TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Kemal Dinçer: "Değişim felsefeden başlamalı" 2.07.2008
Kemal Dinçer: "Değişim felsefeden başlamalı"

Basketbol camiasından gelip Futbol Federasyonu'nda önemli bir görev alması, Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu'nun Başkanlığına getirilmesi tartışma konusu yapıldı. Elbette onun da bu konuda söyleyecekleri vardı. Bu röportajda hem donanımını hem spora ve futbola bakış açısını hem de kurumuna getirmeyi planladığı yenilikleri anlatıyor. Geçmişi hem sporculuk hem de yöneticilik anlamında lokal ve uluslararası önemli tecrübelerle dolu bir insan olarak, futbolun saha sonuçlarından önce kurumsal anlamda âdil ve temiz bir yapıya kavuşturulması gerektiğini savunuyor.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu'nun başına getirilmeniz oldukça tartışma konusu yapıldı. Basketboldan gelen bir isimsiniz ve şimdi Futbol Federasyonu'nun Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu Başkanısınız. Birçok insan arada bir bağlantı kurmakta zorlandı. Siz bu konuya nasıl bir açıklık getireceksiniz? Bu kurulun başkanlığı hangi nitelikleri istiyor?

Bu göreve gelecek kişi için birçok özellik aranıyor. Öncelikle bir spor geçmişi ve spor kurumlarında yönetici olarak görev almış olması. Daha sonra yalnız spor değil spor dışında da yöneticilik özelliklerine sahip olması, eğitimli olması, dünyayı takip edecek kültürde, yenilikleri getirip uygulayabilecek özellikte olması gibi. Ben uzun yıllar üst düzeyde basketbol oynadım. Faal sporculuğu bıraktıktan sonra da dönemin en güçlü takımlarından Fenerbahçe'de menajerlik yaptım. O gün basketbol şubesinin yönetimini üstlenen 1907 Derneği'nin basketbola getirdiği birçok yeniliğin, devrim niteliğindeki uygulamaları gerçekleştiren ekibin bir parçasıydım. Daha sonra fahri olarak basketbol şube sorumluluğu yaptım. 1996'da Basketbol Federasyonu Yönetim Kurulu'na seçildim ve Milli Takımlar Sorumluluğunu üstlendim. 2000 yılında Federasyon Asbaşkanlığına seçildim. Bu arada Uluslararası Basketbol Federasyonu FIBA'da müsabakalar komisyonu üyeliği ve genel kurul delegeliği yaptım. 2002'de FIBA Yönetim Kurulu üyeliğine seçildim. Tüm bu birikimlerimle spor ve sporcu yönetimini bildiğim için Fenerbahçe Futbol Takımı İdari Menajerliği'ne getirildim. Bu işin spor kısmı. Bunun dışında Saint Joseph Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Uluslararası İlişkiler Mezunuyum. ABD'de İşletme konusunda yüksek lisanı yaptım. Babamla birlikte sıfırdan kurduğumuz şirketimizi bugün sektöründe ülkemizin en önemli kurumlarından biri haline getirdik. Burada mütevazı olmaya gerek yok. Bakın çevrenize, spor geçmişi, eğitimi, uluslararası tecrübesi, yöneticilik deneyimi olan kaç kişi var etrafınızda? Benim gibi insanları kaçırarak değil, camianın içerisine çekerek futbol gelişir.

GTK Başkanlığı bir özellik daha arıyor; âdil olmak, herkese eşit davranmak. Hepimizin mutlaka bir kulüp geçmişi var, ama bu göreve geldikten sonra adil olabilmek, ekibi iyi yönetebilmek ve bugün aldığı bayrağı ileriye götürecek yetenekte olmak lâzım. Toplumun geniş kesiminin de kabul edebileceği bir insan olmak lâzım. Hasan Doğan Bey ve arkadaşları bu özelliklerimizi gördüler ki bu görevi üstlenmemi rica ettiler. Zor bir dönemde göreve gelmişlerdi ve bu zor dönemde onların bu saygı duyduğum mücadele ve özverilerine destek olabilmek için taleplerine hayır demedim. Bu işlerde hangi pozisyona gelirseniz gelin, Cumhurbaşkanı'ndan en basit devlet kurumunun başkanına kadar bazı çatlak sesler çıkabiliyor. Benim için en başta çıkan çatlak sesler değil, bu görevi tamamlayıp ardından muhasebesi yapılırken, herkesin ne düşündüğü önemli. Görevden ayrıldığımda "Kemal Dinçer bu kubbede hoş bir seda bıraktı, şu gelişmeleri sağladı, Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu'nu şu noktadan alıp şu noktaya getirdi" dedirtebilirsem ne mutlu bana. Bu konularda kendime güvenirim. Zaten inanmasam bu görevi üstlenmezdim. Bu görevde çok önemli bir avantaja daha sahibim. Bana güvenen bir Federasyon Başkanım var. Başka birisi olsaydı bu görevi kabul etmezdim. Hasan Bey beni bu göreve getirirken bir kez telefonla aradı ve görev almamı rica etti. O günden bugüne de bir kez daha aramadı. Bu güvenin bir sonucudur.

