Milli Takım kampının en neşeli ve en keyifli futbolcusuydu. Yanına yaklaşan herkese güler yüz gösteriyor, büyük bir alçakgönüllülükle imza ve fotoğraf taleplerinin hiçbirini geri çevirmiyordu. Galatasaray'ın şampiyonluğu omuzlarından büyük bir yükü almıştı ve artık her şeyini Milli Takım için verebileceğini söylüyordu. Euro 2008'in yıldız adaylarından biri olarak hem Galatasaray'ın şampiyonluğu hem de artık tamamen konsantre olduğu Milli Takımımızla ilgili anlatacak çok şeyi vardı.
Röportaj: Mazlum Uluç
Öncelikle şampiyonluğunuzu kutlayarak başlayalım. Herhalde bu şampiyonluk Euro 2008 öncesi moral motivasyonun üzerinde olumlu bir etki yapmıştır.
Gerçekten bu şampiyonluk çok iyi oldu. Çünkü çok büyük bir emek ve inanç vardı ortada. Sonuna kadar çok iyi mücadele ettik ve hakkımız olan şampiyonluğu kazandık. Şimdi içimde büyük bir vicdan rahatlığı var. Görevimi yerine getirmenin huzurunu yaşıyorum. Artık her şeyimi Milli Takım'a verebilirim.
Bu sezon golden biraz uzak kaldın ama Sivasspor maçında üç gol birden attın. Sanki kanatta değil de forvetin arkasında oynadığında skora dönük daha olumlu işler yapabiliyorsun.
O maçta Nonda yalnız kalıyordu. Hakan ağabey kenardan, "Arda biraz daha içeri gir, kanatta Devran ve Abdurrahman'la ikili sıkıştırma geliyor" dedi. Ben de içeri girdim. Her girişimde de kısmetim yanımdaydı ve iyi pozisyonlar gelince gole çevirmem zor olmadı.
Kanatlarda sıkışıyorsun, forvet arkası oynamak seni daha verimli hale getiriyor gibi görünüyor.
Ben kenarda daha iyi olduğumu düşünüyorum. Çünkü topu kanatta daha rahat alabiliyorum. Ama tabii en iyisi serbest oynayabilmek.
Siz doğru olursanız, işler de doğru gider
Sezon başında taraftarla aranda bir tatsızlık yaşanmıştı. O dönemde oldukça kırgın olduğunu hatırlıyorum. Ama daha sonra kendini çabuk toparladın ve takımının şampiyonluğuna önemli katkılarda bulundun. O süreçte yaşadıklarından ve kendini toparlamandan söz edebilir misin biraz?
O dönemde de söylemiştim, ben her zaman samimi çalışıyorum ve samimi davranıyorum. Ben böyle olduğum sürece işlerin doğru olacağına inanıyorum. İşler bazen kötü gidebilir ama siz doğru olursanız işler de bir şekilde doğruya döner. Benim açımdan bakıldığında o dönemle bugün arasında hiçbir fark yok. Arda o gün de aynıydı, bugün de aynı. Ama madalyonun iki yüzünü de görmem çok iyi oldu. Şimdi daha olgunum ve işler kötü giderken nasıl davranacağımı biliyorum. Bugünkü şaşaalı günlerde de bazı şeylere aldanmıyorum.
Aldanmıyorum darken, iyi zamanında yanında olanlardan mı söz ediyorsun?
Tabii, çok yalnız kaldığım, çok geri planlara düştüğüm zamanları da biliyorum. Onun için şimdi çok daha olgunum, çok daha mantıklı düşünebiliyorum ve insanların şaşaalı sevgi gösterilerine, "oley"lere aldanmıyorum.
Belki de senin için yaşadığın o tatsız dönem bir avantaj oldu.
Elbette. Bordeaux maçında rakibe kafa atmam bile benim için çok önemli bir tecrübeydi. Çok şey öğrendim. Yaşadığım kötü bir olay bile bana çok güzel şeyler öğretiyor. Bence önemli olan, bir hatayı bir defa yapmak. İnsan tabii ki birçok hata yapabilir ama dikkat edilmesi gereken şey, aynı hatayı bir daha tekrarlamamaktır.
İyi bir ders verdiğimi düşünüyorum
O dönemde sana tepki gösterenlerin, Galatasaray'ın şampiyonluğuna yaptığın katkıdan sonra bir ders aldığını düşünüyor musun?
