

39maçta yenilgi yüzü görmemişti.
İngiliz futbolunda yaklaşık 30 yıl-
dırWMolarak bilinen ve 3-2-2-3
şeklinde ifade edilebilecek diziliş
hâkimdi vemillî takım teknik di-
rektörüWalterWinterbottom, Ma-
caristan önünde de takımını bu
anlayışla sahaya sürmüştü. Ma-
carların teknik direktörü Gusztav
Sebes ise bu taktikte açıkları ve
santrforu geriye çekip sol içi ve sağ
içi ileri alarak bir değişikliğe git-
mişti. 3-2-3-2 görünümündeki bu
diziliş, daha sonraları WWolarak
da adlandırılacaktı. Bu yeni anla-
yış, WMönünde orta sahada daha
hâkimbir görüntü verirken, geriye
çekilen santrforun (Nandor Hideg-
kuti) İngilizlerin santrhafını (Billy
Wright) da peşinden sürüklemesi
sayesindeMacarların daha ileri
sürülen sol iç (Sandor Kocsis) ve
sağ içine (Ferenc Puşkaş) de daha
çok gol pozisyonu yaratacaktı.
Nitekim İngilizler Macarların ne
oynadığını daha çözemeden, Hi-
degkuti’nin ilk dakika içinde çek-
tiği ilk şut ağlarla buluşacak ve
konuk ekip 1-0 öne geçecekti.
13. dakikada Jackie Sewell skora
dengeyi getirdiyse de 20’de Hi-
degkuti, Macarları yeniden üs-
tünlüğe taşıyacaktı. Ardından da
sahneye Puşkaş çıktı ve peş peşe
iki gol kaydederek henüz 27. daki-
kada skoru 4-1 Macaristan lehine
getirdi. İlk yarının sonlarında Stan
Mortensen farkı ikiye indirdi belki
ama ikinci yarıda da hız kesme-
yen Macarlar Bozsik ve Hidegkuti
ile birer gol daha bularak 53’te
skoru 6-2 yaptı. Alf Ramsey’nin
57’deki penaltı golüyse skoru
belirledi: 3-6.
Karşılaşmanın ardından özellikle
Ada basınında, Macarların İngiliz-
lere sadece saf yetenek açısından
değil, taktiksel açıdan da büyük
fark attıklarına ve İngilizlerin, icat
ettikleri bir oyunda, küçük bir
Avrupa ülkesi karşısında ne denli
geriye düştüklerini acı bir tecrü-
beyle fark ettiklerine vurgu yapı-
lıyordu. Maçın yarattığı etki
öylesine büyüktü ki bugün bile
futbol taktiklerinin tarihsel geli-
şimi söz konusu olduğunda bu
karşılaşma, en çok üzerinde du-
rulan kilometre taşlarından birini
teşkil etmektedir.
Dünya Kupası’nın
mutlak favorisi
Macaristan’ınWembley’de aldığı
bu etkileyici zafer sonrasında İn-
gilizler elbette bir rövanş maçı ta-
lebinde de bulunacaktı ve o maç
da 23 Mayıs 1954’te, Budapeşte’de
oynandı. Sonuç bu kez daha da
farklıydı ve 90 dakikanın sonunda
skorboardda Macarların 7-1’lik
üstünlüğü göze çarpıyordu.
Bumaçlarla birlikte artık futbol
kamuoyunun tamamında tek
bir görüş hâkimdi: 1954 Dünya
Kupası’nın yegâne favorisi
Macaristan’dı.
İsviçre’deki turnuvaya Macaristan
bu beklentileri ziyadesiyle karşı-
layacak bir performans sergileye-
rek başlıyordu. Güney Kore’yi 9-0
yenerek turnuva tarihinin o ana
kadarki en farklı galibiyet reko-
runu kıran Macarlar, ardından
Federal Almanya’yı da 8-3’le boz-
guna uğratmıştı. Puşkaş bumaç-
larda üç kez gol sevinci yaşamıştı
belki ama Almanya önünde yaşa-
dığı sakatlık sonrası turnuvayı
kapatma tehlikesiyle de karşı
karşıya kalmıştı.
