TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Erdal Keser: "Artık kimse gözden kaçamaz!" 1.12.2010
Erdal Keser: "Artık kimse gözden kaçamaz!"
Türk futbolu için önemli altyapı kaynaklarından birisi de Avrupa ülkeleri. Türkiye'nin üç katı büyüklükteki bu coğrafyada 5 milyon Türk yaşıyor ve çok sayıda gurbetçi çocuğu topun peşinden koşuyor. Uzunca bir süredir Millî Takımlarımız için ikinci bir tarla olarak görülen bu bölgenin sorumlusu ise kendisi de aynı yoldan geçerek ay-yıldızlı formayı giyen eski bir yıldız oyuncu. TFF'nin Avrupa Teknik ve İdari İşler Direktörü'yle yaşlı kıtadaki oyuncu tarama çalışmalarını konuştuk.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Avrupa Türk futbolu için önemli bir futbolcu kaynağı. Geçmişte Erhan Önal, İlyas Tüfekçi, Erdal Keser, Uğur Tütüneker gibi oyuncularla başlayan akış, daha sonra Yıldıray Baştürk ve Altıntop kardeşlerle sürdü. Şimdi de Genç ve Ümit Millî Takımlarımızda çok sayıda gurbetçi oyuncu yer alıyor. Dolayısıyla bu alanın çok iyi taranması ve yıldız adaylarının tespit edilmesi gerekiyor. Siz de bu tarama organizasyonunun başında yer alıyorsunuz. Bize organizasyonla ilgili bilgi verir misiniz?

Bakın, Avrupa'dan bahsettiğimizde, Türkiye'nin üç katı bir büyüklükten söz ediyoruz. Bu büyüklükteki coğrafyanın her bölgesinde vatandaşlarımız var. Avrupa'da 5 milyon vatandaşımız yaşıyor ve bunun 2.5 milyonu Almanya'da. Böyle büyük bir yüzölçümünde her köşeye ulaşmak için geniş bir ağa sahip olmamız gerekiyordu ve biz bunu yaptık. Geçmişte de bir tarama ekibi mevcuttu. Onlara yaptıkları büyük hizmetlerden dolayı teşekkür etmemiz gerekiyor ancak sayı olarak her köşeye ulaşmaları çok zordu. Biz yeni yapılanmayı Fatih Terim Hocamızla başlattık ve "Her köşede sorumluluk almak zorundayız" dedik. Son 1 yıldır Avrupa'nın her köşesine ulaşacak bir ağa sahibiz. Avrupa'da gerçekten de çok büyük bir potansiyel var ancak bu işin bir de tehlikeli yanı söz konusu. Bu tehlike, Türk çocuklarının, "Bizimle kimse ilgilenmedi, bizim maçlarımızı izlemeye kimse gelmedi" diyerek başka millî takımları seçmeleri. Bu durum oldukça baş ağrıtmaya başlamıştı ve bu nedenle işi çok sıkı tuttuk. Avrupa'yı bölgelere ayırarak her bölge için scoutlar belirledik. Tüm Avrupa'da 25 tane resmi scoutumuz var. Hepsi antrenörlük lisansına sahip ve sorumlu oldukları bölgeleri çok yakından tanıyor. Hepsinin resmi kimlik kartları var. Stada bu kimlikleriyle giriyor ve izledikleri oyuncularla ya da anne babalarıyla görüştüklerinde yine bu resmi kimliklerini kullanıyorlar. Bu ekibi seçmek çok önemliydi. Bunu başardık. Aralarında bir bayan scoutumuz da var ve Avrupa'daki bayan futbolcularla da ilgileniyoruz. Her ay ortalama 100 maçı izliyoruz. İzlediğimiz oyuncularla ilgili bütün bilgileri sisteme kaydediyoruz. Umut vaat eden oyuncuları farklı scoutlarımız ikinci ve üçüncü kez izliyor. Uygun bulunduğu takdirde ben de bir kez izliyorum. Filtreden geçen oyunculardan bir karma oluşturuyoruz. O karmaları Millî Takımlarımızın yaş grubundaki teknik direktörler izliyor ve beğendiklerini Millî Takımlar için seçiyor. Eğer her yaş grubuna 4-5 oyuncumuzu Millî Takımlara ilave edebiliyorsak bu çok büyük bir başarı sayılmalı.

1000'in üzerinde oyuncu sisteme kayıtlı

Kaç kişilik bir oyuncu potansiyeline sahipsiniz?

