TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
İlhan Eker; Bir istikrar abidesi 1.05.2008
İlhan Eker; Bir istikrar abidesi
Ligin parmakla gösterilen takımı Gençlerbirliği OFTAŞ Spor'un kaptanı. Futbola doğduğu şehrin takımı Balıkerispor'da başladı ve 16 yaşında profesyonel ligde oynadı. 7 sezondur forma giydiği OFTAŞ Spor'da üç şampiyonluk yaşadı. Üstelik bu 7 sezonluk süreçte neredeyse maç kaçırmadı. İstikrarını "profesyonelce yaşamak"la açıklıyor. Geçmişte orta saha oyuncusu olmanın avantajıyla, günümüz futbolunun "oyun kuran stoper" tipinin önemli örneklerinden birisi. Üniversiteden mezun olmak için gün sayıyor.

Röportaj: Nihat Özten

OFTAŞ Spor oynadığı oyunla futbolseverlerin beğenisini topluyor. Sen de bu takımın kaptanısın. Ancak kamuoyunun yakından tanıdığı bir oyuncu değilsin. Bize biraz kendinden söz eder misin?

1 Ocak 1983 Balıkesir doğumluyum. Futbola da Balıkesirpor'da başladım. İlk profesyonel maçımı 16 yaşında oynadım. O dönemde takımımız A. Sebatspor'la oynadığı son play-off maçını kaybetti ve 2. Lig'e çıkamadı. Ertesi sezon kadro korunmasına rağmen takımımız küme düştü. Futbol hayatım, bu iki talihsizlikle başladı. Ama her işte bir hayır vardır derler ya, benim için de sonrası farklı gelişti. Küme düştüğümüz sezonki hocamız Can Cangök'ün tavsiyesiyle son maçlarımızı seyreden Cem Onuk sayesinde Gençlerbirliği'ne transfer oldum. O zamandan beri de 7 sezondur OFTAŞ Spor'dayım. Bu 7 sezonda sadece bir dönem Gençlerbirliği'nin sezon başı kampına katılmıştım ama orada oynamanın zor olacağını görünce ASAŞ'a geri dönmüştüm. Burada geçirdiğim 7 sezonda 3 şampiyonluk yaşadım.

Başlangıçta bir idolün var mıydı?

Çok beğendiğim oyuncular vardı ama idolüm hiç olmadı. Gençlerbirliği'ne transfer olan kadar orta sahanın solunda ve forvet arkasında oynuyordum. Ankara'ya geldikten sonra da iki sezon aynı bölgede oynadım. Ama bir devre arası kampında stoper eksiğimiz vardı ve antrenörümüz fiziğimden dolayı beni stoperde denedi. O gün bu gündür stoper oynuyorum.

Futbol sevgisi babamdan geldi

Futbola ilgin nasıl başlamıştı?

Çok küçük yaşlardan beri futbola tutkum vardı. En önemli etken de babamın eski bir kaleci olmasıydı. Babam amatör olarak futbol oynuyordu ve ben de onun maçlarını izlemeye gidiyordum. Onun dışında her hafta sonu Balıkesirspor'un maçlarını izler, mahalle aralarında, okul bahçelerinde sürekli top oynardım. Ama babam beni elimden tutup da bir kulübe falan götürmedi. Herkesten habersiz Balıkesirspor'un spor okuluna yazılmıştım.

Peki, bu süreçte okul eğitimini ne yaptın?

Eğitim konusu çok komik. Ortaokul ve lise yıllarım çok parlaktı. Annem de okumamı çok istiyordu. Okulla futbolu bir arada götürdüm. Hatta çok ilginç bir anım var. Üniversite sınavına girmeden bir gün önce Gençlerbirliği'ne transferim gerçekleşmişti. Sınav Pazar günüydü ve ben Cumartesi günü eve gittiğimde kapıdan içeri girer girmez anneme Gençlerbirliği'ne transfer olduğumu söyledim. Annem "Yarın sınavın var, senin yaptığın şeye bak" diyerek kızdı. O gün böyle konuşan annem, şimdi bütün spor programlarını seyreden, maçlarımızı sürekli takip eden ve karşılaşmalar sırasında neredeyse benden fazla strese giren birisi oldu. Ama ben de annemin eğitim konusundaki isteğini yerine getirdim. Gazi Üniversitesi'nde Beden Eğitimi Öğretmenliği bölümüne girdim. Mezun olmak için iki dersim kaldı. Zaten bizim takımda 13 arkadaşımız Gazi Üniversite Beden Eğitimi bölümünde okuyor.

