TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Tolunay Kafkas: "Hırslıyım, inatçıyım, savaşçıyım" 1.04.2008
Tolunay Kafkas: "Hırslıyım, inatçıyım, savaşçıyım"

Parlak bir oyunculuk döneminin ardından Avusturya'da oynarken başladığı teknik adamlık kariyerini Milli Takımlarda sürdürdü. İlk kulüp tecrübesini Süper Lig'in kalburüstü takımlarından Kayserispor'da yaşıyor ve hem oynattığı futbol hem de elde ettiği sonuçlarla parmak ısırtıyor. Teknik adamlıkta büyük hedefleri olduğunu, tüm güçlüklere rağmen bu hedeflerine ulaşabilmek için direneceğini anlatıyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Uzun vadeli hedefleriniz var mı Kayserispor için?

Çok hırslı bir insanım ve çok büyük hedeflerim var. Ancak sadece benim hedef koymamla bu iş olmuyor. Yönetimin de aynı hedefleri benimsemesi gerekiyor. Kayserispor'un kulüp yapısı oturmuş durumda. Aslında takım büyüyor ve takımla birlikte ekonomiyi de büyütebilsek Kayserispor çok önemli işler yapabilecek potansiyele sahip. Tabii bunlar çok kolay olmuyor. Ancak ben hayatım boyunca idealist oldum. Hırsım var, inatçıyım, savaşmayı ve kavgayı seviyorum. Sonuna kadar direneceğim.

Türkiye'deki teknik adamlar genellikle başına geçtikleri takımın sadece üst yapısıyla ilgileniyor. Ama aslında geleceğe yatırım yapılacaksa teknik adamın A'dan Z'ye tüm kategorileri ele alması gerekmez mi?

Doğru söylüyorsunuz. Aslında yönetimler istikrarlı ve uzun vadeli olsa teknik adamlar da uzun vadeli planlamalar yapabilir. Ben sabahın 8'inde sahaya girip akşamın 8'inde çıkabilirim. Yıldız takımından genç takımına, süper genç takımından PAF takımına hepsiyle ilgilenebilirim. Ancak Kayserispor'da bu düzen tam oturmuş değil. Tesis yapmaya çalışıyoruz. Büyükşehir Belediye Başkanımızın büyük çabalarıyla stadımız bitiyor. Eğer bize bir de tesis yaparsa kendisine minnettar kalırız.

Başlangıçta Gökhan Ünal ve Mehmet Topuz'u ısrarla elinizde tutarken, gelecek vaat eden bir yetenek olan İlhan Parlak'ı Fenerbahçe'ye gönderdiniz. Bunu yaparken ne düşünmüştünüz?

İlhan'ın kontratını uzatmak istedik ancak sıcak bakmadı. Daha sonra Fenerbahçe'den maddi anlamda iyi bir teklif geldi ve kulüp de bu teklifi değerlendirdi.

Gökhan ve Mehmet'i tutmak istiyoruz

Aynı biçimde iyi teklif gelmesi durumunda Gökhan Ünal ve Mehmet Topuz'u da gönderecek misiniz?

Elimizden geldiği kadar ikisini de tutmak ve yanlarına iyi oyuncular alarak takımı büyütmek istiyoruz. Mehmet Topuz'un bir sıkıntısı olduğunu düşünmüyorum. Ama Gökhan sezon sonunda bir takım değerlendirmeler yapacak. Onunla ilgili kararı da en geç Mayıs ayında vermiş oluruz.

Kayseri modern bir stada kavuşmak üzere. Birincisi, stat ne zaman hazır olacak, ikincisi Kayserispor'un hedeflerinin büyümesine bir katkı sağlayacak mı?

Yeni sezonda maçlarımızı bu statta oynayacağız. Türkiye'nin en modern stadyumunun Kayserispor'a büyük bir ivme kazandıracağına inanıyorum. Siz de takdir edersiniz ki, Anadolu'da böyle bir projenin gerçekleştirilmesi kolay değil. Büyük bir olayı gerçekleştiriyoruz ama bunun üzerine sürekli koymamız ve takımı devamlı büyütmemiz lâzım. Bunun için de oyuncu gerekiyor.

Kayserispor iyi futbol oynayan, üç sezondur zirveyi zorlayan ve yıldızlarını fedakârlıklar yaparak elinde tutmaya çalışan bir takım. Kayseri şehrinin takımın bu performansına paralel bir destek verdiğini söyleyebilir misiniz?