Çeyrek finaldeyse Brezilya’ya
karşı, futbol literatürüne “Bern
Muharebesi” diye geçecek bir
maç oynayacaklardı. Genellikle
teknik ve yumuşak bir oyun tarzı
benimsemesiyle bilinen Brezilya-
lılar, Macarların bu alanda kendi-
lerinden çok daha ileride
olduklarını görmenin hasediyle
midir bilinmez, adeta birer cana-
vara dönüşmüş ve amiyane tâ-
birle “tekme-tokat” bir futbol
oynamaktaydı. Macarların da da-
kikalar ilerledikçe bu sertliğe kar-
şılık vermesiyle birlikte iş iyice
çığırından çıkacaktı. Macaris-
tan’dan Bozsik, Brezilya’dan da
Nilton Santos ve Humberto’nun
oyundan ihraç edildiği maçın
ardından iki takımoyuncuları
soyunla odası koridorlarında da
birbirine girecekti. Mücadeleyi
Macaristan’ın 4-2 kazanmış ol-
masıysa, yaşanan bu kavga-gü-
rültünün gölgesinde kalmıştı.
Finaldeki büyük
hayal kırıklığı
Macaristan yarı finalde son şam-
piyon Uruguay’ı da bu kez uzat-
malara gidenmaçta 4-2 yenmeyi
başaracaktı. Sakatlığını atlatama-
mış olan Puşkaş bumaçta da
forma giyememişti. Aslında yıldız
oyuncunun finalde oynamasına
da pek ihtimal verilmiyordu fakat
maç günü geldiğinde Puşkaş ken-
disini riske edecek ve kaptanlık
pazubandını koluna takarak takı-
mının başında sahaya çıkacaktı.
Henüz altıncı dakikada da attığı
golle Macaristan’ı 1-0’lık üstün-
lüğe taşıyacaktı. Bu golden iki
dakika sonra Czibor farkı ikiye çı-
kardığındaysaWankdorf Stadı’nın
tribünlerindeki çoğu kişi, iki hafta
evvelki ilk tur mücadelesinde ol-
duğu gibi Macarların bol gollü bir
galibiyet alacağında hemfikirdi.
Fakat sonrasında aniden silkinen
Almanlar da peş peşe iki gol bula-
cak ve 18. dakikaya gelindiğinde
skor 2-2 olacaktı. Maçın kalan
kısmında Macarların geliştirdiği
peş peşe akınlar, Alman oyuncu-
ların gösterdiği üstün fiziksel
direncin de etkisiyle sonuçsuz
kalırken bitime altı dakika kala
Helmut Rahn’ın attığı gol, Federal
Almanya’ya 3-2’lik üstünlüğü
getiriyordu. Maçın son anlarında
Puşkaş Macarlarınmaçı uzat-
maya taşımasını sağlayacak golü
filelere göndermişti belki ama
karşılaşmanın Galli hakemi Grif-
fiths, hatalı bir ofsayt bayrağıyla
bu golü geçersiz sayınca maçı
3-2 Federal Almanya kazanmış
ve Dünya Kupaları tarihinin en
büyük sürprizlerinden biri ortaya
çıkmıştı. Macaristan’ın dört yıla
yaklaşan 32 maçlık yenilmezlik
serisi, en olmaması gereken
maçta son bulmuş ve Macarlar,
dünyanın en iyi takımı olma
özelliklerini “resmi olarak”
kaybetmişti.
Macaristan karıştı,
Puşkaş gurbette kaldı
Puşkaş’ın kariyerinin bundan
sonraki kısmını şekillendirecek
olansa, Macaristan’da yaşanacak
siyasi gelişmelerdi. 1956’da o yıl
ikincisi düzenlenecek olan Şam-
piyon Kulüpler Kupası’na katılan
Honved, ilk turda İspanya’nın
Athletic Bilbao ekibiyle eşleşmişti.
