mesine ama dizindeki kronik
sakatlık, onun üst seviyede kalıcı
olmasını engellemişti. Bu durum
ve Pele’nin gerçek adı göz önüne
alındığında babasının, oğlunun
geleceğiyle ilgili kurduğu hayaller
de sanki az çok tahmin edilebili-
yor.
Ancak armut dibine düşecekti.
Küçük Edson da neredeyse yürü-
meye başladığı andan itibaren
babasının izinden gitmeye niyet-
lenecek ve her fırsatta futbol to-
puyla haşir neşir olacaktı. Tabiî
futbol topu dediysek, fakirlik
içinde yetişen Pele’nin normal bir
topu olmadığını ve bunun yerine
eski çorapların içine gazete kâğıt-
ları tıkıştırarak futbol oynamaya
çalıştığını da belirtmeden geçme-
mek lâzım.
Esrarengiz bir lâkap
Pele, okul çağına geldiğinde çeşitli
amatör kulüplerinminik takımla-
rında da futbol oynamaya başla-
mıştı. Meşhur lâkabını da bu
dönemde okul arkadaşları kendi-
sine yakıştıracaktı. Rivayete göre
o yıllarda Vasco da Gama’nın file
bekçisi olan Bile, Pele’nin en sev-
diği futbolcuların başında geli-
yordu. Ancak Pele, bu en sevdiği
futbolcunun ismini doğru telaffuz
edemiyor, onun yerine “Pile, Pili,
Pele” gibi şeyler söylüyordu.
Arkadaşları da bu durumu tiye
almak için onu “Pele” olarak ça-
ğırmaya başlamışlardı. Pele baş-
langıçta bu durumdanmemnun
değildi ama omemnuniyetsizli-
ğini belli ettikçe, arkadaşlarının
ısrarı da artıyordu. Sonunda ken-
disi de bu lâkaba alıştı ve birkaç
sene sonra şöhret basamaklarını
da “Pele” adıyla tırmanmaya
başladı.
Tabiî bu, dediğimiz gibi bir riva-
yetten ibaret. İşin garibi, Pele çok
uzun yıllar sonra verdiği röportaj-
larda, lâkabının tam olarak ner-
den çıktığını hatırlamadığını
söyleyecekti. Dahası, Pele’ye bu
adı taktıkları iddia edilen
okul arkadaşlarıyla da
sonraki yıllarda konuşul-
duğunda onlar da konuyla
ilgili pek bir fikir belirte-
memişlerdi.
Sonuçta öyle ya da böyle,
okul yıllarında Edson
Arantes do Nascimento’ya
artık kısaca “Pele” denil-
meye başlanmıştı. O da sa-
halarda artık bu isimle boy
gösteriyordu ve futbolda
olsun, futsalda olsun yete-
neklerini öylesine konuş-
turuyordu ki, Pele adı onu
izleyenler tarafından kısa
süre içerisinde ezberlen-
mekteydi.
Pele’nin sıra dışı yetenek-
lerinin babası da farkın-
daydı ve artık Dondinho da
oğlunun bilim adamı olma-
sından ziyade futbolcu ola-
bilmesi için elinden geleni
yapmaktaydı. Öncelikle
oğluna bireysel olarak nasıl
futbol oynaması gerektiği
yönünde bildiklerini olabil-
diğince anlatmaya, göster-
meye çalışan babası, oğlu
ilkokulu bitirdiğindeyse
onu, kendisinin de futbol
oynamakta olduğu Bauru
kulübünün altyapısını kay-
dettirecekti. Pele’nin etki-
siyse Bauru’da kendisini
göstermekte gecikmeye-
cek ve kulübünminikler
takımı, Pele’nin oynadığı üç
yıl boyunca üst üste Sao
Paulo eyaleti şampiyonlu-
ğuna ulaşacaktı. Tabiî bu
şampiyonalarda Pele’nin
gol rekorları kırarak takı-
mının en skorer ismi oldu-
ğunu özel olarak belirtme-
ye sanırız gerek yoktur.
Şöhret yolunda
ilk büyük adım
Pele için önemli bir şans ise
o sıralar Bauru’nun altya-
pısının başında, 1930’lu
yıllarda Brezilya’nın önemli
futbolcuları arasında yer
alan ve futbolu bıraktıktan
sonra da iyi bir yetiştirici
olarak Brezilya futboluna
hizmetlerini sürdüren
Waldemar de Brito’nun yer
almasıydı. Pele’yi gördüğü
andan itibaren onun gele-
cekte dünyanın en iyi
futbolcusu olabileceği
hissine kapılan Brito, genç
yeteneğin potansiyelinin
iyice açığa çıkabilmesi için
ülkenin önde gelen kulüp-
lerinden birinde oynaması
gerektiğinin farkındaydı ve
bunun gerçekleşebilmesi
için de büyük kulüplere
sürekli tavsiyelerde
bulunmaktaydı. Nihayet
1956 yılının Haziran ayına
gelindiğinde Santos kulübü
yöneticileri, Brito’nun
tavsiyelerine uyma kararı
aldı ve Pele o sene içinde,
kendisini şöhrete ulaştıra-
cak olan yeni kulübüne
imzayı attı.
Üç ay içerisinde Pele, San-
tos formasıyla ilk resmi
80
81