Bu noktada araya girip sormam gerek. Siz daha önce yazar kimliğinizle Hasan Doğan'ın bazı icraatlarını eleştiriyordunuz. Buna rağmen Hasan Doğan tarafından göreve getirilmeniz, "güvenilir bir insan" olduğunuzun kanıtı sayılabilir mi?

Kamuoyunun fazla bilmediği bir durum var. Ben o eleştiriyi yaptım, ardından da Hasan Bey'in yöneticisi olduğu Kanal 24 ve Star gazetesinde yorumculuk ve yazarlık yapmaya başladım. Hasan Bey'in benimle ilgili olumsuz bir görüşü olsaydı, bırakın böyle bir kamu kurumunu, kendi şirketine almazdı. Ben Federasyondaki görevimden 1 yıl evvel Hasan Bey'in yöneticisi olduğu TV ve gazetede yorumculuk yapmaya başladım. O dönemde Hasan Bey'le bir-iki kez oturup Türk futbolunun problemlerini konuşma imkânımız da oldu. Herhalde genel futbol ve spor görüşlerimizde bir paralellik buldu, kişiliğimi bu göreve lâyık gördü ki bu görevi teklif etti. Çok net söyleyeyim, çok iyi bir işi olan ve bu işte de iyi para kazanan bir insanım. İyi bir hayatım var. Özel yaşamımda da sporda da en önemli yerlere geldim. Bu konuda bir ihtirasım yok. Kimsenin beni bir göreve getirmesine de ihtiyacım yok. Almaya değil vermeye geldim. Ama bana inanan insanlara hizmet etmek gibi bir sosyal sorumluluğum var. Bu işten manevi bir keyif de alıyorum. İnsanlar evinde bile eşiyle, çocuğuyla her konuda aynı fikirde olamaz. O yazıyı yazdığımda Hasan Bey'i de tanımıyordum. O dönemle ilgili bir tespitti. Açıkçası yakın arkadaşım Levent Bıçakcı'nın bu kadar çabuk küstürülmesine de bir tepkiydi. Çok yazı yazdım, çok TV programı yaptım. Doğru tespitlerim de olmuştur, tabii ki yanıldıklarım da. Bunun muhasebesi yapılır mutlaka.

Bir de benim için "GTK Başkanı medyada yorum yapıyor" diyorlar. Ben de diyorum ki, "Daha ne istiyorsunuz?.." Ben hiçbir yere çıkmayıp, kapalı kapılar ardında, istediğimi çevirebilir miyim, çevirebilirim. Ama şeffaf bir fanus içindeyim ve yazdığımla, konuştuğumda net bir adamım. Çıkıp televizyonda iki saat konuşuyorum. Eğer aklımın arkasında negatif bir şey olsa bir yerde kaçırırım. Ha Türkiye buna hazır mı, değil.



Temiz futbol Avrupa Şampiyonluğu'ndan önemli

Yazarlığı ve yorumculuğu bunun için bıraktınız, öyle mi?

Ne Başkan ne de Yönetim Kurulu böyle bir şey istememesine rağmen bıraktım. Hasan Bey bu görevi teklifi ettiğinde, "Ben TV'de program yapıyorum, gazetede yazı yazıyorum" dedim. Bana "Sizin yaptığınız program ve çizginiz farklı. Ben bu programın yapacağınız göreve uymayacağını düşünmüyorum" dedi. Ben de devam ettim. Ama açıkçası bu göreve gelmeden önce yaptığım programlardan daha fazla keyif alıyordum. Çünkü çok daha rahat konuşabiliyordum. Ama göreve geldikten sonra kimseyi kırmayayım, başka yere çekilmesin diyerek yorumculuğun hakkını tam anlamıyla veremedim. Bakın size çok net söyleyeyim; Türk futbolu eğer gelişecekse, bu, sahada Tuncay'ın, Arda'nın iyi oynaması ya da Fatih Terim'in iyi yönetmesiyle olmayacak. Futbol gelişecekse, felsefe anlamında gelişecek. Ben Fenerbahçe'de basketbol oynarken, bir İzmir takımıyla karşılaştığımızda hakem Ankara'dan, Ankara takımıyla oynarken de İzmir'den gelirdi. Ankara ve İzmir takımları arasındaki maçı da İstanbul'dan hakem yönetirdi. Turgay Bey'le federasyona girdiğimiz zaman bunu kaldırdık. Dedik ki, "Biz hakemimize güveniyoruz. Hakemin kulübü, takımı, şehri olmaz." Hakeminize güveneceksiniz. Hepimiz mahkemelere gidiyoruz, hâkime diyorlar mı, "Bu adam Bayburtlu, sen de Bayburtlusun" diye. Futbol felsefe olarak bir yerlere gelecekse bizim bu limitleri zorlamamız lazım. Manisa'da bir maç var, İzmir'den gözlemci yolluyoruz, olay oluyor. Neymiş gözlemci Manisa doğumluymuş, Manisa da İzmir'e çok yakınmış. Kardeşim adamın Manisa ile alakası yok, hakemi izliyor. Artık bunları aşalım. Genel olarak futbolda böyle bir problem var. Herkes kendisinin çok şerefli, namuslu, düzgün, haysiyetli olduğunu savunuyor ama karşısındaki için aynı hassasiyeti göstermiyor. Şuna inanacağız; aksi ispatlanmadığı sürece karşımızdaki de bizim kadar namuslu, dürüst ve haysiyetlidir. Benim için Türkiye'nin felsefe devrimini yapması, Milli Takımımızın Avrupa Şampiyonu olmasından çok daha önemlidir. Bu felsefe devrimini gerçekleştirmek için, sokaktaki adam da futbolun âdil, güzel ve temiz olduğuna, Federasyonun ve kurumlarının kulüplere eşit mesafede olduğuna inanacak. Önce kendi evinin önünü süpüreceksiniz ki sonra başkasından bekleyeceksiniz. Dünya üçüncüsü olduk ama sonrasında ne başarı olarak ne de sokaktaki adamın futbola inancı açısından bir noktaya gelebildik. O üçüncülük bir derece olarak kaldı. Bu elbette o teknik direktörün, oyuncuların ve Türkiye'nin şerefidir. Ama futbol felsefesinin gelişmesini diğer gelişmeden çok daha önemli görüyorum. Biz Avrupa Şampiyonası'nda olmayalım, ama pırıl pırıl bir ligimiz, pırıl pırıl bir Federasyonumuz olsun.



