TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
2008-2009 Turkcell Süper Lig Değerlendirmesi 30.06.2009
2008-2009 Turkcell Süper Lig Değerlendirmesi

Avrupa'nın en sıcak ligi

2008-09 futbol sezonu geride kalırken, Süper Lig'de ipi tarihinde on üçüncü kez Beşiktaş önde göğüsledi. Beşiktaş aynı zamanda ligin en çok kazanan, en az kaybeden, en iyi gol averajına sahip takımı da oldu. Gol krallığını ise Galatasaray'ın Çek yıldızı Milan Baros elde etti. Kocaelispor, Hacettepe ve Konyaspor lige veda ederken, yerlerini Manisaspor, Diyarbakırspor ve Kasımpaşa aldı. Bunlar herkesçe bilinen gerçekler. Peki 2008-09 sezonunun satır araları bize neler sunuyor? Koca bir yılın ardında bıraktığı rakamlardan neler okuyabiliyoruz? İşte geride kalan sezondan notlar.

Tam Saha / Dağhan Irak

Bu sezon Turkcell Süper Lig, son derece enteresan bir şampiyonluk yarışına ve son haftalara kadar pek çok takımın dâhil olduğu bir küme düşmeme mücadelesine sahne oldu. Özellikle Galatasaray ve Fenerbahçe'nin bu sezon hedeflerinin biraz gerisinde kalmasından dolayı zaman zaman ligin kalitesinin düştüğü öne sürülse de rakamlar ligimizin bu yıl Avrupa'nın en çekişmeli liglerinden biri olduğunu gösteriyor.

Bu yıl Beşiktaş ve Sivasspor başta olmak üzere beş takımın dâhil olduğu şampiyonluk mücadelesi, ligin başlarında Kayserispor ve Ankaraspor'un, sonuna doğru ise Bursaspor'un yukarıyı zorlaması, orta sıraların zirveden çok fazla kopmamasını beraberinde getirdi. Bu sezon, ligi tam ortada bitiren İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un topladığı puanın, şampiyon Beşiktaş'ın puanına oranı yüzde 59.15. Bu oran, Avrupa'nın pek çok büyük liginde yakalanan oranın üstünde. Türkiye'yi bu istatistik kategorisinde yalnızca İtalya ve Almanya geride bırakabiliyor. Bu sezon, uzun yıllar hatırlanacak bir çekişmeye sahne olan Bundesliga'da ligin en ortasındaki takım, şampiyon Wolfsburg'un yüzde 71'i kadar puan topladı. Diğer ligler arasında yüzde 60'ı bile geçen olmadığı düşünüldüğünde, Almanya'daki çekişme daha net anlaşılıyor.

Avrupa'nın en sıcak düşme hattı Süper Lig'de

Türkiye'de bu sezon düşme hattındaki rekabet ise gerçekten müthiş bir seyir izledi. Son haftalara kadar sekiz-dokuz takımın adı telaffuz edilirken, ligden düşen son takım, son haftada oluşan üçlü averaj tablosuyla belirlenebildi. Ligin ortasıyla dibi oranlandığında, bu sezon Türkiye, Avrupa'nın belli başlı ligleri arasında en çekişmeli düşme hattına sahip. Ligin ortasındaki İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile küme düşen son takım Konyaspor'un puanları oranlandığında, yeşil-beyazlı ekibin rakibinin yüzde 90.48'i kadar puan alabildiğini görüyoruz. Bu rakama Avrupa'da en çok yaklaşan lig ise İspanya'nın La Liga'sı. Pek çok takımın kendini son haftada kurtarabildiği La Liga'da oran yüzde 89.36. İngiltere, Almanya, İtalya gibi ülkelerde ise orta sıralarla alt sıralar arasında büyük uçurumlar gözlemleniyor.