Umarım ders almışlardır. Çünkü ben iyi bir ders verdiğimi düşünüyorum. Şimdi bunu vicdan ve gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. O hakkımda karakterimle ilgili kötü yazanlar ya da sahada iyi oynamadığımı iddia eden taraftarlar acaba şimdi ne düşünüyordur merak ediyorum.
Aslında insanlar seni yakından tanısa ve samimiyetini hissetse sanırım her şey daha kolay olacak. Ama elbette herkese tek tek ulaşabilme şansın da yok.
Aslında kamptaki ortamı sen de gördün. İnsanlar benimle konuşmak istediklerinde onları asla geri çevirmiyorum. Bana karşı söyleyecek bir şeyleri olduğunda her zaman buradayım. Üstelik ben bazen kötü oynasam bile mücadeleden hiçbir zaman kaçmıyorum. Her zaman takımım için bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Bu yüzden aşırı tepkileri bir türlü anlayamıyorum. Sanki ben Galatasaray'ın başarısını istemiyormuşum gibi davranmalarını hazmedemiyorum.
Yüz yüze hesaplaştık
Bir ara şampiyonluğu kaybeder gibi oldunuz ama Kalli'nin gidişinin ardından altıda altı yaparak mutlu sona ulaştınız. Üstelik bu dönemde Fenerbahçe ve Sivasspor gibi çok önemli iki rakibinizi de yendiniz. Teknik kadro değişikliği miydi sizi bu kadar olumlu etkileyen?
İşte asıl sır burada. Hani herkes diyor ya "Galatasaray takımı inanmış" diye. Galatasaray takımı aslında kaybettiği zaman inandı bir şeylere. Biz altı maç seyircisiz oynadığımız, puanlar kaybettiğimiz dönemde inandık şampiyon olmaya. Bu inanç, altı maç kazandığımız zaman ortaya çıkmış değildi. Veya Kalli gittikten sonra diye bir şey yok. Biz oturduk ve birbirimizin yüzüne "Sen şunu yapıyorsun, sen böyle davranıyorsun" diyerek hesaplaştık. Birbirimizin arkasından konuşmadık. Bir takım olduk. Kesinlikle Kalli ve Ahmet Akcan gitti de böyle oldu diye düşünülmesin. Onlar da bizim şampiyonluğumuzda çok büyük pay sahibi. Zaten başka türlü nasıl düşünülebilir ki? 34 haftanın sadece son 6 haftasında aramızda yoktular. Kalli, Ahmet Akcan, Cevat Güler, Nezihi Hoca, Burak Hoca ekip olarak çok büyük pay sahibiler. Adnan Sezgin, Mustafa Turgun da öyle. Şampiyon olacağımıza hepimiz inandık. Kötü olduğumuz zaman bizi bırakanlar gibi değildik yani.
Fenerbahçe maçında eski teknik direktörleriniz de yanınızdaydı. Tribündeki bu manzara size de olumlu yansıdı mı?
Fenerbahçe maçı ayrı bir havaydı. O maçta her şey yansıdı sahaya. Çünkü şampiyonluğu belirleyecek bir maçtı ve çok iyi bir atmosfer vardı. Fenerbahçe benim de çok beğendiğim, çok kaliteli oyunculara sahip bir takım. Biz o maçta şampiyon olabileceğimizi gösterdik ve inanmışlığımızı ortaya koymasını bildik.
Bir başka maçınızda da eski başkanlar tribündeydi.
Evet, bu tip destekler sahaya da olumlu yansıyor. "Herkes bize inanmış, herkes bu meseleyi ciddiye alıyor" diye düşünüyorsunuz.
Türk oyuncusuna inanmak gerek
Dikkat çekici bir durum da şu; Galatasaray son haftalarda şampiyonluğa giderken neredeyse yabancısız oynadı. Buradan bir mesaj çıkarmak mümkün mü sence?
Türk insanı kendi futbolcusuna, kendi yeteneklerine inanmalı. Milyon eurolar alan yabancılar gerçekten çok kaliteli futbolcular ama bizim oyuncularımız da en az onlar kadar yetenekli. Bir Serdar Özkan'ımız, bir Gökhan Gönül'ümüz 3-4 milyon euro alan yabancı oyuncular kadar parayı da değeri de hak ediyor. Ama ne yazık ki bu konuda çok büyük bir eksiklik var. Ben cesareti olan insanların başka şeyler konuşacağına bunları söylemesinden yanayım.
