TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Acar Baltaş: "Hakemler biat kültüründen kurtulmalı" 29.09.2008
Acar Baltaş: "Hakemler biat kültüründen kurtulmalı"

Ünlü psikoloji profesörü Acar Baltaş, hakem seminerinde, "Mükemmelliğe yolculuk" başlığı altında eğitim verdi. Yapılan hataların kural bilgisindeki eksiklerden değil, baskı altında yanlış karar vermekten kaynaklandığını anlattı ve hakemlere baskıyla başa çıkma yollarını gösterdi. Hakemler üzerinde gerçekçi olmayan bir disiplin uygulamasının varlığından söz ederken, "Başkanları geldiği zaman ayağa kalkıyor, o söz vermeden konuşmuyor, gülemiyorlar. Bir insana biat etmeleri bekleniyor. Sonra o bireyden 50 bin kişinin önüne çıkıp dik durması bekleniyor" tespitiyle de ciddi bir yaraya parmak bastı .

Röportaj: Zerrin Güven

Hakem seminerleri her sene yapılıyor. Bu sene yapılan seminerin diğerlerinden farkı nedir?

Programın adını "mükemmelliğe yolculuk" koyduk ve şu noktayı ortaya çıkardık; Türkiye'de hakemlerin kuralları bilmemesinden veya bilgisizliğe dayalı hatalı yorumlamasından kaynaklanan bir sorun yok. Hakemler hangi seviyede olursa olsunlar kuralları üst düzeyde biliyorlar. Hatta en üst seviyedeki FIFA kokartlı bir hakemimizle, daha meslek hayatının ikinci, üçüncü yılındaki bir hakemin hakemlik bilgisi açısından önemli bir farkı olduğuna inanmıyorum. Türk hakemlerin yurtdışında son derece başarılı maçlar yönettiğini görüyoruz. O zaman problemin kaynağı farklı. Hakem seminerleri bugüne kadar kuralların ve kurallarla ilgili yorumların tekrarlandığı, pekiştirildiği seminerlerdi. Biz bunun yanına farklı bir boyut kattık ve bu kattığımız boyuta da "Mükemmelliğe Yolculuk" dedik.

Hakem hataları bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa, bu hataların altında yatan temel faktör nedir peki?

Hakemlerin hata yapmasının en önemli sebebi baskıyı yönetememektir. Seyircinin, medyanın, büyük takımların, yöneticilerin, şöhretli sporcuların baskısı hatalı kararlarının sebebidir. Çünkü baskı, algıyı bozar. Yani baskı altına girdiği zaman insan önündeki bir şeyi başka türlü görmeye başlar. Bu fizyolojik bir olaydır. Dolayısıyla hataya yönlendirir. Bir de buna müsabakanın sonuna doğru beyne giden kan miktarının azalması ve bugüne kadarki hatalı bir takım uygulamalar eklenince hatalar artar.

Bugüne kadarki hatalı uygulamalardan kastınız ne?

Mesela bir maçı iyi yönetemeyen hakeme altı hafta ceza veriliyor. Bir insana mesleğini yapmamayı ceza olarak verirseniz doğal olarak kaçınma davranışı görürsünüz. Böyle olunca hakem risk almaz, sorumluluk almaz. Olduğu gibi idare etmeye, bitirmeye bakar maçı. Çünkü ceza kaçınma davranışı doğurur. Siz bir insana altı hafta ceza verdiğiniz zaman, kamuoyuna teşhir ediyorsunuz, kazancına mani oluyorsunuz, onurunu zedeliyorsunuz, kendine güvenini sarsıyorsunuz. Bir hakem çok zor yetişiyor. On yıldan aşağı üst düzey bir hakem yetişmez. Dolayısıyla kötü yönettiği bir maçtan sonra "lisansını yırtalım, hakemliği bıraksın, artık bir daha ortalıkta gezmesin" falan demek bir kere emeğe saygısızlıktır. Eğer bir hakem her maça "Bu benim son maçım olabilir, meslek hayatım burada bitebilir" diye çıkarsa yapacağı tek şey sorumluluktan kaçmaktır. İşte o zaman da ortaya eyyamcı hakem türü çıkar.

