

benzer sebeple yenilemedi ve
Manchester City’deki yılları da bir
elin parmaklarını geçmeyecek
muhtemelen. Vaziyet bu şekildey-
ken Mourinho’yu da herhangi bir
kulübün başında uzun yıllar hayal
etmek güç fakat ondan beklenen
şey, en azından kendi futbol
felsefesini görev süresi boyunca
takımına başarılı bir şekilde
yansıtabilmesi. Problemde tam
olarak bu noktada baş gösteriyor.
Futbolun sürekli kendini yenile-
yen, geliştiren ve evrimleşen bir
doğası var. 150 yıldan uzun süre-
dir dünyada en çok sevilen oyun
olmasının temelinde de bu yatı-
yor. Valeriy Lobanovskyi, Alex
Ferguson ve bugün Pep Guardiola
o kabuk değişimine adapte olabil-
diği veya bizzat o değişimi yöne-
tebildiği için sürekli zirvede
tutunabildi. Kariyerinin sadece ilk
8 sezonunu ele alırsak Mou-
rinho’yu da benzer kategoride
değerlendirebiliriz. Portekizlinin
o dönem fark yarattığı katı takım
savunması, etkili pres ve yıldırım
hızındaki kontrataklar bugün
futbol dünyasında adeta birer ön
koşul haline geldi. Mourinho bu
kavramları halen çok iyi uygulu-
yor olabilir ancak o oyun tarzını
ufak dokunuşlarla zenginleştiren
ve farklı yorumlayan çok sayıda
isim türedi. Jürgen Klopp, Diego
Simeone ve Mauricio Pochettino
ilk akla gelenler örneğin. Hatta
Premier Lig’in son şampiyonu
Leicester’ın başarısında da
Mourinho’yu Mourinho yapan
özellikleri görmek çok kolay.
Hal böyleyken Jose’nin giydiği
ve bir zamanlar havalı görünen
kıyafet, bugün birkaç yamayla
herkesin üzerinde giyilebilir
halde.
Bunun adına taktiksel vasat-
laşma da diyebiliriz zira Mourinho
kendi kabuğunu yenileyemedi ve
futbol dünyasındaki aleyhine
değişimden sıyrılamadı. Ancak
tek kişisel sorunu bu da olmaya-
bilir. Rakip teknik adamlardan
medyaya, yöneticilerden hakem-
lere dek herkes Mourinho’nun
agresif ve iğneleyici tutumunu
ezberlemiş halde. Bu durumda
kimse onunla aynı havuza balık-
lama atlamak istemiyor. Real
Madrid’in başındayken Klopp’un
Dortmund’u ile eşleşmesi buna en
güzel örnek olabilir. Mourinho
Alman teknik adamı kendi
“zehirli” havuzuna çekmek için
benzer akıl oyunlarına başvur-
muştu ancak Klopp iki maç önce-
sinde de o alışılagelmiş sempatik
tavrıyla cevap verince Portekizli-
nin havuzu kendine kalmıştı.
Sonrasında ikinci Chelsea döne-
minde de neredeyse hiçbir teknik
adamMourinho ile lâf dalaşına
girmedi. Nitekimbu gerilim oyun-
culara yansıdı ve Jose ile takımın
arası bariz biçimde açıldı.
Kırmızı problemler
Manchester United’ın istenen se-
viyeye gelememesinde tek suçlu
elbette Mourinho değil. Peki, Old
Trafford’daki durgunluğun ta-
kımla ilgili kısmı ne? Öncelikle
son 3.5 sezondur işlerin bir türlü
düzelememesinin getirdiği bir kı-
rılganlıkmevcut. Alex Ferguson
zamanında tam tersi bir ruh hali
vardı ve United geriden gelip sayı-
sız maç çevirebilirdi. Fakat bugün
takımgol yediği anda birçok
ismin yüzü asılıyor. Bu, altından
kalkılması kolay bir yük değil ve
bir kere takıma işlediğinde yoğun
bir sis bulutu gibi dağılması uzun
sürüyor. Ekip içinde kendini ka-
nıtlamakla ilgili sorunu olmayan
ve kazanan bir karaktere sahip
olan tek isimZlatan Ibrahimoviç,
belki David De Gea. Bu gibi isimle-
rin azlığı, takıma özgüven kazan-
dırmak adına Mourinho’nun elini
kuvvetlendirmiyor.
İkinci problem ise 105 milyon eu-
roluk adamPaul Pogba. Onun geri
dönüşü belki de Mourinho’dan
bile daha büyük etki yarattı.