Yakın takibimizde 1000'in üzerinde oyuncu var ve bu sayı giderek artıyor. Bu sezon 1996-97 yaş grubunu takibe aldık. Artık Avrupa'nın her bölgesinde her futbolcuya ulaşabildiğimizi düşünüyoruz ve bunu da gururla söyleyebiliyoruz. Bundan sonra hiçbir oyuncu "Beni kimse takip etmedi, bu nedenle ben başka bir millî takımda oynuyorum" mazeretinin arkasını sığınamayacak. Elbette aralarında "Ben burada doğdum büyüdüm ve kendimi buraya ait hissediyorum" diyenler de çıkacak. Ya da annesi veya babası Türk olmayanlar başka takımları tercih edebilecek. Ama sonuçta bugüne kadar yaşadığım olay şu ki, bu oyuncuların ve ebeveynlerinin yüzde 90'ı Türkiye'yi tercih eder durumda.

Yani siz ulaştığınız oyuncuları Türkiye'ye doğru itiyorsunuz…

Burada çocuğu Türkiye'ye itmemiz diye bir şey söz konusu değil. Bu yanlış bir tanımlama olur. Onlara sadece "Biz seninle ilgileniyoruz, kaliteli futbolcu olduğunu biliyoruz ve vatanımız için kazanmayı amaçlıyoruz" duygusunu vermek istiyoruz. Kalbindeki vatan sevgisini alevlendirmek istiyoruz ama üzerlerinde bir baskı kurmamız söz konusu değil. Scoutlarımızı da bu yönde eğitiyoruz.

En büyük zorluğu Almanya'da mı yaşıyoruz? Çünkü Almanlar konuyu hükümet politikası haline getirmiş durumda. Genç Milli Takımlar Koordinatörü Mattias Sammer'in de bu konuda bir şikâyeti var, "Bizde yetişen oyuncu bizde oynamalı" diyor.

Almanya'nın bu konudaki rahatsızlığı bizim bu işi ne kadar ciddi ve iyi yaptığımızın ispatı sayılmalı. Ama biz bugüne kadar hiçbir futbolcuya baskı uygulamadık. Sadece yaklaşım tarzımızı değiştirdik ve onlara "Sizden haberimiz var, sizi takip ediyoruz, istiyoruz" duygusunu verdik. Almanlar da bu çalışmalar üzerine ellerindeki malzemeyi kaybetmekten korkuyor. Ama bu hiç kimsenin engelleyebileceği veya baskı konusu yapabileceği bir şey değil. Çünkü Millî Takımda oynamak bir gönül işi. Benim konuştuğum oyuncu Alman Millî Takımı'nda oynamak istediğini söylerse konu orada kapanır. Kendisine başarılar dileriz ve "İnşallah iyi futbolcu olursun" deriz. Ama biz böyle bir yaklaşımla çok az karşılaşıyoruz. Genellikle oyuncular yaşadıkları ülkenin yaş grubu millî takımlarında oynadıkları için bizim teklifimizle karşılaştıklarında zaman tanımamızı istiyor. Biz de bu zamanı vermeye mecburuz. Çünkü 4-5 senedir o ülkenin millî takımlarında oynuyorlar. Şimdi birdenbire her şeyi bırakmaları kolay değil. Biz de kendilerine zaman tanıyoruz. Ve biliyoruz ki çoğu bizim millî takımlarımızı seçecek.

Avrupa'da futbol oynayıp Türk Millî Takımlarını seçen oyunculara kulüpleri zorluk çıkarmaya başlıyor mu? Oyuncuları kariyeri zora giriyor mu?

Bazı kulüplerde böyle politikaların uygulandığı dikkatimi çekmişti. Oyunculara "Böyle bir muameleyle karşılaşırsanız sizin yanınızdayım" diyorum. Böyle bir örneği yaşadık ve o kulübün sportif direktörüyle görüşüp "Elbette kulübünle ilgili tasarrufta bulunabilirsin ama oyuncunun hangi millî takımı seçeceği senin işin değil" dedim. Kulüp çalışanı bu konuda tarafsız olmak zorunda. Biz de futbolcumuzun sonuna kadar yanında yer alırız.

Oyuncunun eğitimi 21 yaşına kadar devam ediyor. Ancak çok sayıda genç oyuncu Avrupa'daki kariyerlerin bırakıp Türkiye'ye gelmeye başladı. Sizce bu doğru bir yöntem mi?

