TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Rüştü Reçber: "Oynamak için buradayım" 1.08.2007
Rüştü Reçber: "Oynamak için buradayım"
Rüştü Reçber, Türk futbolunun son 15 yılına damgasını vuran ellerin ve Avrupa Şampiyonası finallerinden Dünya Kupası üçüncülüğüne uzanan olağanüstü bir tecrübenin sahibi. Hem Fenerbahçe'nin hem de Milli Takım'ın kalesinde yıllarca gerçek bir dev gibi durdu. Kariyerine bir de "Barcelona" etiketi ekledi. Şimdi yeneteklerini ve birikimini bir başka büyüğün, Beşiktaş'ın kalesinde sergileyecek.

Röportaj: Mazlum Uluç

Rüştü Reçber, Fenerbahçe'yle özdeşleşmiş bir isimdi ama bir anda Beşiktaşlı oluverdi. Butransfer hakkında pek çok şey yazılıp çizildi. Yaşananların aslını senden öğrenebilir miyiz?

Bu konuda aslında hep şunu söyledim. "Ben oynamak istiyorum, çünkü Türk futboluna hizmet edebilecek gücü ve inancı hep taşıyorum" dedim. Beşiktaş da bu düşüncelerime uygun bir takımdı. Dolayısıyla Beşiktaş'ı tercih etmem de içimdeki "oynama" isteğimden

kaynaklandı. Bunun arkasında herhangi başka bir neden aramanın ya da başka şeyler konuşmanın pek anlamı yok. Ben sadece önümde Türk futboluna hizmet edebilecek yıllar olduğunu düşündüğüm için bu kararı aldım.

Fenerbahçe'de kalırsan oynayamayacağını mı düşünmüştün?

Orada kamuoyuyla paylaşamayacağım bir takım gelişmeler vardı. Özellikle teknik direktör bazında bir takım sıkıntılarım oldu. Ben de açıkçası bu sıkıntılarla bir kez daha uğraşmak istemedim. Çünkü geçtiğimiz sezon sakat olmama rağmen bana sıkıntı yaşatmışlardı ve eğer kalsaydım aynı şeyleri bir daha yaşayacaktım. Oynayacaktım, oynamayacaktım… Dolayısıyla Milli Takım'a hizmet edememek gibi bir sorun ortaya çıkacaktı. Açıkçası ben de bunu istemedim.

Sanırım bu oynayamama endişesi performansla ilgili değildi.

Hayır, hayır performansla ilgili değil, başka nedenler vardı.

Fenerbahçe'ye sakat gelmedim!

Fenerbahçeliler senin için "Antalyaspor'da kaza geçirdiğinde Beşiktaş almaktan vazgeçmişti ama biz sahip çıktık ve bugünkü noktaya getirdik, o ise bizi bırakıp gitti" diyor. Senin bakış açından durum nasıl görünüyor?

Evet, kaza geçirdiğim doğru. Kaza geçirmeden önce Beşiktaş'la görüşmüştüm ve transferim söz konusuydu. Fakat kazadan sonra bu transfer gerçekleşmedi. Ancak sonrasında iyileştim ve Antalyaspor'da oynamaya başladım. Sakatlığımın geçmiş olması ve gösterdiğim performans da bana Fenerbahçe'nin yolunu açtı. Ben Fenerbahçe'ye sakat gelmedim. Bir kere bu konuyu düzeltmekte fayda var. Kaza geçirdiğim, sakatlandığım doğru ama sonrasında iyileştim, oynadım ve tüm kamuoyu benim performansımı gördü, Fenerbahçe'ye ondan sonra transfer oldum.

Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Roberto Carlos'un imza töreninde gidenlerin arkasından konuşmayacağını söyledi ama hemen arkasından "Karakterli oyuncuları transfer ediyoruz" diye bir söz etti. Sen bu sözden üzerine bir pay aldın mı?

Hayır, üzerime hiçbir şey almıyorum, çünkü beni tanıyan tanıyor zaten.Fenerbahçe ile son dönemdeki ilişkilerinde sanki hep bir kopukluk var gibiydi. Barcelona'ya gittikten sonra geri dönüşünün uzun bir müddet sürüncemede kalması vardı mesela. Araya bir soğukluk girmişti sanki.