Bunlar hep başarıya endeksli. İçeride oynadığımız son maçımızda 25 bin kişi tribündeydi. Ancak maalesef taraftarlık bilinci tam anlamıyla yerleşmediği için insanlar sadece başarılı sonuçlar elde edildiğinde stada geliyor. Biz de bu başarılı sonuçları sürdürmek ve taraftar sayımızı artırmak zorundayız.

Kayseri şehrinin sahip olduğu zenginlik, takımı da potansiyel şampiyon adayları arasına sokmalı diye düşünüyorum. Böyle bir hedeften söz etmek mümkün mü?

Kayseri sanayisi ve kültürel mirasıyla önemli bir kent. Bence sporda da atılım yapması ve çok önemli yerlere gelmesi gerekiyor ancak taşın altına elini sokmak lâzım. Anadolu'dan bir şampiyon çıkacaksa bu Kayserispor olabilir, Sivasspor olabilir. İki takımın da iyi kadroları var. Neden olmasın? Yeter ki inanç birlikteliği sağlansın.

Taklit ederek bir yere varılmaz

Teknik direktörlük kimliğiniz belirlenirken en çok kimlerden etkilendiğinizi düşünüyorsunuz?

Fatih Hocanın hem oyunculuğumuza hem de teknik adamlığımıza çok önemli katkıları oldu. Tabii ki onu örnek alıyoruz. Ancak her teknik adamın farklı bir kişiliği olmalı. Bu benim için çok önemli. Ben kendi başıma Tolunay Kafkas'ım. Kendi modelimi kendim oluşturmalıyım. Sadece taklit ederek bir yere varmanız mümkün değil.

Futbolu yakın dönemde bırakmış, genç bir teknik adam olmak futbolcularla ilişkilerinizi nasıl etkiliyor? Sonuçta futbolcularınızla aranızda büyük bir yaş farkı da yok.

Aslında çok da genç sayılmam. 40 yaşındayım ve bana en yakın oyuncu 33 yaşında. İşin sadece antrenörlük yönü değil, oyuncuyla olan diyaloğunuz, ilişkiniz de çok önemli. Tabii bu işin içinden gelmiş olmanın avantajları var. Onların psikolojisini anlıyorum ve iyi ilişki içinde olduğumuzu düşünüyorum.

Oyuncuyla ilişkide empati de önemli herhalde.

Empati sadece futbolda değil hayatın her alanında önemli. Bir oyuncu olumsuz bir davranış sergilediğinde nedenlerine inmek zorundasınız. Bu nedeni belirlediğinizde oyuncuyu kazanmak daha kolay oluyor. Bunun yanı sıra teknik adamlıkta liderlik vasıfları da çok önemli.

Keskin olmak zorundasınız

Abdullah Avcı'nın "Futbolcu olduğum dönemde bana yapılanları futbolcularıma yapmayarak başarılı oldum" diye bir sözü bana oldukça ilginç gelmişti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Buralara çok kolay gelmedik. Bugünün antrenör modelleri ile bizim oynadığımız dönemdeki antrenör modelleri arasında çok büyük farklılıklar var. O farklılıkları görüp de kendinizi geliştirdiğiniz zaman bir yerlere geliyorsunuz. Hiç kimse kendisine yapılmasını istemediği şeyi bir başkasına yapmamalı. Ama oyuncu da bunu anlamalı. Anlamadığı zaman hemen işini bitirip göndereceksiniz. Biraz keskin olmak zorundasınız yani.

Eski ve yeni antrenör modelleri arasındaki farkı biraz açabilir misiniz?

Eski antrenörler daha acımasızdı. Ben 1987'de profesyonel oldum; o dönemdeki teknik adamlar oyuncunun psikolojisinden anlamıyordu. Karşılarındaki oyuncuyu insan değil de makine olarak görüyorlardı. Şu elinizdeki teyp bozulduğu zaman neden bozulduğunu anlamak ve onarmak için tamirciye götürüyorsunuz. İnsan da bazen bir şeyi istemiyor. O zaman bunun nedenlerini araştırmak gerekiyor. Baskı yapmak, ona kötü davranmak veya onu yok saymak oyuncuyu tamamen kaybetmenize yol açıyor.