GTK Başkanlığı'nın bu sözünü ettiğiniz manzaranın oluşmasında ne gibi fonksiyonları olabilir?

Sabahtan akşama kadar konuşalım, GTK olarak toplantılar yapalım, medya aracılığıyla bu mesajları verelim, eğer icraatımızla bunu gerçekleştiremezsek kimseyi inandıramayız. Biz icraatımızla bunu gerçekleştireceğiz. Herkese eşit olduğumuzu, futbolun adil olduğunu göstereceğiz. Bizim için eski dönemin adamı, yeni dönemin adamı yok. İşini iyi yapan ve kötü yapan var. Bu arada futbolun temiz olmadığı inancının yerleşmesine katkı yapan insanlar olabilir. Bu insanları buradan temizleyerek gideceğiz. Bunları söyledik ve söylemekle kalmadık. Çok tartışılan ve maalesef futbola kanımca zarar veren geçmiş dönemde, MHK'da, GTK'da görevler almış insanlara, bir kirliliğe bulaşmadıklarına ve bu işi iyi yaptıklarına inanıyorsak, dönemimizde görev verdik. Biz bir felsefeyi ortaya koyuyoruz. Bu bize gökten zembille de inmedi. Tüm kulüplere eşit mesafede olmak, âdil davranmak ve el uzatmak, temiz futbolu sağlamak… Bu Federasyonumuz felsefesi. Bunu icraatınızla ve kendinizi ifade ederek yapabilirsiniz. Göreve geldikten sonra yoğun bir maç dönemi olduğu için Türkiye'yi gezerek kendimizi anlatma imkânı bulamadık. İnsanları raporlarından tanıyorsunuz ama İstanbul'da oturup da 81 ili anlayabilmek mümkün değil. Ligler bittikten sonra şehirleri gezmeye başladım. Önce Trakya'yı, ardından Ankara, Konya, Adana, Mersin, Diyarbakır, Elazığ, Malatya, Sakarya, Kocaeli ve Zonguldak'ı gezdim. O illerdeki İl Gözlemci Kurullarıyla, temsilcilerle, gözlemcilerle toplantılar yaptım. Kendimizi, felsefemizi, yapmak istediklerimizi anlattım, onların sorunlarını dinledim. Doğu Karadeniz'e ve ardından da Doğu'ya bir kez daha gideceğim. Kurul toplantılarını da oralarda yapacağız.



Bu gezilerdeki amacınız ne?

İnsanlar bizi görsün, tanısın ve felsefemizi öğrensin istiyorum. Tabii biz de birlikte çalıştığımız kişileri tanıyalım, illerin gerçeklerini, sorunlarını ilk ağızdan duyalım, öğrenelim istiyoruz. Yaptığımız toplantılarda "Limit yok, hiç çekinmeden istediğiniz soruyu sorun, tespiti yapın, cevabını vereceğim. Bu sorularla bize yapacağınız katkılar vardır. Sorunları anlama veya yanlışlar varsa onları düzeltme imkânı buluruz" diyorum. Çünkü 4 aydır görevdeyiz, icraat yapıyoruz. Mutlaka hata da yaptık, eksik yaptığımız da vardır. Ya da bizim merkezden karar verdiğimiz bir konunun Türkiye'de değişik bölgelere değişik yansımaları olmuştur. Mutlaka bazı insanları rencide de etmişizdir. Çünkü olağanüstü bir dönemde görev yapıyoruz. Burası İsviçre, Avusturya da değil. İşlerin yolunda gittiği bir dönem sonrasında da görevi devralmadık. Biz yanlışları, düzenin kötü taraflarını, unsurlarını değiştirmek istiyoruz. Bunları yaparken bu değişimin olmazsa olmazı; birlikte çalıştığımız gözlemci ve temsilcilerin katkısıdır. Onlar bu yolda bize destek vermezse, onlar bizim istediğimiz noktaya gelmezse bizim çabalarımız beyhude olur. Bu nedenle bizi tanısın, ne yapmak istediğimizi net olarak anlasın istiyorum. Bunu yaparken de diğer taraftan bir emir komuta zinciri içinde olmadığımızı, onlarla el ele verdiğimizi, sorunlarının çözmek için çalıştığımızı hissetsinler, liberal ve demokrat yapımızı anlasınlar istiyorum. Bu illere daha önce bir GTK Başkanı gitmemiş. Konuşmalarda ziyaretim için teşekkür ediyorlar. Ben de "Bana teşekkür etmenize gerek yok, gelmek, ziyaret edip sizi tanımak benim görevim. Asıl ben gelmezsem 'Neden gelmiyorsun?' diye hesap sormanız lâzım" diyorum.