Geçtiğimiz sezon Galatasaray'da senin jenerasyonundan çok sayıda genç oyuncu forma giyiyordu ama bu sezonun başında büyük bölümü başka takımlara gönderildi. Onların akıbetini nasıl görüyorsun?
Hepsi geri dönecek ve sezon başı kampıyla birlikte takıma gireceklerdir diye düşünüyorum. İnşallah o genç jenerasyonla 11 Türk oyuncuyu devam ettiririz. (Gülüyor)
Sen de o tecrübeyi yaşadın, Vestel Manisaspor'a gittin ve sonra çok sağlam biçimde geri döndün. Belki o arkadaşların da senin yolunu izleyecek.
Herkesin yanıldığı bir şey var. Gitmek insanlar için kolay bir şey gibi gözüküyor ama aslında en zoru gittikten sonrası. Gidip de oynayabilmek kolay değil. Galatasaray ortamına alışmışsınız, burada her şey lüks. Oraya gittiğiniz zaman çok sıkıntılar çekebilirsiniz. Ben şanslıydım, Vestel Manisaspor gibi imkânları geniş bir takıma gitmiştim. Ama her takım böyle değil. İşin gerçeği şu, Galatasaray'ın taşı toprağı altın.
Vestel Manisaspor'da oynamış bir oyuncu olarak küme düşmelerini nasıl değerlendiriyorsun?
Öncelikle çok üzüldüm. Ekmeğini yediğim bir kulüp keşke bu duruma düşmeseydi. Aslında çok kaliteli bir kadroları vardı ama bence teknik direktör konusunda stratejik hatalar yaptılar. Bence başka bir takımın başındaki teknik direktörü almak çok yanlıştı. Benim değerlerim böyle bir şeyi doğru bulmaz.
Cevat Hoca bize ağabeylik yaptı
Yeniden Galatasaray'a dönersek, Cevat Güler'in takımın başına geçmesiyle neler değişti?
Belki çok fazla bir şey değişmedi ama Cevat Hoca bize daha fazla yardımcı oldu. Futbolcuların çektiği sıkıntıları gördü ve bize antrenörlükten çok ağabeylik yaptı. Antrenmanlarda neşelendik, güldük, eğlendik. Evli-bekâr oynadık, beşe iki oynadık. Ama hep bir konsantrasyon vardı. Okey oynayalım ama gidip tesiste olalım dedik. Yemeğe çıkalım ama hep birlikte gidelim dedik. Hep beraber olduk, eğlendik, espriler yaptık, kenetlendik ve derken şampiyon olduk.
Bu arada biraz önce söylediğin bir şey vardı, onu atlamayalım. Hani "Birbirimizin yüzüne karşı konuştuk" dedin ya… Neler söylediniz orada birbirinize?
Gençlerbirliği OFTAŞ Spor'la berabere kalmıştık ve Ankara'dan dönüyorduk. Otobüste herkes birbirinin yüzene "pat-pat" her şeyi söyledi. Büyüğü küçüğüne, küçüğü büyüğüne… Bana, "Madem öyle, Arda sen daha fazla dikkat edeceksin, insanların eline koz vermeyeceksin. Otur evinde, bir yere çıkma. Akşam yemeğe de gitme kardeşim. Biz de eşimizle yemeğe gitmeyeceğiz" dediler. Sabri'ye "Sen de sus, konuşma, işine bak" dediler. "Ümit Karan sen şöyle yap, Hakan ağabey sen böyle yap, Hasan ağabey sen ameliyat olma, takıma şöyle destek ver" gibi konuşmalar oldu.
Yani Hakan'a, Hasan'a da uyarılar yapıldı öyle mi?
Tabii tabii, kardeşe neyse ağabeye de o. Herkes içindekini söyledi. Okan ağabey sen şöyle, Ayhan ağabey sen böyle diyerek şampiyon olduk. Böyle bir inanç vardı içimizde. Yoksa şampiyon olmamız gerçekten çok zordu.
Sizin bir avantajınız da Galatasaray'da Galatasaraylı oyuncuların sayısının fazla olmasıydı galiba. Bu konu oldukça işlendi ama sen neler söyleyeceksin?
Evet, çoğumuz Galatasaraylıyız. Zaten biraz önce söz ettiğim konuşmaları yapmak için de Galatasaraylı olmamız gerekiyordu. "Kendimiz için oynayalım" dedik. Kendimiz için oynamak demek, takımımız için oynamak anlamına geliyordu çünkü. Sonucunda hem kendimiz mutlu olacaktık hem de taraftarlarımız.
