İstanbulspor'da oynadığı dönemde Ümit Milli Takım'ın yıldızıydı. Konfederasyon Kupası'ndaki performansıyla sınıf atladı ve Fenerbahçe'ye transfer oldu. Beş sezondur formasını giydiği sarı-lacivertli takımda üç şampiyonluk yaşadı. Geçirdiği sakatlığın ardından yeniden kendini bularak Milli Takım'daki yerini bir kez daha aldı. Yaşadığı zorlu süreci anlatırken, taraftar davranışlarının futbolcu üzerindeki etkileriyle ilgili ilginç tespitlerde bulunuyor.
Röportaj: Mazlum Uluç
İki yıl önce A2 niteliğindeki Azerbaycan maçını saymazsak, 16 Kasım 2005'teki İsviçre maçından bu yana ilk defa Milli Takım'dasın. Öncelikle kutlayayım, sonra da "Bu kadar süredir Selçuk Şahin nerelerdeydi?" diye sorayım.
O dönem ligde adımın yeni yeni duyulduğu bir dönemdi. Ümit Milli Takım'da oynuyordum ve iyi bir kadromuz vardı. Şenol Hoca, Konfederasyon Kupası için Ümit Milli Takım'dan birkaç oyuncuyu A kadroya almıştı. Kupa benim adıma da çok iyi geçti ve İstanbulspor'dan Fenerbahçe'ye transfer oldum. Aslında Fenerbahçe'de iyi başlamıştım ama takım yeni kurulmuştu. Hem takım hem de kendi adıma bazı sıkıntılar yaşadık. Yine de Fenerbahçe'de beşinci sezonum ve bu kadar futbolcu sirkülasyonu olan bir kulüpte beş sezon kalabilmek kolay değil. Son dönemde kulüp yapısı da değişti. Yerinde ve kaliteli oyuncular transfer ediliyor. Dört sezonumda üç şampiyonluk yaşadım, inşallah bu sezon da dördüncü şampiyonluğu görmek istiyorum. Konfederasyon Kupası'ndan sonra zaman zaman gittiğim Milli Takım'a Fatih Hoca döneminde sürekli çağrılmaya başlamıştım. Ancak sakatlık geçirdim ve bel fıtığından iki defa ameliyat oldum. Sonrasında toparlanmam da kolay olmadı. Ama çok şükür atlattım ve son dönemde yakaladığım şansı kullandım. Şimdilik her şey yolunda.
Beş sezondur Fenerbahçe'desin ve bu sürenin büyük bölümünü yedek geçirdin. Bu durumda pek çok oyuncunun aklına şansını başka takımlarda denemek gelir. Ama sen direnmeyi seçtin ve sonuçta kazandın. Bu süreçte seni Fenerbahçe'de tutan motivasyon neydi?
Ben yedek beklemeyi kabullenebilen tipte bir oyuncu değilim. Tabii ki antrenörümün vereceği karara saygı duyarım ama her oyuncu sahaya çıkıp oynamak ister. Benim açımdan çok kolay dönemler değildi ama sakat olmadığım süreçte her zaman oynayabileceğimi düşündüm. O yüzden sürekli çalıştım. Tabii çok bunaldığım dönemler de oldu. Kendimi iyi hissettiğim dönemde "Başka bir takıma gidip nasıl bir oyuncu olduğumu herkese göstersem" dediğim anlar oldu. Ama sadece düşünce bazında kaldı. Gerçekten iyi olduğunuzu hissettiğinizde şans bulamamak kötü bir şey. Özellikle bu sezon başında yine yedektim ve devre arasına doğru şans bulmaya başladım. Eğer devre arasına kadar yedek kalmayı sürdürseydim açıkçası gitmeyi düşünebilirdim. Çünkü bu sezonun sonunda bir Avrupa Şampiyonası var. Yurt içinde veya dışında bir kulüpte oynayıp kendimi göstererek Milli Takım'ın Euro 2008 kadrosunda yer alabilmek aklımdan geçmişti. Bu tip şampiyonalarda oynama şansını hayatınızda bir veya iki defa ele geçirebilirsiniz. Ama ilk yarının ortalarından sonra bir şans yakalayıp oynamaya başlayınca bu düşüncelerim de ortadan kalktı.