Siz bu program çerçevesinde hakemlere neler veriyorsunuz?

Bu her ne kadar çok yönlü bir problemin parçasıysa da hakemlerin en başta baskıyı iyi yönetebilmesi gerekiyor. Bizim yaptığımız da bu baskıyı yönetmeye dayalı çalışmalar. Hakemlere karşı bu kadar akıl ve bilim dışı bir yaklaşım sergilenince, doğal olarak onlar da içlerine kapanıyor. Hata kabul etmiyorlar. Kendilerini geliştirmek için hataların bir öğrenme fırsatı olarak algılanması mümkün olmuyor. Herkes kendisini, egosunu savunmaya geçiyor. Biz hakemlerin kendi aralarında bir ekip çalışması yapmasına imkân verecek çalışmalar yaptık. Hakemliğin misyonunu tanımladık. Hakemliğin misyonu "Oyunu en az müdahale ile yönetecek, profesyonel davranışlar sergileyen, oyunun tüm taraflarına saygı gösteren, karşılığında saygı gören ve maçı oyunun ruhuna uygun yöneten adaletli kimsedir" dedik. Bunu birinci oturumda koyduk. Burada üç nokta var. Profesyonellik, saygı ve oyunun ruhuna uygun adalet. Her birini ayrı ayrı açtık. Profesyonellik nedir, saygı nedir, taraflara saygı nedir, oyunun ruhu nediri tanımladık. Yaptığımız doğru mu yanlış mı diye bakmadık. Bu misyona hizmet ediyor mu etmiyor mu? Profesyonelliğin en önemli kavramı olarak kontrolü ortaya koyduk. Önce kendini kontrol, sonra ilişkiyi kontrol sonra da fiziki koşulları kontrol. Hakem eğer kendini kontrol etmezse o zaman bir profesyonelin göstermesi gereken proaktif davranışı değil, reaktif davranışı gösteriyor. Proaktif davranış ile reaktif davranış arasındaki fark şudur; iyi bir profesyonel, iyi bir hakem hiçbir zaman kriz yaratmaz, krizi önler. Eğer bir kriz varsa, bunu en az zararla ortadan kaldırır.

Hakem otorite gösterisi yapmaz

Kriz sözcüğünü futbola uyarlayarak açar mısınız biraz?

Bir maçta bakıyorsunuz hakemin verdiği bütün kartlar doğru. Ancak bakıyorsunuz ki bu kartlar oyunun belli bir aralığına sıkışmış. Bu aslında bize göre, hakemin proaktif olarak önleyebileceği bir durumdur. Belli ki orada artık ip kopmuş, tansiyon yükselmiş, oyuncular birbirlerine, seyircilere ya da hakeme karşı sonucunu düşünmeyen davranışlar sergilemeye başlamışlar. Hakem de cezasını vermiş. Bizim tanımımızda "hakem oyuna en az müdahale ile profesyonel davranışlar sergileyerek, kontrol eden" dedik. Hakem orada tansiyonun yükseldiğini gördüğü anda o tansiyonu düşürecek önlemleri alması, kaptanları çekip konuşması, oyuncularla konuşması, orada gereken beden dili özelliklerini sergilemesi, gerekirse elini oyuncuların omzuna koyarak onlara şefkatle, anlayışla yaklaştığını göstermesi gerekir. Biz eğitimlerimizde bu stratejileri verdik. Baktığınızda tek tek verilen kararlar doğru olabilir. O kararlar sonrasında bazı spor yorumcularının teşvik ettiği davranışlar vardır. "Kartı oyuncunun alnına çakacaksın" gibi… Kimsenin alnına kart çakmaya gerek yok. Hakem sahadaki otoriteyi temsil eder. Dolayısıyla otoriteyi kullanır ancak otorite gösterisi yapmaz. O yüzden eğitimde Avrupa'dan çok sayıda kart pozisyonu gösterdik. Bu pozisyonların onda dokuzunda hakemler kartı parmaklarının ucunda tutuyor. Yani kartı oyuncunun alnına çakan hakem yok. Varsa da çok az. Beden dili dediğimiz zaman işin içine bunlar giriyor. Kartı sert bir şekilde çıkartıp oyuncunun yüzüne doğru göstermek kışkırtıcı bir harekettir. Gerçi bizde de bunu yapan az. Ancak teşvik edilen bu. "Kartı alnına çakacaksın!" Hayır, kimsenin alnına kart çakmayacaksınız. Aksine bekleyeceksiniz, ortalık sakinleşecek, tansiyon düşecek, sonrasında kartı göstereceksiniz. Otorite gösterisi reaktif davranıştır. Dikkatli olmak, ayrıca problem yaratmamak, hareket neyse onu cezalandırmak gerekiyor.