Ancak şu ana dek Portekizlinin
Pogba’yı verimli kullandığını söy-
lemek güç. Genç Fransızın en iyi
performansını sergilediği maçları
hatırlarsak, üçlü bir orta sahanın
iç oyuncusu olarak görev yaptı-
ğını görebiliriz. Juventus’ta arka-
sında Pirlo veya Marchisio, hemen
sağ tarafında da Arturo Vidal veya
Khedira olduğunda önündeki
alanı mükemmel değerlendiren
ve iki ceza sahası arasında mekik
dokuyan bir Pogba izledik. EURO
2016 esnasında benzer pozis-
yonda görevlendirilmediği için et-
kisiz kaldı zira takımda o kadar iyi
bir Griezmann vardı ki forvet ar-
kasında oynadığında ne kadar
patlayıcı olabildiğini bir kez daha
gördük. Problem şu ki, Pogba’nın
önünde Mustafa Denizli’nin deyi-
miyle bir 10.5 numara (yani oyun
kurucu ve forvet karışımı) koydu-
ğunuz anda özellikle hücumbe-
cerileri elinden alınıyor ve hatta
defansif zaafları sırıtmaya başlı-
yor. Benzer sorunu United’ta da
yaşıyor zira Mourinho bugüne dek
çoğunlukla 4-2-3-1 taktiği üze-
rinde durdu. Dolayısıyla Pogba’nın
önünde Rooney veya Mata’dan
biri yer alırken Fransız oyuncu
Juventus performansını mumla
arattı. Transfer piyasası hakkında
ne dersek diyelim, herhangi bir
isme bu kadar para verilirken
ondanmaksimumverimi
sağlayacak bir sistemüzerinde
çalışmış olmalıydı Mourinho.
Rooney de aslında benzer bir
sorunsalın bir gömlek büyüğünü
yaşıyor. Patlayıcı ve güçlü bir
golcü olarak futbol sahnesine
çıkan Rooney, özellikle Ronaldo,
Tevez ve Berbatov’un da takımda
olduğu dönemde hücumun sol ta-
rafında da başarılı biçimde görev
yapmıştı. Sonrasında forvet arka-
sına çekilen oyuncu, gol ortala-
ması düşse de hiç sırıtmadı. Ne
var ki bu süreç onu zenginleştir-
mek yerine tam anlamıyla bir
kafa karışıklığına sürükledi.
Bugün geldiği noktada hiçbir
mevkide zirve performansını
gösteremiyor Rooney. Son olarak
sezon başında orta sahada oy-
nama isteğini bildirdi ancak Mou-
rinho onun bu arzusunu kendi
tarzıyla reddetti: “Rooney’nin pas
becerisi harika olabilir fakat bas-
kının olmadığı bölgede benimde
paslarımharika!” Buna rağmen
Watfordmaçında Rooney ile
Pogba’yı orta sahada birlikte
denedi Mourinho ancak sonuç
iç açıcı olmadı. Yine de artık hem
United hemde millî takımda
yedek kulübesinde oturan
Rooney konusunda problemi
biraz da oyuncunun kendisinde
aramak gerek.
Son zamanların en büyük teknik
adam rekabetine tekrar dönecek
olursak, aslında imzalar atılma-
dan önce çoğunluğun fikri
Mourinho ve Guardiola’nın ters
istikamette olduğu yönündeydi.
Pep’i United’a, Jose’yi de City’ye
daha çok yakıştıranlar azınlıkta
değildi. Bugün gelinen noktada
şunu kesin olarak söyleyebiliriz
ki, Guardiola’nın takımı Mou-
rinho’nunkine kıyasla çok daha
ne yaptığının farkında bir görüntü
çiziyor. İkisi de yeni bir şehre ve
yeni bir kulübe dâhil oldu. İkisi de
istediği transferleri neredeyse ek-
siksiz olarak takıma dâhil ede-
bildi. Hatta Mourinho belki de
Premier Lig tecrübesi sayesinde
ufak bir avantaja bile sahipti.
Ancak City geçtiğimiz yıllara göre
ciddi anlamda farklılaşmış hal-
deyken ve gelişen bir çizgide
ilerlerken, United hâlâ bir çözüm
yolu aramakla meşgul. 4-3-3 mü
yoksa 4-2-3-1 mi? Pogba’dan en
iyi verimnasıl alınacak? Klasik bir
Jose Mourinho takımında pek gö-
rülmeyen defansif hatalar nasıl
giderilecek? Rooney tam olarak
nasıl kullanılacak? Mkhitaryan,
Depay, Schneiderlin ve Mata gibi
isimler bu denklemin neresine
yerleşecek? Bunlar muhtemelen
Mourinho’nun hâlâ kendi kafa-
sında bile net cevap veremediği
sorular.
Futbolun en acımasız olduğu
noktalardan biri, o kaçınılmaz
ve sürekli değişime ayak uydura-
mayan kimvarsa yavaşça
oyunun dışında kalması olabilir.
Futbolcular adına olduğu kadar
teknik adamlar için de geçerli bu.
Jose Mourinho’nun son yıllarda
yaşadığı tam olarak böyle bir
vaka. Üstelik bu kördüğümü çöz-
mek için Manchester United gibi
belli alışkanlıklarını kaybetmiş ve
sürekli arayışta bulunan bir ku-
lübü tercih etti. Mourinho ve Uni-
ted’ın problemleri aslında aşağı
yukarı belli ve bunların alt edile-
bilmesi için artık sıra dışı hamleler
gerektiği ortada.
64
65