TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Her emre amade: Bülent Ertuğrul 2.02.2009
Her emre amade: Bülent Ertuğrul

Turkcell Süper Lig'in en tecrübeli oyuncularından. Denizlispor'un altyapısından yetişip kulübüne uzun yıllar hizmet verdikten sonra şimdi Eskişehirspor'un başarısı için ter döküyor. Başlangıçta üç kez kiraya gönderilirken "Bu benim gelişimime katkı sağlar" diyerek hiç sesini çıkarmadan yola düşmüş. Saha içindeki tavrı da çok farklı değil. Defansın ve orta sahanın hangi bölgesinde görev verirseniz orada elinden gelenin en iyisini yapmak için çaba harcıyor. Üniversite mezunu, güler yüzlü ve iyi bir aile babasıyla karşı karşıyayız.

Röportaj: Mazlum Uluç

Ligin tecrübeli oyuncularından birisin, ancak futbol kariyerini Anadolu'da geçiren bir futbolcu olarak medyada fazla yer bulamadığını da biliyoruz. Biz biraz geriye gidelim ve seni çocukluğundan itibaren tanımaya çalışalım.

1978 Denizli doğumluyum. Dört erkek kardeşin en küçüğüyüm. İkiz ağabeylerim var. Babam Almanya'da 11 yıl çalışıp 1976'da Türkiye'ye dönmüş. Şimdi emekli. Ben küçükken bakkal dükkânımız vardı ve orada babama, ağabeylerime yardım ederdim.

Futbola nasıl başladın?

Her çocuk gibi mahallede top oynayarak başladım. Orhan isminde bir ağabeyimiz, "Sen yeteneklisin" diyerek benimle ilgilendi ve topa nasıl vurmam gerektiği konusunda yardımcı oldu. Sonra Denizlispor'un altyapısına girdim. Futbol okuluna devam ederken Melih Garipler ve Güngör Selvan hocalarımız beni beğendi. 10 yaşımdan itibaren Denizlispor'un minik takımında başladım.

Denizlispor'un altyapısında seninle birlikte çok sayıda çocuk vardı mutlaka. Kaç kişi üst düzey futbolcu olabildiniz?

O dönemden Süper Lig'de futbol oynayan sadece Levent Kartop var.

O zaman seni diğerlerinden ayıran bir fark olmalı. Sence bu fark neydi?

Bence bu iş biraz da nasip işi. Diğer arkadaşlarım da çok çalışıyordu, ben de çok çalıştım. Benim farkım belki problem çıkarmayan bir oyuncu olmamdı. Kiralık gitmemi istediklerinde hiç sorun çıkarmadım. En formda olduğumu düşündüğüm dönemde bile git dediklerimde gittim.

Kiralık gönderildiğin dönemde A takımda oynamaya başlamış mıydın?

1998'de Ersun Yanal tarafından PAF takımdan alınıp profesyonel yapıldım. Kampa 5 kişi götürülmüştük ama sadece ben A takımda kaldım. O sezon şampiyon olup bugünkü adıyla Süper Lig'e yükselirken ben de 5 maçta oynamıştım. Ertesi sezon yabancılar geldi, kadro değişti, Ersun Hoca "Çok fazla şans bulamayabilirsin" deyince kiralık olarak Nazillispor'a, ertesi sezon da Hatayspor'a gittim. Daha sonra Denizlispor'un başına Sakıp Özberk geldi. Takım Intertoto'ya katılıyordu ve bu kupada oynamayan futbolculara şans tanındı. Bosna takımı Celik'e karşı oynadığımız maçta çok iyi performans gösterdim. Bunun üzerine kampa götürüldüm ve takımda kaldım. 6-7 hafta sonra bir Antalyaspor maçıyla Süper Lig maceram başladı. O maç öncesi oynayacağımı bilmiyordum. Tahtada ismimi görünce "Acaba ben miyim?" diye düşündüm. Sağ olsun, beni Süper Lig'de oynatan ilk hocam Sakıp Özberk'tir.

Futbolcu oynayarak gelişir

Şu kiralık gitme meselesini bugünün genç oyuncuları için biraz açalım. Genç oyuncular kiralık gitmeyi kulüpten dışlanmak gibi değerlendirebiliyor. Sen yaşadığın örneklerden hareketle bu olaya nasıl bakıyorsun?