Peki, hoşlanmadığınız eleştirilerle de karşılaştığınız oldu mu?

Şahsi olarak veya yaptığımız icraatla ilgili önemli bir eleştiri gelmedi ama tabii mevcut düzenin sorunlarıyla ilgili söylemler oldu. Herkes içindekini söylüyor. Zaten ben eğer görmemek, duymamak istesem oralara gitmem, İstanbul'da otururum. Tam tersine sorunlarını dile getirmeleri için provoke ediyorum. Bazı illerde sorunlar var. Ama şu da çok açık. Ben o kişileri, yaşanan sorunlarda birinci derecede sorumlu tutmuyorum. Futbolun çatısındaki çekişme ve kamplaşma illere sirayet ediyor. Yıllarca yüz yüze bakan, birlikte maç yöneten, oturup sohbet eden insanlar birbirlerine karşı oluyor. İsmini vermeyeyim, iki kardeşin birbirine girdiği, kavga ettiği il var. Şehirlerde insanlar ikiye ayrılmış. Biz şimdi birleştirmek için çabalıyoruz. Mutlaka biri iyi, diğeri kötü değil. Çünkü bugüne kadar birileri yetkili göreve gelmiş, eline baltayı almış ve birilerini dışarıya atmış. Sonra diğeri gelmiş, dışarıda kalanları içeriye alıp içeridekileri dışarıya atmış. Her gittiğim yerde şunu söylüyorum; GTK'ya bakıp "Sen git, sen gel" demesini beklemek gibi bir teamül var. Bunu beklemeyin. Önce kendi kaderinizi kendiniz çizin. Bugün maç yöneten hakemin kaderi gözlemcinin elinde. Kötü not verirse hakem maç alamıyor ya da klasman çıkamıyor. Kulübün kaderi de temsilcinin elinde. Kötü bir raporda iş stadın kapanmasına kadar gidiyor. Kulübün ve hakemin kaderini elinde tutan sizler, kendi kaderinizi de elinizde tutun. GTK'nın sizin kaderinizi belirlemesine izin vermeden, siz şehriniz için doğru olanı bir konsensüsle belirleyin ve bu amaç için bir araya gelin. Fikir ayrılıklarını ortak bir noktada halledin. Bu ortak nokta da temiz futbol ve futbolun gelişmesi. Gerekiyorsa herkes bir adım geri atsın, eski problemleri unutsun. Hep beraber futbola hizmet edelim. Yoksa o illere tahakküm etmek, insanları değiştirmek bizim için en kolayı. Ama bu palyatif bir çözüm. Geçmişte uygulanmış ama sadece problemi yer altına atmış ve bir kısım insanı küstürmüş. Şimdi bir toplantıya gidiyorum, bir grup arkadaş geliyor, geçmişte dışlanmışlar, bugün görev almak istiyorlar. Diğerleri de onlar gelirse biz gideceğiz sanıyor. Ben bunun böyle olmadığını anlatmaya çalışıyorum.


Enerjimizi temiz futbola yönlendirmeliyiz

Bölgelerde yaptığınız toplantılarda sonuç alıyor musun?

Elbette. Çok ciddi bir sorun ve kamplaşma olan bir ilimizde, şimdi haber alıyorum ki bir araya gelinmiş, sorunlar çözülmüş… Eğer bir şehirde baltayı vurup birilerini dışarıda bırakırsam benden sonra da bu sorun devam eder. Aslında problem olan konular kişisel çekişmelerden kaynaklanıyor. Ben bu insanları geçmişte yaşanan yukarıdaki çekişmenin mağdurları olarak görüyorum. Biz enerjimizi bireysel çekişmelere harcayacağımıza temiz ve kaliteli futbola yönlendirmeliyiz. Biz kimsenin futboldan kopmasını istemiyoruz. Gerçekten de futbola yardım edecek insanlara ihtiyacımız var. 19 Mayıs'tan beri başladığım bu ziyaretlere devam edeceğim. Tablonun giderek iyileştiğini çok net olarak görüyorum ve başaracağımıza inanıyorum.

Kurulunuz aslında iki farklı fonksiyon icra eden iki kurulun birleşmesinden oluşuyor. Birisi gözlemciler, diğeri temsilciler. Öncelikle ekibinizi oluştururken hangi kıstasları göz önüne aldığınızı öğrenmek istiyorum.

