110
111
nin ilk Bundesliga deneyimini ya-
şatır ve hatta UEFA Kupası’nda
bile oynamayı başarır Klopp.
Ancak ertesi sezon küme düşme
gibi tatsız bir deneyimi de yaşar.
Ekibini tekrar Birinci Lig’e yüksel-
temeyince de ayrılık kaçınılmaz
olur. Yine de onun vedasına bin-
lerce taraftar akın eder ve göz-
yaşlarının adeta karşılıklı sel
olduğu ortamda bir ara konuş-
mayı bile beceremez Klopp.
Elbette Mainz’daki atılımlarının
daha parlağını ve kurduğu duygu-
sal bağların bile daha sağlamını
çok yakında Dortmund şehrinde
yakalayacağından henüz haberi
yoktur.
Thomas Tuchel 2009 yazında Ma-
inz’da ipleri eline aldığında kulüp
yeniden Bundesliga’da mücadele
etmeye hak kazanmıştı. 36 yaşın-
daki teknik adamhiç beklenme-
yen bir gelişimi kısa sürede sağla-
dı ve henüz ilk sezonunda takımı
dokuzuncu sıraya taşıyarak puan
tablosunun ilk yarısında kendine
yer etti. İkinci sezonunda ise ilk
yedi karşılaşmasını kazanan
Mainz artık sadece Almanya’da
değil Avrupa genelinde dikkat
çekmişti. Nitekim etraftaki her-
kesin artık “Bu adamda kimmiş
böyle?” kıvamındaki bakışlarla
sorguladığı Tuchel’in ekibi o se-
zonu lig beşincisi olarak tamam-
ladı. İlerleyen iki sezonda müteva-
zı ekibini 13’üncü sırada da olsa
ligde tutan Tuchel, 2014 Ma-
yıs’ında yedinci sırada kendine
yer buldu ve takımı daha da ileri
götüremeyeceğini söyleyerek
görevden ayrıldı.
Mainz ile yollarını ayıracağı du-
yulduğu andan itibaren Tuchel’in
telefonu belki de enmeşgul gün-
lerini yaşadı. Tıpkı altı yıl önce
aynı şehre veda ederken Klopp’un
tecrübe ettiği gibi… Schalke 04 ve
Bayer Leverkusen özellikle peşin-
deydi. Löw’ün ardından Millî Ta-
kım’ın başına geçeceği konuşuldu
ve hatta bir süre Guardiola’nın
yardımcılığını üstlenip 2016’da
Bayern’in teknik adamı olacağı
bile kulaktan kulağa fısıldandı.
Sadece beş yıllık bir A takım
deneyimi olan ve henüz hiç kupa
kazanmamış bir teknik adam için
bu söylentiler fazlasıyla dikkat
çekiciydi. Ne var ki Tuchel, bu
sezon Klopp’un da yaptığı üzere
bir yıl dinlenmeyi tercih etti. İşte o
bir yıl, Klopp’un kariyerindeki en
fırtınalı ve yorucu yıl olunca sarı-
siyahlı eşofmanları giyebilme ay-
rıcalığı artık Tuchel’in oldu.
Tarz farkı
İki teknik adamda Mainz’da
yüzde 40’lık bir galibiyet oranı ya-
kalasa da Tuchel’in performansı
sonuç anlamında Klopp’a göre
daha verimliydi. Yine de Klopp bu
rakamı Dortmund’da yüzde
56’lara çıkarmasının yanı sıra
önemli başarılara da imza attı.
İki ismi bugünlere getiren tarzları
genel olarak benzese de elbette
ayrıştıkları noktalar yok
değil.
Her şeyden önce Klopp,
Dortmund’un 2000’li yıl-
ların başında yaşadığı fi-
nansal zorlukların
ardından tamda ihtiyaç
duyulan teknik adamdı.
Hem enerjisi hemde
sempatikliğiyle daha ilk
günden kulüple ilgili her-
kesin beğenisini kazandı
ve o buhranlı dönemin
ardından Dortmund’a
adeta ilaç gibi geldi.
Medya karşısında o
kadar korumacıydı ki,
oyuncuları bu noktada
neredeyse hiç stres al-
tına girmedi. Üstelik
bunu Mourinho tarzında
kavgacı ve iğneleyici
sözlerle değil, gayet
rahat ve içten tavırlarla
yapabiliyordu. Öyle ki,
Şampiyonlar Ligi’ne ka-
tılmaya başladıktan
sonra onun kahkaha-
larla geçen basın toplantılarını
herkes merakla takip eder hale
geldi. Tuchel ise şu ana kadarki
kariyerinde buna benzer bir tablo
çizmedi. Beş yıllık Mainz dene-
yimi süresince daha çok oyunu
kenarda sâkince takip eden bir
teknik adam izledik. Yine de
bunun Dortmund için bir eksiklik
olacağını söylemek zor çünkü
kulübün ayakları artık kalıcı
olarak yere sağlambasıyor.
Böylesine babacan ve itici bir
kuvvete olan ihtiyaç en azından
ilk sırada değil.
Teknik anlamda Klopp ve Tuc-
hel’in ortak noktaları daha ağır
basıyor. Zira ikisi de hızlı paslarla
atağa çıkabilen, rakibi çabucak
bozmaya önemveren ve çekici bir
oyun tarzına sahip. Özellikle Al-
manya’da gegenpressing olarak
bilinen karşı pres, iki teknik ada-
mın da vazgeçilmezi olarak dikkat
çekiyor. Aslında bu özelliğin çıkış
noktasını 2010-11 sezonuna kadar
götürebiliriz. Nitekim aynı zaman
diliminde Guardiola’nın Barce-
lona’ya dünyaları kazandırdığı,
Klopp’un Dortmund’da ilk şampi-
yonluğunu yaşadığı ve Tuchel’in
Mainz’ı lig beşincisi yaptığı anla-
yışın arkasında “gegenpressing”
vardı. Hangisinin öncülük ettiği
tartışılır ama üç ismin de bu ko-
nuda etkileşimyaşadığı bir ger-
çek.