Norveç maçını unutamam
Milli Takım'a gelirsek, eleme maçları döneminde unutamadığın, en fazla heyecan duyduğun karşılaşma hangisiydi?
Norveç maçı tabii ki. Oradaki halimiz görülmeye değerdi. O hafta içinde ne yediğimi ne içtiğimi hatırlamıyorum. Tek bildiğim şey var; yenilmek gibi berabere kalmak gibi bir şeyi hiç konuşmadık. Sadece kazanmaktan söz ettik. "İyi konsantre olalım, takım gibi oynayalım" dedik. Hocamızdan da Allah razı olsun, bize öyle bir inanç verdi ki… "İstediğimizi elde edemesek bile siz benim futbolcularımsınız, ben size güveniyorum" dedi. Allah da yardım etti, hakkını verdik, utandırmadık.
Üstelik o maçta 1-0 geriye düşmüştük ve kazanmak zorundaydık. Golü yediğimiz zaman neler düşündün?
Taçtan bir gol yemiştik ve buna çok üzüldüm. O anda "Bir şey oynamıyorlar ama gol attılar" diye düşündüm. Gerçekten de futbol oynamıyorlar ama çok iyi mücadele ediyorlardı. Biz de aynı mücadeleyle karşılık verdik. Herkes koştu, kademeye girdi, birbiri için mücadele etti. Zaten bugün böyle oynamazsanız kazanamazsınız. Biz o gün bunu çok üst seviye yaptık. Gerçekten inanmıştık çünkü. Bir de özel oyuncularımız özel davranışlar yaptılar. Emre ağabeyle Nihat ağabey özel davranışlarıyla büyük oyuncular olduklarını o gün bir kez daha gösterdiler.
Euro 2008 senin katılacağın ilk büyük organizasyon. Kendi adına bu turnuvadan neler bekliyorsun?
Eğer takım başarısı gelirse bireysel başarı da mutlak gelecektir. Avrupa Şampiyonası'na giden bir takımın içinde bulunmak çok önemli. Mesela eğer ben oynarsam, Avrupa Şampiyonası finallerinde mücadele eden bir takımın sol kanadında oynamış bir oyuncu olacağım. O zaman çok önemli bir oyuncu konumuna geleceğim. Takım başarı kazanırken, sonradan oyuna girip maçı çeviren bir oyuncu da olabilirim. Yani takım ileri giderse sen de değerlisin. Ama takım başarılı olamazsa sen çok iyi oynasan bile neye yarar ki?
En büyük silah Emre ağabey
Grubumuzdaki rakipler Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve İsviçre… Bizim takımla rakiplerimizi kantara koyduğunda nasıl bir tablo çıkıyor ortaya?
Kantara koyduğumuzda her takım eşit gibi duruyor ve ben bu eşitliğin bize avantaj sağladığını düşünüyorum. Çünkü biz inancı ve ruhu olan bir takımız, yüreği olan bir takımız. O mücadeleyi ortaya koyduğumuz zaman gruptan da çıkarız, şampiyon da oluruz. Evet, rakiplerimizin çok yetenekli oyuncuları var ama biz de en azından aynı yetenekte oyunculara sahibiz. Herkes çok eleştirse de benim en büyük silahım Emre ağabey mesela. Benim için arkamda Emre ağabeyin varlığını hissetmek çok önemli.
Ne katıyor Emre Belözoğlu takıma sence?
İşte Norveç maçında kattığı ortadaydı. En kötü anda bile o topu alabilecek sorumluluğa sahip. Ben de aynı şeyi yapabilmeyi çok istiyorum.
Yani oyuncu maçın bazı kritik bölümlerinde toptan kaçar mı?
Evet, sıkıntılı zamanlarda oyuncu toptan kaçar, saklanır. Ama Emre ağabeyde o yürek var. Bu takımdaki çoğu futbolcuda o yürek var ve bu da beni çok umutlandırıyor. Hem oyuncularımız hem de hocamız kendisini ateşe atacak yüreğe sahip.
2004'te Yunanistan sürpriz biçimde şampiyon oldu. Bu durum size de "Yunanistan oldu, neden biz de olmayalım?" gibi bir güven duygusu veriyor mu?
