TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Jens Berthel Askou: "Hayatım kampta geçiyor" 1.04.2008
Jens Berthel Askou: "Hayatım kampta geçiyor"
Kasımpaşa'nın sezon başında Silkeborg'dan transfer ettiği 25 yaşındaki Danimarkalı savunma oyuncusu, takımının en istikrarlı yabancısı olarak dikkat çekiyor. Kasımpaşa çok parlak bir grafik çizmese de o yüksek performansıyla öne çıkıyor. Hedefi daha iyi bir takıma sıçrama yapabilmek. Türkiye'deki kamp sistemine ise hâlâ alışabilmiş değil. Danimarka'da maça 1.5 saat kala stada giderken, Türkiye'de hayatlarının büyük bir bölümünü kamplarda geçirdiklerinden yakınıyor.

Röportaj: İlker Uğur

Bize öncelikle Jens Berthel'in kim olduğunu, nerelerde futbolunu geliştirip İstanbul'a geldiğini anlatabilir misin?

Batı Jutland'in küçük bir kasabasında doğdum. 12-13 yaşıma kadar orada futbol oynadım. O zamanlar yarı sahada 7'ye 7 maç yapardık. Daha sonra yine küçük bir şehre gittim. Küçük derken gerçekten küçük kasabalardan bahsediyorum. Benim kasabamda 300-400 kişi yaşıyordu. İstanbul'la karşılaştırıldığında inanılmaz. Burada 15 milyon kişi yaşıyor.

Danimarka'nın nüfusu zaten 5 milyon.

Evet, yani gerçekten inanılmaz. Oradan Ikast adında bir kulübe geçtim. Daha sonra FC Midtjytland kulübü adı altında birleşmeden önceki haliydi Ikast'in. Orada iyi oynadım ve İkinci Lig'den bir kulübe gittim. Danimarka'da da sistem burası gibi, Süper Lig, Birinci Lig ve İkinci Lig. Orada da iyi oynayıp Süper Lig'e çıkmak üzere olan Silkeborg'a geldim ve üç sezon Süper Lig'de oynadım. Kontratım bitiyordu ve uzatsam mı uzatmasam mı derken buradan teklif gelince ben de değerlendirdim.

Kasımpaşa iyi bir deneyim

Peki, neden bir futbolcu Danimarka'dan kalkıp Kasımpaşa'ya gelir?

Bunu etkileyen pek çok sebep var aslında. Birincisi, futbolun doğasında bu var. İkincisi, bu iyi bir deneyim. Danimarka'da çok şey olmuyor sonuçta ama Danimarka'da biz Türkiye'ye, Yunanistan'a veya başka ülkelere giden oyuncuların başına gelen ilginç şeyleri dinlerdik. Bunların içinde parasını alamayan futbolcular, kulüplerle ve teknik adamlarla yaşanan sorunlar da vardı elbette. Ama bir yandan da buraya gelmek bir şans. Kendini göstermek açısından önemli. Ekonomik açıdan da oldukça iyi bir teklif vardı.

Türkiye'ye gelmeden önce Türk futboluyla ilgili bildiğin şeyler var mıydı?

Tabii ki. İstanbul'un üç büyük kulübünü biliyordum. Trabzonspor'u biliyordum çünkü Danimarka Milli Takımı'nın kaptanı Lars Olsen orada oynamıştı. Silkeborg'da takımımda Muhammed Akıncı vardı. O da şu an Konyaspor'da oynuyor. Türkiye'den sık sık bahsederdi. Ikast'in genç takımında Türk takım arkadaşlarım vardı. Holstebro'da da vardı. Genellikle Türkiye'nin tanınmış takımlarından bahsederlerdi.

Kasımpaşa'yı kariyerinin zıplama tahtası olarak kullanmayı düşünüyorsun sanırım.

Evet, öyle olmasını umuyorum. Çok maç kaybettik gerçi ve böyle bir durumda bir oyuncunun kendisini göstermesi oldukça zor olabiliyor. Fakat kişisel olarak iyi bir sezon geçirdiğimi düşünüyorum. Her maçta oynadım. İyi maçlar çıkardım. Bir de gol attım.

Fakat insanlar Kasımpaşa'nın yabancısı olarak seni tanıyor. Sonuçta aralarında en istikrarlı olan sensin.

Bu doğru. Çok iyi yabancı oyuncularımız olmasına rağmen benim kadar fazla oynamadılar bu sezon. Bunda sakatlıklar da etkiliydi elbette. Ama insanlar beni kolaylıkla fark ediyor. Bir Danimarkalı olarak sarışınım ve sahada hemen dikkat çekiyorum. Bizim yabancılar da Türk oyunculara benzediği için en uzak noktadan bile ben fark edilebiliyorum.