Sakatlığın şanssızlıktı ama Appiah ve Deniz'in sakatlıkları da senin için bir fırsat kapısı oldu değil mi?
Evet, aslında bir başkasının sakatlanmasını asla istemem ama bu da benim için bir şekilde şansa dönüştü. Sürekli oynadığım zaman performansımı bulacağımı düşünüyordum. Sürekli oynayabilmek bir futbolcu için çok önemli. Oynadıkça form tutuyorsunuz. Hiçbir oyuncu üç ay bekleyip, bir maç oynadığında verimli olamaz.
Sakatlık bir-iki yılıma mal oldu
Gerilediğin dönemde sadece sakatlık mıydı sorunun? Yoksa özeleştirini yaptığında başka nedenler de buluyor musun?
Sakatlıktan önce de yedek kaldığım dönemler oldu zaten. O zaman da mutlaka kendi hatalarım oldu. Eksik yönlerim vardı ve bunları gidermek için çok çaba sarf ettim. Zaten Fenerbahçe'ye geldiğimde çok gençtim. Yaşadıklarımın hepsi benim için bir tecrübe oldu. Tam bir form düzeyi yakalamış, Fenerbahçe ve Milli Takım'da sürekli oynamaya başlamışken geçirdiğim sakatlık benden çok şey götürdü. Bir-iki yılıma mal oldu. Eğer o sakatlık olmasaydı bugün çok daha iyi durumda olabilirdim.
Ön libero günümüz futbolunda en kilit mevkilerden birisi. Sen hangi ön liberoları beğeniyorsun?
Beğendiğim oyuncular her ne kadar klasik ön libero sayılmasalar da Gerard ve Lampard. Oyunun hem defansif hem de ofansif yönü olan oyuncuları çok beğeniyorum. Türkiye'de bizim Aurelio ve Deniz iyi oyuncular. Son dönemde büyük bir çıkış yakalayan Mehmet Topal var. Bu arada dediğiniz gibi ön libero takım için gerçekten çok kritik bir mevki. Oyunun başlama yeri, atakları kesen bölge, topla en fazla buluşulan yer. En fazla koşan oyuncular bu bölgede yer alıyor.
Artılarını eksilerini tartıya koyduğunda kendini nasıl bir ön libero olarak değerlendiriyorsun?
Bir kere topla çok fazla buluştuğum için zaman zaman hatalar yapabiliyorum.
Çıkarken top kaybetmek gibi eleştiriler de alıyorsun.
Evet, öyle eleştiriler de alıyorum. 80-90 kez topla buluşup iki-üç top kaptırınca biraz göze batıyor ama bunun nedenini anlamış değilim.
Şöyle bir şey var; ön libero sürekli yana ve geriye oynadığı zaman eleştiriliyor. Biraz risk alarak topu daha olumlu kullanmaya kalktığında ise bu defa da bir-iki top kaybı yüzünden yerin dibine batırılıyor.
Futbolu çok iyi bilen insanlar aslında bu tip yorumlar yapmıyor. Ama ülkemizdeki herkes futboldan çok iyi anlıyor! Tribündeki herkes teknik direktör! Oyuncu elbette hata yapacak. Oynadığınız bölge kritik. Stoper oynasanız topa dan-dun vurabilirsiniz. Ancak ön liberonun bunu yapması kötü görünür. Çünkü orası oyun kurmanız gereken bölge ve siz de bazen risk alarak oynamak zorundasınız. Topu kaptırdığınızda takımınız tehlikeye maruz kaldığında tepki topluyorsunuz. Ama bu tepkilere de alıştım artık.
