Previous Page  54-55 / 140 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 54-55 / 140 Next Page
Page Background

54

55

Yakın zamana kadar çoğu kişi tarafından dünyanın 1 numaralı futbol ligi olarak kabul edilen

Premier Lig, son birkaç yıldır o eski havasından uzaklaşmışa benziyor. İngiliz ekiplerinin

Avrupa kupalarında yaşadığı gerileme süreci de bumanzarayı tasdikler nitelikte…

Peki, bu durumun sebebi ne ve gidişat ne yönde?

Premier Lig nereye gidiyor?

utbol dünyasında yıldızların bu-

luşma noktası, 1980’lerden

1990’ların ortasına kadar Serie

A’ydı. Örneğin 1980’lerin orta-

sında dünyanın en iyi üç futbol-

cusu olarak kabul edilen

Maradona, Platini ve Zico’nun

üçü de bir dönem Serie A’da bir

araya gelmişti. Keza 1988’de Av-

rupa Şampiyonu olan Hollan-

da’nın yıldızlarından Gullit, Van

Basten ve Rijkaard Milan’da oy-

narken (Rijkaard turnuva sonra-

sında transfer edilmişti), 1990’da

dünya şampiyonluğunu kazanan

Federal Almanya’nın yıldızların-

dan Matthaeus, Klinsmann ve

Brehme de Milan’ın ezeli rakibi

Inter adına ter dökmekteydi.

Üstelik büyük yıldızları transfer

edebilmek için, büyük bir kulüp

olmak da gerekmiyordu. Çoğu

zaman Serie A bünyesinde yer

alıyor olmak yeterliydi. Mesela

az önce saydığımız isimlerden

Maradona, Napoli forması giyer-

ken, Zico da Udinese’de top koş-

turmuştu. Hagi gibi bir oyuncu

Real Madrid’den ayrılıp Bres-

cia’ya gelebiliyor, Brezilya Millî

Takımı kalecisi Taffarel, Serie

A’ya yeni yükselmiş Reggia-

na’ya transfer olabiliyor, Güney

Amerika’nın yetiştirdiği en

büyük yeteneklerden biri olan,

Zidane’ın bile kendisine idol bel-

lediği Enzo Francescoli de Cag-

liari’de forma giyebiliyordu.

Örnekler çoğaltılabilir ama Serie

A’nın hali, genel hatlarıyla buydu

ve hemen her ülkenin en önemli

yıldızları gözlerini bu lige dik-

mişti.

Serie A’da durum buyken, İngil-

tere’de tersi bir durum söz ko-

nusuydu. İngiliz kulüpleri,

1990’lara kadar yabancı oyun-

cuya karşı hayli negatif bir

tutum içerisindeydi. İngiliz,

İskoç, Galli ve İrlandalı oyuncu-

lar ligin neredeyse tamamını

oluşturuyor, geriyeyse sadece

birkaç istisnai örnek kalıyordu.

Ipswich’i UEFA şampiyonluğuna

taşıyan kadrodaki Hollandalı yıl-

dız ikili Mühren ve Thijssen, Tot-

Onur Erdem

tenham’la peş peşe Federasyon

Kupası zaferleri kazanan Arjantinli

Ardiles ve Villa, Liverpool’un Zim-

babweli unutulmaz file bekçisi

Bruce Grobbelaar, yine Liverpo-

ol’da 10 yıldan uzun bir süre forma

giyen Danimarkalı Jan Molby bu

alanda akla gelen ilk isimlerdi.

