TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Terim: "Dört günlük anlayış bekliyoruz" 2.03.2007
Terim: "Dört günlük anlayış bekliyoruz"

Milli Takımımız, 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerinde en zorlu viraja giriyor. Bu ay içinde önce Yunanistan, ardından da Norveç'le oynayacağız. Provamızı ise Tiflis'te Gürcistan'la yaptık. Kritik dönemeç öncesinde Milli Takımımızın son durumunu, Yunanistan ve Norveç maçları öncesindeki beklentilerini Teknik Direktörümüz Fatih Terim'le konuştuk. Terim, özellikle bir notaya dikkat çekiyor ve "Oyuncularımın morallerini yükseltecek, onların güvenini artıracak bir ortam sağlanmalı. Norveç maçından sonra iki müsabakayı yorumlayacak ve eleştirecek zamanımız olacak. Eğer mümkünse iki maç arasındaki dört günde bize bu anlayışın gösterilmesini istiyorum" diyor.

Gürcistan maçıyla başlayalım isterseniz. Öncelikle oyuncular asabi olmakla eleştirildi. Bunda hakemin taraflı tutumu da bir etkendi. Ancak bu bir hazırlık maçıysa biz hakem hataları da dâhil her şeye hazırlıklı olmak zorunda değil miyiz?

Bu konudaki eleştirileri çok gerçekçi bulmuyorum. Tam tersine bir-iki dakikanın haricinde bizim takımımız, bu kadar yanlış karara, sertliğe, tahrike ve seyirci baskısına rağmen olabildiğince sakindi. Bizim çocuklar son saniyeye kadar bunun bir hazırlık maçı olduğunu hiç unutmadı. Ama son saniyede Tümer'in bir girişi vardı. Sahada yapılanlara baktığınız zaman bizimkiler çok masum şeyler. Adı üstünde dostluk maçı oynuyorsunuz ve dost bir ülkedesiniz. Takdir edersiniz ki, hiç beklemediğiniz bir ortamla karşılaşıyorsunuz. Yine de karşımıza başka hakemler de çıkacaktır ve insanlar hazırlıklı olmamız konusundaki söylemlerinde haklı olabilir.

Sınıfın yaramaz çocuğu olduk!

Mesela Yunanistan'la oynayacağımız maçta da hakem böyle kararlar verebilir.

Her maçta olabilir. Ama dikkat ederseniz, Fatih ve Gökdeniz tekmeye bile karşılık vermedi. Oyun durduğu anda atılan tekmeler bizim kameramızda var. Biz şu anda sınıfın yaramaz çocuğu gibi olduk. Haklı olduğumuz davada bile "Yine mi?" deniliyor.

Bu da bir baskı mı oluşturuyor takım üzerinde?

Baskı oluşturuyor tabii ki. Aynı şartlar altında her türlü harekete maruz kalan iki insandan birisine devamlı "Yine mi?" gözüyle bakılıyor. Hep daha önceden kabahatli gibi bir duruma düştük ve bu hoş bir şey değil. Bir gerilime yol açıyor. Şu an düşünüyorum, biz sahaya girip de herkesi sakinleştirmesek, Yunanistan maçına eksikle mi çıkardık? Hazırlık maçında hele oyun durmuşken tekme yemeyi hiç beklemiyorsunuz çünkü. Siz dünyada hiç 21'e 5 faul gibi bir istatistik gördünüz mü? Hadi olabilir, bu hakemler denk gelebilir ve yine de sabırlı olacaksın ama şunu da herkes bilmeli ki, İsviçre maçından bu tarafa aldığımız bir kırmızı kart yok. Sarı kartlarımız da çok sayılı ve o da mecburi hallerden.

Bir önceki röportajımızda da sadece mecburi hallerden kart gördüğümüzü söylemiştiniz ama Gürcistan maçında daha farklı sarı kartlar gördük.