Tepki deyince, merak ettiğim bir şey daha var. Rakip takımın taraftarınca protesto edilmek normal de kendi taraftarının tepkisi karşısında oyuncu ne hissediyor?
Hiçbir futbolcunun yaşamak istemeyeceği en kötü olay bu. Taraftarınızdan destek beklerken, hata yaptığınızda yanınızda olmalarını umarken, aksine bir tepkiyle karşılaşıyorsunuz ve olumsuz etkileniyorsunuz. Beş yıldır Fenerbahçe'deyim ve ben dâhil zaman zaman bazı arkadaşlarımız bu tip tepkilerle karşılaştı. Ama hiçbir oyuncunun kötü başladığı bir maçta taraftarın protestosuyla kendisini topladığını görmedim. Mümkün değil.
Taraftarlar tepkilerini değiştirmeli
Tersini söylemek mümkün mü peki? Hata yapan oyuncu tribünden destek gördüğünde toparlanıyor mu?
Bunu kesinlikle söyleyebilirim. Kötü başlayan bir oyuncuya destek verseler, motive etmeye çalışsalar oyun şekli yüzde yüz değişir. Oyuncunun kendine güveni mutlaka artar. Bana göre taraftar tepkilerini değiştirmeli. Bu mesajı mutlaka vermek gerek. Taraftar biraz daha mantıklı davranırsa maç içinde kötü giden oyuncuyu çevirebilir. Çünkü oyuncunun moralli ya da moralsiz olması arasında müthiş bir fark var. Kötü giderken arkasında destek gören oyuncu daha istekli, daha agresif ve daha heyecanlı oynamaya başlayabilir. Bir de bunu denesinler. Bugüne kadar protesto ederek hangi oyuncuyu olumlu yönde çevirdiklerini bir düşünsünler. Tarihte bir örneği yok. Bunu tüm takımların taraftarları için söylüyorum.
Aurelio gibi bu işin ustası kabul edilen bir oyuncuyla yan yana oynamak sana ne gibi avantajlar sağlıyor?
Onunla oynamaktan zevk alıyorum. Aurelio ile çok iyi anlaşıyoruz. Ben bazen atağa çıktığımda o geride kalıyor. O atağa çıktığında hücuma çok iyi destek verebiliyor. Çünkü ofansif yönü iyi olan bir ön libero. Pas trafiğinde ve oyun kurmada gayet iyi anlaşıyoruz.
İstanbulspor'daki oyun stilini hatırlıyorum da takımın oyun kurucusuydun. Son dönemde Fenerbahçe'de de o düzeye yaklaşıyorsun gibi bir görüntü var. Bu durum sürekli oynamaktan ve sana güvenildiğini hissetmekten mi kaynaklanıyor?
Kesinlikle öyle. Dediğiniz gibi İstanbulspor'da ofansif yönde oynadığım çok maçım var. Fenerbahçe'de ise daha defansif görevler üstlendim. Her geçen maç oyuncuya bir şeyler kazandırıyor. Oynadıkça kendime güvenim artıyor. Bir de birlikte oynadığınız oyuncular çok önemli. Fenerbahçe'de bütün oyuncular birbiriyle çok iyi anlaşıyor ve pas trafiğimiz her geçen gün gelişiyor. Yaş olarak da tecrübe kazandım. Bunların tümü bir araya gelince benim de performansım yükseliyor.
Senin için unutulmaz maç ve gol hangisiydi?
Ümit Milli Takım'da oynadığım dönemde Slovakya maçını unutamam. İnönü Stadı'nda oynuyorduk ve 1-0 mağluptuk. Kale önünde inanılmaz fırsatları harcadıktan sonra 35 metreden bir gol attım. Uzatmalarda da penaltı yaptırdım ve 2-1 kazandık. O müthiş denilen Ümit Milli Takım'ın gruptaki ilk maçıydı. Lyon'a gol attığım maçı da unutamam. Tabii bir de burada 4-2 kazandığımız ama finallere gidemediğimiz bir İsviçre maçı var ki, hayatımda en çok üzüldüğüm maç da oydu.