Genç arkadaşların olaya pozitif bakması gerek. Kiralık gidip oynama fırsatı bulduğunuzda kendinizi geliştirebiliyorsunuz. Sonuçta ikinci, üçüncü adam olmaktansa birinci adam olmak daha faydalı. Benim futbol kariyerimde kiralık olarak gidip oynamak hep aşama kaydetmemi sağladı.

Senin bir de Manisaspor'a kiralık gidişin var, değil mi?

Evet. Rıza Çalımbay döneminde UEFA Kupası'nda dördüncü tura kadar çıkmıştık. Ben de ligde 28 maç oynamış ve oldukça iyi bir sezon geçirmiştim. Ancak ertesi sezon Giray Bulak göreve geldi ve ben de sezon başında sakattım. O dönemde kadroya alınmadığım maçlar oldu. Bu sırada Mustafa Denizli Hocamın beni istemesi üzerine gurur duyarak Manisaspor'a gittim.

Futbolcu olurken hedeflerin nelerdi, ne kadarına ulaşabildiğini düşünüyorsun?

Başlangıçta hedefim Süper Lig'de oynamaktı. Aslında büyük takımlarda oynamak, milli formayı giymek gibi daha büyük ideallerim de vardı ama olmadı. Yine de hiçbir şey için geç değil. Bugün Yusuf ağabey 33-34 yaşında Beşiktaş'a transfer olabiliyorsa bu her oyuncu için önemli bir örnektir. Ben de hep ileri gitmek için elimden geleni yapacağım.

Geriye dönüp baktığında "Keşke futbolcu olmasaydım" dediğin anlar var mı?

Hayır, hiç pişman değilim. Başka bir mesleği kesinlikle yapamazdım. Futbolculuğu çok seviyorum. Bu kadar sevilerek yapılan ve bu derece iyi para kazanılan başka bir meslek olduğunu düşünmüyorum. Aynı zamanda üniversite mezunuyum. PAF takımdan A takıma çıktığım sezon liseyi bitip Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'na girdim. İlk iki sezon hiç fire vermeden devam ettim. Daha sonra ara versem de 2002'de mezun oldum.

O yıllarda futbolcuların üniversite eğitimine çok fazla yönelmediğini biliyoruz. Seni okumaya yönelten neydi?

Futbolun bir garantisi yok. Ağır bir sakatlıkla meslek hayatınız bitebilir. Elimde bir meslek olmasını istiyordum ve bunun için okudum. Futboldan koparsam antrenör veya beden eğitimi öğretmeni olabilirim diye düşündüm. Branşım da futbol ve basketbol.

Futbol yaşamını etkileyen en önemli teknik adam kimdi?

Önce beni A takıma alan Ersun Yanal, sonra da geçirdiğim bocalama döneminin ardından bana sahip çıkan Rıza Çalımbay. Onun takımın başına gelmesiyle bir ivme kazındığımı düşünüyorum. Küme düşeceğimiz sanılırken Rıza Hoca'nın gelmesinin ardından 30 puan toplayıp 5. olduk ve UEFA Kupası'na katıldık. UEFA'da dört tur atladık. Benim kariyerimdeki en başarılı dönem de odur.

Futbol hayatının unutamadığın maçı hangisiydi?

Fransa'daki Lyon maçını unutamam. Denizli'deki ilk maç 0-0 bitmişti. Fransa'daki maç öncesi ısınırken sakızları ağızlarında, bizimle dalga geçer gibi gülüyorlardı. Bizdeyse birbirimize karşı inanılmaz bir inanç vardı. Sonuçta on bire on bir oynanan bir oyun bu. Kimsenin kimseye üstünlüğü yok. O inancı ve birlikteliği sahaya yansıtarak deplasmanda 1-0 kazanıp tur atlamıştık.

Nerede görev verilirse orada oynarım

Seni savunma ve orta alanın her bölgesinde gördük. Bunu neye bağlıyorsun? Gerçek mevkiin neresi? Sen en çok nerede oynamaktan hoşlanıyorsun?