Futbolunun gelişmesinde en fazla kimin emeği olduğunu düşünüyorsun?

Birçok isim sayabilirim. Balıkesirspor'daki hocam Can Cangök, ASAŞ'ın 3. Lig'deki takımını kuran ve bence bu noktaya kadar gelmemizde büyük emeği olan Özgün Kaya ve ayrıca Metin Diyadin. Stoper oynamaya başladıktan sonra, yaygın stoper anlayışındaki gibi sadece topu uzaklaştıran oyuncu olmak istemiyordum. Metin Hoca da beni oyuna daha çok çıkmam ve geriden oyun kurmam konusunda teşvik etti. Bu konuda onun katkısı çok fazladır.

Dört sezon önce 3. Lig'de bulunan bir takım üst üste şampiyon olarak Süper Lig'e yükseliyor ve burada da oldukça başarılı bir performans sergiliyor. Bu durumu nasıl açıklıyorsun?

Buraya geldiğim ilk sezonda Gökhan Ünal, Gökhan Gönül, Emre Toraman, Sedat Ağçay, Serdar Özbayraktar gibi çok kaliteli oyunculardan oluşan bir takımımız vardı. Ama o sene 3. Lig'de başarılı olamadık. Ondan sonraki sezon Özgün Kaya yönetiminde çok iyi bir hava yakaladık. Takım olarak başarıya açtık. Çok genç yaşlarda olmamıza rağmen herkesin kendine inancı ve güveni vardı. Bunu da bütün Türkiye'nin görmesini istiyorduk. Başarı içinde birbirimize sarıldık. Çıkış yolunu başka şeylerde aramadık. Aldığımız ücretler belliydi ama biz sadece kendimizi kanıtlayıp hep daha ileriyi gitmeyi kendimize hedef koyduk. Ayrıca ASAŞ'ın bizim için çok iyi fırsat olduğunu ve bunu iyi kullanmamız gerektiğini, iyi oynamanın bizi nerelere götüreceğini biliyorduk. Kendi aramızda "Bu sezon şampiyon olalım, 2. Lig'e çıkalım. 2. Lig bizim için daha farklı olacak" diyorduk. Ama gördük ki 2. Lig'de de pek bir şey değişmiyor. O zaman da Lig A'ya çıkmak için kendimizi aynı şekilde motive etmeye devam ettik. Her toplantıda, "Arkadaşlar burada da başarılı olursak hepimizin hayatı değişecek. Hepimiz birbirimizin transferini yapalım" diye konuşuyorduk. O motivasyonla birbirimizi Süper Lig'e kadar taşıdık. Ama tabii ki insanın hedefleri bitmiyor. Burada da çok şeyler başarmayı düşünüyoruz.

Yıldız oyuncu tanımım farklı

Sen bu başarının içinde kendini nereye koyuyorsun? Sürekli şampiyon olan bir takımın banko oyuncusu olarak transfer teklifleri almıyor muydun?

Ben hep "İyi futbolcu, yıldız futbolcu olmak nedir?" diye düşünmüşümdür. Göze hoş gelen hareketler, taraftarı coşturacak işler yapmak, maçın sadece 5-10 dakikasında ortaya çıkıp güzel hareketler yaparak harika bir gol atmak mı? Yoksa performansını maçın, hatta ligin tamamına yayıp takım olarak kazanmayı alışkanlık haline getiren oyuncu olmak mı? Benim ve takım arkadaşlarım için ikinci seçeneğin geçerli olduğunu söyleyebilirim. 2. Lig'de bir ara takımdan ayrılmayı düşünmüştüm ama kalmakla çok iyi bir iş yaptığımı şimdi daha iyi anlıyorum.

Geçen sezon şampiyonluğa oynarken Metin Diyadin'in ayrılması olayı var. Böyle bir değişikliğe rağmen yeni gelen teknik direktörünüz Osman Özdemir'le de hemen uyum sağladınız.

