TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Deivid de Souza: "Ben santrfor değilim" 3.12.2007
Deivid de Souza: "Ben santrfor değilim"
 Türkiye'deki ilk sezonunda gönderilmesi gündemdeydi, bu sezon Fenerbahçe'nin en iyi oyuncularından birisi oldu. Aslında Brezilya Ligi'ndeki kariyerine baktığımızda beklenen de buydu. Ülkesinde her sezon ortalama 0.5 golün üzerine çıkan sambacı, Fenerbahçe'deki ikinci sezonunda kendisini buldu. Bu değişimin temel sebebini, Zico tarafından doğru yerde kullanılmasıyla açıklıyor ve "Ben daha çok kenarlara kaçan, orta sahaya gelerek top alan, kaleye yüzü dönük oynamayı seven oyuncuyum. Yani hiçbir zaman Semih gibi bir forvet olmadım" diyor.

Mazlum Uluç

Bugün Fenerbahçe taraftarlarının en çok sevdiği oyunculardan birisin. Ancak geçtiğimiz sezon işler pek de iyi gitmemişti. Hatta ismin sezon sonunda gönderilecekler listesinin başında geçiyordu. Geçen sezonki sıkıntı neydi ve o günden bu yana neler değişti?

Öncelikle, ilk sezon dışarıdan gelen her oyuncu için zor olur. Elbette bazıları için bu süre biraz daha kısadır ama benim açımdan pek de kısa sürmedi. Ailem şu anda tam anlamıyla adapte olmuş durumda. Eşim, çocuklarım ve ben burada çok mutluyuz. Olumlu gelişmenin birinci sebebi olarak adaptasyon süremi tamamlamayı gösterebilirim. İkincisi, ben Fenerbahçe'de oynamayı kafama koymuştum ve bu nedenle yılmadım. Bir diğer sebepse teknik direktörümüz Zico'nun bana her zaman destek olması ve oyun içindeki pozisyonumu değiştirmesi. Bu da temel faktörlerden biriydi.

Hakkında iyi şeylerin düşünülmediği o günlerde senin aklından neler geçiyordu?

Tabii ki çok üzülüyordum. Çünkü hem arkadaşlarıma hem de takıma beklendiği kadar faydalı olamıyordum. Taraftarın bu konudaki eleştirilerinde de önemli ölçüde haklılık payı vardı. Ama unutmamak gerekir ki hiçbir oyuncu sahaya çıktığında kötü oynamak istemez. Her zaman bir şeyler vermek amacındadır. Ne yazık ki bu istek her zaman gerçekleşmiyor. Bunun yanında bazen haksız eleştiriler de oldu. Benim iyi oynadığımı düşündüğüm dönemlerde de eleştirilere uğradım. Ama o kötü dönemi atlattım. Ben kendime inanıyordum. Çevremdekiler de bana inanıyordu ve hep destek oldular. Hem ailem hem de Fenerbahçe camiasındaki insanların büyük desteğini gördüm. Benim futbol kariyerimde hep başarılar var. Bu nedenle kendimden hiçbir zaman şüphe etmedim.

Medyada hakkında yapılan eleştirileri takip ediyor muydun?

Türkçe bilmediğim için çok fazla takip ettiğim söylenemez ama bunu hissediyorsunuz. Hakkınızda tepkiler ve eleştiriler olduğunu anlamak çok da zor değil. Ama dediğim gibi, bunlar beni çok etkilemedi. Zaten şimdi her şey tersine döndü. Taraftar benden ben de onlardan memnunum. Güzel bir hava yakaladım ve umarım böyle devam eder; ben de takımıma maksimum fayda sağlarım.

Hiç birinci forvet oynamadım

Brezilya'daki kariyerinde maç başına gol ortalaman 0.5'i geçiyor. Dolayısıyla biz seni gole en yakın adam ya da doğru deyişle "pivot santrfor" olarak değerlendirdik. Acaba bu algılamada bir yanlışlık mı vardı? Sen kendini nasıl bir forvet olarak tanımlıyorsun?