Türkiye'deki bu rakamları geçmiş sezonlarla karşılaştırdığımızda ise hem şampiyonluk rekabetinin, hem de küme düşmeme mücadelesinin geçen sezona göre çok daha çekişmeli geçtiğini görüyoruz. Fakat, rekabetin dozunun yükselmesi henüz bir trend oluşturacak düzeyde değil. Türkiye'de şampiyonluk yarışının ve küme düşmemek için verilen mücadelenin yoğunluğu seneden seneye değişiyor. Önümüzdeki birkaç sezonda da bu seneki yoğun rekabetin devam etmesi hâlinde, ligimizin Avrupa'nın en sıcak liglerinden biri olmaya başladığını söylemek mümkün olabilir.

Az attı, çok yedi ama kazandı

Avrupa'nın belli başlı liglerinde şampiyon olan takımların attığı ve yediği gollere bakıldığında karşımıza yine ilginç bir tablo çıkıyor. 34 maçta 60 gol kaydeden Beşiktaş, maç başına 1.76 gol ortalamasıyla Avrupa'nın büyük on ligi arasında en az gol atan üçüncü şampiyon. Barcelona'nın 2.76 gibi inanılmaz bir ortalama yakaladığı bu sezonda yalnızca Fransa şampiyonu Bordeaux ve Yunanistan şampiyonu Olympiakos maç başına Beşiktaş'tan az gol buldu.

Yenilen gollere bakıldığında da Beşiktaş'ın 0.88 ortalamayla Avrupa'nın büyük liglerinde en fazla gol yiyen şampiyonlardan biri olduğunu görüyoruz. Bu iki veri bize Beşiktaş'ı şampiyon yapan etmenlerden birinin çekişmeli geçen ligde kıl payı kazanmayı bilmesi olduğunu gösteriyor. Bu bakımdan Beşiktaş'a en çok benzeyen takım Bordeaux. Hatırlanacağı gibi, Fransa'da şampiyonluk yarışı bu sezon her zamankinden çekişmeli geçmiş ve Güney Fransa ekibi son anda öne çıkarak Lyon'un yedi yıllık şampiyonluk serisine son vermişti.

Avrupa'da bu yıl Wolfsburg ve Barcelona çok atıp çok yiyen, Olympiakos ise az atıp az yiyen şampiyon görüntüsü çiziyor. En ideal görüntüyü çizen takım ise hem en çok atanlar hem de en az yiyenler listesinde zirveye oynayan Porto. Portekiz ekibinin bu sezon şampiyonluğa oldukça rahat ulaştığı düşünüldüğünde bu bir sürpriz olmasa gerek.

Trabzon başladı, Sivas götürdü, Beşiktaş bitirdi

Türkiye'de bu sezonki şampiyonluk yarışı, birkaç bölüm hâlinde incelenebilir. Ligin ilk yarısında, bu sezon geçtiğimiz sezonlara kıyasla daha iddialı gözüken Trabzonspor zirveye istikrarlı bir şekilde yerleşen ilk takım oldu. Bordo-mavililer, 5. ile 14. hafta arasındaki 10 haftalık dönemde 8 haftayı lider geçti. 14. haftada liderliği Sivasspor'a kaptıran Karadeniz ekibi, birkaç hafta daha belli bir tempoyu korumuş olsa da özellikle 21. haftadan sonra büyük ivme kaybetti. Teknik Direktör Ersun Yanal'ın görevden ayrılmasına neden olan bu kötü gidişat, teknik adam değişikliğinden sonra artıya dönse de son haftaki Fenerbahçe mağlubiyet Trabzonspor'u Şampiyonlar Ligi'nden etti.

Liderliği ilk kez 3. haftada tadan Sivasspor ise bir haftalık bu zirve keyfinden sonra 15. haftaya kadar tekrar liderlik göremedi. Ancak Yiğidolar, bu haftada yakaladıkları liderliği son dört haftaya kadar korumayı başardı. Sivasspor, bu sezon şampiyon olamasa da 17 haftayla ligi en uzun süre lider götüren takım oldu. 31. haftada liderliği rakibinden devralan Beşiktaş ise geç yakaladığı zirveyi tekrar kaptırmadı ve zafere ulaştı. Liderlik konusunda ilginç olan, sezona büyük transfer harcaması ve hedeflerle giren takımlardan Fenerbahçe'nin hiç lider olamaması, Galatasaray'ın ise ancak ilk hafta averajla liderliğe oturmasıydı. Bu arada, 2005-06 sezonundan beri ilk kez en çok lider olan takım, şampiyonluğa ulaşamadı. O sezonda Fenerbahçe, şampiyonluğu son haftada Galatasaray'a kaptırmıştı.