Hatalı bir maç yönetmek hakemin üzerinde ne gibi etkilere yol açar?

Hakem hatalı bir maç yönetebilir. Hatalı maç yönetmek hakemlerin travma yaşamasına neden olur. Hataya göre de travmanın boyutu değişir. Hata çok büyük değilse hakemi gerginlik derecesi düşük bir maça verirsiniz. Bizim önerdiğimiz yöntem budur. Aynı ligden olabilir, ya da bir alt lig olabilir. Alt lig maçlarına göndermek ceza değildir. Sadece gerilimi düşük bir maça göndermek önemli. Çok ağır bir travma geçirmiş bir hakemi iki hafta dinlendirebilirsiniz. Yorulduğumuz zaman hepimiz yatıp dinleniyoruz. Seminerde ağırlıklı olarak bu konular üzerinde durduk. Bir de standartların sağlanması üzerinde. Çünkü en önemli problem standardın olmamasıdır. Bir hakemin uyguladığını diğer hakem de uygulamalı ve oyuncular da bunları bilmeli. Bu sene yapamadık ama hakemlerin kulüpleri mutlaka sezon öncesi ve devre arasında bir saat ziyaret etmesi gerekir. Bir saatlik bir soru-cevap oturumu yapılması gerekir.

Saha kapatma en iyi ceza

"Aşırı baskı algıyı bozar" dediniz. Hakem sahadayken oyuncu, teknik direktör ve seyirci tarafından yoğun baskı altında tutuluyor. Hakemin bu baskıya dayanması için neler yapması gerekiyor?

Hakeme küfür artık yok. Oyuncu değil hakeme, kendi arkadaşına küfür ederse cezalandırılıyor. Hakeme küfretmenin cezası ihraç, rakibe küfretmenin cezası da ihraç. Yani küfür bir ihraç sebebi. Seyirci küfrettiği zaman ise 150-200 bin YTL gibi bir cezası var. Bir çok takım, geçen sezon kendi sahalarında önemli sayıda seyircisiz maç oynamak zorunda kaldı. Hakemlerin buradan itibaren bu kararları hayata geçirecek karakteri göstermelerini bekliyoruz. Küfürü önlemenin kısa ve uzun vadeli olmak üzere iki yolu var. Kısa dönem yolu Federasyonun verdiği ağır cezalar. Mesela deniyor ki "Saha kapatma cezası olmaz. Futbolun güzelliği seyircidir. Saha kapatmak o güzelliği ortadan kaldırır." Bana sorarsanız bundan daha iyi ceza olmaz. Cezada eğer amaç can yakmaksa, bundan daha iyi bir ceza olamaz. Uzun dönemde ise Futbol Federasyonu, vizyon ve misyonuyla bunu çok iyi anlatır. Özellikle de futbola katılma hakkıyla ilgili kısım. Kadın futbolu, salon futbolu, engelli futbolu, çocuk futbolu, okul futbolu dediğimiz zaman bütün bir ailenin katılımını sağlamış oluyorsunuz. Futbol herkesin katıldığı bir şenlik oluyor. Öbür türlü holiganların kendi aralarında döner bıçakları ile yürüttüğü bir faaliyet oluyor. Ben oğluma bundan yıllar önce kapalı tribünün ortasından kombine bilet aldım. Ama bir kere yerine oturup maç seyredemedi. Çünkü orası işgal edilmiş bölge. Bu açıdan Fenerbahçe kulübünün yapmış oldukları takdirle karşılanmalı. Tribünde artık insanlar bilet aldıkları yere oturmak zorunda. Siz eğer kaymak olan bir yeri eşkıyaların işgaline bırakırsanız iş oradan kopmaya başlar. Bu yüzden uzun vadede futbolda şiddeti azaltmanın yolu katılımı artırmaktan geçer.