Avrupa performansımız sürpriz değil
Sevilla maçına gelirsek, çoğu kimsenin şans tanımadığı bir konumda zoru başardınız ve turu geçtiniz. İlk eşleştiğiniz dönemde Sevilla ile ilgili sizin tahminleriniz nasıldı?
Açıkçası Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk maçımızı oynadıktan sonra "Bu takım bir şeyler yapacak" diye düşündüm. Sahamızdaki ilk maçta Inter'i perişan etmiştik. 1-0 bitti ama çok daha farklı olabilirdi. Grupta çok iyi maçlar oynadık ve bir kere yenildik. Fenerbahçe'yi tanımayan insanlar için üç şampiyon takımın yer aldığı bir gruptan çıkmamız sürpriz sayılabilir ama bana göre sürpriz değildi. Sevilla'yla eşleştiğimizde elenseydik herhalde kimse bir şey söylemezdi. Belki de takımın üzerindeki bu rahatlık bize çeyrek finali getirdi. Çeyrek finale kalmayı çok istiyorduk ve özellikle rövanş maçına çok iyi konsantre olduk. Çünkü tarihimizde böyle bir başarı yoktu ve kaybedeceğimiz zaman fazla tepki görmeyeceğimizi biliyorduk. Bu rahatlık da takımı olumlu etkiledi.
İspanya'daki maçta iki defa iki farklı geriye düştünüz ama sonuna kadar mücadeleyi sürdürdünüz. Fenerbahçe'nin Avrupa kupası maçlarında eskiye göre çok daha kendine güvenerek oynadığını görüyoruz. Geçmişten günümüze ne değişti de bu konuma geldiniz?
Transfer edilen yeni oyuncuların da katkısı var. Ya da bazen maç sırasında bir oyuncunun ateşleyici hareketi bütün takımı etkileyebiliyor. Mesela Sevilla maçında Uğur inanılmaz şeyler yaptı. Deivid çok istekliydi. Onların bu arzusunu görünce, çok fazla konsantre başlamamış futbolcular bile oyunun içine girebiliyor. Zaten maç başlamadan ne kadar konuşursanız konuşun saha içindeki durum çok farklı. Kötü başladığınızda değiştirmeniz çok kolay olmuyor. Ama takım içinden bir oyuncunun olumlu hareketleri herkesi etkileyebiliyor.
Aslında bir şey daha var… Sevilla'ya baktığımızda Kanoute'yi, Dani Alves'i görüyoruz. Ama Fenerbahçe de artık o kalitede oyunculara sahip bir takım değil mi? Mesela burada eleştirsek bile, Kezman Sevilla'da olsaydı, belki Kanoute yerine onun adını söyleyecektik.
Şampiyonlar Ligi'ne yeni yeni katıldığımız zaman büyük başarılar bekleniyordu ama böyle bir şey imkânsız. Belli bir süreci yaşamanız gerekiyor. Biz Avrupa'da son yıllarda sürekli oynuyoruz ve tecrübe sahibi olduk. Bana göre geçtiğimiz sezon da başarılıydık. O zaman 5 gol atıp 5 gol yemiş ve elenmiştik. Şimdi yine 5 atıp 5 yedik ama eledik. Her sezon üzerine biraz daha koyarak gidiyoruz. Maçlara daha bilinçli ve konsantre olarak çıkıyoruz. Oturmuş takımın üzerine yapılan bir-iki iyi transfer takımın her sezon biraz daha yukarıya çıkmasını sağlıyor.
Dışarıdan bakıldığında Fenerbahçe stadıyla, ürün satış gelirleriyle, yıldız futbolcularıyla bütün rakiplerinin gıptayla baktığı bir kulüp haline geldi. Siz de kendinizde bu avantajların getirdiği farklı bir hava hissediyor musunuz?