İskelet kadronuzu bozmadınız ve geçtiğimiz sezondan daha fazla puan topladınız, daha fazla gol atıp daha az gol yediniz. Bunu sadece takımın biraz daha oturmuş olmasıyla mı açıklayabiliriz?

Aslında kadroda önemli değişiklikler oldu. Koray, Ali Turan, Saidou, Mehmet Eren ve Cangele takıma bu sezon gelen oyuncular. Takım savunmasına çok önem veriyoruz. Top rakibe geçtiğinde bütün oyuncular topu almak için mücadele etmeli. Birlikte oynamak ve birlikte düşünmek de çok önemli. Farklı bir oyun anlayışımız var ama o da bizde saklı kalsın.

Birçok teknik adam takıma istediği futbolu oynatabilmek için uzunca bir zaman ister. Ancak siz kısa sürede Kayserispor'u belirli bir çizginin üzerine taşıdınız.

Lige iyi başladık. Aslında iyi oynadığımız ve kazanabileceğimiz maçları da bazen beraberlikle bitirdik ve ilk yarıyı 26 puanla tamamladık. Bundan önemlisi, bana çok inanan başkanımız Recep Mamur ve Menajerimiz Süleyman Hurma var. Onlar arkamızda durduğu sürece yavaş yavaş her şey oturmaya başladı. İkinci yarıya da müthiş bir başlangıç yaptık ve takımı bir yerlere getirmeye çalışıyoruz. Bu sadece benimle ilgili bir şey değil; başlangıçta doğru teknik adam seçimi yapılmalı ve arkasında durulmalı.

Siz "Ne olursa olsun bana güvenen birileri var. Doğru bildiğimi uygulamayı sürdürebilirim" rahatlığını mı hissediyorsunuz?

Tabii, bize güvendiler ki buraya getirdiler. Ama futbol enteresan bir oyun ve başarısız olursanız bedelini ödemek zorundasınız. Allah'a çok şükür ki biz o noktaya gelmedik.

İç sahada çok başarılısınız ama deplasmanda sorunlarınız sürüyor. Aslında benzer bir sorunu geçtiğimiz sezon da yaşamıştı Kayserispor. Bu saha seçme meselesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Aslında sezonun ikinci yarısında deplasman fobimizi de aştık ve ilk üç dış saha maçımızı kazandık. İlk yarıda da deplasmanlarda kötü oynamamıştık. Dokuz maçın altısını berabere bitirdik, üçünü kaybettik. Bu şanssızlık bir yerde kırılacaktı, biz de bunu ikinci yarının başından itibaren kırdık.

Ligin üstündeki beş takımdan sonra müthiş bir kopma söz konusu. Orta direk diye nitelendirilebilecek takım kalmadı. Bir şampiyonluk yarışı yapanlar var, bir de düşmemeye oynayanlar. Sizce ligimiz nereye gidiyor?

Aslında ben böyle bakmıyorum. Alttaki gruptan Gençlerbirliği, Denizlispor, Trabzonspor, Ankaraspor bu noktalarda olmayabilir, üst sıraları zorlayabilirdi. Bana sorarsanız geçen sezona göre daha kaliteli bir lig oynanıyor. Takımlar daha iyi. Ancak birbirine çok denk oldukları için ufak detaylar maçların sonuçlarını belli ediyor. O detayları iyi kullananlar yukarıda kaldı.

Aykut Kocaman'ın "Sahada bir kaos var ama oyun yok" biçiminde bir eleştirisi var Türk futboluyla ilgili. Gerçi Kayserispor'u oyun oynamaya çalışan bir takım olarak görüyoruz ama bu genel yargıya katılıyor musunuz?

Oyunu iyi oynatmaya çalışan teknik adamlar da var, böyle yapmayan teknik adamlar da. Bu da bir futbol mantalitesi. Ama ben kendi adıma her türlü oyunla baş etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunlarla baş etmeyi beceremezseniz hayatın dışında kalıyorsunuz.

Takımımın bir oyun şablonu olmalı

Sizin açınızdan iyi oyun önemli mi, yoksa "Her maçı kötü oynayayım ama kazanayım" diye düşünür müsünüz?

Hayır, böyle bir şey düşünmem. Bir oyun şablonunuz, bir oyun felsefeniz olması lâzım. Onu oturttuktan sonra bence sonuçlar da geliyor. İyi oynamak önemli. Benim takımımı izleyenlerin "Bu takımın bir oyun şablonu var" demesi gerekir. Ben sistemin çok önemli olduğunu düşünüyorum ve bu sistemi oturtup geliştirmeye çalışıyorum.