Yönetim Kurulu'nun belirlediği büyük bir liste vardı. "Bizim aklımıza gelenler bunlar" dediler. Listeyi inceledim. Bu incelemede futbolun içerisinde olan bazı dostlarımdan da bilgi aldım. Tanımadığım kişilerin geçmişini, geçmişteki tecrübelerini inceleyip ortak amaç doğrultusunda katkı yapabilecekleri seçmeye çalıştım. Altan Kutucu, birlikte basketbol oynadığım bir arkadaşımdı. Güvendiğim bir insandı. Gazanfer Hoca, Basketbol Federasyonu'nda bulunduğum dönemde Gençlik ve Spor Genel Müdürüydü. Birlikte toplantılar yapmış, seyahatlere gitmiştik. Gazanfer Hoca'nın adını listede görünce hiç düşünmeden kendisini arayıp teklifi yaptım. Hakem kökenli arkadaşlar arasında da geçmişten isimlerini bildiklerim vardı. Onların CV'lerini inceledim ve bir liste oluşturdum. Benimle birlikte 11 kişilik bir liste çıktı ortaya. Denge olarak da 4 gözlemci, 4 de temsilci geçmişi olan arkadaş olmasını istedik. İki de ASKF'den arkadaşımızı aldık. Bölgesel dağılımın da dengeli olmasına özen gösterdik. Çoğu arkadaşla ilk kez çalışıyorum ama kurmuş olduğumuz empatinin son derece iyi olduğunu söyleyebilirim. Hepsi çok büyük ciddiyetle çalışıp, katkılar yapıyor. Her birini tanıdığıma ve birlikte çalıştığıma çok ama çok memnunum. Yalnız bir kurul arkadaşı değil, 10 tane dost kazandım. Konuları çok demokratik bir ortamda tartışıyoruz. Ben gerçekten liberal ve demokrat bir insanım. Kararları tartışarak alıyoruz ama sonuçta o karar hepimize ait oluyor.



Temsilciler konusunda bir statü değişikliği yapıldı. Bundan söz edebilir misiniz?

Öncelikle talimatlarda bazı eksiklikler tespit ettik. Nasıl yapabiliriz diye düşündük ve ana prensip olarak UEFA'nın yapılanmasına daha uygun bir yapıya çekmeye çalıştık. Tabii ülkemiz gerçeklerini de ön planda tuttuk. Bizde temsilcilerin biri (T1 diye tanımladığımız) şeref tribününde, diğeri de (T2 dediğimiz) saha kenarında görev yapıyor. UEFA'da ise saha içinde T2 dediğimiz temsilci aslında temsilci değil, güvenlik sorumlusu. T1 ise temsilci olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla yeni bir yapılanmaya gidiyoruz. Geçtiğimiz sezon aynı raporu dolduruyorlar, aynı konularda sorumluluk taşıyorlardı. Ama fiziksel olarak, bulundukları yer olarak, maç içinde farklı konuları tespitleri nedeniyle aslında bu mümkün değil. Şimdi bu görevleri ayırıyoruz. Onlardan beklentilerimizi de, sorumluluklarını da, raporlarının yapısını da birbirinden ayırıyoruz. Zaten eski talimat bizden temsilcileri A ve B grubu olarak ayırmamızı istiyor. Geçen dönemdeki arkadaşlar bunu yapmamışlardı ama bizim yapmamız gerekiyor. Tüm temsilcileri puanlarına göre alt alta yazıp A ve B grubu diye ayırmamız lâzım. Saha içinde görev yapan T2 denilen arkadaşları da güvenlik sorumlusu felsefesi altında değerlendireceğiz. Biz bu iki görevlinin işlevini, raporlarının şeklini ve görev tariflerini değiştireceğiz. Yani iki artı iki şimdiki gibi üç değil beş yapacak.


Temsilci inisiyatif kullanabilmeli

Sorumluluk alanlarını değiştireceksiniz yani.

Evet. İzah ettiğim şekilde değişecek. Farklı görev yapacaklar. Yapacakları farklı görevlere uygun arkadaşları yapılarına, özelliklerine göre farklı gruplara ayıracağız zaten. Bu şekil değişikliğinin ötesinde bir de felsefede farklılıklar yapacağız. Bu kişiler içerisinde yöneticilik, karar alma ve inisiyatif kullanma özelliklerine sahip olanlarla çalışacağız. Sisteme yeni dahil edeceklerimizde de en önemli kriter olarak bu özellikleri arayacağız. Biz temsilcileri yetkilendirmeyi, onların da bu yetkiyle duruma ve ortama göre inisiyatif almasını istiyoruz. Bir örnek vermek gerekirse, herhangi bir olay olduğunda bugün temsilcilerimizin bazıları müdürümüz Baki Şahin Bey'i arayıp "Şöyle, şöyle bir sorun oldu, ne yapayım?" diye soruyor. Onların suçu değil aslında, geçmişte böyle yapmaları istenmiş. Ben uzaktan kumandayla soruna müdahale edilsin istemiyorum. Öyle insanlar seçelim ve öyle bir görev tarifi yapalım ki, o kişi problemle ilgili önlemini alsın, karar versin ve yürütsün. Çünkü o insan bulunduğu yerde Türkiye Futbol Federasyonu'nu temsil ediyor. Öyle adamlar seçelim ki, inisiyatifini kullansın. Gemi kaptanı örneğini veriyorum konuşmalarımda. Denizin ortasında kaptanın kişileri hapsetme yetkisi de var evlendirme yetkisi de. Temsilcimiz de bu yetkide, bu yetkiyi kullanacak donanımda olsun istiyorum. Sonra biz kurul olarak mutlaka verilen kararın doğru mu yanlış mı olduğunu değerlendiririz.