Yani bir yere kadar engelleyebiliyorsunuz, herkes de insan. Kendimize bu kadar da acımasızca yaklaşmayalım. Kendi ülkemizden bu desteği görmezsek çok kötü. Bu konudaki hassasiyetimizi mümkün mertebe oyuncularımıza anlatıyoruz ve sözlerimize kayıtsız-şartsız uyulmasını istediğimizi söylüyoruz. "Aklına gelmeyecek bir darbe de alsan, buna mukabele etmeyeceksin" diyoruz. Yaptırım gücümüzün olduğunu biliyoruz, otoritemizin buna müsait olduğu da ortada. Allah'a şükür şu ana kadar bir kırmızı kartla karşılaşmadık.

Ama karşılaşabilirdik. Mesela Tümer'in pozisyonunda hakem kırmızı kart çıkartabilirdi.

Tamam ama hakemin onlara da üç tane kırmızı kart çıkarması lazımdı. Bu da konuşulmalı. Kantarın topuzu herkese eşit biçimde inip çıkmalı. Biz her şeyi minimize etmeye çalışıyoruz, mümkünse böyle bir şey hiç olmasın, Fair Play ödülünü de biz alalım. Konuşurken de bunu ifade ediyoruz. "Bir yanağına vurulunca öbür yanağını dön" de diyoruz. Ancak oyuncularımızın da insan olduğunu, herkesin de bir istiap haddi olduğunu, yapılan hareketlere karşı hepimizin tepkisinin değişik olduğunu da bilmemiz gerekir. Biz bunları bile bile oyuncularımıza "Sinirinden ağlayacaksın ama yine de itiraz etmeyeceksin, mukabele etmeyeceksin" diyoruz ve oyuncularım da bu öğütlerimizi şu ana kadar tuttular bence. Ülkenin şöyle düşünmesi lazım, "Bu hareketi tecrübeli bir oyuncu yapıyor." Üstelik bitime 20 dakika kala oyuna girdi ve o kadar kısa süre içinde bu duruma geldi. Ki bunun yanlış olduğunu kendisi de ifade etti, ben de kendisine söyledim. Olayın başlangıcından itibaren baktığımız zaman, hazırlık maçından çok öteye, manasını aşan bir durum çıktı ortaya. Beklenmeyen hadiselerle karşılaşan insanlar da değişik tepkiler gösterebilir. Ama bunu bir bahane veya takımını, kendini savunma adına söylemiyorum. Her şeye rağmen hiçbir şeye karışmamalıydık. Ama sınıfın yaramaz öğrencisi adı altında bu baskı da hiç hoş değil.

Puan maçında böyle oynamayız

Avrupa turnesinin ardından oynadığımız grup maçlarında da hazırlık maçlarında da hep çok pozisyon bulup, az pozisyon veren bir takım görünümündeydik. Ama Gürcistan maçında o karşılaşmalara nispeten daha fazla pozisyon verdik. Bunun altında yatan sebepler neydi?

Evet nispeten daha fazla pozisyon verdik. Ama o maçlarda oynayan birkaç oyuncumuz yoktu. Takımda yeni oynayama başlayan oyuncularımız vardı. Ayrıca hiçbir maçımız bu kadar sert geçmemişti. Eleme maçlarımızda bile bu kadar sertlik görmedik. Üstelik bu sertlik futbolun sertliği içinde değildi. Bir de karar unsurunun bu kadar dengesiz olduğu bir maç yaşamadık. Her şeye rağmen ikinci yarının başında Gökdeniz'le 2-0, 3-0 öne geçebilirdik. Ama haklı taraf, diğer maçlara göre daha fazla pozisyon verdiğimiz. Bir de 3.5 ay sonra bir araya geldik ve bu kadar uzun bir aranın da oyunculara iyi gelmeyeceği kesin. Ama puan maçında böyle olmayacağı da kesin.

Tugay'ın performansını nasıl buldunuz? Dışarıdan izleyen bir gözle topları çok iyi kullanan ama rakibi karşılamakta zaman zaman zorlanan bir Tugay gördük.