Aslına bakarsanız ben hiçbir zaman birinci forvet olarak oynamadım. Hiç pivot forvet olmadım. Hep ikinci forvet ya da orta sahadan hücuma destek veren oyuncu olarak görev yaptım. Hatta Robinho ile aynı takımda oynarken bile o birinci forvetti. Ben daha çok kenarlara kaçan, orta sahaya gelerek top alan, kaleye yüzü dönük olarak oynamayı seven oyuncu tarzındayım. Yani hiçbir zaman Semih gibi bir forvet olmadım. Ama geçen sezon Zico benden bunu istemişti. Tabii ki ben de gruba yardımcı olmak adına elimden geleni yapmaya çalıştım. Fakat daha sonra görüştük ve benim bu sezondaki gibi oynamam halinde hem kendi adıma hem de takım için daha faydalı olabileceğim konusunda hemfikir olduk. Zaten konuştuğumuz şey de sahada gerçekleşiyor. Böyle oynadığım zaman yeteneklerimi daha fazla gösterebiliyor, daha etkili olabiliyorum.

O zaman Zico oyuncularının fikirlerine açık bir teknik adam. Her antrenörün oyuncularının düşüncelerine bu kadar saygı gösterdiğini sanmıyorum.

Evet, Zico gerçekten fikir alış-verişi yapmayı seven bir insan. Onunla her şeyi konuşabilirsiniz.

Birçok Brezilyalı için Avrupa'daki ilk deneyimin zor olduğu söylenir. Senin Bordeaux'da kısa süreli bir tecrüben var. Sezonu tamamlamadan geri döndün. Ardından Sporting Lizbon'da Brezilya'daki gol ortalamanı yakalayamadın. Bunu, Brezilyalı oyuncuların Avrupa futboluna kısa sürede ayak uyduramaması ile açıklayabilir miyiz?

Öncelikle Avrupa ile Brezilya futbol stilleri arasında çok fark var. Avrupa'da daha çok fizik güce, Brezilya'da ise ağırlıklı olarak tekniğe dayalı futbol oynanıyor. Brezilya'da markaj ve alan kapatma bu kadar yoğun değil. Oyuncular çok fazla koşmaktansa topu koşturmayı tercih ediyor. Bir oyuncunun böyle bir oyun anlayışından gelip Avrupa'daki fizik mücadelenin içine girmesi ve hemen adapte olması kolay değil. Bu süreç oyuncudan oyuncuya da değişiyor. Mesela Kaka'nın adaptasyonu 6 ay sürdü ve o dönemde hiçbir şey yapamadı. Ronaldinho, Paris St.Germain'de bugünkü kadar verimli değildi.

Beni Alex etkiledi

Daha önce Trabzonspor'un da sana transfer teklifinde bulunduğunu biliyoruz. Ancak o dönemde Türkiye'ye gelmemiştin. Sonrasında Fenerbahçe'nin teklifini kabul etmende hangi faktörler etkili oldu?

Trabzonspor bana teklif yaptığında 2005 yılıydı. O sırada Sporting Lizbon'dan da bir teklif almıştım. Türkiye'de fazla insan tanımıyordum. Alex'le irtibata geçmeyi düşündüm ama sonra vazgeçtim ve Sporting Lizbon'a gittim. Orada oynarken Alex'le bir konuşmamız oldu. Fenerbahçe'nin benimle ilgilendiğini söyledi. Bu defa ikinci kez düşünmedim ve hemen kabul ettim. Çünkü Alex'in bana anlattığı şeyler gerçekten çok olumluydu.

Fenerbahçe'de adeta bir Brezilya kolonisinde gibi yaşıyorsun. Zico, Edu, Alex, Roberto Carlos, Vederson, Aurelio, sen ve antrenörler derken takımın yarısından fazlasını oluşturuyorsunuz. Bu ortam senin performansını nasıl etkiliyor?