Türkiye'deki kulüpler yeterli altyapıya sahip olmadıklarından, Avrupa'daki gurbetçi oyuncuları profesyonel olmadan önce düşük maliyetlerle getirmeyi tercih ediyor.

Ben bütün oyunculara "Bir ekolü sonuna kadar öğrenin. Eğitiminizi ve gelişiminizi yarıda bırakmayın" diyorum. Bu durumun oyuncunun gelimi açısından olumsuz olduğunu düşünüyorum. Oyuncu, eğitimini ve futbol kültürünü başladığı ekol içinde sonuna kadar almalı. Kulüp tercihlerini ondan sonra yapmaları daha doğru olur.

Son dönemde Hiddink'in bir Avrupa çıkarması oldu ve Avrupa'daki oyuncularla görüştü. Bu süreçte neler yaşandı?

Hiddink ve Ersun Yanal Avrupa'daki oyuncu izlemelerine çok değer veriyor. Onların işe bu derece sağlam bir şekilde sarılmaları bize de güç veriyor. Bu çaba oyuncular açısından da çok umut verici. Çünkü hepsi "Ben de bir gün A Millî Takım'da oynayabilirim" diye hissediyor.

Son olarak Mehmet Ekici tercihini Türkiye'den yana kullandı. İsim bazında başka kimler geliyor?

İsimleri kamuoyuna duyurmak çok doğru olmaz. En iyisi işi tamamen bitirdikten sonra oyuncuları deşifre etmek. Ama Mehmet Ekici niteliğinde A Millî Takım için 4-5 isim daha mevcut.

Mehmet Ekici'yi Hollanda maçında kısa süre izleyebildik. Nasıl bir futbolcu olduğunu merak ediyoruz. Siz yakından tanıdığınız Mehmet'i nasıl bir oyuncu olarak tarif edersiniz?

Bayern Münih altyapısından gelen, forvet arkasında oynayan, çok disiplinli, top tekniği yüksek bir sistem oyuncusu Mehmet. Millî Takımlarımıza güç katacağından eminim. Kanatları da kullanabilen, gole yakın bir oyuncu. Hücumdaki görevi bittikten sonra savunma görevine katılabiliyor, uzaktan iyi şut atabiliyor. Sevindirici olan, Mehmet Ekici gibi A Millî Takım düzeyine gelmiş bir oyuncunun Türkiye'yi seçmesi. 14-15 yaşındaki oyuncuyu zaten yakalıyoruz. İşin en zor kısmı, başka bir ülkenin millî takımlarında 4-5 sene oynayan oyuncuların Türkiye'ye dönüşünü sağlayabilmek. Mehmet Ekici bu yolda çok önemli bir örnek. Bundan sonra Mehmet Ekici gibi oyuncuların sayısı artacak. Basında ismi çok sık gündeme geldiği için Ömer Toprak'tan da söz edebilirim. U19'da Almanya ile Avrupa Şampiyonluğu yaşadı ama Milli Takımımızda oynamaktan gurur duyacak bir oyuncu. Tabii burada önemli bir nokta daha var. Oyuncuyu sadece bizim beğenmemiz yeterli değil. Çünkü bizim için çok iyi gördüğümüz bir oyuncunun mevkiinde Türkiye'de daha iyi bir oyuncu da bulunabilir.

Mesut Özil konusu çok fazla konuşuldu. Bu konuda "Biz yüzde yüz her şeyi yaptık ama o Almanya'yı seçti" denilebilir mi?

Denilebilir, çünkü o olayın birebir şahidiyim. Fatih Hoca sonuna kadar mücadele etti. Mesut'la konuşuldu, kadro açıklanırken "Seni de kadroya alıyoruz, geliyor musun?" denildi. Ama Mesut ilk günden itibaren "Ben Almanya'yı seçiyorum, beni rahatsız etmeyin" dedi. Bunun yazılı belgesi de var. Mesut için mücadele verilmedi demek ancak bir yıpratma çalışması olabilir. Bizim bazı oyuncuların başka millî takımları seçmesini de kabullenmemiz gerekir. Zaten oyuncu gönülden gelmezse verimli de olamaz. Ama biz nasıl oyuncuların başka ülkelerin millî takımlarını seçmelerine saygı duyuyorsak, onların da bizi seçen oyunculara aynı saygıyı göstermesi gerekiyor.