Fenerbahçe'nin oyuncusu olduğum için söylemiyorum ama birçok konuda Türkiye standardını aşmış bir kulübüz. Dediğiniz gibi çok fazla geliri olan, taraftar sayısı giderek artan bir kulübüz. Fenerbahçe büyük gelirler elde ediyor ve dünya çapında transferlerle bu büyüme takıma da yansıyor. Ama belki içindeyken biz bunun kıymetini çok fazla anlayamıyoruz. Ancak takımdan ayrılan arkadaşlarımızla konuştuğumuzda onlar bize "Aman Fenerbahçe'nin değerini bilin" diyor. Galiba bu hayatın bir parçası. Elimizdekilerin değerini yeterince bilmiyoruz.
Brezilyalılarla Türklerin karması gibi bir takımsınız. Geçmişte takımlarımızda yerliler ve yabancılar arasında gruplaşmalar yaşanırdı. Fenerbahçe'deki yerli-yabancı ilişkileri çok daha farklı boyutta galiba.
Birçok oyuncumuz Brezilyalı. Brezilyalıların genel yapısı sıcak insanlar olması. Bizler de öyleyiz. Dostluğumuz saha içiyle de sınırlı değil. Dışarıda da görüşüyoruz. Yabancıların büyük bölümünün aynı ülkeden olmasının iyi mi kötü mü olduğu tartışma konusudur ama Fenerbahçe'de çok iyi sonuç verdiği ortada. Takımdaki hiçbir oyuncu art niyetli değil. Ahengi bozan bir oyuncu yok. Öne çıkmak, böbürlenmek isteyen oyuncu yok. Bir dünya yıldızı olmak istemesine rağmen Roberto Carlos da buna dâhil.
Zico mükemmel bir insan
Zico ile ilişkilerin nasıl? Benim diğer futbolcularla yaptığım röportajlardan ve gözlemlerimden anladığım kadarıyla Zico kim iyiyse ona forma veren bir teknik adam.
Zico'nun geldiğinden beri tavrı böyle. Bir oyuncu şansını iyi kullandığı zaman mutlaka forma bulabiliyor. "Bu takımda en son kim yedek kalır?" diye sorsanız herkes "Aurelio" cevabını veri ama geçtiğimiz sezon o bile yedek kaldı. Çünkü iyi oynayan bir Deniz ve Appiah vardı. Zico'nun bu tavrı oyuncuların da çalışma arzusunu artırdı. Herkes hazır durumda olunca takım da iyi oluyor. Zico'yu insan olarak zaten hiç tartışmam ama teknik direktör olarak da çok başarılı bana göre.
Zaman zaman stajyer diye eleştirilmişti.
O da ilk geldiğinde kendisi için o tarz şeyler söylüyordu. Çok alçakgönüllü bir insan. Göreve başladığından 10-15 gün geçtikten sonra "Mükemmel bir insan, inşallah Fenerbahçe'nin en başarılı teknik direktörü olur" demiştim bir röportajımda. Şu anda da öyle görünüyor zaten. Takımı tarihi bir başarıyla Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale taşıdı. Açıkçası oynamadığım dönemde de kendisini çok seviyordum.
Teknik direktörün iyi insan olması önemli mi oyuncu açısından?
Yüzde yüz önemli. Çünkü saha içerisinde oyuncu "Hocamız zor durumda, bu maçı kaybedersek gidebilir. Biz ondan ayrılmak istemiyoruz" diyerek ekstra bir motivasyonla mücadele edebilir. Hiçbir oyuncunun "Bu hoca kötü, oynamayalım da gitsin" dediğini sanmıyorum ama sevilen bir teknik adamın varlığı oyuncuyu olumlu yönde etkiler.
Euro 2008'e bir hafta için gitmiyoruz
Milli Takım'ın Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve İsviçreli gruptaki şansını nasıl değerlendiriyorsun?