Yeni dönemde yeni temsilcileri alırken hangi kıstasları koyacaksınız?

En önemlisi daha evvel spor organizasyonlarında görev almış, mutlaka yüksek tahsilli, aynı zamanda yöneticilik özelliğine sahip, inisiyatif alabilecek kişileri seçmek istiyoruz. Bilgisayar kullanmayı da çok iyi bilmesi lazım. Bakın bir örnek vereyim. Türkiye'nin en büyük şirketlerinden birisini düşünün. Bu şirketin genel müdürü bana "Temsilci olmak istiyorum" diye başvursa, onu hemen alırım, en kısa zamanda da önemli maçlara veririm. Çünkü o adam şirketinde bin kişiyi çalıştırıyor, karar alıyor, inisiyatif kullanıyor. Yönetmeyi, yönetim bilimini, insan ilişkilerini, kararları uygulamayı biliyor. Girdiği ortamda kişiliğiyle, kendine güveniyle saygı uyandırıyor. Bizim aradığımız format budur. Talimatlar denilen şeyi de o tahsildeki bir adam alır, okur ve öğrenir nasılsa en kısa zamanda. Temsilci ne şeref tribününe girdiği zaman bir yöneticinin karşısında ezilsin ne de karşısındakine tahakküm uygulasın istiyoruz. Çünkü bizim Federasyon Başkanımız kulüp başkanlarına karşı son derece saygılı ve yardımcı. Kulüpler olmasa zaten biz yokuz.

O halde temsilci kadrosunda değişiklikler yapacaksınız.

Zaten yeni talimata göre kadroya yeni temsilciler almamız lâzım. Alacağımız insanlarda da bu özellikleri arayacağız. Biliyorsunuz temsilcilerin yüzde 20'si düşüyor, yerlerine aynı oranda yeni isimler alınıyor. Şu anda 200 temsilcimiz var ve büyük bir kısmı belirttiğim kriterlere uyuyor.

Yani şimdi 40 temsilci düşecek, siz 40 yeni ismi kadroya dâhil edeceksiniz.

Yeni talimata göre bu sezon hiç kimse düşmeyecek. Ama puan sıralamasına göre temsilcileri iki gruba ayıracağız. Talimat, takım sayısının üç katı temsilci A Grubu'nda olur diyor. Yani 54 tane A temsilci olacak. Bunlar Süper Lig ve Bank Asya 1.Lig'e gidecek. B Grubu'nda da 150 temsilci bulunması gerekiyor. Dolayısıyla bizim 70-80 yeni temsilciyi sisteme almamız gerekiyor. Bundan sonraki sirkülasyonda da sisteme dâhil olanları biraz önce belirttiğim kıstaslara göre belirleyeceğiz.

Saha içinde görev yapacak, geçmişte T2 diye tanımladığımız insanların görevleri ne olacak? Onlarda hangi nitelikleri arayacaksınız?

Saha içinde görev yapacakların fizikman aktif olmasını, olaylara soğukkanlılıkla müdahale etmesini, saha içindeki stresli anların altından kalkabilmesini, akreditasyonu halledebilmesini, karar alabilmesini istiyoruz. Bunların içinde emniyet kökenli arkadaşlar yapı itibarıyla bu göreve uygun. Ama mutlaka emniyetçi olacak diye de bir kural yok.

Merkezi eğitim uygulayacağız

Gözlemci ve temsilcilerin eğitimi konusunda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Bu yaz dönemi boyunca üzerinde en fazla duracağımız konu eğitim. Temsilcileri ayrı, gözlemcileri ayrı olmak üzere bir merkezde toplayacağız. Bütün yaşadığımız problemlerin altını çizeceğiz. Ayrıca davranış bilimcisi getireceğiz. Saha içine konsantre olmak da önemli. Dikkat ve konsantrasyona odaklanmakla ilgili bir uzman getireceğiz, o da bu konuyu anlatacak. Bugüne kadar gözlemciler hep bölgesel olarak eğitilmiş. Biz bunu değiştireceğiz ve hepsini bir merkezde bir araya getirip birlikte eğitim yapacağız.