Barcelona'ya gidene kadar Fenerbahçe'ye 9 sezon hizmet ettim. Üstelik sıradan bir takıma da değil, dünya devlerinden birine gittim. Aslında bu transfere hem Fenerbahçe'nin çok sevinmesi hem de Türk futbol camiasının gurur duyması gerekirdi. Ama bunların hiçbiri olmadı. Tabii bana destek veren Fenerbahçeliler, futbolseverler ve medya mensupları vardı, ama tam anlamıyla, bir bütün halinde böyle bir desteği hiçbir zaman hissedemedim. Akabinde geri döndüğümde ise negatif bir takım düşüncelerle karşılaştım. Bunu genele vurmak yanlış olur ama bazı kesimlerde bu negatif bakışı görmek mümkündü. Tabii bunların bir oluşumu vardı. Detaylarına girmek

istemiyorum ama bu negatif oluşumu kimlerin ve neden hazırladığını da az çok biliyordum. Diğer yandan da başarımı isteyen ve Fenerbahçe'ye yapmış olduğum hizmetleri bilen insanlar da bana her zaman saygı duydu, her zaman takdir etti. Sıkıntılarımı dışa vurmam.

Uzun süre kaptanlık yapmış bir oyuncu olarak sen ve diğer iki kaptan Ümit ile Tuncay'ın da ayrılmasıyla sanki bir Fenerbahçe'den kaçış tablosu ortaya çıktı. Böyle bir şey söz konusu mu? Yoksa bu ayrılıklar birbirinden bağımsız tercihler mi?

Bu kararlar bireylerin kendilerine aittir. Ben sıkıntılarını açık açık belli eden bir insan değilim. Ama bir karar aldığım zaman da arkasında durmasını bilen bir insanım. Tabii diğer arkadaşlarımın neden gittiği konusunda bir yorum yapmam doğru olmaz. Ama bunlar zaman zaman medyanın ve kamuoyunun gündemine geliyor, bundan sonra da gelmeye devam edecek.

Beşiktaş'a imza attın ama "Ben hâlâ Fenerbahçeliyim" diye bir söz ettin. Kimine göre "Açık sözlü davrandın", kimine göre de yanlış yaptın. Bu sözün ortaya çıkardığı tepkilerin ardından şimdi de "İyi ki söylemişim" diyor musun, yoksa pişman mı oldun?

Olaya iki farklı açıdan bakmak gerek. Birincisi, uzun yıllar hizmet ettiğim ve gerçekten de bütünleştiğim bir kulüp vardı. Bundan sonraki yıllarda da bu durum devam edecek. Orada emek verdim, hizmet verdim ve dolayısıyla da ismimi oradaki insanların yüreğine kazıdım. Bunun farkındayım. Bir de diğer boyuttan bakmak lazım. Oynamış olduğum her kulüpte, benliğimle, kişiliğimle, karakterimle, yeteneğimle, bilgi ve becerilerimle tam anlamıyla hizmet eden bir insanım. Şu anda Beşiktaş'tayım ve bütün bu saymış olduğum özelliklerimi burada göstereceğim. Tabii Beşiktaş camiası ilk etapta bu tip olaylardan dolayı burkulabilir ama bir kere ben milli bir oyuncuyum. Ümit Takım dahil, 15 yıldır Milli Takımlara hizmet ediyorum. Bayrağı her yerde temsil eden bir oyuncuyum. Bir büyük camiadan bir başka büyük camiaya geçmemin iki takımın taraftarları açısından da bir sıkıntıya yol açacağını sanmıyorum. Şu ana kadar da Beşiktaş camiası, yöneticisi, futbolcusu ve taraftarıyla beni kabul ettiğini gösteriyor. Ben de performansımla bu insanlara karşılığını vereceğimi düşünüyorum.

Beşiktaş'ta yabancılık çekmedim

Yeni bir takımda ilk temas önemli. Beşiktaşlı oyuncularla yıllarca rakiptin. Burada karşılanman nasıl oldu? Çünkü geçtiğimiz sezon Tümer'in Fenerbahçe'de, Nobre'nin de Beşiktaş'a uyum süreçleri o kadar da kolay geçmemişti.