Tabii ki çok olumlu etki ediyor. Zaten bunu da hem Şampiyonlar Ligi'ndeki hem de ligdeki sonuçlardan görebiliyoruz. Biz bir başlangıç yaptık. Fenerbahçe kulübüne birçok Brezilyalı daha gelecek ve başlayan bu başarıyı devam ettirecek. Zico şu anda çok iyi bir sistem kurmuş durumda. Şampiyonlar Ligi'nde bu gruptan çıkarsak bu Fenerbahçe tarihinde bir ilk olacak. Bu önemli bir gelişme. Çünkü 100 yıllık bir kulübün tarihinde ilk kez böyle bir başarı elde ediliyor. Bu başarının birer parçası olduğumuz için bizler de çok mutluyuz.

Türk oyuncularla aranızdaki ilişkiler nasıl?

Türk arkadaşlarımızla çok iyi anlaşıyoruz ve bunda tercüman arkadaşlarımızın da büyük payı var. Kemal, Can, Selçuk, Kazım, Volkan, Önder ve diğerleri ile aramız gerçekten çok iyi. Zaten Türklerle Brezilyalılar arasında birçok benzer yön var. Birbirlerine çok çabuk kaynaşabiliyorlar.

Ne gibi ortak yönler var mesela?

Öncelikle mutlu olmak. İki ülkenin insanları da mutlu olmayı ve gülmeyi seviyor. İki ülkede de kırmızı ışıkta durduğunuzda para isteyen çocuklar var. Herkes tanısa da tanımasa da birbirine selam veriyor. Bu bence çok hoş bir şey. Kısacası iki ülkenin insanları da sıcakkanlı ve kaynaşma çok çabuk sağlanabiliyor.

Bazen antrenmanlarda ya da maçlarda onlarla uzun uzun konuşup gülüştüğünüzü görüyoruz. Hangi dille anlaşıyorsunuz?

Çok fazla Türkçe kelime bildiğim söylenemez. Ama bildiğimiz Türkçe kelimelere biraz İngilizce karıştırıyoruz, işin içine mimikler giriyor ve bir şekilde gayet güzel sohbet edebiliyoruz.

Kezman bir santrforun Türkiye Ligi'nde 15 gol atmasının zor olduğunu söylemişti. Sen bizim ligimizin zorluk derecesini nasıl değerlendiriyorsun?

Türkiye Ligi'nin zor olduğu görüşüne gerçekten katılıyorum. Özellikle Anadolu takımları kendilerini göstermek adına büyük takımlara karşı çok iyi mücadele ediyor. Tabii bu da ligi iyice zorlaştırıyor. Bir forvet için 15 gol oldukça iyi bir rakam. Tabii üzerine çıkılabilirse çok daha iyi.

Süper Lig, Brezilyalılar için uygun ortam

Fransa'da ve Portekiz'de oynadın. Bu iki ligde oynanan futbolla Turkcell Süper Lig'deki futbol arasında ne gibi farklar var?

Fransa ve Portekiz'le karşılaştırdığınız zaman Türkiye'deki ligin genel olarak daha zor olduğunu söyleyebilirim. Ancak diğer iki ligde Brezilyalılar için bir zorluk var; fazla boşluk bulamıyorsunuz. Brezilyalıların genel düşüncesi önce Portekiz'e gidip oynamak ve sonrasında bir başka Avrupa ülkesine geçmektir. Dil aynı olduğu için adaptasyonun daha kolay olacağı düşünülür. Ama bence burada bir yanılgı var. Çünkü Portekiz'de oynamak hiç de kolay değil. Türkiye'de daha fazla boşluk bulabiliyorsunuz ve bu da bir Brezilyalı oyuncu için çok daha olumlu bir ortam.

Genellikle tek santrfor olarak kullanılan oyuncular bu durumun üzerlerine aşırı yük bindirdiğinden şikâyetçi. Tek santrfor oynamak gerçekten anlatıldığı kadar zor mu?