Aslında şöyle bir gerçek var. Federasyon futbol ekonomisini ne kadar düzeltirse düzeltsin, ayakta kalabilmesi için birinci unsur adaletin sağlanması. Yani sahada hakemler, saha dışında da PFDK ve Tahkim Kurulu adaleti sağlayamazsa bir Federasyonun işbaşında kalması çok zor. Bu iki konuda adaletin sağlanmasında da iş gözlemci ve temsilcilere düşüyor. Siz eğer bu noktada standardı sağlayamazsanız ortaya çok ciddi problemler çıkıyor. Standardın sağlanamaması eğitimin merkezi olmamasından mı kaynaklanıyor?

En önemli neden bu. Dediğim gibi bütün gözlemcileri tek bir merkezde toplayıp tek merkezde eğitim vereceğiz. Ama bu da yeterli değil. Siz gözlemciden hakemi değerlendirmesini istiyorsunuz. Ama hakemin böyle bir değerlendirme yapabilmesi için önce hakeme ne anlatıldığını, ondan ne istendiğini bilmesi lâzım. Başka türlü yorum yapamaz. Dolayısıyla hakem ve gözlemci eğitimini aynı mekân içinde ortak derslerle gerçekleştireceğiz. Hakemden isteneni benim gözlemcim duyacak ve ona göre değerlendirme yapacak. Bakın, doğru insanları seçtikten sonra, ki bu sistem kötüleri dışarıda bırakıyor; biz eğitimle bu işi çözeriz. Yeter ki insanlar ruhen ve fizikman bu işe hazır olsun.

Bu eğitimler kimler tarafından ve nasıl verilecek?

Eğitim yalnız bizim üzerinde durduğumuz bir konu değil. Federasyonun da eğitime önem vermek gibi bir felsefesi var. Ahmet Güvener Bey de bu işin başında. Bu eğitime sadece temsilci ve gözlemci değil, hakem, futbolcu ve antrenör de giriyor. Ahmet Bey'le çok iyi bir koordinasyon içinde çalışıyoruz. Onun ve ekibinin de desteğiyle gözlemci ve temsilcilere iyi bir eğitim vereceğiz. Bu eğitim sadece yaz döneminde değil, kış döneminde de verilecek. Kış döneminde bölge eğitim sorumlularımız illeri gezerek standart eğitim verecek. Ben raporlamanın ve hakem notlamanın bu sezon bir önceki sezondan çok daha iyi olacağından eminim. MHK ve GTK'nın ayrı ayrı değil, tek bir bölge eğitim sorumlusu olacak ve hakeme de gözlemciye de aynı şeyi söyleyecek. Bu standardı getireceğiz.

Bugüne kadar gözlemci notları hakemlerin klasman geçişlerine yüzde 6 etki yapıyordu. Bugün bu rakam yüzde 30'a çıkarıldı.

Bu bir yerde MHK'nın, GTK'ya güvenini gösteriyor ama diğer yandan çok ciddi bir sorumluluk da getiriyor. Bu insanlar bize bu kadar güvenirken, bizim de işimizi çok iyi yapmamız lazım.

Geçmişte Türk hakemliğinin önemli sorunlarından birisi olarak gözlemciler gösterilirdi. Kişisel ilişkiler hakem notlarını etkilerdi. Siz gözlemcilerin raporlarını nasıl denetleyeceksiniz?

On tane kurul üyemiz var. Bizden önceki dönemde kurul üyeleri gözlemci ve temsilci olarak maçlara gidiyordu. Bu benim inandığım bir sistem değil. Siz aynı anda hem savcı hem de yargıç olamazsınız. Dolayısıyla biz artık gözlemci veya temsilci olarak gitmeyeceğiz dedik. Şimdi bizim arkadaşlarımız maçlara denetçi olarak gidiyor. Dolayısıyla maçı izliyorlar, temsilci ve gözlemcinin neler yaptığını da görüyorlar. Bu maçları seçerken de daha çok gözden ırak müsabakaları tercih ediyorlar. 2. ve 3. Lig'de bir çok maça kurul üyelerimiz gitti. Dolayısıyla gözlemci ve temsilciyi raporlarından çok, yerinde izleyerek değerlendiriyorlar.

Hata yapanlar üzerindeki yaptırımlarınız ne olacak?

Bütün Süper Lig gözlemcilerinin aynı sayıda maç alması lâzım diye bir düşüncem yok. Biz iyiyle kötüyü ayırt edeceğiz. Kimin iyi, kimin kötü yaptığı zaten görevlendirmelerle belli olur. O görevlendirmelerin sonunda daha az güvendiğimiz, performanslarını beğenmediğimiz arkadaşlar yüzde 20 sirkülasyonun içinde olacak. Bu düşüş dönemsel de olabilir. Bir sezon sonra iyi performans gösteren yukarı da çıkabilir. Şunu çok net söyleyeyim; biz talimatlara bire bir uyuyoruz. Talimat, puanlamadaki ilk 54 kişinin A grubunda olacağını söylüyor. Biz talimat ne diyorsa arkadaşları alt alta yazdık ve 54. sıradan itibaren çizgiyi çektik. Babamın oğlu olsa o sırada 74. ise 54. olmayacağını garanti ediyorum. Her gittiğim yerde, "Bugüne kadar hiçbir gözlemci ya da temsilciyi arayıp bir şey istemedim. Görevim boyunca da bir şey istemeyeceğim. Sizden sadece futbolun doğruluğu ve adaleti için karar vermenizi istiyorum" diyorum. Biz kurul olarak onların görevlerini iyi yapmaları için zemin hazırlamaya çalışıyoruz. Bizlerin kurul görevlerinin gelip geçici olduğunu, futbola yıllarını vermiş temsilci ve gözlemcilerimizin ise kalıcı olduğunu biliyoruz. Sonuçta gözlemci dediğimiz insanlar hayatlarını futbola vermiş, çok değerli insanlar. Bakın, eski talimatlarda gözlemcilikte ve temsilcilikte başkan kontenjanı diye bir şey vardı. Siz tüm sıralamaları puanlara göre yapıyordunuz, sonra Federasyon Başkan'ının "Sana X kadar kişi veriyorum, bunları listeye koy" deme hakkı vardı. Ama Hasan Bey bana "Ben başkan kontenjanı kullanmak istemiyorum. Bunu talimattan çıkartın" dedi. Benim üzerimde böyle bir başkan varken, Hasan Bey bana bunları söylüyorken, kimse benden bir şey isteyemez.