Tabii ki Tugay'ın topla bir sorunu olacağını düşünmüyorum. Tecrübeli ve iyi oynayan bir oyuncumuz, biz de onun formundan yararlanmak istedik. Takımda bulunur, oynar, oynamaz ama Tugay'ın topla bir yanlış yapması beklenemez. Rakibi karşılıyor ama top kazanma konusunda çok da fazla bir şey beklememek gerekir. Tugay'ın bize organizasyonda ve top dağılımında daha çok faydası olacak.

Tugay ön libero oynayınca Aurelio'yu biraz daha ileriye sürdünüz. Ancak Aurelio da çok verimli olamadı. Yunanistan, Norveç maçlarında Tugay ve Aurelio'yu yan yana oynatmanız düşünülebilir mi?

İkisi de iyi futbolcular. Ön liberoda tek de oynayabilirler, çift de oynayabilirler. Maçına göre değerlendireceğim. Ama Aurelio çizdiği performansla bizim en artı oyuncularımızdan bir tanesi. Gürcistan maçında sahanın, havanın, hakemin ve atmosferin durumuna bakınca performansını eleştirmemek gerek.

Fatih hastalıktan yeni çıkmıştı

"Yedek kalan da oynayan da aynı istekle mücadele eder" demiştiniz. Bazı oyuncuların bu maçta isteksiz olduğu gözlendi. Mesela siz sık sık kenara gelerek Fatih Tekke'yi uyardınız.

Şimdiye kadar öyle bir problem olmadı ve dediklerimiz çıktı. Bir maçta olmayınca da söylediklerimizin gerçekleşmediği anlamına gelmez. Fatih ciddi bir hastalık geçirdi, Rus Ligi'nde de sezon bu ay başlayacak.. Zatürreeye yakın bir soğukalgınlığı geçirdi ve uzun süre yattı. Bileğindeki sakatlık da onu antrenmanlardan uzak tuttu. Bunların tümüne bakınca toparlanması için zamana ihtiyacı var. Yunanistan ve Norveç maçlarına kadar olan süreçte de toparlanacağını ümit ediyorum.

Sakatlıklardan doğan eksiklikler nasıl etkiliyor Milli Takımımızı?

Gökhan Zan, Rüştü ve Nihat sakat. Gökhan Ünal sakatlıktan yeni çıktı. Yıldıray kulübünde idman yapamadan maçlara iğneyle çıkıyor. Bu nedenle bazı oyuncularımızdan randıman alamadık. Ama yakın bir gelecekte yeni oyuncuları devreye sokacağız. Bir de Gürcistan karşısındaki oyunda, sezonunun ikinci yarısının başı olmasının rolü var. Oyuncular devre arasında uzun müddet sadece yükleme çalışmaları yapmış ve hazırlık maçları oynamıştı. Ama Yunanistan ve Norveç maçlarına kadar hepsi kıvamına gelecek.

Volkan'ın performansını övdünüz ve onu yeniden kazandığınızdan söz ettiniz. Bu yeniden kazanma süreçlerinde ne yapıyorsunuz?

Bazen kulüpler bize yardım ediyor, bazen biz elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Volkan'la biraz konuştuk, iyi ve yetenekli bir kaleci olduğunu, en önemli maçlarda kendisine görev verdiğimizi hatırlattık ve hata yapmaktan korkmamasını ifade ettik. O da gerçekten çok iyi oynadı.

Bir de diğer kalecilerle ilgili umutlu konuşmalarınız oldu. Arkadan gelen iyi kaleciler de var.

Evet, kaleci konusunda bir sorunumuz olacağını sanmıyorum. Serkan, Hakan, Tolga, Özden her an görev yapabilecek kalecilerimiz.

Peki, mevki olarak sıkıntı çektiğimiz bir yer var mı?

Her mevkiin daha da iyisi bulmak isteriz. Ya da her mevkiin iyilerini fazlalaştırmak isteriz. Bazı mevkilerde seçeneğimiz az. Genel olarak iyi alternatif sayısını fazlalaştırmamız gerekiyor.

Kendi takımında fazla oynamayan oyuncuları kadroya alabiliyorsunuz. Mesela Tümer. Milli Takım oyuncusu olmak farkı bir şey sanırım.

