

44
Eskilerden
Ancelotti haricindeki dört ismin bu-
lunduğu iki sınıfı proaktif ve reaktif
futbol anlayışı diye niteleyebiliriz. İl-
kinde topu, ikincisinde ise boş alanı
kontrol etme güdüsü diğerine ağır
basıyor. İlk sınıfın ekol isimlerinden
Arrigo Sacchi, mükemmel bir takı-
mın aslında hem topu hemde alanı
iyi idare edebilmesi gerektiğini sa-
vunur. “İyi bir oyuncu ne zaman ra-
kibi markaja alacağını veya alan
savunacağını bilmeli. Referans nok-
tası ise rakip değil, takımarkadaşı
olmalı. Hücumhalinde de doğrume-
safe, doğru zamanlama vemarkaj-
dan kurtulmak için doğru hamle
gerekir” diye devamediyor İtalyan
hoca. Sacchi ile beraber Rinus Mic-
hels ve Guardiola’nın takımlarına
baktığımızda bu genellemeden çok
net örnekler görebiliriz. Öte yandan
Herbert Chapman’ın Arsenal’i ve
Helenio Herrera’nın Inter’i de reaktif
tarafın temsilcileri olarak futbol
kitaplarında yerini çoktan aldı.
Herrera demişkenmeşhur 1967
Avrupa Kupası finaline değinmeden
olmaz. Zira Jock Stein yönetimin-
deki ultra proaktif Celtic, katı Inter
defansını geçerken aslında bu
kadim rekabette bir dönümnoktası
oluşturuyordu. O gün Stein’in takımı
Herrera’nınkini o kadar yordu ki,
mavi-siyahlı oyuncular bile 84. da-
kikaya dek berabere gidenmaçı çok
daha önce kaybetmiş hissettiklerini
itiraf etti. Liverpool efsanesi Bill
Shankly’nin de bu galibiyet sonrası
sınıf arkadaşını coşkuyla arayıp
tebrik ettiği sır değil. Nitekimo gün-
den sonra reaktif sınıfın karnesi
kırık notlarla dolmaya başlarken,
proaktif tarafın yüzü Rinus Mic-
hels’in Ajax’ı öncülüğünde gülmeye
başladı.
Net bir felsefeye bağlı olmaksızın
yaşanan en epik teknik adam reka-
beti belki de Brian Clough ve Don
Revie arasındakiydi. 1961-1974 yılları
arasında Leeds United’ı çalıştıran
Revie, ekibini Liverpool’un ardından
İngiltere’nin ikinci gücü haline getir-
miş vemillî takıma gitmişti. Onun
yerine geçen Clough’ın karnesinde
ise şimdilik sadece Derby County’ye
yaşattığı inanılmaz şampiyonluk
yazıyordu. İşinde zirveye yürüyen
iki ismin zıtlaştığı nokta taktiksel
olmaktan ziyade kirli ve temiz fut-
bol eksenindeydi. Revie’nin kariyeri
ülkesini EURO 1976’ya taşıyamadık-
tan sonra tepetaklak olurken, Clo-
ugh da Leeds’deki görevinde sadece
44 gün kalabiliyordu! Yeni işleri iki
isme de yaramamış gibi görünür-
ken, sonrasında Clough’ın Notting-
hamForest’a yaşattıkları elbette
onu bir efsane haline getirdi.
Bugünkü beş ismin rekabetini arat-
mayacak bir kapışmayı 1990’lı yıl-
larda ve 2000’lerin başında İtalya’da
da izlemiştik. 1991 yılındaMilan’ın
başına geçer geçmez Fabio Capello
İtalya ve Avrupa futbolunda etkisini
hissettirmişti. 1980’lere fazlasıyla
damga vurmuş Giovanni Trapattoni
onu Juventus ile durduramayınca
çareyi ayrılmakta buluyordu. Yerine
geçenMarcelo Lippi ise henüz ilk
sezonunda siyah-beyazlı ekibi şam-
piyonluğa taşıyordu. İbre hem lig
hemde Avrupa’da iyiden iyiye Ju-
ventus lehine dönünce Capello baş-
kentin yolunu tutuyor ve Roma’yı
18 yıl aradan sonra şampiyon yapı-
yordu. Bunlar olurken Bayern’den
ayrılıp Fiorentina’ya giden Trapat-
toni ise artıkmillî takıma geçiyordu.
2004 yazında oradan da ayrılırken
yerine gelen isim Juventus’lu Lippi,
onun da Delle Alpi’deki halefi Ca-
pello oluyordu! Kısacası üç dev isim
İtalya’da neredeyse paylaşılamaz
haldeydi. Nihayet bu döngü 2006 yı-
lında Capello Real Madrid’e gittikten
sonra tamamen bozulmuş oldu.
Futbolda değişmeyen tek şey belki
de değişimin kendisi. Dolayısıyla
dönemden döneme her oyun felse-
fesi diğerine üstünlük kurabiliyor.
Guardiola’nın temsil ettiği ve ben-
zerine kolay rastlanmayan anlayışı
Mourinho, Klopp veya Simeone’den
hiçbiri tam olarak yıkamadı. Nite-
kim tersi de olmadı ve görünen o ki
bu böyle sürüp gidecek. Trapattoni,
Capello ve Lippi gibilerinin suyun-
dan içmiş Ancelotti ise bugün es-
nekliği ve sonuç odaklılığıyla
dikkat çekiyor. Kısacası futbol ta-
rihi teknik adam çekişmeleriyle
dolu ve bugün bu beş ismin reka-
betini izliyor olduğumuz için fazla-
sıyla şanslıyız.
Jock Stein ve Helenio Herrera
Brian Clough ve Don Revie