Görev verildiği zaman her yerde oynamaya çalışan bir oyuncuyum. Hangi mevkide oynatılıyorsam o mevkiin gereklerini yerine getirmeye çalışıyorum. Fizik güç açısından kendimi iyi hissediyorum, mücadeleyi seviyorum, defansın ve orta sahanın ortasında, sağında, solunda oynayabiliyorum. Altyapıda da her bölgede oynadığım için şimdi herhangi bir zorluk çekmiyorum. Günümüz futbolunda her yerde oynayan bir oyuncu olmanın avantaj olduğunu düşünüyorum. Teknik adamlar açısından da bu tip oyuncular tercih sebebi oluyor. Hangi bölgede boşluk olursa olsun antrenörünüz sizi o bölgede oynatmayı düşünebiliyor. Oyuncu açısından da avantajlı bir durum söz konusu yani.

Kendini tarafsız bir gözle değerlendirdiğinde, hangi özelliklerin seni Süper Lig oyuncusu yaptı?

Bence fizik gücümün, kondisyonumun ve dayanıklılığımın yüksek olması, mücadeleyi hiç bırakmadan koşmam.

Kariyerine baktığımızda her sezon dolu dolu oynayan bir oyuncu olduğunu görüyoruz. Performansını sürekli yüksek tutabilmeni neye borçlusun?

Bunu çok çalışmama borçluyum. Sağda solda gezen bir oyuncu değilim. Hayatım boyunca alkol kullanmadım. Evden antrenmana, antrenmandan eve bir hayatım var. Haftada bir kere eşimle yemeğe çıkarım. 23 yaşında evlendim ve çok düzenli bir hayatım var.

Talihsiz bir kaza geçirdiğini ve ameliyat olduğunu hatırlıyorum.

Evet, 2005 yılında yüzük parmağımı kaybettim. Antrenmansız kalmamak için bir ortaokulun sahasında basketbol oynuyordum. Pataya smaç yaparken bir anda parmağım potaya takılıp koptu. İki defa mikro cerrahiyle ameliyat oldum ama sonuç vermedi. Nihayetinde o parmağımı aldılar.

Futbolcuların sendikası olmalı

Geçtiğimiz sezon Denizlispor'da bir para sıkıntısı yaşadınız ve ardından kadro dışı kaldınız. Aslında bu durumun örnekleri birçok kulüpte yaşanıyor ve sadece Denizlispor'a özgü bir problem değil. Sence futbolcuların haklarını savunabilmek için bir şeyler yapması gerekmiyor mu?

Son dönemde futbolcuların ve antrenörlerin sendika kurması gerektiğini Bülent Uygun Hoca gündeme getirdi. Bence de böyle bir oluşuma gidilmeli. Futbolcunun hiçbir hakkı, hiçbir dayanağı yok. Bence de bir sendikamız olmalı. Bu oluşuma ben de destek veririm.

Denizlispor'un UEFA Kupası'nda başarılı olduğu döneme geri gidelim. Neden üzerine biraz daha eklenerek başarı çıtası yükseltilemedi sence? Anadolu takımlarının birçoğunda da aynı durumu görüyoruz. Kısa dönemli çıkışların arkası bir türlü gelemiyor.

Başarılı dönemde yaşanılan sıkıntıların ardından Rıza Çalımbay bıraktı. Arkasından Giray Bulak geldi ve aslında o da başarılı çizgiyi devam ettirdi. Ancak Anadolu takımlarında büyük takımlardaki hava yok. Gerek taraftar, gerek medya ilgisi açısından arkalarında bir destek yok. Şimdi yeni yeni bir hareketlenme var. Artık Anadolu takımları da en azından kendi şehirlerindeki insanların desteğini alabiliyor. Maddi güç de önemli elbette. Naklen yayın gelirlerinde de daha dengeli bir sistem getirilebilirse Anadolu takımlarının aradaki farkı biraz daha kapatabileceğini düşünüyorum.

Sezon başında Eskişehirspor'u tercih etmenin sebebi neydi?

Rıza Hocanın beni istemesi önemliydi. Bursaspor ve Konyaspor'la da görüşmüştüm ama Rıza Hocanın devreye girmesiyle Eskişehirspor'a gözü kapalı gittim.