Buraya gelirken negatif bir tavırla karşılaşacağımı aklımdan hiç geçirmedim. Çünkü oyuncuların çoğu arkadaşlarım ve kardeşlerim. Büyük bölümüyle Milli Takım'dan, bir kısmıyla da dışarıdan tanışıyoruz. Burada büyük bir saygı ve sevgiyle karşılandım, hiç yabancılık çekmedim. Benim üzerime düşen de gösterilen bu sevgi ve saygıya aynı şekilde cevap verebilmektir.

Beşiktaş'ta "ağabey" Rüştü konumunda mısın artık?

Tabii ki. Hem yaş itibarıyla hem de biriktirmiş olduğum tecrübeyle bu sıfat bende var. Bunu gelmiş olduğum kulübümde de kullanıyordum, burada da kullanacağım. Genç arkadaşlarıma birikimlerimi anlatacağım. Zaten aramızda bu akışı sağlayacak bir sıcaklık şimdiden var.

Bu tip transferlerin ortaya çıkardığı bir başka sorun da şu. Ne Fenerbahçeli Rüştü ne de Beşiktaşlı Rüştü olarak kabul edilmemek gibi bir riskle karşı karşıyasın. Bunun sıkıntısı özellikle futbolu bıraktıktan sonra yaşanabilir.

Böyle bir sıkıntı yaşayacağımı düşünmüyorum. Az önce de söyledim, ben milli bir futbolcuyum, yıllarca bayrağımızı dalgalandırdım. Uzun bir süre büyük bir camiaya hizmet ettim, oradan da yine bir büyük camiaya geldim. Neden gelmek istediğimi, düşüncelerimi, hedeflerimi beni tanıyan insanlar çok iyi bildiği için, futbolu bıraktıktan sonra hangi tarafın bana sahip çıkacağını çok iyi biliyorum. İnanıyorum ki hem Beşiktaş hem de Fenerbahçe camiaları beni sahiplenecek. Futbolu bıraktıktan sonra ilerleyen yıllarda bunu çok net biçimde göreceğiz zaten.

Milli Takım kadrosunda yer alan Hakan Arıkan'la bir rekabete gireceksin. Bu rekabetin nasıl sonuçlar doğuracağını düşünüyorsun?

Hakan genç bir kardeşimiz ve Süper Lig deneyimini geçtiğimiz sezon yaşadı. Ancak ondaki yetenek ve potansiyel gelecek yıllar için son derece ümit verici. Şu an ikimiz de Milli Takım'dayız ve bu bizim için bir avantaj. Çünkü benim ona vermek istediğim, onun da benden öğreneceği çok şeyler var. Futbolu bıraktıktan sonra üzerinde emeğim olan insana kaleyi devretmek isterim. Oynamış olduğum kulüpte de buna çok uğraştım. Şimdi Beşiktaş'tayım ve burada da aynı şeyi yapacağım. Ben bıraktıktan sonra Hakan'ın kalede uzun yıllar kalacağı inancındayım. Çünkü kendisinde o yeteneği ve potansiyeli görüyorum. Ben vereceğim, o da almasını bilecek ve böyle devam edecek.

Dolayısıyla şu anda birinci kaleci Rüştü Reçber.

Hayır hayır, bu hocamızın takdiri. Ben hizmet etmeye geldim. Oturarak veya sahada hizmet etmesini bilirim.

Geçtiğimiz sezon şampiyonluk yarışında yer alan takımlar flaş transferler yaptı. Bu transferler ışığında takımların güç dengelerini nasıl değerlendiriyorsun?

Bu defa geçen sezondaki gibi bir lig olmayacak, herkesin bunun farkına varması lazım. Geçtiğimiz sezon dört büyükler hiçbir zaman olmadıkları kadar kötü bir sezon geçirdi. Bu sezon ise tam tersi olacak. Çünkü çok iyi transferler yapıldı. Üstelik dört büyüklerin geçtiğimiz sezon yaşadıkları kötü gidişten dersler çıkardıklarını düşünüyorum. Bu sezon dört büyük takım arasında çok çekişmeli ve mücadeleli bir lig bekliyorum.