Öncelikle ileride biraz yalnız kalabiliyorsunuz. İkinci olarak, daha az pozisyon bulabiliyorsunuz. Size daha az şans geliyor, çünkü rakip defansın kontrol edeceği sadece tek kişisiniz. Artı, bazı pozisyonlarda yanınızda duvar pası yapabileceğiniz arkadaşınızı göremiyorsunuz. Çünkü Türkiye'deki çoğu takım dört defans oyuncusuyla oynuyor, dört de önlerindekiler var, ediyor sekiz. Siz bunların arasında boğuşuyorsunuz. Orta sahadan ve kanatlardan destek geldiği zaman yalnızlığınız biraz daha aza indirgenebiliyor. Ama aksi takdirde tek başınıza kalıyorsunuz ki bu da bayağı bir efor sarfetmenizi gerektiriyor.

En iyi Türk santrfor Semih

Alex, Semih için "En iyi Türk santrfor" dedi. Bir golcü olarak sen Semih'i nasıl değerlendiriyorsun?

Alex'e katılıyorum. Semih öncelikle çok zeki bir oyuncu ve bir forvette olması gereken çoğu özelliğe sahip. Topu çok iyi saklıyor, hava toplarına hâkim, teknik kapasitesi yüksek. Onunla duvar pasını çok rahat yapabiliyorsunuz. Bence bu ligdeki en iyi Türk santrfor Semih. Milli Takım'da da çok başarılı olacağını düşünüyorum. Çünkü başarılı olmaması için hiçbir sebep yok. Bu saydığım özellikler de hiç hafife alınabilecek gibi değil.

Gökhan Gönül müthiş bir çıkış yaptı ve senin arkanda oynuyor. Aynı kulvarı birlikte kullanıyorsunuz. Onun hücuma bu kadar destek vermesi senin oyununa da katkı yapıyor mu?

Bana gerçekten çok yardımcı oluyor. Önder'le arkadan biraz daha destek vermesi konusunda tartışıyordum (Gülüyor). Futbol karakteri olarak çok farklı oyuncular. Gökhan o bölgeye geldi ve gerçekten inanılmaz bindirmeler yapıyor, size çok fazla seçenek sunuyor, boş alanlar oluşturuyor. Bu hem benim hem de takımımız açısından çok olumlu bir durum. Bunu kullanabildiğinizde de ortaya güzel şeyler çıkıyor.

Bir Brezilyalı olarak Kaka'nın özel bir durumu var. Çok zengin bir ailenin çocuğu. Diğer Brezilyalıların ise hayatlarını daha iyi seviyeye taşıyabilmek için futbolcu olmayı seçtiğini biliyoruz. Sen hangi kategoridensin?

Ben sözünü ettiğiniz çoğunluktan biriyim. Ailem gerçekten çok fakirdi. Yedi kardeştik ve bazen ekmek alacak parayı bile bulamadığımız günler oldu. O yüzden benim için tek çare futbolcu olmaktı. Çok şükür bu gerçekleşti ve ben ailem için bir çözüm oldum. Ama bu bir anlamda da iyi. Çünkü o günleri yaşadıktan sonra bugünün değerini çok daha iyi anlıyorsunuz. O insanların nasıl yaşadıklarını çok daha iyi bilebiliyorsunuz. Tabii ki kimse o dönemden geçmek istemez ama bunları yaşamanız hayatta size birçok şeyi öğretiyor. Şu an ne mutlu bana ki aileme çare oldum ve onlara daha güzel bir hayat sunabiliyorum. Zaten o zaman anneme "Bir gün bizim de güzel günlerimiz olacak" diye söz vermiştim. Bu sözü yerine getirebildiğim için çok mutluyum.

Bu güzel günler altı kardeşin için de geçerli mi?

Evet. Anne ve babamın yanı sıra kardeşlerimin dördüne destek olmayı sürdürüyorum. Diğer iki kardeşim ise bana ihtiyaç duymadan kendi hayatlarını idare edebiliyor.