Bazı oyuncular için bu geçerli. Biz onların uluslararası seviyede oynayabileceklerine ve yeteneklerini gösterebileceklerine inanıyoruz. Elbette kulüplerinde oynamaları iyi olur ama oynamasalar bile biz güvenip çağırıyoruz. Çağırdığımız oyuncuların içinden de bizi mahcup eden biri bugüne kadar çıkmadı.

İlk kez görev verdiğiniz Aydın'ı nasıl buldunuz?

O gün ilk defa oynamasına rağmen başarılıydı. Sade, dikkatli ve tecrübeli bir oyuncu. Takımında oynayan bir stoperin aramızda olması gerektiğini düşündük. Çünkü o bölge önemli bir mevki. Hem sakatlıklar hem de takımında oynamayan oyuncular nedeniyle sıkıntı yaşamak istemedik. Aydın'ın bize alışması gerektiğini düşündük.

Aydın 26 yaşında bir oyuncu ve ilk milli tecrübesini A takımda yaşadı. Yani daha önce keşfedilmemiş bir oyuncuydu. Bu tip oyuncuları daha genç yaşta keşfetmek için yaptığınız çalışmalardan söz edebilir misiniz?

Aydın'ın durumu seçenlerin yanlışı değil. Oyuncu o gün o performansı göstermediyse yapacak bir şey yok. Herkes iyi niyetiyle en iyisini bulmaya çalışıyor. Bir grup genç oyuncuyu herkes oynatıyor. Kulüpler de uğraşıyor, biz de çalışıyoruz. Tabii onların takıma girme zaman önemli. Bazıları için henüz erken diyoruz, çeşitli milli takımlarımızda oynuyorlar. Ama yakın zamanda gerek 17, gerek 19, gerekse de Ümit Milli Takımımızdan A takıma çıkacak oyuncular olacak.

Bu sezon birçok genç oyuncu oynayabilecekleri kulüplere gitti. Uğur, Özgürcan ilk aklıma gelenler. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mantıklı bir seçim. Özellikle yetenekli diye addettiğimiz genç oyunculara belki büyük kulüpler fazla şans veremez. Ama onların oynamaları çok önemli bir avantajdır. Oynamak, hedefe ulaşma yolunu kısaltabilir.

İkincilik de birincilik kadar önemli

Çok farklı stratejilerin uygulanacağı iki maç oynayacağız. 6 puanla çıktığımız takdirde sonraki aşamaya çok daha güvenli ve çok daha rahat devam etme imkânı bulacağız.

Yunanistan, Londra'da Kore'ye yenildi. Bu maçı izleyen yardımcınızın analizleri nasıldı? Atina'da nasıl bir oyun planıyla oynayacağız?

Bir defa grubun iddialı takımları belli oldu. Biz, Yunanistan ve Norveç. Bosna-Hersek de matematiksel olarak gelebilir. Arka arkaya oynayacağımız maçlar çok önemli. O dört gün müthiş strateji günleri olacak. Kazanırsanız, kaybederseniz veya berabere kalırsanız ne olur gibi baktığınız zaman, bir defa öncelikle kaybetmemek isteriz. Norveç'le aramızda 3 puan fark var. Yunanistan bizimle oynadıktan sonra hem bize gelecek hem de Norveç'e gidecek. Kaybetmeden, mümkünse de kazanarak çıkarsak bizim önümüze geçmelerini önleriz ve moral kazanırız. Ayrıca bundan sonrası için seyirci ve saha avantajımız da olacak. Çok enteresan bir konuma geldik. Yunanistan'a kaybetmeden Norveç maçını kazanırsak puan farkını da açabiliriz. Çünkü ikincilik de birincilik kadar önemli. İkinci takım da direkt finallere gidecek. Bunların hepsini hesap ediyoruz.

Yunanistan'ı teknik açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir kere Yunanistan son Avrupa şampiyonu ve oyuncuları aşama yaptı. Avrupa'nın en iyi kulüplerine gittiler. Biri-iki oyuncusunun dışında Yunanistan'da oynayan yok. Seitaridis, Karagounis, Samaras, Charisteas gibi oyuncularının tümü aşama kaydetti. Stoperleri de öyle. İtalya'da oynayan Dellas bile yedek kaldı. Yunanistan, iyi, ciddi ve tecrübeli bir takım. 80 bin seyircinin önünde kolay bir maç olmayacak.