Trafik her gün zamanımı çalıyor

İstanbul'da yaşam Danimarka'yla karşılaştırdığında nasıl?

İstanbul gerçekten çok büyük bir şehir. Bu büyüklüğün getirdiği bazı avantajlar ve dezavantajlar var elbette. Ailemin yaşamını kolaylaştıracak imkânları burada bulabiliyorum. Buraya ilk geldiğimiz zaman bir karmaşa vardı. Takımın antrenman yeri belli olmadığı için ev bulmakta zorlanıyorduk ve sürekli değişen antrenman sahası bize sorun yaratıyordu. Danimarka'da bir futbolcu antrenmana gider, antrenman yapar ve evine döner. Ama Türkiye'de kamp diye bir olgu var ve buna alışmak beni çok zorladı. Danimarka'da maçtan 1.5 saat önce statta buluşuruz, maçı oynarız ve eve döneriz. Ayrıca Danimarka'da yılda en fazla 10 gün antrenman kampına gideriz. Burada hemen hemen her ay gidiyoruz, yani neredeyse hayatımız kampta geçiyor. Bu da beni zorlayan konulardan bir tanesi. Bir başka konu elbette ki trafik. Her gün minimum 1 saatimi trafikte geçiriyorum ve bu da ailemle geçireceğim zamandan çalınan 1 saat oluyor. Buna alışmak da oldukça zor. Ancak antrenman saatlerini trafiğin daha az olduğu zaman dilimlerine kaydırdıklarından bu yana bu biraz azaldı diyebilirim. Diğer yandan, Danimarka'da ne varsa bulabilmemiz güzel. Şehrin bize sağladığı imkânlar da oldukça üst düzeyde.

İstanbul'un tarihi mekânlarını ziyaret edebildin mi?

Sonbaharda yakınlarımız gelmişti ve onlarla birlikte Sultanahmet'i gezmiştik. Yerebatan Sarnıcı, Kapalıçarşı gibi yerleri de dolaştım. Zaman zaman Taksim'e, İstiklal Caddesi'ne de çıkıyorum. Boğaz'da tekne gezintisine de çıktık ve muhteşem bir gezintiydi. İstanbul'u tamamen farklı bir açıdan görüyorsunuz ve bu müthiş bir şey. Köprünün üzerinden bakmaya benzemiyor hiç.

Danimarka'da bir futbolcu iyi kazanır. Ama Türkiye tamamen farklı bir yer. Burada çok daha büyük paralar dönüyor. Ayrıca Türkiye'deki vergiler de Danimarka'ya göre oldukça düşük. Bu Türkiye'de oynama sebeplerinden birisi mi?

Elbette. Danimarka'da vergilerin Türkiye'ye oranla daha yüksek olduğu doğru. Bana teklif geldiğinde bunu da dikkate aldım. Sonuçta iyi bir para kazanacaktım ve burada başarılı olursam daha fazla kazanacağım bir transfer yapabilirim diye düşündüm. Sonuçta burası sıçrama yapabileceğiniz bir yer. Ayrıca sorumluluklarını zamanında yerine getiren bir kulüp de bulmak önemli. Çok para kazanacağım diye bir transfer yapıp para alamayan futbolcular da var.

Sabah başka, akşam başka antrenör

Kasımpaşa'ya ilk geldiğinde teknik direktörün Kadir Özcan'dı. Sonra Werner Lorant ve ardından da Uğur Tütüneker geldi. Bu kısa dönemde üç teknik direktör değişikliği yaşamak seni nasıl etkiledi? Ne düşünüyorsun bu konuda?

Sadece o da değil. Yeni teknik direktör gelmeden önce takımı kaptan ya da yardımcı antrenör çalıştırdı. Dolayısıyla beş farklı teknik adam vardı takımın başında. Çok başarılı, maçlar kazanan ve ligde iyi yer edinmiş bir takım değiliz. Öyle olmayınca başarısızlığın bir sorumlusunun bulunması gerekiyor ve bu da teknik adam oluyor genellikle. Bu kadar teknik direktör değişikliğinin olduğu yerde istikrar da olmuyor. Birisiyle sabah antrenman yaparken, diğeriyle akşam çalışıyorsun. Birisiyle bir yerde çalışırken diğeriyle başka sahada antrenman yapıyorsun. Biriyle bir antrenman sistemi kurmuşken yenisiyle o sistem değişiyor. Durumumuz bu kadar teknik direktör değişikliğinin çok da faydalı olmadığını gösteriyor.

İlk yarıda oldukça kötü bir performans gösterdikten sonra ikinci yarının başında biraz da olsa toparlandınız. Bu kötü dönemde takımın en büyük problemi sence neydi?