Ekonomik şartlar ne durumda? Gittiğiniz yerlerden ne gibi şikâyetler alıyorsunuz?

Klasmanlarda bir sıkıntı yok. Süper Lig'e ve Bank Asya 1. Lig'e gidecek olan gözlemcimiz, temsilcimiz hem iyi ücret hem de layık bir yol parası alıyor. 2. ve 3. Liglere gidenler açısından da yine para problemi yok. Ama illerde sıkıntı var. İllerdeki amatör maçlara il gözlemcileri gidiyor ve aldıkları ücret 17 YTL. Bu semboliğin de ötesinde çok düşük bir rakam. Bunu yüzde 100 artırsam ne olur? Yine de iyileştirmek için Federasyona bir başvurumuz var. Bir günde istenilen düzeye getirmemiz mümkün değil ama her sene ciddi bir artışla daha iyi bir zemine oturtmaya çalışacağız.

Çok eleştirildiğiniz konulardan birisi de Fenerbahçe Menajeri olduğunuz dönemde bir maç sırasında sahaya atılan bir çakıyı gözlemci ve temsilciden saklamanızdı. Özellikle Hıncal Uluç, o gün böyle davranan birisinin bugün nasıl olup da GTK Başkanı yapıldığını sık sık gündeme getirdi. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Bahsedilen maçta sahada gezerken bıçağı gördüm ve yedek kulübesindeki masöre verdim. İki şey yapabilirdim. Ya bıçağı kulübedeki birisine verecektim ya da maçın hakemine "Sahada bıçak buldum" diyerek teslim edecektim. Eğer Türkiye'de "Ben sahada bıçak buldum" diyerek hakeme verecek bir menajer varsa o zaman suçluyum. Size çok net bir şey daha söyleyeyim. 11 yaşımda yıldız takımda basketbola başladım. Şimdi 45 yaşındayım ve demek 34 yıldır sporun içindeyim. Çok daha başka hatalarım da olmuş olabilir. Yanlış yaptığım işler de olabilir. 34 yıldır bir iş yapıyorsunuz. Oyuncusunuzdur, hakeme itiraz edip sahadan atılmış olabilirsiniz. (Hoş ben bunu yaşamadım) İdarecilik yaparken hakemlere ağır itiraz etmiş, ya da kötü demeçler vermiş de olabilirim. Ama her işte bir terazi vardır. Doğruları ve yanlışları teraziye koyduğunuzda ne tarafı ağır basıyorsa insanı o şekilde değerlendirmek gerekir. Bir başka konu da Fenerbahçeli olmam. Fenerbahçe'de 5.5 ay görev yaptım. Onun dışında Basketbol Federasyonu'nda 6 sene asbaşkanlık yaptım. Önüme binlerce dosya geldi ve binlerce âdil karar verdim. Bugün futbolun içinde olup da geçmişte bir kulüple ilişkisi ya da gönül bağı olmayan bir kişi var mı? Aksi takdirde burada olmazsınız zaten. Hıncal ağabey, yazılarını keyifle okuduğum bir insan. Kendisiyle konuşuyorum da... Hıncal ağabey beni eleştirirken birçok insan da savundu. Üstelik Hıncal ağabey, "Kemal Dinçer Federasyon Başkanı olsa hiçbir itirazım yok, ama bu görev olmaz" dedi. Bunu da kişiliğimle ilgili söylemedi. Dedi ki, "Hiçbir şey yapmasa bile onun altında çalışan gözlemci ve temsilciler, Kemal Fenerbahçeli diye taraflı davranabilir." Bakın bir kez daha söylüyorum, herkesin en az kendimiz kadar haysiyetli ve namuslu olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Bizim görevlendirdiğimiz insanların içinde şehirlerin emniyet müdür muavinleri, profesörler, genel müdürler var. Onların umurunda mı yani Kemal Dinçer'in Fenerbahçeli olması? Ben bu eleştirilere konuşarak değil icraatla cevap vermek istiyorum. İşe başladığımız günden bu yana da iyi bir imtihan verdiğimizi düşünüyorum.