak tari-
hinde ilk kez bu kupayı kazanma-
nın sevincini yaşıyordu. Sekiz
sezonluk süre içerisinde Şampiyon-
lar Ligi’nde 16 finalistten sekizi İngi-
liz olmuştu ve bunların üçü de
kupayı almıştı. Üstelik kupaya uza-
nan üç İngiliz ekibi de birbirlerinden
farklıyken, final gören farklı İngiliz
ekiplerinin sayısı da dörttü.
Tümbu başarılar, UEFA sıralama-
sına da bariz bir biçimde yansımıştı.
2008-2009 sezonundan 2012-2013
sezonuna kadar geçen süre içeri-
sinde İngiltere, UEFA sıralamasında
hep zirvede yer aldı. Heysel faciası
sonrasında alınan cezanın ardından
İngilizler bu alanda Avrupa futbolu-
nun ilk kez en iyisi olmaktaydı.
Şampiyonlar Ligi’nin 32 takımla oy-
nanmaya başladığı 1999-2000 se-
zonu start alırken de İngiltere UEFA
sıralamasında dördüncüydü ve
Şampiyonlar Ligi’ne üç takımyolla-
yabilmişti. Ancak aradan geçen
yaklaşık 10 sene içerisinde de İngi-
lizler önlerindeki üç rakibi de (Al-
manya, İspanya, İtalya) sollayacaktı.
Bu zirve yürüyüşü esnasında Pre-
mier Lig’in değeri de haliyle kat-
merleniyordu. Artık dünya üzerin-
deki hemen hemen her yıldız fut-
bolcu için öncelikli tercih, İngilte-
re’de futbol oynayabilmekti. Real
Madrid, Barcelona ve Bayern Münih
gibi üç istisna haricinde Premier Lig
kulüplerinin elinden bir yıldızı ka-
pabilecek kulüp neredeyse kalma-
mıştı.
Yıldızların buluşma noktası
Zaten 2000’lerin ortalarında, dün-
yanın en iyi golcüsü olarak gösteri-
len isimlere bakıldığında, büyük
çoğunluğun Premier Lig’de bir
araya geldiği de görülmekteydi.
Manchester United’da Ruud van
Nistelrooy, Arsenal’daThierry
Henry ve Robin van Persie, Chel-
sea’de Didier Drogba ve Hernan
Crespo gibi… Bir müddet sonra da
Andriy Shevchenko Chelsea’ye,
Fernando Torres de Liverpool’a
transfer olacaktı. 2003’te henüz ne-
redeyse çocuk yaşta Manchester
United’a gelen Cristiano Ronaldo da
yıllar geçtikçe dünyanın en iyi
oyuncularından birisine dönüş-
mekteydi.
Aynı dönemde, İngilizler sadece fut-
bolcu ithalatıyla da ön plana çıkmı-
yordu. İngiliz oyuncuların kalitesi
açısından da herhalde 1990’da
dünya dördüncüsü olan ve Lineker,
Barnes, Beardsley, Gascoigne ve
Waddle gibi isimleri bünyesinde ba-
rındıran jenerasyon sonrasındaki
en kaliteli jenerasyonlarını yakala-
mışlardı. Savunmada Rio Ferdinand,
John Terry ve Sol Campbell, dünya-
nın en iyi beş stoperi sayıldığında
mutlaka adları zikredilen oyuncu-
lardı. Sol bekte Ashley Cole, yine
dünyanınmevkiindeki en iyi birkaç
isminden biriydi. Orta sahada Ste-
ven Gerrard ve Frank Lampard gibi
iki isimvardı ki, hemen hemen her-
kesin rüya takımlarında kendilerine
yer bulabiliyorlardı. David Beckham
Jürgen
Klinsmann
Ruud van
Nistelrooy
2008’de Şampiyonlar Ligi
finalini iki İngiliz takımı
oynamış, kupayı
Manchester United
kazanmıştı.
Thierry
Henry
Dennis
Bergkamp
56
57