Previous Page  120-121 / 164 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 120-121 / 164 Next Page
Page Background

sini görmeye alıştığı Serie A’ya da

dönebilir. İsterseniz bu vesileyle

Parma’nın 1990’ların başında

yakaladığı müthiş çıkışı ve son

yıllarda yaşadığı krizi bir kez daha

hatırlayalım.

Serie A, 1980’lerden itibaren adeta

futbolun NBA’i haline gelmişti.

Dünyada ne kadar yıldız oyuncu

varsa İtalya’nın yolunu tutmak-

taydı. 1990-91 sezonu başlarken

Serie A’da kimler yoktu ki?

Milan’da Gullit, van Basten ve

Rijkaard; Juventus’ta Haessler ve

Julio Cesar; Inter’de Matthaeus,

Klinsmann ve Brehme; Napoli’de

Careca, Alemao ve tabiî ki Mara-

dona; Roma’da Aldair, Berthold ve

Völler; Sampdoria’da Katanec,

Mihailichenko ve Cerezo; Udine-

se’de Sensini ve Balbo; Atalanta’da

Caniggia; Genoa’da Skuhravy;

Fiorentina’da Dunga; Cagliari’de

Francescoli; Lazio’da Ruben Sosa

gibi yabancı yıldızlar vardı (O dö-

nemde bir kulübün üçten fazla

yabancı alamadığını da ayrıca belir-

telim). Bunların yanına namağlup

dünya üçüncüsü olan İtalya Millî

Takımı’nın her biri ayrı yıldız olan

oyuncularını da ekleyecek olursak

ortada gerçekten dünyanın en

değerli oyuncularının yarıdan

fazlasının tek bir ligde toplanmış ol-

ması gibi bir durum söz konusuydu.

Böyle bir lige, Serie B’den yeni çıkan

takımların tutunabilmesiyse haliyle

bir hayli zordu. 1989-90 sezonunu

Serie B’de dördüncü bitirerek son

anda Serie A vizesini kapan

Parma’nın da 1990-91 sezonunda

bu ligde misafir olması beklenmek-

teydi. Zira Parma’nın Serie B’de mü-

cadele eden kadrosunda pek fazla

tanınmış bir isimyoktu. Üstelik bu

kadroyu tepeden tırnağa yenileme

yoluna da gitmemişlerdi. Kayda

değer iki transferleri, Internacio-

nal’den Brezilya Millî Takımı’nın da

kalesini koruyan Claudio Taffarel ile

Anderlecht’ten, Belçika Millî Ta-

kımı’nın da savunmasında görev

yapan Georges Grün’dü. Üçüncü ya-

bancı haklarını ise Norrköping’den

genç yıldız adayı Tomas Brolin’le

doldurmuşlardı. Takımın teknik

direktörü Nevio Scala’nın da

o güne kadar herhangi bir Serie A

tecrübesi mevcut değildi.

Buna karşın Parma, Serie A’ya

herkesi şaşırtan sonuçlar alarak

başladı. Takım özellikle savunmada

Gambaro, Minotti, Apolloni ve Grün

gibi oyunculardan çok yüksek per-

formans almakta ve zor gol yemek-

teydi. Kalede Taffarel de kalitesini

gösteriyor ve başarılı bir savunma

hattının gerisinde oynamasının da

etkisiyle, çoğumaçta kalesini gole

kapatıyordu. Hücum, biraz klasik

İtalyanmantalitesinin de etkisiyle,

ikinci planda kalıyordu belki ama

takımın golcüsü Melli attığı kritik

gollerle Parma’ya birçok ekstra

puan kazandırmaktaydı. Melli’ye

gezici forvet olarak destek veren

Brolin de beklentilerin ötesinde bir

parlama göstermiş ve Serie A’da

adından en çok söz ettiren genç

oyuncular arasına girmişti.

Parma, o sezon özellikle ilk yarının

sonmaçında, son iki yılın Şampiyon

Kulüpler Kupası şampiyonu Milan’ı

2-0’la dize getirdiği maçla birlikte

üst sıralara iyiden iyiye tutunuyor

ve ligde her takıma karşı gücünün

yetebileceğini de ispatlıyordu. İstik-

rarlı çizgisini sezonun ikinci yarı-

sında da sürdüren sarı-mavililer,

böylece 34. hafta sonunda ligi

altıncı sırada tamamlıyordu.

Üstelik lig ikincisi Milan’ın,

Avrupa’da Marsilya ile oynadığı

olaylı bir maçta sahadan çekilmesi

nedeniyle bir yıl Avrupa kupaların-

danmen cezasına çarptırılmasıyla

birlikte Parma, UEFA Kupası’nda

İtalya’yı temsil edecek son takım

olma hakkını da elde etmişti.

Kupa koleksiyonu

başlıyor

Yeni sezon öncesi transfer döne-

minde takım, savunmasından

Gambaro’yu Milan’a kaptırdıysa da

kırmızı-siyahlılardan bir başka

defans oyuncusu Nava’yı kiralıyor,

forvet Agostini’yi de Melli’ye alter-

natif olarak renklerine bağlıyordu.

Kalede Taffarel ile rekabete girmesi

içinse Cesena’dan Ballotta alınmıştı.

Ve belki de takımda yakın gele-

cekte en çok sivrilecek isimlerden

biri olan sağ bek Benarrivo da

Padova’dan transfer edilmişti.

Kulübünmütevazı kadrosunu koru-

mayı başarması ve bunu az da olsa

derinleştirecek hamlelerde bulun-

ması, 1991-92 sezonu öncesinde

Parma’nın çaylaklık sezonunda ya-

şadığı başarının tesadüfi olmadığını

göstermesi yolunda vereceği sınav

açısından hayli önemliydi. Nitekim

Parma, Serie A’da yine zor gol yiyen

ve bileği kolay kolay bükülmeyen

bir takım olarak dikkat çekecekti.

Sezon boyunca rakiplerine sadece

1990’larda Avrupa futboluna damgasını vuran fakat son yıllarda yaşadığı mâli kriz nedeniyle

adeta yok olma noktasına gelen Parma, yaşadığı yeniden yapılanma sonrasında

iki yıl içerisinde Serie D’den Serie B’ye yükselmeyi başardı.

Futbolseverler, sarı-mavilileri yakında Serie A’da da görmeyi umut ediyor.

vrupa futbolunda geride bıraktı-

ğımız sezon, kıtanın 1990’lı yıl-

lardaki efsane kulüplerinden

birinin yeniden doğuş hikâyesi-

nin yazılmakta olduğu bir sezon

olarak da kayıtlara geçti. Söz

konusu kulüp, 1990’larda bir

Kupa Galipleri Kupası, iki UEFA

Kupası ve bir de UEFA Süper Ku-

pası kazanarak, Juventus, Milan

ve Inter’den sonra müzesine en

çok Avrupa kupası barındıran

dördüncü kulüp unvanının

sahibi olan Parma’dan başkası

değil. 2015 yılındaki iflâsının

ardından yeniden kurulup Serie

D’denmücadelesine devam

etmek zorunda kalan Parma,

iki sene içerisinde iki küme

birden yükselmeyi başardı ve

önümüzdeki sezon Serie B’de

yer almaya hak kazandı. Parma

bu hızla giderse çok geçmeden

yeniden futbolseverlerin kendi-

Onur Erdem

Parma Rönesansı

120

121

A