Norveç'in teknik analizini yaparsak, onları nasıl değerlendirirsiniz?

Benim göreve başladığım maçlar Polonya ve Norveç maçlarıydı. Fenerbahçe Stadı'ndaki maça namağlup gelmişlerdi. Ertuğrul'un attığı iki golle 2-1 yenmiştik. Hakan Şükür, Alpay dâhil dokuz oyuncumu da Ümit Milli Takım'a vermiştim ama yine de yendik. O günden bugüne kim gelirse gelsin Norveç bir dinamo intizamı içinde hareket eden bir takım. 4-5-1'i bozmayan, sadece zaman zaman 4-4-2'ye dönen bir takım. Özellikle belirtiyorum, oyuncularının aşağı yukarı hepsi Avrupa liglerinde oynuyor ve uluslararası tecrübeleri yüksek oyuncular. Üstelik hepsi de kulüp takımlarında banko oynuyor. Bize baktığınızda Halil, Hamit az oynamaya başladı. Yıldıray sakatlığı sebebiyle bazen oynuyor bazen oynamıyor. Nuri neredeyse hiç oynamıyor. Emre sakatlığından ve cezasından dolayı oynamıyor. Fatih'in sezonu bu ay başlayacak. Nihat sezonu kapattı. Baktığınız zaman biz bu konuda bir avantaja sahip değiliz. Bu gerçeği kabul etmemiz lazım. Norveç'te ise oyuncular hazır geliyor. Bugün Liverpool'lu Riise oynamadığı zaman bile sorun olmuyor. Tugay'ın takım arkadaşı Pedersen var, Zenit'ten Fatih'in arkadaşı stoper var. Santrforları Premier Lig'de oynuyor. Carew hiç olmadığı kadar formda. Artık Norveçli futbolcular hepimizin belleklerinde yer eden isimler olmaya başladı. Bundan kastım şu, uluslararası arenada çok fazla deneyimliler ve bu da onlar için avantaj. Ancak bu son cezalı oyunumuz. Yunanistan'da sonuç ne olursa olsun dört gün sonra dev bir maça daha çıkacağız. Bütün şartları Atina'da bırakıp Norveç'e konsantre olmamız gerekir. Kazansak da kaybetsek de berabere kalsak da Yunanistan maçı Almanya'ya taşınmamalı. Kazanırsak, rehaveti önleme adına, kaybedersek de moral bozukluğundan kurtulma adına o dört günlük evre çok önemli.

O dört günlük dönemde medyadan neler bekliyorsunuz?

Basınla bir sorunumuz olacağını sanmıyorum. En azından bizimle gelen arkadaşlarımızın bu durumlarda çok anlayışlı olacağından eminim. İki tarafın da görevi, birbirlerinin işini en rahat biçimde yapabileceği ortamı sağlamaktır. İki maçın da sona ermesinin beklenmesi, oyuncularım adına çok önemli. Oyuncularımın morallerini yükseltecek, onların güvenini artıracak bir ortam sağlanmalı. Kimse gördüğünü tasvir etmesin demiyorum ama Norveç maçından sonra o iki müsabakayı yorumlayacak ve eleştirecek zamanımız olacak. Eğer mümkünse o dört günde bize bu anlayışı gösterirlerse oyuncularım adına mutlu olurum. Neticede bu takım hepimizin takımı. Elbette gördüğü yanlışı herkes yazacak ama oyuncularımı ikinci maça hazırlayacak bir ortam oluşursa bize çok büyük yardımları olur. İsviçre maçlarının birincisi ve ikincisini daha yeni yaşadık. Aradaki farkı hepimiz hatırlıyoruz. Anlatmamıza gerek yok. İlk maçtan sonra her şey bitti havası oluşturuldu. Ama biz ikinci maçta neredeyse finallere gidiyorduk. Acaba "İlk maçta bazı yanlışlar yapıldı ama biz bu takıma güveniyoruz" gibi bir yaklaşım gösterilseydi ne olurdu, bilmiyorum.