Tuchel’in Dortmund’daki belki de
en büyük avantajı, takımının karşı
pres uygulamaya yatkınlığı olabi-
lir. Demotive halde geçen bir se-
zonun ardından genç teknik adam
şu ana kadar bu alışkanlığı tekrar
canlandırmış gibi görünüyor.
Bunun yanı sıra Tuchel’in Klopp’a
kıyasla daha esnek ve rakip
odaklı olduğunu söylemekmüm-
kün. Başka bir deyişle, Tuchel’in
temel bir felsefesi var ancak bunu
maçtanmaça farklı şekillere so-
karak tahmin edilebilir olmaktan
kaçabiliyor. Elbette sadece Mainz
ile sadece beş yıllık deneyime
sahip bir ismi Klopp ile karşılaş-
tırmak tam olarak doğru sonuç
vermeyebilir ancak Tuchel’in
kendisinden güçlü takımlara karşı
aldığı sonuçlar da ortada. Örneğin
Bayern ile yaptığı dokuz maçın
üçünü kazanmayı bildi. Bunların
ilki, 2009 Ağustos’unda henüz ka-
riyerinin üçüncü ligmaçında Van
Gaal’in takımını 2-1’lik sonuçla
hüsrana uğrattığı karşılaşmaydı.
O Bayern’in Mayıs ayında iki kupa
kazanıp Şampiyonlar Ligi’nde
final oynadığını da hatırlatmakta
fayda var.
Hamburg’un şansızlığı
Jürgen Klopp’un Dortmund’a imza
atmadan önce Hamburg ile gö-
rüştüğü ve sırf yöneticilerle ko-
nuşmaya eşofmanla geldiği için
anlaşma sağlanamadığı söylenip
durur. Başka bir rivayete göre ise
Hamburg, o günlerde Klopp ile
ücret konusunda bile
anlaşmıştır ancak o za-
manki futbol direktörü
Dietmar Beiersdorfer
henüz ikna olmamıştır.
Bu yüzden Klopp’u izle-
mesi için Mainz idma-
nına bir gözlemci heyeti
gönderilir. Çıkan rapor-
da ise Klopp’un idmana
geç kaldığı, yırtık kot
pantolon giydiği ve
düzgün tıraş bile olma-
dığı yazar.
Beiersdorfer bir yandan
“daha disiplinli” adaylar
aramaya başlar ancak
kendisine dair böyle bir
dosya hazırlandığını
öğrenen Klopp, Ham-
burg ile artık ilgilenme-
diğini bildirmekte
gecikmez. Hatta id-
mana geç kalmış olma
iddiasına kırılsa da
gülüp geçer. O günden
sonra serbest düşüşe
geçen Hamburg ise son
dört sezonun üçünde ciddi
anlamda küme düşme tehlikesi
atlatır.
2014 yazından itibaren Beiersdor-
fer artık Hamburg kulübünün
başkanıdır ancak gidişat değiş-
mez. Kulüp yine düşmemeye oy-
narken geçtiğimiz Nisan ayının
başında yine teknik direktör gön-
derilir ve yerine düşünülen aday
bu kezThomas Tuchel’dir. Ne var
ki ligde kalmak o kadar zor görü-
nür ki, sezon sonuna kadar ateş-
ten gömleği giyme görevini futbol
direktörü Peter Knabel üstlenir.
Zira Tuchel veya revaçtaki hiçbir
teknik adam o durumdaki bir
takımı çalıştırmak istemeyecek-
tir. Knabel ise takımı kümede
tutabilirse sezon sonu yerini
kolayca Tuchel’e bırakabilir.
İşte Beiersdorfer tam olarak bu
düşüncelerle bir kumar oynar
fakat henüz iki hafta bile geçme-
den Tuchel’in Dortmund ile anlaş-
tığı ortaya çıkar! Yedi yıl önce
Klopp’a güvenmeyerek kulübü
tarihî bir fırsattanmahrumbıra-
kan Beiersdorfer, bu kez de yavaş
davranarak Tuchel’i elinden kaçı-
rır ve Dortmund’dan hayatının
ikinci çalımını yer. Hamburg lige
mucize eseri tutunabilmiş olsa
da bu sezon Tuchel’in Dort-
mund’unun yanında bir hayli
sönük göründükleri şimdiden
belli.
Ren Nehri’nin birleştirici ruhu,
Mainz şehrine Klopp’un gelişi ile
vücut bulmuştu. Onun gibi enerjik
ve yenilikçi bir kimliğe sahip olan
Tuchel kulübe en başarılı günle-
rini yaşatırken Klopp da uyuyan
dev Dortmund’u tekrar şaha kal-
dırıyordu. Oyun tarzlarıyla da bir-
birini andıran ikili bugüne dek
bulundukları yere değer katmayı
iyi bildi. Kimbilir, belki de Tuchel
Dortmund’u Klopp’un bıraktığı
yerden çok daha yükseğe götüre-
cek. Sonuç ne olursa olsun Ham-
burg taraftarı bu iki ismi de kıl
payı kaçırmış olmanın pişmanlı-
ğını bir süre daha hissedecek.