Sizin oyun sisteminize bakınca iki ön liberonun da topu oyuna sokma becerisi olduğunu, beklerinizin oyuna katıldığını, orta sahanın kanatlarında süratli ve adam eksilten oyuncular bulunduğunu görüyoruz.

Buradaki mesele şu, sistem önemli, oyuncu seçimleri ve oyuncu kalitesi çok önemli. Biz şu anda bunu yakaladık ama oyunda ufak tefek eksiklerimiz var. Hem oyun hem de oyuncu kalitemizi biraz daha yükselterek bu eksiklerimizi giderebiliriz.

Günümüzde tek santrforla oynamak moda. Büyük takımların bir kısmı bile böyle oynarken siz çift santrfordan vazgeçmiyorsunuz.

Elinizdeki malzemeye göre bir şey yapmaya çalışıyorsunuz ama ben mümkün olduğu kadar çift santrforu tercih ediyorum. Tabii oyun planına göre santrforların farklı özellikleri olması gerekiyor. Kayserispor'da içeride ve dışarıda çift santrforla oynamayı sürdürüyoruz.

Ertuğrul Sağlam'ı beğeniyorum

Futbol tarzını beğendiğiniz teknik adamlar var mı ligimizde?

Ertuğrul Sağlam'ı beğeniyorum. Zaten dostum ve yakından tanıdığım bir teknik direktör. Daha iyi şeyler yapacağına ve çok başarılı olacağına inanıyorum. Ama bu işler kolay değil. Bir süreç gerekiyor.

Yabancı teknik adamlardan beğendikleriniz var mı?

Yok.

Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale yükseldi. Zico'yu da beğenmiyor musunuz?

Hayır. Bence elindeki malzemeyle çok az iş yaptığına inanıyorum. O malzemeyle Fenerbahçe çok daha üst noktalarda olmalıydı.

"Keşke benim takımımda olsa" dediğiniz oyuncular kimler?

Fenerbahçe'den Gökhan Gönül gibi bir oyuncum olmasını isterdim. Ankaragücü'nden Gökhan Emerciksin'i isterdim. Süratli, çabuk ve adam eksilten oyuncuları seviyorum. Zaten oyuncu seçimimde de buna dikkat ediyorum. Ağır oyuncuları kullanmak istemiyorum. Futbolcu atletik olmalı.

Bu kadar fazla teknik direktör değişikliğini nasıl açıklayabiliriz? Aslında başarılı olan takımlara baktığımızda mutlak bir istikrar görüyoruz. Ama yine de istikrarsızlığı seçmekten vazgeçmiyoruz.

Yöneticiler çok çabuk paniğe kapılıyor. Baştan doğru adamla çalışmak çok önemli. O da yetmiyor, doğru kadroyu bulmak önemli. Bu ikisi bir araya gelmeyince çok sık teknik direktör değişiklikleri oluyor ve maalesef Türkiye'de istenen düzeyde ve kalitede antrenör yetişmiyor. İşte görüyorsunuz, Ertuğrul Hoca'nın dışında Fenerbahçe'yi, Galatasaray'ı yabancı antrenörler çalıştırıyor.

Biz yabancı teknik adamlara daha toleranslı mı davranıyoruz? Onlar daha kredili mi geliyor göreve?

Kredililer tabii. Çok sağlam anlaşmalar yapıyorlar. Banka teminatları istiyorlar. Bir de bizde enayi derecesine varan bir yabancı hayranlığı var ve bunu kıramıyoruz. Maalesef işin acı tarafı bu.

Avrupa'yı da gördünüz, burada da birçok yabancı teknik adamla çalıştınız. Yerli antrenörle yabancı antrenör arasında ne gibi farklar var?

Mutlaka çok üst düzey teknik adamların tarzları, duruşları, ilişkileri çok farklı. Bu biraz da kültür meselesi. Ama bahsettiklerim Lippi'ler, Wenger'ler. Bunlar dünya çapında önemli futbol adamları. Ancak bu tip teknik adamlar da Türkiye'ye gelmiyor.

Siz sevincini fazla belli etmeyen, bazen "asık suratlı" diye de değerlendirilebilecek bir teknik adamsınız. Bu konuda eleştiri alıyor musunuz?