Portekiz'in yıldızları var, Çek Cumhuriyeti daha bir takım görüntüsünde, İsviçre ise ev sahibi. Ama çıkabileceğimiz bir grup bu. Orada bir hafta maç oynayıp da dönmek isteyen bir takım değiliz. Gidebildiğimiz yere kadar gitmek amacındayız. Dilerim o güne kadar bir sakatlık yaşanmaz. Şampiyonaya bir renk getireceğimiz kesin. Ev sahiplerinden sonra en fazla taraftar desteğine sahip takım olacağız. Gruptan çıkmayı da başarabiliriz, daha fazlasını yapmayı da.
Fenerbahçe'nin Avrupalı rakiplere karşı elde ettiği başarının güven duygusu Milli Takım'a da yansır mı?
Mutlaka yansır. Bir kere Milli Takım'ın yurt dışında oynayan oyuncu sayısı fazlalaştı. Avrupa çapında yıldız denilen oyunculara sahibiz. Bunların Milli Takım için avantaj olduğunu düşünüyorum. Bir de profesyonel anlamda üst düzeyde oynayan oyuncuların birkaç süper star hariç birbirinden fazla farkı yok. Dolayısıyla maç sonuçlarını günlük performanslar, daha iyi hazırlanmak, konsantre olmak ve daha fazla istemek gibi faktörler belirliyor.
Yunanistan'ın Avrupa Şampiyonu olmasını bakarak "Biz neden başarmayalım?" diyebilir miyiz?
Elbette diyebiliriz. Yunanistan büyük bir başarı elde etti. Ama o takımdan oyuncu say deseniz sayamam. Biz onlardan çok daha iyi oyunculara sahibiz. Takım olmayı başarabilirsek aynı sonuca biz de ulaşabiliriz.
Avrupa'yı mutlaka istiyorum
Kariyer planlamandaki hedeflerin neler? Henüz 27 yaşındasın ve önünde neredeyse bir 10 sezon bulunduğu söylenebilir.
Gönül ister ki bu seviyemden aşağıya hiç düşmeyeyim. Ama daha büyük hedeflerim var. Fenerbahçe ile Avrupa'da başarılı olduk ve vitrin yapmış bir takımımız var. Mutlaka bu takımı izleyenler vardır. Euro 2008'de de iyi bir performans gösterir ve teklif alırsam Avrupa'da oynamak isterim. Bu sezon veya bir-iki sezon sonra da olsa mutlaka Avrupa'da iyi bir takımda oynama arzum var. Her şey kendimde bitiyor. Sonuçta ise futbolu Fenerbahçe'de noktalamak isterim.
Avrupa'da tercih ettiğin bir ülke var mı?
İngiltere veya İspanya oynamak istediğim ülkeler. Barcelona ve Manchester United'ı izlemeyi çok seviyorum. Şampiyonlar Ligi'nde ikisiyle de eşleşmek istemiyordum ve eşleşmediğimiz için de mutluyum.
Avrupa'ya giden oyuncularımızın birçoğu umulundan daha çabuk geri döndü. Genellikle uyum sorunu yaşıyorlar ya da lisan bilmemenin sıkıntısını çekiyorlar. Sen bu konuda kendini nasıl değerlendiriyorsun?
İngilizceyi çok iyi konuşmak istiyorum. Böyle bir hedef koyuyorsam mutlaka iyi derecede İngilizce konuşmalıyım. Onun dışında kendimi her türlü ortama uyum sağlayabilecek biri olarak görüyorum. Çin'e de gitsem orada yemek yiyebilirim. Bazıları yurt dışında yemek yiyemez, yanında peynir, ekmek götürür. İnsanlarla da iyi geçinirim. Bugüne kadar kavga ettiğim kimse yok gibidir. Bazılarıyla çok samimi olurum, bazılarıyla daha dengeli bir ilişki kurarım ama kötü olduğum kimse yoktur.