Unutamadığın maç olarak Lyon-Denizlispor maçını öne çıkardın ama bir de Türkiye'nin unutamadığı bir Denizlispor-Fenerbahçe maçı var. O karşılaşmada neler yaşandığından biraz söz eder misin?

Berabere kalsaydık küme düşmeyecektik. Diğer tarafta da Gaziantepspor-Malatyaspor maçı oynanıyordu. Maç sırasında Antep'in 2-0 önde olduğu yönünde bir haber geldi ve bizde ister istemez bir gevşeme oldu. Soyunma odasına girdiğimizde "Maç 0-0" dediler. Biz de aramızda, "O maçın sonucunu bırakalım, herkes sonuna kadar mücadelesini versin" diye konuştuk. Sonuna kadar maçı bırakmadık ve biz ligde kalırken, Fenerbahçe şampiyonluğu kaybetti.

Biraz da Eskişehirspor'dan konuşalım. Lige yeni çıkmış ve kadrosu oldukça değiştirilmiş bir ekipsiniz ama takım oyunu oynuyorsunuz. Bunun nasıl başarıldığı hakkında bir fikrin var mı?

Sanki gelen oyuncular birbirini ve bu camiayı daha önceden tanıyormuş gibi bir hava oluştu. Yeni oyuncuların insan kalitesi çok yüksek. Dolayısıyla birbirimizle anlaşmamız ve uyum sağlamamız çok kolay oldu. Gerçekten çok iyi çalışıyoruz. Bana kalırsa oynadığımız futbola göre ligdeki konumumuz biraz daha yukarılarda olmalıydı. Evet, kaybettiğimiz puanlarda hakem hataları da var ama bence hakemlere de çok yüklenmemek lâzım. Önemli olan kötü niyet olmaması. Sonuçta hepimiz insanız ve hepimiz hata yapıyoruz. Hakemler salisede karar veriyor. Ondan sonra pozisyonu televizyonda farklı açılardan çekilmiş görüntülerle defalarca izleyip hakemi yargılıyoruz. Üstelik hakem yorumcuları bile defalarca izledikleri bu pozisyonlarda hemfikir olamıyor. Bence hakemlerin bu derece baskı altında tutulması gerekiyor.

Ligin durumunu nasıl değerlendiriyorsun? Anadolu takımları üst sıraları ilk kez bu kadar fazla zorluyor. Senin başladığın dönemden bugüne bakarsan neler değişti futbolumuzda?

Artık takımlar arasında çok büyük farklar kalmadı. Anadolu takımları kadrolarını koruyabiliyor ve iyi transferler yapabiliyor. Her takımın her takımı yendiği bir sezon yaşıyoruz. Mesela biz Galatasaray'ı UEFA Kupası'nda çok iyi oynadığı bir maçın ardından 4-2 yendik. O gün sahada maçı ne kadar istediğiniz, ne kadar konsantre olduğunuz çok önemli.

Bir de sizin bu sezon 3-0 yenilgiden 4-3 galibiyete çevirdiğiniz bir Denizlispor maçı var.

O maçın 10. saniyesinde gol yedik ve abandone olduk. 23. dakikaya gelindiğinde 3-0 gerideydik. Ama bizi baskı altına aldıkları, ezdikleri bir maç değildi. Açıkçası vurdukları gol oldu. İlk yarının sonunda golü bulmamız, ikinci yarıya daha inançlı çıkmamızı sağladı. Soyunma odasında 45 dakikalık sürede her şeyin değişebileceğini konuştuk. Onlar nasıl 10. saniyede gol attıysa biz de atabilirdik. İkinci yarıyı tek kale oynadık, 6-7 de olabilirdi ama 4-3 kazandık. Bir tarafım sevinirken bir tarafım da üzüldü. Çünkü yıllarca Denizlispor'da oynamıştım.

Denizli ile Eskişehir'in kent olarak futbola bakışında bir fark görüyor musun?