İyi olmazsanız maç kazanamazsınız. 20 maçta 9 puan topluyorsanız iyi değilsiniz demektir. Örneğin iyi bir takımsanız bir maç kaybında "Şanssızdık, iyi oynadık ama kazanamadık" diyebilirsiniz. Bizim böyle bir şey diyecek halimiz yoktu, çünkü o dönem iyi değildik. Ligin bitimine az kaldı ve elimizden geleni yapıyoruz. 2-3 maç kazandığımız zaman takımın da havası değişecek ve güvenimiz yerine gelecek. Galatasaray maçı bu yolda atılmış iyi bir adımdı. Arkasını getirmemiz lâzım. Tabii yaşadığımız sıkıntılar da var. Kendi sahamızda oynayamıyoruz, kendi tesislerimizde antrenman yapamıyoruz. Sezon başından itibaren kendi stadımızda oynamış olsaydık çok daha farklı olabilir, daha fazla puan alabilirdik. Olimpiyat Stadı'nda sadece üç büyüklerle oynadığımız maçlarda seyirci toplayabildik.

Seyirci bu kadar önemli mi?

Evet, tabii ki… Gerideyken takımın desteğe ihtiyacı varken ve başa baş giden bir maçta size galibiyeti seyirci getirebilir. Ekstra bir hamle yapmanız gerekirken arkanızda 5-10 bin kişinin olduğunu bilmek sizi daha güçlü kılar. Bu stat daha önce hazır olsaydı şu an umutlarımız çok daha fazla olabilirdi.

Teknik direktörünle ilişkilerin nasıl? Rahat anlaşabiliyor musunuz?

Evet. Almanca konuşuyoruz. Buraya geldiğimden bu yana birebir konuşamadığım tek teknik direktörüm ilkiydi. O sadece Türkçe konuşuyordu ve benim de pek Türkçem yok malumunuz. Takım arkadaşlarımın bazılarıyla İngilizce konuşuyorum. Bir sorun olmuyor benim için.

Diyelim Kasımpaşa başaramadı ve küme düştü. Jens Berthel'in bu durumda bir planı var mı?

Bir futbolcu sezon sonunda ne olacağını genellikle bilemez. Umarım kümede kalırız. Umarım hedeflerimde olan daha büyük kulüplerden birisine gitme imkânı yakalayabilirim. Bir futbolcu olarak hedefim her zaman en üst düzeyde oynamak.

Hedeflediğin bir kulüp var mı?

Dediğim gibi hep üst düzey mücadelenin içerisinde olmak istiyorum. Burada iyi işler yaptığımı düşünüyorum. İlgilenen kulüplerin olması da bunun göstergesi. Ama Türkiye'de transfer konusunda herkes çok konuşuyor. Her gün gazetelerde tüm oyuncular bir yere transfer ediliyor. Benim için önemli olan oynayabileceğim ve ailem için iyi şartlar sağlayabilecek bir kentin takımına gitmek.

Danimarka'ya döndüğün zamanlar Türkiye deneyimin konusunda neler anlatıyorsun?

Arkadaşlarımla görüştüğümde Danimarka'da asla olmayacak, buraya özgü bazı ilginç ve komik anılarımı anlatıyorum. Sahada yaşadığımız unutulmaz anlar oluyor. Beşiktaş'a attığım gol, Galatasaray'ı mağlup etmemiz gibi. Burada oynayan futbolcuların mental açıdan Danimarka'ya göre daha dayanıklı olmaları ve baskıya alışmaları gerektiğini anlatıyorum. Ayrıca yalnız kalıyorsunuz burada ve ona da alışmanız gerekiyor. Nereye giderseniz gidin, Premier Lig'de de Almanya'da da Türkiye'de de her yerin iyi ve iyi olmayan yanları vardır. Futbol böyledir.

Türkiye'de beğendiğin oyuncular kimler?

Çok izlemiyorum diğer oyuncuları ama dikkatimi çeken bazı oyuncular var. Hakan Şükür'ün o yaşta o istekle oynaması ve bir performans sergilemesinin etkileyici olduğunu düşünüyorum. Servet çok güçlü ve sağlam yapılı bir defans oyuncusu.

Danimarka'da milliliğin var mı?

Yok hayır. Danimarka'da çok iyi savunmacılar var ve bana daha sıra gelmedi. Ayrıca çok yetenekli bir genç neslimiz de var ve çok büyük potansiyeli olan bir takım doğuyor. Yetkililerin burayı izlediklerini de düşünmüyorum. Çok yüksek profile sahip savunma oyuncuları var zaten ellerinde.