Ben sevincimi soyunma odasında oyuncularımla paylaşıyorum. Bu biraz yetiştirilme tarzından da kaynaklanıyor. Hayatı zorluklar içinde geçiriyorsunuz. Bir tarafınızda bir yara var ve o yara hiç kapanmıyor, devamlı kanıyor. Bu nedenle hayata çok da keyifle bakamıyorsunuz. Bu benim için çok özel bir durum olduğu için kimseyle de paylaşmıyorum.

Oyuncu kişilikli olmalı

Bir teknik adam için sadece grup çalışmaları değil, oyuncusunun kişisel gelişimine katkı sağlamak da önemli değil mi?

Ben ikisiyle de çok ilgileniyorum. Bir kere oyuncularımın dik durmalarını, kişilikli olmalarını, olaylar karşısında doğru davranış biçimleri sergilemelerini istiyorum. Çünkü kendi oyunculuğum da böyleydi. Çok eyvallah eden birisi değildim, oyuncularımın da böyle olmasını istiyorum. Onlarla bu konuda devamlı konuşuyorum ve gerekli şeyleri söylüyorum.

Milli Takımımıza gelirsek… Euro 2008 finallerine gidiyoruz. Siz de Milli Takımların içinden gelen bir teknik adam olarak finallerdeki durumumuzu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok zor bir grup olduğunu düşünüyorum. Ama Fatih Hoca'nın ve Milli Takımımızın bu gruptan başarıyla çıkacağına inanıyorum. Finallerdeki her grup zor ama bizim grubumuzun hepsinden daha zor olduğunu düşünüyorum. Portekiz'in oyun anlayışı çok farklı. Çok önemli silahları var. İsviçre'nin ev sahibi olması bizim için dezavantaj. Çekler, Almanya'nın önünde gruptan birinci çıkan bir takım ve her zaman ekol oldular. Bu nedenle işimizin zor olduğunu söylüyorum. Ama bunu kolaya çevirmek de elimizde.

Avrupa'da oynayan önemli oyuncularımız var. Onların uluslararası tecrübesi Milli Takım için avantaj olarak değerlendirilebilir herhalde.

Çok büyük bir avantaj ama sergileyecekleri performans her şeyden daha önemli.

Hep yetenekli oyuncularımız olduğunu söylüyoruz. Genç takımlar düzeyinde aldığımız sonuçlarla bunu da gösteriyoruz. Peki, sonrasında ne oluyor da geriye düşüyoruz?

Yetenekli oyuncularımız var ama yeteneği kullanma konusunda sıkıntılarımız var. Bu da oyuncuların kişilikli yetiştirilmeleriyle ilgili. Bu çocukları, işlerini sadece para için değil bir takım değerler için yaptıklarını anlatarak bir noktaya getirmemiz gerekiyor. Büyük yıldızlar yetiştirmek o çocukların sadece yeteneklerini değil, kişiliklerini de geliştirerek mümkün olabilir. Altyapılarda bu çocukları kültürel değerlerle de eğitmek gerekiyor ama hiçbir kulübümüzde böyle bir çalışma yok.

Peki, genç oyuncularımızın Avrupa kulüplerine giderek kendilerini daha çabuk geliştirmesi mümkün mü? Siz o havayı teneffüs etmiş bir oyuncu olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bir kere farklı bir kültürle, farklı insanlarla tanışıyorsunuz. Dil probleminizi çözüyorsunuz. Bunlar bir insanın gelişiminde önemli faktörler.

Kişisel hedeflerinize gelirsek, kendinize nasıl bir kariyer planlaması yapıyorsunuz? Diyelim ki Kayserispor'da başarılı oldunuz, sonrasında neyi hedefliyorsunuz?

Kayserispor'da daha da başarılı olmayı (Gülüyor). Ben "Taş yerinde ağırdır" diye düşünüyorum. Burada yapılacak çok iş var.

Oyuncularımız Avrupa'ya gidemiyor diyoruz ama teknik direktörlerimiz bu konuda daha da geride.

Gidemez ki, nasıl gitsin? Türk antrenörleri için bunlar çok ütopik şeyler. Bir kere dil sorunu var. Öyle bir vizyonu yok, öyle bir açılımı yok.

Siz kendinize böyle bir hedef koyuyor musunuz?

Neden olmasın?