Bu arada Emre'nin cezası da Yunanistan maçıyla sona eriyor.

Emre'nin cezası bitiyor ama inşallah sakatlığı da biter. Emre Avrupa'nın en iyi orta saha oyuncularından biri. Tabii bizim tanıdığımız, bildiğimiz Emre'yi kastediyorum. Mutlu olan ve o mutlu ortamı bulduğu zaman takımıyla birlikte iyi işler yapan Emre'yi. Şu anda 26 yaşında olmasına rağmen bir lider. İtalya maçının ikinci yarısında da bunu daha rahat görme imkânımız oldu. Bazen Emre'nin Newcastle'da oynadığı maçları beğenmiyorum ve kendisine de ifade ediyorum. Ben Emre'nin ne vereceğini, nasıl bir futbolcu olduğunu en iyi bilenlerdenim. Newcastle'da, özellikle İtalya maçından sonra çıktığı karşılaşmalarda tek başına kurtardığı maçlar oldu. Emre bizim için çok önemli bir oyuncu.

Norveç maçı için başka alternatifler de düşünüldü ama sonuçta yine Frankfurt kararı çıktı. Bunun sebebi neydi?

Başkanımız ve yönetici arkadaşlarımızla "Acaba monotonluğu mu kaldıralım? Floransa olabilir mi? Floransa olursa, seyirci yok ama halk bizi bağrına basacaktır" diye konuştuk. Bir yanda bu vardı, diğer yanda da yaz aylarında yaptığımız turnuvada Frankfurt'un seçilmesiyle Commerzbank Arena'da "bizim evimiz" ortamını oluşturmak vardı. Frankfurt kulübü bize yeni açtıkları antrenman sahasını da veriyor. Dolayısıyla bu atmosfer daha ağır bastı ve Frankfurt'ta karar kıldık.

Hiçbir şeyin sonu olmaz

Allah göstermesin ama diyelim ki işler istediğimiz gibi gitmedi ve bu iki maçı da kaybettik. Bu durumda stratejimiz ne olacak? Her şeye sıfırdan mı başlayacağız?

Aslında 12 maçın sonucuna bakmak lazım. Dünya Kupası elemelerinde 3 maç kala göreve geldik. İçeride-dışarıda hiç kaybetmeden yendik ama gidemedik. Şimdi tersini düşünelim; diyelim ki iki maçı da kazandık, garanti gittik mi? Hayır. Avantaj elde ettik. Ancak bunu söyleyebiliriz. Çünkü geriye 7 maç daha kalıyor. Bu da 21 puan demektir. İki maçı da kazanmak veya ikisini de kaybetmek her şeyin sonu değil. Tabirleri değiştirmek lazım. Eğer iki maçı da kazanırsak "Büyük bir avantaj elde ettik, kredi aldık, ileride kaybedeceğimiz maçlar için müthiş bir puan birikimi sağladık" diyebiliriz. Diğer ihtimalde de "Avantaj yitirdik, bundan sonra kaybetme kredimiz azaldı" diyebiliriz. Yoksa şu anda gidin Bosna'ya, onların da ümidi var. Çünkü en baştaki takım 9 puanda. Bu grup daha çok su kaldırır. Diyelim ki iki maçı da kazandık ama Allah korusun Bosna-Hersek ve Macaristan'a takıldık. O yüzden, tabii ki kazanmak müthiş bir güven ve avantaj, kaybetmek de dezavantaj getirir ama unutmamak lazım ki grubun son iki maçına çıkmıyoruz.

Sorularımız bu kadar, sizin vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Şu anda lideriz ve güzel bir konumdayız. İnşallah Yunanistan ve Norveç maçlarından sonra yapacağımız röportajda yine bulunduğumuz pozisyonda tekrar karşınıza çıkarız ve o günlerde yaşadığımız olayları konuşuruz.

Röportaj: Mazlum Uluç - İlker Uğur