Bu eğitimden sonra yeni sezonda nasıl artılar bekliyorsunuz?

Burada hakemleri aşan bir durum var. Türk kültürü, kontrol odağı dışarıda bir kültür. Eğer başarısız olduysak bunun sebebi ya şanssızlıktır ya da başkalarıdır. Başarılı olursak tabii ki biz yapmışızdır. Dolayısıyla yöneticiler başarısızlığı üzerinden atmak için çok kolay hakem tartışmalarına aktarıyorlar. Takım çok sayıda gol kaçırıyor ama hatalı bir penaltı kararı verildiğinde fatura hakeme çıkıyor. Takım hiç gol pozisyonuna girmiyor, bir tartışmalı penaltı kararında suçlu yine hakem oluyor. Peki, sen niye hiç gol pozisyonuna giremedin? Ya da girdinse neden atamadın? Dolayısıyla bir miktar hakemlerin de dışında, bizim kültürümüzden kaynaklanan bir yönü var işin. Hakemlerin bilerek hata yapma ihtimalleri yok. Hakem kariyerini koyuyor ortaya. Hakemin tuttuğu takıma iltimas geçmesi, üzerinde bu kadar göz ve kamera varken artık mümkün değil. Eskiden belki bu mümkündü ama artık 20 tane kamera izlerken böyle bir şeyin imkânı yok. En azından 150 kişi var televizyonda bu kararları yorumlayan. Ama biz hep hakem hatalarının arkasında kasıt arıyoruz. Ancak ben yine de hakemlerin standartları sağlayarak daha serin bir sezon geçireceklerine inanıyorum. Hakemin daha az, maçın daha çok konuşulacağı bir sezon diliyorum.

Eğitim sürekli olacak

Eğitimi sadece seminer kapsamında verip tamamladınız mı, yoksa bir eliniz hep onların yanında mı olacak?

Şimdi bir kavram birliği oluşturduk. Profesyonellik nedir, saygı nedir, otorite nedir biliyoruz. Kaygımızı nasıl yöneteceğimizi biliyoruz. Bununla ilgili periyodik buluşmalar yapılabilir. Futbol ruhu, saygı ve kontrol, olumsuz duygularla başa çıkma, kendi aralarında geri bildirim, davranış ve beden dili, profesyonel davranış, değerler ve iletişim gibi konularda konuştuk. Bunları hep o misyonla bütünleştirmeye çalıştık. Bundan sonra her ay bir moderatör, bir fasilitatör eşliğinde bir araya gelinecek.

Türkiye'deki hakemlerle yurtdışındaki hakemlerin baskıya dayanıklılık oranını karşılaştırabilir misiniz?