İçeride Sivas, dışarıda Trabzon...

2008-09 sezonu puan tablosu, iç saha ve dış saha olarak ayrı ayrı incelendiğinde enteresan sonuçlar ortaya çıkıyor. En çarpıcı veri, hiç kuşkusuz Beşiktaş'ın ne iç sahada, ne dış sahada ligin en çok puan toplayan takımı olmaması. Bu da siyah-beyazlıların başarısının "İnönü sendromu" ya da "deplasman fobisi" gibi geçmiş yıllarda sözü edilen sorunlardan uzak kalmasından kaynaklandığını gösteriyor. Manidar olan ise iç sahada ligin en başarılı takımı olan Sivasspor'un liderliği kendi evinde aldığı tek mağlubiyet olan İstanbul Büyükşehir Belediyespor yenilgisiyle Beşiktaş'a kaptırması ve bir daha geri alamaması.

Dış sahada ise bu sezon en iyi puanı, ligin üçüncüsü Trabzonspor topladı. Bordo-mavili ekip iç sahada ise ligin ancak en iyi 6. takımı. Geçmişte şampiyonluklara ev sahipliği yapan Avni Aker Stadı, bu sezon Trabzonspor'un en büyük sıkıntılarını yaşadığı mekân oldu.

Düşme hattına baktığımız zaman ise iç sahada başarı sağlayamayanın ligde barınamadığını görüyoruz. Kocaelispor ve Hacettepe bu sezon kendi sahasında en az puan toplayan takımlar olarak küme düştü. Düşen üçüncü takım Konyaspor ise kendi evinde en kötü dördüncü takım. Dış sahada ise Konyaspor aslında ligin orta sıralarındaki takımlarından. Eğer yalnızca deplasmanda oynanan maçlar dikkate alınsaydı, küme düşen üçüncü takım Denizlispor olacaktı.

Kale önünde...

2008-09 sezonunda gol istatistiklerini incelemeye golcülerden başlayalım. Bu sezon gol krallığına ulaşan Galatasaray'ın Çek yıldızı Milan Baros oldu. Daha önce Avrupa Şampiyonası'nda gol krallığı tadan bu ünlü isim, lig tarihimizin Tarık Hocic, Şota Arveladze ve Alex de Souza'dan sonraki dördüncü yabancı gol kralı. Baros'un krallığa ulaşmasıyla Galatasaray da 14. kez gol kralı çıkarmış oldu ve ezeli rakibi Fenerbahçe'yi yakaladı.

Toplam 20 gol atan Milan Baros'un bu seneki gol grafikleri hakikaten çok enteresan veriler ortaya koyuyor. Baros, attığı 20 golü 12 maça sığdırmayı başardı. Çek golcü bu maçların 5'inde, birden fazla gol kaydederken, tam 18 maçta ise gol atamadı. Baros'un gol atamadan geçtiği iki ve daha üstü maç serilerinin sayısı 6. Bu serilerin en uzunu ise 4 haftalık. Diğer taraftan, Baros''n attığı gollerin birçoğunun Galatasaray'a kritik puanlar getirdiğini de atlamamak gerek. Örneğin Galatasaray'ın bu sezon 1-0 ile kazandığı 4 maçın 3'ünde tek gol Çek oyuncudan geldi. İlk yarıdaki Hacettepe ve Beşiktaş maçlarında da Baros hem birden fazla gol attı hem de takımına galibiyeti kazandırdı.