Çok fark var. Eskişehir'de futbol tamamen bir aşka dönüşmüş. Futbolu gerçekten çok seviyorlar. Bu sezon seyirci desteğinden mahrum bir maç oynadığımızı hatırlamıyorum. Ankara deplasmanına 3 bin seyirci geliyor. Gençlerbirliği ve Ankaraspor maçlarında kale arkası tamamen Eskişehirspor taraftarıyla doluydu. Bu destek takımı iten bir motivasyona dönüşüyor. Futbolcu tribünden pozitif etkilenmeyi bekliyor ve istiyor. Mesela Denizlispor maçında 3-0 geriye düştüğümüzde bile taraftarın arkamızda olduğunu, bize destek verdiğini hissettik. O destek de başarıyı getirdi. Sadece biz değil, seyircimiz de maçı bırakmamıştı.

Ligde izlemekten keyif aldığın takım var mı?

Galatasaray güzel futbol oynuyor. Sivasspor'u beğeniyorum, onlar da dengeli futbol oynuyor. Gaziantepspor'un oynadığı futbolu çok beğeniyorum. Göze hoş gelen bir oyunları var, pas yüzdeleri çok yüksek.

Turkcell Süper Lig'de beğendiğin oyuncular kimler?

Alex çok kaliteli bir oyuncu. Lincoln bu sezon çok iyi oynuyor. Baros çok formda. Zaten takımlarına yaptıkları katkılar da ortada. Bu oyuncular tek başına maçın skorunu değiştirebilecek isimler.

Yabancı oyuncuya kriter getirilmeli

Yabancı transferleri nasıl değerlendiriyorsun? Sence ülke futboluna katkı yapan oyuncular mı geliyor yoksa genç oyuncularımızın önünü mü kesiyorlar?

Ben yabancıda sayı sınırlamasının kalkmasından yanayım. Ama gelecek yabancılara da belli kriterler konulmalı. Milli takımlarında oynayan, kaliteli futbolcuların gelmesine kimse bir şey söylemez. Ama sadece ucuz olduğu için alınan yabancılar, genç oyuncularımızın takımlarda yer bulmasını önlüyor.

Futbolu bıraktıktan sonra ne yapacağınla ilgili planların var mı?

Futbolun içinde kalacağımı düşünüyorum. Futbolu gerçekten çok seviyorum. Antrenör olmayı düşünüyorum.

Nasıl bir antrenör olursun?

Futbolun içinden geldiğim için futbolcunun sevdiği türde bir antrenör olmaya çalışırım. Ne çok sert ne çok esnek, arada bir yerde dururum. Oyuncularıma güvendiğimi hissettirir ve özgürlük veririm. Maç öncesi kamplarını 1 günden fazla uzatmam. Hazırlık kamplarını da olabildiğince kısa tutarım. Futbol anlayışı olarak da takımımın top rakipteyken savaşmasını, top bizdeyken de çabuk ve bol pas yaparak oynamasını isterim. Benim yapım da oyunu iki yönlü oynamaya müsait. Günümüz futbolunun böyle oynanması gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye'de bu tip oyuncular var mı sence?

Aurelio böyle bir oyuncuydu. Hamit Altıntop, Barış Özbek, Mehmet Topal bu tip oyuncular. Top rakipteyken inanılmaz biçimde mücadele ediyor, topu kazandıklarında ise olabildiğince olumlu kullanabiliyorlar.

İkiz babası olduğunu biliyoruz. İlk çocukların mı?

Hayır. Daha önce bir kızım vardı, 4.5 yaşında. Adı Mislina. Uyuyan güzel anlamına geliyor. İkizler ise 9 aylık, Emir ve Enes. Eşim resim öğretmeni. İkizler doğduktan sonra ücretsiz izne ayrıldı. Ailem de benimle birlikte Eskişehir'de yaşıyor. Antrenman biter bitmez evime koşuyorum ve ikizlerle boğuşmaya başlıyorum. Biri daha hareketli, biri daha ağırbaşlı. Hareketli olan diğerinin emziğini alıp kaçıyor.

Boş vakitlerinde çocuklarla ilgilenmenin dışında neler yapıyorsun?

Eşimle birlikte kendimize ayırdığımız bir boş günümüz var. O gün yemeğe çıkıyoruz, sinemaya gidiyoruz. Kitap okumaya çalışıyorum. En son "Başarıya Götüren Yol" ve "Mazeret Yok"u okudum.