

sini görmeye alıştığı Serie A’ya da
dönebilir. İsterseniz bu vesileyle
Parma’nın 1990’ların başında
yakaladığı müthiş çıkışı ve son
yıllarda yaşadığı krizi bir kez daha
hatırlayalım.
Serie A, 1980’lerden itibaren adeta
futbolun NBA’i haline gelmişti.
Dünyada ne kadar yıldız oyuncu
varsa İtalya’nın yolunu tutmak-
taydı. 1990-91 sezonu başlarken
Serie A’da kimler yoktu ki?
Milan’da Gullit, van Basten ve
Rijkaard; Juventus’ta Haessler ve
Julio Cesar; Inter’de Matthaeus,
Klinsmann ve Brehme; Napoli’de
Careca, Alemao ve tabiî ki Mara-
dona; Roma’da Aldair, Berthold ve
Völler; Sampdoria’da Katanec,
Mihailichenko ve Cerezo; Udine-
se’de Sensini ve Balbo; Atalanta’da
Caniggia; Genoa’da Skuhravy;
Fiorentina’da Dunga; Cagliari’de
Francescoli; Lazio’da Ruben Sosa
gibi yabancı yıldızlar vardı (O dö-
nemde bir kulübün üçten fazla
yabancı alamadığını da ayrıca belir-
telim). Bunların yanına namağlup
dünya üçüncüsü olan İtalya Millî
Takımı’nın her biri ayrı yıldız olan
oyuncularını da ekleyecek olursak
ortada gerçekten dünyanın en
değerli oyuncularının yarıdan
fazlasının tek bir ligde toplanmış ol-
ması gibi bir durum söz konusuydu.
Böyle bir lige, Serie B’den yeni çıkan
takımların tutunabilmesiyse haliyle
bir hayli zordu. 1989-90 sezonunu
Serie B’de dördüncü bitirerek son
anda Serie A vizesini kapan
Parma’nın da 1990-91 sezonunda
bu ligde misafir olması beklenmek-
teydi. Zira Parma’nın Serie B’de mü-
cadele eden kadrosunda pek fazla
tanınmış bir isimyoktu. Üstelik bu
kadroyu tepeden tırnağa yenileme
yoluna da gitmemişlerdi. Kayda
değer iki transferleri, Internacio-
nal’den Brezilya Millî Takımı’nın da
kalesini koruyan Claudio Taffarel ile
Anderlecht’ten, Belçika Millî Ta-
kımı’nın da savunmasında görev
yapan Georges Grün’dü. Üçüncü ya-
bancı haklarını ise Norrköping’den
genç yıldız adayı Tomas Brolin’le
doldurmuşlardı. Takımın teknik
direktörü Nevio Scala’nın da
o güne kadar herhangi bir Serie A
tecrübesi mevcut değildi.
Buna karşın Parma, Serie A’ya
herkesi şaşırtan sonuçlar alarak
başladı. Takım özellikle savunmada
Gambaro, Minotti, Apolloni ve Grün
gibi oyunculardan çok yüksek per-
formans almakta ve zor gol yemek-
teydi. Kalede Taffarel de kalitesini
gösteriyor ve başarılı bir savunma
hattının gerisinde oynamasının da
etkisiyle, çoğumaçta kalesini gole
kapatıyordu. Hücum, biraz klasik
İtalyanmantalitesinin de etkisiyle,
ikinci planda kalıyordu belki ama
takımın golcüsü Melli attığı kritik
gollerle Parma’ya birçok ekstra
puan kazandırmaktaydı. Melli’ye
gezici forvet olarak destek veren
Brolin de beklentilerin ötesinde bir
parlama göstermiş ve Serie A’da
adından en çok söz ettiren genç
oyuncular arasına girmişti.
Parma, o sezon özellikle ilk yarının
sonmaçında, son iki yılın Şampiyon
Kulüpler Kupası şampiyonu Milan’ı
2-0’la dize getirdiği maçla birlikte
üst sıralara iyiden iyiye tutunuyor
ve ligde her takıma karşı gücünün
yetebileceğini de ispatlıyordu. İstik-
rarlı çizgisini sezonun ikinci yarı-
sında da sürdüren sarı-mavililer,
böylece 34. hafta sonunda ligi
altıncı sırada tamamlıyordu.
Üstelik lig ikincisi Milan’ın,
Avrupa’da Marsilya ile oynadığı
olaylı bir maçta sahadan çekilmesi
nedeniyle bir yıl Avrupa kupaların-
danmen cezasına çarptırılmasıyla
birlikte Parma, UEFA Kupası’nda
İtalya’yı temsil edecek son takım
olma hakkını da elde etmişti.
Kupa koleksiyonu
başlıyor
Yeni sezon öncesi transfer döne-
minde takım, savunmasından
Gambaro’yu Milan’a kaptırdıysa da
kırmızı-siyahlılardan bir başka
defans oyuncusu Nava’yı kiralıyor,
forvet Agostini’yi de Melli’ye alter-
natif olarak renklerine bağlıyordu.
Kalede Taffarel ile rekabete girmesi
içinse Cesena’dan Ballotta alınmıştı.
Ve belki de takımda yakın gele-
cekte en çok sivrilecek isimlerden
biri olan sağ bek Benarrivo da
Padova’dan transfer edilmişti.
Kulübünmütevazı kadrosunu koru-
mayı başarması ve bunu az da olsa
derinleştirecek hamlelerde bulun-
ması, 1991-92 sezonu öncesinde
Parma’nın çaylaklık sezonunda ya-
şadığı başarının tesadüfi olmadığını
göstermesi yolunda vereceği sınav
açısından hayli önemliydi. Nitekim
Parma, Serie A’da yine zor gol yiyen
ve bileği kolay kolay bükülmeyen
bir takım olarak dikkat çekecekti.
Sezon boyunca rakiplerine sadece
1990’larda Avrupa futboluna damgasını vuran fakat son yıllarda yaşadığı mâli kriz nedeniyle
adeta yok olma noktasına gelen Parma, yaşadığı yeniden yapılanma sonrasında
iki yıl içerisinde Serie D’den Serie B’ye yükselmeyi başardı.
Futbolseverler, sarı-mavilileri yakında Serie A’da da görmeyi umut ediyor.
vrupa futbolunda geride bıraktı-
ğımız sezon, kıtanın 1990’lı yıl-
lardaki efsane kulüplerinden
birinin yeniden doğuş hikâyesi-
nin yazılmakta olduğu bir sezon
olarak da kayıtlara geçti. Söz
konusu kulüp, 1990’larda bir
Kupa Galipleri Kupası, iki UEFA
Kupası ve bir de UEFA Süper Ku-
pası kazanarak, Juventus, Milan
ve Inter’den sonra müzesine en
çok Avrupa kupası barındıran
dördüncü kulüp unvanının
sahibi olan Parma’dan başkası
değil. 2015 yılındaki iflâsının
ardından yeniden kurulup Serie
D’denmücadelesine devam
etmek zorunda kalan Parma,
iki sene içerisinde iki küme
birden yükselmeyi başardı ve
önümüzdeki sezon Serie B’de
yer almaya hak kazandı. Parma
bu hızla giderse çok geçmeden
yeniden futbolseverlerin kendi-
Onur Erdem
Parma Rönesansı
120
121
A