Bu sezon gol krallığı yarışında Milan Baros'u en çok zorlayan Taner Gülleri ise futbol tarihine geçmeyi kıl payı kaçırdı. Sezonu Kocaelispor'da geçiren oyuncu, eğer gol kralı olabilseydi lig tarihimizde küme düşen bir takımdan çıkan ilk gol kralı olacaktı. Daha önce ecel terleri döken takımlardan iki gol kralı çıktı. 1961-62 sezonunda Fikri Elma 21 golle gol kralı olurken, takımı Ankara Demirspor o zamanki sisteme göre oynanan baraj maçlarında ligde kalmayı başarmıştı. 2003-04 sezonunda ise Bursasporlu Okan Yılmaz, hem ikinci kez gol kralı olmuş hem de takımını zor da olsa ligde tutmuştu. Taner Gülleri, her ne kadar takımını kurtaramadığı gibi gol krallığını da iki golle kaçırmış olsa da Avrupa'da bu sezon küme düşen takımlarda oynayanlar içinde en çok gol üreten oyuncu oldu. Gülleri'nin bu performansı, onu önümüzdeki sezon da Turkcell Süper Lig'de tutacak. Zira golcü oyuncu İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile sözleşme imzaladı.

Bu sezon ne yapacağı merakla beklenen İspanya Ligi'nin eski gol kralı Daniel Güiza ise gol krallığı yarışını çok uzaklardan izlemesine rağmen yine de renkli bir tabloya imza attı. Sezonu 11 golle kapatan İspanyol oyuncu, bu gollerin 5'ini son ay içinde kaydetti. Ligin başından beri hiçbir ayda birden fazla gol atamayan ve birkaç ayı da tamamen boş geçen Güiza, Mayıs ayında açıldı ve çift rakamlı hanelere ulaştı. Bu gollerin Güiza'nın Fenerbahçe'deki geleceğinin tartışılmaya başladığı günlerde gelmesi ise enteresandı.

En çok pozisyona giren takım Trabzonspor

Takımlara baktığımızda ise ligin şampiyonu Beşiktaş, aynı zamanda Fenerbahçe'yle beraber ligin en çok gol atan takımı. Ligde en fazla gol pozisyonuna giren takım ise 191 pozisyonla Trabzonspor. Bordo-mavili ekip bu fırsatların 54'ünü değerlendirirken, Beşiktaş ve Fenerbahçe daha az pozisyona girmesine rağmen daha fazla gole ulaştı.

Şampiyon adayları arasında en az gol pozisyonu bulan iki takım olan Galatasaray (163) ve Sivasspor (153), kaleye isabetli şut konusunda ise rakiplerinden daha yüksek yüzde yakaladı. Galatasaray'ın attığı şutların yüzde 40'ı kaleyi tutarken, sarı-kırmızılı takım lig sonunda 57 gole ulaştı.

Beşiktaş, kendi kalesinde en az gol pozisyonu gören takım. Beşiktaş'ın ligin en az gol yiyen ikinci takımı olduğu da hesaba katıldığında, şampiyon takımın sahasının kendi üçte birlik kısmında epeyce sağlam durduğu söylenebilir.

Orta sahalara baktığımızda ise 5 takım arasında Fenerbahçe'nin ciddi bir şekilde öne çıktığını görüyoruz. Bu sezon çok eleştirilen ve tüm kulvarlarda hedeflediğinin çok altında kalan Fenerbahçe, orta sahanın etkin olabileceği tüm istatistik kategorilerinde başı çekiyor. Fstats'ın derlediği verilere göre, beş şampiyon adayı takım arasında Fenerbahçe hem en fazla top çalan hem en az top kaybeden ekip. Pas yüzdelerinde de yine sarı-lacivertlilerin rakiplerine büyük fark yaptığını görüyoruz. Hem toplam, hem de isabetli pas sayısında ligin zirvesinde bulunan Fenerbahçe, yüzde 76 isabetli pas oranıyla da diğer takımlardan oldukça önde. Şampiyon Beşiktaş ancak yüzde 71 isabetle pas yapabilirken, bu kategoride ikinciliğin hüsran yaşayan bir başka ekip olan Galatasaray'da olması da enteresan. Fenerbahçe ve Galatasaray, yüzde 55 ve yüzde 53 ortalamayla en çok topa sahip olan takımlarda da başı çekiyor. Tabii, orta sahanın ilk bölümlerinde yapılan yan pasların bu son iki istatistik kategorisinde yanıltıcı bir etmen olabileceğini her zaman hesaba katmak gerekiyor.