Yarışta en avantajlısı biziz

Peki, bu yarışta kim daha avantajlı?

Ben en büyük avantajın bizde olduğunu düşünüyorum. Takımdan ayrılan arkadaşımız yok gibi. Yapılan transferler de nokta transferlerdi ve takımın eksik bölgeleri takviye edildi. Hocamızın inançlı ve çok ciddi bir insan olması da bizi başarıya taşıyacak.

Bu yarışa dört takımın dışında girebilenler de olur mu?

Arzumuz girebilmeleri. Anadolu kulüplerinin arasından bu yarışa devam edebilecek bir takımın çıkmasını tabii ki temenni ederiz. O zaman Türk futbolunun seyri çok farklı olur. Ancak Anadolu takımları belli bir yere geliyor ve o noktanın ötesine geçemiyor. Çünkü bu bir tecrübe, birikim ve konsantrasyon işi. Keşke Anadolu takımlarımız da bunlara sahip olsa ve şampiyonluk yarışına sonuna kadar katılabilse.

Dolayısıyla geçen sezondaki çekişmeyi Anadolu takımlarının iyi olmasına değil de büyüklerin düşük performansına bağlıyorsun.

İlk yarıda bir Vestel Manisaspor takımı vardı, inanılmazdı. Belirli bir periyotta hem iyi futbol oynadı hem iyi neticeler aldı hem de uzun süre lider kaldı. Onların iyi olması bizim kötü futbol oynamamızdan kaynaklanmadı elbette. Ancak Anadolu takımlarının sürekliliği yakalayamamak gibi bir problemi var.

Beşiktaş'ta yeni bir teknik direktörle çalışacaksın. Ertuğrul Sağlam, Milli Takım'dan da arkadaşın. Takım arkadaşınla daha sonra antrenör-futbolcu ilişkisi yaşamak nasıl bir şey?

Ertuğrul Sağlam'la Milli Takım'dan beraberliğimiz var ama artık burada o hocamızdır, bizler de onun öğrencisi sıfatındayız. Bize çok yakın davranıyor, ikili ilişkilerde çok samimi hareket ediyor. Burada mühim olan hocamızın bize gösterdiği saygıyı, sevgiyi ve iyi diyalog kurma çabalarını suiistimal etmemek. Öğrencileri olarak emir ve yasaklarına uymak bizim asli görevimiz. Hocamızın en güzel yönlerinden bir tanesi, hiç ayrım yapmadan zamanı geldiğinde ağabey-kardeş, zamanı geldiğinde antrenör-öğrenci ilişkisi kurabilmesi.

Beşiktaş'ın yeni oluşan kadrosuyla Şampiyonlar Ligi'nde neler yapabileceğini düşünüyorsun?

İki tane ön eleme maçı oynayacağız. İlk amacımız bu eleme maçlarını kazasız atlatabilmek. Sonrasında ise zorlu rakiplerle karşılaşacağız. Ancak hiçbir zaman çekinmiyoruz, ürkmüyoruz. Sadece o maçlara kadar tam olarak hazır hale gelmemiz gerekiyor. Camiamızın bizden beklentilerinin farkındayız ve Şampiyonlar Ligi'ne katılabilmek için vargücümüzle mücadele edeceğiz.

Daha önce "Veliahdım Tolga" diye bir açıklama yapmıştın. Bu durum takım arkadaşın konumundaki diğer kalecileri yaraladı mı sence?

Yoo, yaralamaması gerekir. Çünkü soru "Türkiye'de genç, yetenekli, istikbal vaat eden kaleciler var mı?" şeklinde yöneltilmişti. Ben de Tolga ve Serkan'ın isimlerini verdim; "Bunlar hem yaş olarak genç hem de yetenekli kaleciler" dedim. O dönemde Fenerbahçe'deki kaleci arkadaşların alınmasına gerek yoktu. Çünkü onlar zaten belirli bir tecrübeye ve kariyere sahip arkadaşlar. Böyle bir ortamda Tolga ve Serkan'ı övmem normaldir. Çünkü bu sözler onlar için bir motivasyon kaynağı olacaktır. Ben onlardaki bu ışığı görebiliyorsam, onlar da çok çalışarak beni yanıltmazlar diye düşünüyorum.