Honved, deplasmandaki ilkmaçı
3-2 kaybetmişti belki ama takım
ülkeye geri dönemeyecekti zira
Macaristan, Sovyet yanlısı yöne-
time karşı başlatılan ayaklanma
neticesinde olağanüstü bir dö-
neme ‘merhaba’ demişti. Kısa
süre içerisinde Sovyet ordusu da
ayaklanmayı bastırmak adına ha-
rekete geçince ülkede işler iyice
karışmış ve Honvedli oyuncular
da bu durumda ülkelerine dön-
mek istememişti. UEFA’nın çaba-
ları sonucunda Bilbao ile rövanş
maçına Brüksel’de çıkan Honved,
bumaçın 3-3 bitmesi neticesinde
turnuvaya veda edecekti lâkin
oyuncuların da öyle bir ortamda
turnuvaya devam etmek isteye-
ceklerini iddia etmek hayli güçtü.
Bundan sonra Honved bir süreli-
ğine daha Macaristan’a dönme-
yerek İtalya, Portekiz, İspanya ve
Brezilya’da özel maçlara çıkacaktı.
Bu turnelerin bitmesi neticesinde
de takımın önemli oyuncuları Batı
Avrupa kulüplerinin yolunu tut-
mayı tercih etti ve Puşkaş da ken-
disine burada yeni bir kulüp ara-
maktaydı. Jozsef Bozsik ise Maca-
ristan’a dönmeyi tercih edenler
arasındaydı ve iki kadimdostun
yolu, çocukluklarından beri ilk
kez bu kararlar neticesinde
ayrılacaktı.
Puşkaş’ın ülkesine geri dönme-
mesi, kendisine UEFA’nın iki yıllık
bir futboldanmen cezası verme-
sine de yol açtı. Bu nedenle
29’undan 31’ine kadar futboldan
kopan yıldız oyuncunun, o yaştan
sonra futbola ne denli etkili bir
biçimde geriye döneceği de meç-
huldü. Ancak Real Madrid riski
göze alıyor ve Puşkaş’ı renklerine
bağlamaya karar veriyordu.
Yıldızlar topluluğunun
baş yıldızı
Puşkaş, Madrid’e geldiğinde, or-
tada zaten üç senedir üst üste Av-
rupa şampiyonu olan bir takım
vardı ve bu takımın bünyesinde
de Di Stefano, Kopa, Gento ve Rial
gibi dönemin süper starları bulu-
nuyordu. İki yıldır futboldan uzak
kalmış, 31 yaşındaki bir oyuncu-
nun, geçmişi ne denli parlak
olursa olsun böyle bir yıldızlar
topluluğu içerisinde sivrilmesi de
kolay iş değildi ama Puşkaş sanki
futbola hiç ara vermemiş ve hiç de
yaşlanmamış bir halde Madrid
günlerine başlayacak, kısa süre
içerisinde de bu yıldızlar arasında
en çok parlayanı haline gelecekti.
İlk sezonunda Real Madrid’in dör-
düncü Avrupa şampiyonluğu se-
vincine ortak olan Puşkaş, ertesi
sezon bu rekorun beşinci zaferle
geliştirilmesinde hepten başrole
soyunacak ve Eintracht Frank-
furt’a karşı 7-3 kazanılan unutul-
maz finalde dört gol birden
kaydederek bir Şampiyon Kulüp-
ler Kupası finalinde en çok gol
atan oyuncu olma unvanını da ele
geçirecekti. Real Madrid bu finalin
ardından, ilki düzenlenen Kıtala-
rarası Kupa’da da Uruguay’ın Pe-
narol ekibini 0-0, 5-1’lik skorlarla
1954 Dünya Kupası finalinde Puşkaş Almanlara karşı
Di Stefano ve Puşkaş
96
97