Roberto Carlos ağırlığını koydu

Volkan'ın, "Rakipte hangi yıldız oyuncu olursa olsun bizde de Roberto Carlos var güveniyle sahaya çıkıyoruz" diye bir sözü var. Sen de aynı kanaatte misin? Bir de Roberto Carlos saha içinde teknik direktör gibi. Bu konuda neler söyleyeceksin?

Roberto Carlos tam anlamıyla ağırlığını koydu. İsmi, tecrübesi, kariyeri, saha içinde yaptıkları ve saha dışındaki hareketleriyle… Geçtiğimiz sezonla karşılaştırdığımızda takım kendisine daha fazla güveniyor. Bu güven duygusu tek tek oyuncular için de geçerli. Bu sezon tek vücut olduk ve herkes aynı şeyi düşünüyor. Bu durum, başarının temel sebeplerinden biri. Bunda onun çok büyük bir etkisi var. Onunla ilgili söylenebilecek o kadar çok şey var ki. Ne kadar etkili olduğunu zaten takımın bu sezonki performansından görebiliyorsunuz. Bir de şöyle bir artısı var; diğer takımlar Fenerbahçe'yle oynarken artık çok daha temkinli davranıyor. Bize çok daha fazla saygı duyuyorlar. Çünkü hafife aldıklarında kalelerinde 3-4 gol görebileceklerini biliyorlar. Dolayısıyla bu da bizim için olumlu bir durum.

Şimdi bu tip sözlerin ardından ortaya bir yanlış anlaşılma çıkabilir. Zaten medyada da bu konunun işlenmeye başladığını görüyoruz. Sanki Roberto Carlos'un bu kadar öne çıkmasının Alex'te bir rahatsızlığa yol açtığı izlenimi oluştu. Alex'le Carlos'un arasında bir liderlik sorunu olduğu yazılıp çiziliyor.

Ben bu görüşe katılmıyorum. Herkesin farklı karakterleri var. Alex biraz daha içine kapalı bir insan. Roberto daha şakacı, daha açık, çevreyle iletişimi daha kuvvetli bir insan. Ben böyle bir sıkıntı olduğunu ve Alex'in bir rahatsızlık duyduğunu düşünmüyorum.

Zica halkın başkanı gibidir

Zico'nun özellikle futbolculuğu 10 numaraydı. Teknik direktör olarak da Japonya'da başarılı oldu. Ancak Türkiye'de çok tartışıldı. Hatta onun için "Futbolu bilmiyor" diyenler bile oldu. Peki, Brezilyalılar için Zico hem futbolculuğu hem de teknik adamlığıyla ne anlama geliyor?

Zico bizim için halkın başkanı gibi. Oynadığı dönemde kendisine Beyaz Pele lakabı takılmıştı. Futbolcu olsun olmasın, Zico Brezilya'daki herkesin idolü. Pele'den sonra gelen ikinci isim. Brezilya tarihindeki en önemli insanlardan birisi o.

Şampiyonlar Ligi'nde mükemmel bir Fenerbahçe izliyoruz. Ligde ise aynı futbol kalitesini her zaman göremiyoruz. Bunun nedeni ne? Maç seçmek mi, konsantrasyon eksikliği mi ya da başka bir nedeni mi var?

Inter, PSV veya CSKA ile oynamakla Kasımpaşa, İstanbul Büyükşehir Belediyespor ya da bir Ankara takımı ile oynamak çok farklı. Bunun en büyük sebeplerinden biri, Şampiyonlar Ligi'ndeki rakiplerinizin futbol oynamak istemesi. Karşınızda futbol oynamak isteyen bir rakip olduğunda siz de istediklerinizi sahaya yansıtabiliyorsunuz. Ben kendi adıma ligde 10 defa Beşiktaş ve Galatasaray'la oynamayı tercih ederim. Çünkü iyi takıma karşı oynamak daha keyifli. Bir de Anadolu takımlarının eforu 10'sa, sizinle oynadıkları maçta 15'e çıkıyor. Kendilerini gösterebilmek için müthiş bir efor sarfediyorlar. Bu bazen sertliğe de kaçabiliyor. Ama taktik açıdan genellikle kapalı oynuyorlar ve siz de istediğiniz boşlukları bulamıyorsunuz. Anadolu takımlarındaki oyunculara "Kiminle oynamak istersiniz?" diye sorsanız, bence kendi aralarında oynamaktansa bizimle oynamayı tercih ederler. Çünkü hem kaliteli bir maç oluyor hem de onlara kendilerini gösterme imkânı doğuyor.