Bosman dengeleri

altüst etti

1990’ların ortasına gelinirken, Bel-

çika’da o güne kadar adı pek duyul-

mamış bir futbolcu olan Jean-Marc

Bosman, futbol tarihinin akışını ta-

mamen değiştirecek bir dava açı-

yordu. Belçika’nın RFC Liege

kulübünde oynayan Bosman, Fran-

sa’da alt liglerde yer alan Dunker-

que takımına transfer olmak

istemiş ancak Fransız kulübü, RFC

Liege’in talep ettiği bonservis bede-

lini karşılayamayınca bu transfer

gerçekleşememişti. RFC Liege ile

sözleşmesi 1990 yılında biten Bos-

man, bunun üzerine Avrupa Birliği

üyesi ülkeler arasındaki serbest

dolaşımyasasından hareket ede-

rek, diğer işçiler gibi futbolcuların

da bu haktan yararlanması gerekti-

ğini öne sürdü ve UEFA ile davalık

oldu. Aralık 1995’te davayı kazan-

masıyla birlikte de UEFA’nın, mev-

cut bonservis uygulaması ve

yabancı sınırı kurallarını çöpe at-

maktan başka yapabileceği bir şey

kalmamıştı. Buna göre artık AB

üyesi ülkelerin liglerinde, söz ko-

nusu üye ülkelerden gelen futbol-

cular yabancı oyuncu olarak

değerlendirilemeyecekti. Dahası,

futbolcuların transferlerinde ku-

lüplere ödenen bonservis ücretleri

de tarihe karışıyordu. Artık sözleş-

mesi sona eren oyuncu, istediği ku-

lüple transfer görüşmesinde

bulunabilecek ve yeni bir kulübe

gitmeye karar verirse de bu trans-

fer için eski kulübüne herhangi bir

bedel ödenmesi gerekmeyecekti.

Hembirçok futbolcunun bilâbedel

alınabilecek olması hemde bu fut-

bolcuların yabancı sınırına takılma-

ması, AB üyesi ülkelerdeki

kulüplerin transfer stratejilerini de

tamamen yenilemelerine yol açı-

yordu. Elbette böyle bir durumda

artık İngiliz kulüplerinin de Ada dı-

şından gelecek oyunculara karşı

eskiden olduğu gibi muhafazakâr

bir tavır takınmaları söz konusu de-

ğildi. 1990’ların ikinci yarısından iti-

baren Britanya da artık dünyanın

dört bir yanından futbolcuyu top-

raklarında ağırlamaya başlayacaktı.

Yıldız futbolcuların en çok tercih et-

tiği mekân olma konusunda İngilte-

re’nin İtalya’yı yakalayıp geçmesi

aşamasındaki kırılma noktasıysa,

1996 yazından itibaren İtalyanların

önemli oyuncularının kısa aralık-

larla Serie A’yı terk edip Premier

Lig’in yolunu tutmalarıydı. İlk olarak

1996 yazında Gianluca Vialli Juven-

tus’tan, Roberto Di Matteo da

Lazio’dan Chelsea’ye geçerken on-

ları bir başka Juventuslu golcü Fab-

rizio Ravanelli de Middlesbrough’ya

giderek izlemişti. Hatta aynı yaz Gi-

anluca Festa ve Benito Carbone gibi

başka İtalyan oyuncular da soluğu

Premier Lig’de almıştı. Aynı yıl

Kasım ayına gelindiğindeyse bir

başka büyük İtalyan yıldız, Gian-

franco Zola, Parma’dan Chelsea’ye

transfer olmuştu. 1997 yazındaysa

Çizme’den Ada’ya yeni bir göç dal-

gası yaşanacak ve Francesco Ba-

iano ile Stefano Eranio Derby

County’ye, Paolo Di Canio Sheffield

Wednesday’e, Attilio Lombardo

Crystal Palace’a, Alessandro Pis-

tone Newcastle’a ve Nicola Berti de

Tottenham’a gideceklerdi.

Futbolunmerkezi yeniden

Ada’ya kayıyor

İtalyanların kendi yıldızlarının bile

Premier Lig’i tercih etmeye başla-

maları, lig yarışlarında yakın zaman

içinde zirveyi kimin devralacağına

dair de önemli bir ipucuydu. Televiz-

yon gelirlerinin gün geçtikçe art-

ması sayesinde, İngiliz kulüpleri

zaten İtalyan kulüplerine karşı mâli

açıdan çok daha avantajlı hale gel-

mekteydi. Üstelik bu faktör saye-

sinde, yabancı yatırımcılar da İngiliz

kulüplerine yönelmeye başlamıştı.

Bunun yanı sıra İngilizlerin tribün-

leri adeta sahayla kucaklaşan fut-

bol stadyumları da İtalyanların gün

geçtikçe daha köhne bir hal al-

makta olan statlarına kıyasla at-

F

1990’ların ikinci yarısındaFut-

bolunmerkezinin Çizme’den

Ada’ya kaydığının en önemli

göstergelerinden biri İtalyan

yıldızlar Zola ve Di Matteo’nun

Chelsea’ye transfer olmasıydı.