Başka şansımız yoktu. Ne yapabilirdik ki? Metin Hoca'nın ayrıldığı günü çok iyi hatırlıyorum. Kendisini önce insan, sonra bir ağabey olarak çok seviyorduk. Ona çok büyük saygımız vardı. Ayrıldığı gün takımla bir toplantı yaptım. Zaten her maçtan önce toplantı yaparız. Konuşmayı çok seven bir takımız. O toplantıda, "Beyler çok üzülüyoruz ama şartlar bizi bu duruma getirdi. Yapacak hiçbir şeyimiz yok. Kendi geleceğimiz için başarılı olmamız gerekiyor" demiştim. Zaten Metin Hoca da o gün, "Benim çocuklarım ligi şampiyon olarak bitirir. Çünkü onların karakterleri, onların futbolcu kişiliği bunu gösteriyor" demişti. O açıklamada bizi çok duygulandırmış, gururlandırmıştı. Tabi sonrasında Osman Hocanın da katkısını çok fazla oldu. Oyuncunun psikolojisinden çok iyi anlayan bir hoca. Sonuçta onun için de takımın başına gelmek büyük riskti. Çünkü lider bir takımın başına geliyorsunuz. Alınabilecek her hangi bir başarısızlık onun üstüne kalacaktı. Ama o da işleyen düzeni çok iyi idare etti ve geçiş dönemini başarılı bir şekilde atlattık.

Her maçtan önce toplantı yaptığınızı söyledin. Bunun dışında maçlara motive olmak için neler yapıyorsunuz?

Çok rahat bir takımız. Bunu açıklamak için size bir örnek anlatayım. Geçen sezon Osman Hoca geldikten sonraki ilk deplasman maçına gideceğiz. Yanlış hatırlamıyorsam Samsunspor'la oynayacaktık. Takım otobüste son derece rahat. Arkadaşlar şarkılar söylüyor, tezahüratlar yapıyor. Maç öncesi son antrenmanız da çok neşeli bir şekilde geçerken, Osman Hoca beni çağırdı, "Oğlum bu takımın durumu ne böyle? Yarın çok önemli bir maçımız var" dedi. Ben de, "Hocam rahat ol. Eğer bizi böyle değil de stresli ve gergin görürsen o zaman kork " dedim. Çünkü biz ne kadar rahat olursak, o kadar başarılı olacağımızı biliyoruz. Zaten herkes gerektiği kadar motive oluyor, o heyecanı ve hırsı yaşıyor.

Türkiye liglerinin tüm kademelerinde oynadın. Bu ligler arasındaki oyuncu ve futbol kalitesi farkı hakkında ne düşünüyorsun?

Geçen sezon 1.Lig'in en az gol yiyen takımıydık. Bu sene de Süper Lig'de en az gol yiyen takımlardan biriyiz. Ama çok iyi hatırlıyorum, biz geçen sezon uzaktan hiç gol yemedik. Bu sezon uzaktan yediğimiz gollerle kaybettiğimiz maçlar oldu. Yani Süper Lig'de yapılan hatayı daha az affediyorlar. Burada skoru her an değiştirebilecek çok kaliteli oyuncular var. Belki alt liglerde tempo açısından daha iyi maçlar oynanıyor ama buradaki oyuncu kalitesi yüksek. Bulduğu her pozisyonu değerlendirebilecek bir oyuncu topluluğu var. Dolayısıyla Süper Lig'de oynamak çok daha zor.

Yabancı kontenjanının 6+2 olarak uygulanmasını nasıl değerlendiriyorsun?

Millet olarak çok misafirperveriz. Gelen yabancılara en iyi ortamı hazırlamaya çalışıyoruz. Taraftarların yabancı oyuncuyla Türk oyuncuya bakışı aynı olmuyor. Yabancılara daha fazla sempati duyuluyor. Yabancılara yapılan şeyler Türk oyuncular için de yapılmalı bence. Ama iyi yabancı oyuncuların gelmesini çok isterim. Çünkü onlardan çok şey öğreniyoruz. Mesela sezonun ilk yarısında bizde oynayan bir Stavrevski vardı. Kişiliği ve yapısıyla takıma bir hava katıyor, güven veriyordu. Böyle oyuncular genç futbolcuların da gelişmesinde çok katkıda bulunuyor. Ama tabii bir de tersi durum var. Bazı takımlardaki yabancı oyuncuların bir kısmı yedek kulübesinde oturuyor. Takıma hiçbir faydası olmuyor. Onlara verilen para bir yana, daha çok Türk oyuncunun önünü kesmelerine üzülüyorum.

OFTAŞ'ın stoperleri örnek olabilir

Türk futbolunda bir stoper sorunu yaşandığı sık sık gündeme geliyor. Neredeyse her takımın yabancı bir stoperi var. Bu konu hakkında ne söylemek istersin?