2008 rekabetinde varım

Milli Takımımız Euro 2008 finalleri yolunda bir maç kaybetse de avantajlı durumda. Büyük bir ihtimalle finallerde yer alacağız. Orkun, Hakan, Serdar, Volkan gibi kaleciler arasında büyük bir rekabet yaşanıyor. Sen bugünün 1 numarası olarak 2008 finallerinde kendini nerede görüyorsun?

2008 finallerine henüz gitmiş değiliz. Ama gittiğimizi varsayarak cevap verebilirim. İddialı bir insanım ve elbette 2008 rekabetinde ben de varım. Ancak bu iddialı sözleri ederken amacım karar mekanizmasındaki insanları etkilemek değil. Ben çalışırım, elimden geldiği kadar hizmet vermeye uğraşırım. Takdir hocalarındır. İsterlerse "yanımda otur", isterlerse "tribüne çık", isterlerse de "buyur sahaya" derler. Dolayısıyla bizler belirli bir süreci yaşamış insanlarız. Bu saatten sonra da "Aman ben oynayayım, o oynamasın" gibi düşünecek halim yok. Hizmetin en iyisini ve en doğrusunu vermeye çalışırım.

Ama sen Milli Takım teknik ekibi açısından vazgeçilmez görünüyorsun. Bosna-Hersek maçında uzun bir sakatlık döneminden çıkmana rağmen tercih edilmen de bunu gösteriyor. Peki, Bosna-Hersek maçında oynatılmak senin açından da bir risk değil miydi?

Hayır, benim kendime inancım ve güvenim tamdı. İşler iyi gittiği zaman buna kimse risk demez, kahramanlık der. İşler kötü gittiği zaman ise eleştirilir veya ağır hakaretlere uğrarsınız. Bu konuda hocamızın düşüncesi çok önemliydi. Hocam "Oynamak istiyorsan, buyur, ben sana güveniyorum" dedi. Ben de çıktım ve oynadım. Burada riski alan ben değildim, hocamız Fatih Terim'di.


Peki, o maçta eleştirildiğin kadar hatalı olduğunu düşünüyor musun?

Ben kötü gol yediğim zaman "Evet kötü gol yedim, hatalıydım" diyebilen ve kendi özeleştirisini yapan, sorumluluk almasını bilen bir insanım. Özellikle o maçtaki üçüncü gol çok tartışıldı. Eğer ben sorumluluk almayan bir kaleci olsaydım o topa çıkmaz çizgide çakılı kalırdım. Ama sorumluluk aldım. Burada hiçbir arkadaşımı suçlamam, önce kendime eleştiride bulunurum. O son dakikadaki konsantrasyon bozukluğunun ve pozisyon alma hatasının sıkıntısını hep birlikte çektik.

Süper Kupa'da Fenerbahçe ile oynayacaksanız ve sen bu kulüple özdeşleşmiş bir isimsin. Fenerbahçe'ye karşı ilk maçını yurtdışında oynamayı seyirci tepkisi açısından bir avantaj olarak görüyor musun?

Yo, ben böyle düşünmüyorum.Bu maç Türkiye'nin herhangi bir yerinde de oynanabilirdi, Şükrü Saracoğlu Stadı'nda da… Dolayısıyla ben olumlu veya olumsuz her şeye açığım. Kulaklarımı tıkayıp işimi yaparım.

Kadıköy'de tepki göreceğimi sanmıyorum

Sonuçta Fenerbahçe ile Şükrü Saracoğlu Stadı'nda da karşı karşıya geleceksiniz. O maçta Fenerbahçe seyircisinden ne bekliyorsun?

Fenerbahçe camiası ve taraftarı ne yapacağını bilir. Onu da 11. haftada hep birlikte göreceğiz.

Ola ki olumsuz bir tepkiyle karşılaştın, neler hissedersin o zaman?

Ben öyle bir şey olacağını hiç düşünmüyorum bile. Ama olsa bile amenna.