Kaleye atılan şutları incelediğimizde yine karşımıza bambaşka bir tablo çıkıyor. Şampiyon adayları arasında kaleye en çok isabetli şut gönderen takım Trabzonspor. Ancak bu ekip toplam şut sayısında da uzak ara birinci ve aslında isabet yüzdesi 5 takım arasında en düşük olan ekip. Rakamların birbirine çok yakın olduğu isabetli şut yüzdesi istatistiklerinde en iyi yüzdeyi yakalayan ise yüzde 42 ile Galatasaray. Ofsayt istatistiklerinde ise ilginç bir nokta, Sivasspor'un 146 ofsaytla Fenerbahçe ve Galatasaray'ın toplamından daha fazla ofsayta düşmüş olması.

Genel olarak karşılaştırmalı istatistiklerden çıkan sonuç, hiçbir takımın bu sezon tüm istatistik kategorilerinde öne çıkmadığı. Şampiyon Beşiktaş, çok az istatistik kategorisinde başı çekiyor, hatta rakamlara kabataslak bakan birinin şampiyonun Fenerbahçe olduğunu sanması mümkün. Ancak Beşiktaş hiçbir istatistik kategorisinde çok gerilerde değil. Rakiplerinin aksine çok eksik olduğu bir noktası yok. Beşiktaş'ın şampiyonluğunu belki de biraz bu dengede aramak gerekiyor. Tabii bu sezon şampiyonun renginin siyah-beyaz olmasının başka ipuçları da var.

Küllerinden doğan Kartal

Aslında sezon Beşiktaş için çok da parlak başlamamıştı. Takımın Teknik Direktör Ertuğrul Sağlam'la ligde aldığı sonuçlar çok kötü sayılmazdı; genç teknik adam görevinden ayrıldığında takım hâlâ yenilgisizdi. Ancak takımın aldığı beklenmedik iki beraberliğe UEFA Kupası'nda Metalist Harkiv karşısında alınan ağır deplasman yenilgisi eklenince, yolların ayrılması gündeme gelmişti. Yeni hoca ise Beşiktaş'ı şampiyon yaparak tarihe üç büyük takımla şampiyon olan tek teknik direktör olarak geçme isteği bilinen Mustafa Denizli'ydi. Ertuğrul Sağlam ise ilerleyen haftalarda Bursaspor'a geçecek ve ikinci yarının en başarılı performanslarından birini sergileyecekti. Aslında bu durum, bu sezonun enteresan istatistiklerinden birini de beraberinde getiriyor. İki teknik adamın bu sezon Turkcell Süper Lig'de elde ettiği puanlar göz önüne alındığında, Ertuğrul Sağlam'ın Beşiktaş ve Bursaspor'la maç başına aldığı ortalama puan (2.08) Mustafa Denizli'nin puanlarının çok az da olsa üstünde (2.04). 2008-09 sezonu bu bakımdan "ligin en başarılı teknik direktörünün, başarısız olduğu gerekçesiyle görevinden ayrıldığı sezon" olarak da tarihe geçebilir. Beşiktaş'tan önce ligin en başarılı iki teknik direktörüyle aynı sezon içinde çalışan başka bir takım olup olmadığı da merak konusu.