Hakemler çok içine kapalı bir grup. Hatalar ve başarısızlıklar öğrenmek için bir fırsat. Önemli olan hata yapanı çarmıha germemeyi öğrenmektir. Yurtdışında kart görüntüleri, olumlu-olumsuz hakem davranışlarından örnekler verdik. Dünyanın en iyi hakemi olarak kabul edilen Collina'nın da çok ciddi hataları vardı. Collina, gözleri çok iyi olduğu için ya da ürkütücü bir görüntüye sahip olduğu için değil, baskıyı iyi yönetebildiği için iyi hakemdi. Şu anda 8-10 tane elit hakemimiz var. Bu insanlar kaygılarını iyi yönetebiliyor. Ama baskı ve kaygı kontrolü konusunda eğer Avrupalı hakemlere 10 puan verirsek, Türkiye'de birkaç hakem dışında 4 puanı zor veririz. Ancak aynı hakemleri yurtdışına gönderin, çok başarılı olacaktır. Biz burada inanmıyoruz. Problem oradan çıkıyor. Hemen bir istatistik çıkıyor. "Şu takım bu hakemin yönettiği maçlarda son iki yıldır hiç başarılı olamadı" diye. Bir bakıyorsunuz iki ya da üç tane maç yapılmış. Ama bu tribündeki herkese verilmiş bir mesaj. "Bu hakemle biz kazanamıyoruz." Kulüplerin istemedikleri hakemler var. Böyle bir şey olabilir mi? Zaten 8-10 tane elit hakemimiz var. İstenilmeyen hakem olması demek, istenen hakem de olması anlamına geliyor. O zaman diğerleri de itiraz etsin. Federasyon bugüne kadar buna çok açıktı. Türkiye'de bu işleri nüfuzla, baskıyla yönettiğini bildiğimiz insanlar vardı. Bu insanlara kulüplerde, televizyonlarda yer veriliyor. Bu insanlar saygı görüyor. Ama bu insanların aforoz edilmesi gerekiyor. Kimsenin bu insanların yüzüne bakmaması lâzım.

Hakemlerin içe kapanıklıktan kurtulması için neler önerdiniz?

Bu bizim yapabileceğimiz bir şey değil. Onların iç yapısından kaynaklanan bir durum. Onların adına sevindirici olan taraf şuydu. MHK bu toplantılara katıldı ve dolayısıyla mesajların arkasında olduğunu gösterdi. Ayrıca bugünkü MHK Başkanı Oğuz Sarvan, bu konulara açık bir insan. Onların yaklaşımı önemli. Onların havası olduğu gibi kampa da yansıyor. Hakemlerde gerçekçi olmayan bir disiplin uygulaması var. Başkanları geldiği zaman ayağa kalkıyor, o söz vermeden konuşmuyor, gülemiyorlar. Bir insana biat etmeleri bekleniyor. Bir insana biat etmek durumunda olan bir camiada bireyin 50 bin kişinin önüne çıkıp dik durmasını bekliyorsunuz. Bu bir çelişkidir. Bunu yapacak kadar zayıf bir insan 50 bin kişinin önünde aslanlar gibi duracak. Bu insanlara ara sıra "Dikkat et!" telefonu alacak. Bu insanlara devre arasına "Dikkat et!" diye telefon geliyor. Maça girerken hakeme "Şu takıma dikkat et. Durumu tehlikede" deniyor. Bunların hepsi mesaj. Bunlar herkesin bildiği şeyler. Bu bir yoldur. Hakemler bir havuz. Bu havuza su nereden geliyor? Benim önerim MHK'nın her sene Nisan-Mayıs ayında başlayan kariyer günlerinde stant açıp, kariyer günlerine katılması, FIFA kokartlı hakemlerin konuşması. Bunun sonunda 10 sene sonra diş hekimi, eczacı, avukat pek çok hakemimiz olacak. Bu seviyede çocuklar olsa elimizde kötü mü? O zaman bu standart daha da yükselir. Büyük şirketler gibi onlara gitmek lâzım. Hakem olmak için 18-25 yaş arası olmak yeterli. Standart ne kadar yükselirse itibar da o kadar yükselir. Eğitim kalitesi ile standartları yükseltemeyebilirsiniz. Yönetim biçiminizle nitelikli elemanın niteliklerini sergilemesini engelleyebilirsiniz. Bir kişiye biat etmesini beklemek bu standartların yükselmesinin önünde engel.

Akademi Ligi Çalıştırıcıları Eğitimi ile ilgili olarak neler söylemek istersiniz?

Orada eğitim gören kitlenin standardı yüksek. Biz daha temel eğitim verilmesi gerektiğini düşünüyorduk. Ama zaten orada eğitim alanların çoğu üniversite mezunu ve hocalığın felsefesini biliyorlar. Nasıl ki hakemlerin felsefesini ortaya koyduysak orada da hocalığın felsefesi belli. Önemli olan o felsefeyi hayata geçirebilmek. Türkiye futbolunun geleceği Akademi Ligi Çalıştırıcıları programında.