Yok, yok, Yunanistan aklıma bile gelmiyor. Ben takımıma ve kendime inanıyorum. Neden şampiyon olmayalım ki? Toplam 6 maç oynayarak şampiyonluğa ulaşabiliyorsunuz. Galatasaray'ın şampiyonluğu gibi yani. İyi konsantre olursak her şeyi yapabiliriz.
Uluslararası oyuncularımızın giderek çoğalması kalitemizi de oldukça artırdı gibi görünüyor.
Bu normal tabii. Çok kaliteli liglerde, güçlü rakiplere karşı, mükemmel sahalarda ve iyi atmosferlerde oynuyorlar. Bu onlar için müthiş bir tecrübe. Nasıl oynayacaklarını öğrenme şansına sahipler. Onların bu kalitesi bize de olumlu yansıyor elbette. Bize de "Bakın biz oynuyoruz, siz de rahat olun" diyorlar.
Aslında sen de böyle bir avantaja sahipsin. Çünkü 15 yaşından beri Genç Milli Takımlarda çok fazla uluslararası tecrübe yaşadın.
Evet, ben yabancılara karşı oynarken kendimi çok daha rahat hissediyorum.
Daha kaliteli takımlara karşı oynamak senin açından bir avantaj mı oluyor?
Futbol oynayan takımla oynamak daha rahat. Oynadıkları zaman öne çıkıyor ve dolayısıyla açık veriyorlar. Bizim de yetenekli oyuncularımız var ve bu tip rakiplere karşı daha rahat pozisyon bulabiliyoruz.
Başımızda çok iyi bir lider var
Milli Takımımızın en büyük artısı ne sence?
Öncelikle başımızda çok iyi bir liderimiz var. O önde gidiyor ve arkasından korkusuzca gidebileceğinizi biliyorsunuz. Bu büyük bir rahatlık bir kere. İkincisi, iyi futbolculardan kurulu güzel bir sistem var ortada. Koşan, mücadele eden ve oynadığı futboldan zevk alan bir takımız. Oynama mantalitesi çok büyük bir avantaj. Çünkü iyi futbol oynadığınız zaman skor mutlaka gelecektir.
Lider hocayı nasıl tarif etmek gerek? Bu liderlik vasfı alınan kötü bir sonuçtan sonra nasıl tezahür ediyor mesela?
Fatih Hoca kötü oynadığımız zaman belki gelip bize bağırır, kızar ama dışarıya ve medyaya asla böyle bir görüntü vermez. Bütün oyuncular bilir ki, hocamız bütün koşullarda bizim arkamızdadır. O yüzden de rahat ve mutlusundur. "Hoca tabii ki bana bunları söyleyecek, bu uyarıları yapacak, adam haklı" dersin. Ama hocanın dışarıda "Sorumluluk benim" diyeceğini de bilirsin. Çünkü sahaya çıkardığı futbolcuya sonuna kadar güvenir. Bu demektir ki, "Biz seninle aynı yolu paylaştık, dışarıdan bize kimse dokunamaz. İçeride kavga ederiz ama dışarıda hiçbir şey olmaz."
Milli Takımımızı dışarıda bırakırsak, Euro 2008'in favorisi kim sence?
Almanya iyi bir takım. İtalyanlar da öyle. Aslında buraya gelen bütün takımlar iyi ama Almanlar oyun disiplinleriyle bir adım öne çıkıyor.
Finali hangi takımla oynamak istersin?
İsviçre'yle. (Gülüyor)
Peki, İsviçre maçı bizim için farklı bir anlam taşıyacak mı?
Ben hiç öyle düşünmüyorum. Bizim açımızdan hiçbir problem yok, herhangi bir maçmış gibi çıkıp oynayacağız.
Turnuvadaki yıldız adayın kim?
Ben zaten biraz önce Emre Belözoğlu'nu söylemiştim. Yıldızı burada parlayacak oyuncu ise Portekiz'den Nani olabilir.
Bundan sonrasıyla ilgili planların neler? Avrupa Şampiyonası finalleri bir oyuncunun kariyeri için önemli çünkü.
Gelecek planlarımı şimdilik sadece 29 Haziran'a kurdum. Daha sonra ne olacağını, 30 Haziran'dan sonra düşüneceğim.
Avrupa'dan seni isteyen, izleyen kulüpler var.
Galatasaray kulübü ne derse onu yapacağım. Zaten 2012'ye kadar kulübümle sözleşmem var. Bir yüzük aldım, içinde Adnan Polat yazıyor. Nikâhlandım Galatasaray'la. (Gülüyor)