Mustafa Denizli'nin göreve geldiği ilk haftalarda biraz yalpalayan Beşiktaş, ikinci yarıda ise müthiş bir çıkışa geçti. Bu noktada yapılan iki transferin takıma yaptığı etkiye de dikkat çekmek gerekiyor. Trabzonspor'la girişilen müthiş bir transfer yarışından sonra takıma gelen Yusuf Şimşek ile Werder Bremen ve Schalke 04 gibi büyük takımlarda başarıyla oynamış Fabian Ernst, siyah-beyazlı takımın orta sahasını ciddi bir şekilde değiştirirken, iki oyuncu zaman zaman kritik gollere de imza attı. Ligin ikinci yarısında Fabian Ernst, 571 isabetli pasla takımın en iyi top dağıtan oyuncusu olurken, aynı zamanda topla en çok buluşan oyuncu konumundaydı. Devre arasında transfer edilen oyuncunun takımın omuriliği hâline gelmesi, Beşiktaş'ın ne kadar isabetli bir transfer yaptığını gösteriyor. Yusuf Şimşek'in takıma katkısını ise rakamlardan çok yaptığı ince işlerde ve kritik anlarda sahne almasında aramak gerekiyor. Futbolumuzun nadir zarif ayaklarından birinin bu şampiyonluğa katkısı daha ziyade artistik kategoride incelenmeli.

Beşiktaş'ın ilk yarı ve ikinci yarı istatistiklerini karşılaştırdığımızda aslında çok ilginç bir tablo karşımıza çıkıyor. Beşiktaş'ın şampiyonluğa emin adımlarla yürüdüğü ikinci yarıda takımın pek çok kritik istatistik kategorisinde düşme yaşadığını görüyoruz. Örneğin ilk yarıda Beşiktaş topla ortalama yüzde 52 oranında oynarken, bu rakam ikinci yarıda yüzde 49. Üstelik Beşiktaş, ikinci yarıda daha az isabetli pas yapan, daha az şut atan bir takım olarak karşımıza çıkıyor. Buna rağmen takımın galibiyet yüzdesi yüzde 52'den yüzde 70'e fırlıyor ve Beşiktaş zafere ulaşıyor. Bu ani sıçramayı açıklamak için başka faktörleri incelemek gerekiyor. Ancak ikinci yarıdaki Beşiktaş'ın daha çok gol atıp daha az gol yiyen ve daha çok top kapan bir takım olduğunu görmezden gelmemek lâzım.

Beşiktaş'ı şampiyonluğa ulaştıran etmenlerden birinin çekişmeli maçlardan üstün çıkmayı bilmesi ve mücadele gücünün yüksekliği olduğunu daha önce söylemiştik. Beşiktaş'ın gol bulduğu dakikaların dökümü de bu iddiayı destekler nitelikte. Siyah-beyazlılar, bu sezon ligde oynadığı maçlarda son yarım saatte rakiplerine büyük bir üstünlük kurdu ve pek çok kritik puanı bu dakikalarda söküp aldı. Takımın bu sezon kaydettiği 60 golün tam 28'i son yarım saatte atıldı, üstelik siyah-beyazlılar bunların 17'sini son 15 dakikaya sığdırdı. Son 15 dakika gollerinin 12'si ligin ikinci yarısında atıldı. Beşiktaş'ın çok gol bulduğu bir başka zaman dilimi ise ilk 15 dakika. Buradan siyah-beyazlı ekibin maçlara konsantre ve hücum zihniyetiyle başladığını ve son dakikalarda yine bu mantalite gücünden faydalandığını çıkarabiliyoruz.

Beşiktaş'ın şampiyonluğunu ve ligde diğer olan-biteni tabii ki yalnızca rakamlarla açıklamak mümkün değil. Futbolun sürprizleri seven yapısı, bu oyunun salt istatistikle açıklanmasını imkânsız kılıyor. Zaten aksi olsaydı, herhâlde futbol bu kadar zevkli olmazdı. Dolayısıyla bu sezon şampiyonu en az rakamlar kadar tribünlerdeki atmosfer, soyunma odalarında yaşananlar, saha-hava koşulları, küçük hatalar, kritik anlardaki önemli hareketler ve tabii ki talih de belirledi. Bunların hepsi bir araya geldiğinde ülkemizde yaşanan sevincin rengi siyah-beyaz oldu. Diğer takımlar da şanslarını önümüzdeki sezon deneyecek ve kendi şampiyonluk hikâyelerini yazmaya çalışacak. Futbol aşkı, her zaman olduğu gibi Ağustos ayında yine alevlenecek. Güneşin sıcağı yerini futbolunkine bıraktığında tekrar Turkcell Süper Lig'de görüşmek üzere...