Evet, neredeyse ligimizdeki tüm takımların yabancı stoperleri var ve gerçekten de Türk futbolu bir sıkıntı yaşıyor. Stoper mevkii bir takım için çok önemli. Stoperlerin takımı ayakta tutan, direncini arttıran oyuncular olduğunu düşünüyorum. OFTAŞ Spor'da Giray'la yan yana oynuyoruz ve ligin en az gol yiyen takımları arasındayız. Bu, diğer takımlar için bir örnek olabilir.

Geçmişte bir orta saha oyuncusu olman, stoperden topu oyuna sokmasının beklendiği günümüz futbolunda sana avantaj sağlıyor olmalı.

Bu konuda gerçekten çok şanslıyım. Açık söyleyeyim bu özelliğimi çok da seviyorum. Defanstan oyun kurmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bakın Galatasaray'ın çok başarılı olduğu dönemde, Popescu'nun takımı geriden yönetmesi ve Bülent'in savaşçı kimliğinin önemli rolü var. Bizim takımımızda da Galatasaray'ın o zamanki havasını görüyorum. Ben, Giray'a nazaran topu daha iyi kullanıyorum. Giray da bana oranla daha iyi kesici ve savaşçı.

Yedi sezondur neredeyse bütün maçlarda forma giymişsin. Bu istikrarı neye bağlıyorsun?

Bütün Türkiye'nin bildiği gibi çok iyi tesislerimiz var. İdmanlarda sonra kesinlikle dinlenmeme, uykuma ve beslenmeme çok dikkat ediyorum. Futbolun beden gücü ile yapılan bir spor olduğunu biliyorum. Eğer kendime iyi bakmazsam sahada iyi bir performans gösteremeyeceğimi düşünüyorum. Çok şükür ki, önemli bir sakatlık da yaşamadım.

Artık birçok takım tek santrforlu sitemle oynuyor. Bu durum siz stoperleri nasıl etkiliyor?

Bence bugünün 4-2-3-1 sistemi, savunmalar açısından iki santrforlu sistemden daha tehlikeli.

İki santrforlu sistemde orta sahadan gelecek bir tehlike olmadıkça fazla sorun yaşamazsınız. Forvet oyuncuları hep gözünüzün önündedir. Ama tek santrforlu sistemde sağdan, soldan yapılan bindirmeler ve tek forvetin arkasındaki adamın daha fazla tehlike yaratma şansı var. Tek santrforlu oynayan takımlar ön tarafta baskıyı iyi kurarsa, bu sistemde çok başarılı olabilir. Ama sonuçta bu da oyuncu kalitesiyle ilgili. Sonuçta elinizde biri hava toplarına hâkim, biri de düşen topları alan hızlı bir oyuncunuz varsa çift santrfor daha etkili olabilir.

Süper Lig'de seni zorlayan santrforlar var mı?

Çaykur Rizespor'daki Anderson'un sitili çok enteresan. Yerden pek iyi değil ama havadan gelen toplarda çok etkili bir oyuncu.

Kendi mevkiinde beğendiğin oyuncular var mı?

Kayserisporlu Aydın'ı çok beğeniyorum. Topu oyuna iyi sokması, direnci ve oyun bilgisi yüksek bir oyuncu. Servet de bu sezon iyi bir performans gösterdi. Yabancılardan ise Terry ve Ayala'yı çok beğeniyorum.

Gelecekle ilgili planlarında neler var?

Plan yaparak hareket eden bir oyuncu değilim. Tabii ki her oyuncu gibi dört büyük takımdan birinde oynamak isterim ama asıl hedefim Avrupa. İngilizcem fena değil. Yurt dışındaki hayatı görmek ve orada oynamak isterim. Hayalim ise Milli Takım. Bugüne kadar hiç milli olmadım. Milli forma altında sahaya çıkmak, ailemin, Türk halkının benimle gurur duyması tek hayalim. İnşallah bu hayalimi gerçekleştireceğim. Açıkçası şimdi konuşurken bile heyecanlanıyorum.

Futbolun dışında neler yapıyorsun? Nelere kızar, nelerden hoşlanırsın?

Sahada agresif, çabuk sinirlenen bir oyuncuyum ama saha dışında sakin, uysal bir insanım. Film seyretmeyi çok severim. Bazen sinemaya gidip eve döndüğümde bile film seyrettiğim olur. Arkadaşlarımla zaman geçirmekten ve kitap okumaktan hoşlanırım.

Ne tarz kitaplar okursun?

Daha çok tarih kitaplarını seviyorum. Futbolcu olmasaydım herhalde tarihçi olurdum. Tarihe karşı büyük ilgim var.