Şampiyonlar Ligi'ndeki diğer temsilcimiz Beşiktaş sizin kadar başarılı olamadı. Oysa ligde hemen hemen aynı seviyedesiniz. Şampiyonlar Ligi'ndeki fark nereden doğdu sence?

Genelde büyük takımların taraftarları rakip takımın Avrupa'da başarılı olmasını istemeyebilir. Mesela Fenerbahçelilerin bir kısmı Beşiktaş için böyle düşünebilir. Ama ülke açısından bakıldığında Beşiktaş'ın da Galatasaray'ın da Avrupa'da başarılı olması gerekli. Ben de öyle olmasını isterdim. Dilerim bundan sonraki dönemde ülkenin bütün takımları başarılı olur.

Sormak istediğim şuydu; aynı kulvardaki iki takımımızdan birisi oldukça başarılı sonuçlar alırken diğeri neden geride kaldı?

Belki biz daha fazla konsantreyiz. Bir de biz bu konuda başarılı olmak adına kesin kararlıyız. Farkı bunlar oluşturmuş olabilir.

Peki, Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nde nereye kadar gidebilir?

Kupaya kadar!.. Barcelona ve Manchester United'ı diğerlerinden ayırıyorum. Ama diğer bütün takımlar birbirlerine yakın seviyede. O nedenle her şey olabilir.

Fenerbahçe'nin Inter'i ilk maçta yenebildiğini, yenmenin ötesinde üstün bir futbol oynayabildiğini de göz önünde tutarsak…

Evet, bu da şunu gösteriyor ki, takımlar arasında artık çok büyük farklar yok.

En önemli golü Trabzonspor'a attım

Fenerbahçe formasıyla attığın en özel gol hangisiydi?

Geçtiğimiz sezon Trabzonspor maçında attığım şampiyonluğu getiren gol.

O golü Inter'e attığından daha fazla mı önemsiyorsun?

Inter'e attığım gol kuşkusuz çok daha güzeldi ama önem açısından bakarsak tabii ki Trabzonspor'a attığım şampiyonluğu getiren gol daha mühimdi.

Kariyerinle ilgili olarak gelecek planların neler?

Öncelikli hedefim bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olmak ve en tepeye kadar çıkmak. Bunu hem takımım için istiyorum hem de bu hedef bireysel olarak bütün oyuncular için çok değerli. Türkiye Ligi'nde şampiyonluk yaşamak ve 25 yıldır kazanılamayan Türkiye Kupası'nı da kazanmak istiyorum. Hedeflerimi kısa vadeli tutuyorum ve bu sezon için ulaşmak istediklerim bunlar.

Peki ya sonrası?

Burada bir sezon daha kontratım var. Sonrasını bilmiyorum. Zamanı geldiğinde o planlamayı da yapacağım. Dilerim her şey arzuladığımız gibi gider.

Futbol dışındaki hayatında neler var?

Evli bir insan oldum için daha çok ailemle vakit geçiriyorum. Ben yanlarında olmadığım zaman çocuklar sürekli evde oluyor ve dolayısıyla sıkılıyor. Onları alışveriş merkezine ya da parka götürüyorum. Onlar eğleniyor. Ben de onları eğlenirken görmekten zevk alıyorum.

İstanbul'un en çok nesini beğeniyorsun?

İstanbul gerçekten çok güzel bir şehir. Her istediğinizi bulabiliyorsunuz. Bir restorana gittiğinizde güzel yemek yiyebiliyorsunuz. Bir de halkın ilgisi muhteşem.