35
zonun başında da Kiessling ciddi bir sakatlık geçirdi. Bu
da takımın değişmez forveti olmamı sağlamıştı. Her
maç oynadıkça özgüvenimde iyiden iyiye arttı. Aslında
bu benim için hem iyi hemde kötü bir durumdu. Çünkü
forvette tek kalınca, rekabet şansı da kalmadı. Belki
öyle olsa ikinci sezonumda
daha da çok gol atabilirdim
diye düşünüyorum. Tambu
rekabet ortamını Lever-
kusen’deki üçüncü sezo-
numda yakaladık derken,
bu sefer de Heynckes’in Ba-
yern Münih’e geçmesiyle
teknik direktörümüz değişti
ve göreve Robin Dutt getirildi.
Kendisiyle aynı uyumu yakala-
yamadımmaalesef. Düzenli oyna-
mamaya başlamıştım, oynayıp gol
attığım zamanlarda da beni oyundan
çıkarıyordu.
Futbol bir şey vermek ve
karşılığında bir şey almaktır
Jupp Heynckes’ten konu açılmışken, kendi-
sinin bilinmeyen yönlerini aktarabilir misin
bize? Bir programda çalışmayı en unutamadı-
ğın teknik direktör olarak onun adını vermiş-
tin. Leverkusen’den ayrıldıktan sonra
Bayern’deki son sezonunda 5 kupayı birden
kazanmasının sebepleri nelerdi?
Hocanın zamanında iyi bir fut-
bolcu olduğu o kadar belli oluyor
ki… Hem futbolu yaşıyor hemde
futbolcunun düşündüklerinden
ve psikolojisinden çok iyi anlıyor.
Tabiî ki her teknik direktörün bir
oyun felsefesi, farklı bir çalışma
yöntemi ve oyunculara yaklaşma
şekli var. Heynckes ile ilgili çok
etkilendiğimbir anımı paylaşmak
istiyorum… Leverkusen’deki ilk
sezonumda 5. haftada deplas-
mandaWolfsburg’la karşılaşmış-
tık. Wolfsburg da geçen sezonun
şampiyonuydu. Heynckes, karşı-
laşmadan önce bumaçı alırsak
oyunculara 3 gün izin vereceğini
söylemişti. Bunu duyunca daha
da hırslandık tabiî. Oyuna çok iyi
başladık ve 2-0 öne geçtik. Ben
bir asist yapmış ve rakip kaleciyi
bir pozisyonda çalımlayarak bana
faul yapmasına ve kırmızı kart
görmesine sebebiyet vermiştim.
Devre arası hocamız bize ‘’Çok iyi
gidiyorsunuz, ancakmaçı 11 kişi
ile tamamlamamız gerekiyor’’ de-
mişti. İkinci yarının başında bir
hava topuna çıktım. Hakem, dir-
seğimi fazla açtığım için sarı kart
gösterdi. Birkaç dakika sonra
benzer bir pozisyon oldu ve ikinci
sarı kartı görerek oyundan atıl-
dım. Maç ise 3-2 bizimüstünlüğü-
müzle bitti. Fark bire inince
soyunma odasında “Umarım
benimyüzümden puan kaybet-
meyiz” diye düşünüp durmuştum.
Maçtan sonra takım soyunma
odasına geldi ve Heynckes
bana çok sert bir bakış fırlattı. Su-
ratı kıpkırmızıydı. Takımın sportif
direktörü Rudi Völler sakinleştir-
mişti onu. Maçı kazandığımız için
herkese 3 gün izin verilmişti baş-
tan dendiği gibi. Ben de trene bin-
dimve İsviçre’ye, ailemin yanına
gittim. Tamgeri döneceğimgün,
Heynckes aradı beni. “Ailenin ya-
nındaysan bu hafta İsviçre’de kal,
maçı televizyondan izle. Maçtan
sonra Pazartesi günü idmana
bekliyorum” dedi. Hem şaşırdım
hemde çokmutlu oldum. Çünkü
ailemin yanında daha çok vakit
geçirebilecektim. Geri döndü-
ğümde idmanlara daha da hırslı,
güçlü, istekli bir şekilde başladım.
Cezambitmişti. Hafta sonundaki
maçta yine 11’de şans buldumve
çok başarılı bir performans sergi-
ledim. Heynckes, maçın bitiş dü-
düğü ile birlikte bana doğru
yürüdü. Elimi sıktı ve “Futbol bir
şey vermek ve karşılığında bir şey
almaktır” dedi. Bu olay beni çok
etkilemişti. Hiç tahmin etmediğim
halde; antrenmandaki ve o maç-
taki performansımla kendisine de
demek ki cezalı olmama rağmen
verdiği iznin karşılığını verebilmi-
şim. Bunun için de ayrıca mutlu
olmuştum. Kendisi bu olayda ho-
calığını gerçekten göstermişti.
Belki İsviçre’den o gün dönsem,
performansımdaha düşük olabi-
lirdi. Futbol oynadığı dönemde bu
tür şeyleri yaşadığı için neyin
doğru olup olmadığını çok iyi bili-
yordu. Bu da beni çok etkilemişti.
O yüzden zamanında Heynckes
gibi bir hoca ile çalıştığım için çok
mutluyum.
Leverkusen’deki üçüncü sezonu-
nun sonunda ayrılma kararı aldı-
ğını belirtmiştin. O dönem sana
birçok takımdan teklif vardı ve
sen Hoffenheim’i tercih ettin. Bu
tercihin nedenleri neydi ve bura-
daki günlerin nasıl geçti?
O dönemde beni kadrosuna kat-
mak isteyen 8 kulüp vardı. Hof-
fenheim’i tercih etmemin sebebi
ise takımın o dönemki teknik di-
34
Leverkusen ve Hoffenheim’da iki
sezon boyunca yaşadığım sıkıntıların
ardından, kariyerimde yeni bir
başlangıç yapmak istiyordum.
Kasımpaşa da hedefleri olan bir
kulüptü. Kadroda tanıdığım
oyuncular da vardı. Bana yeni
başlangıç imkânını sundu kulüp.
Ben de kulübü ve takımı takip ettim
bu süreçte ve kendimi buraya yakın
hissettim.
Sakatlık süresince futbol oynamanın
kıymetini daha da iyi anladım. Eskisi
gibi sahalara döneceğimdeseniz de
tedavi ve güçlenme aşamasında
zorlandıkça hep kendinizi
sorguluyorsunuz “Eskisi kadar
kuvvetli olabilecekmiyim, şutlarım
aynı oranda ve sertlikte olacakmı?”
diye. Ama asıl önemli olan bunları
hiçe sayarak tamamen pozitif
anlamda düşünmek. Belki de geçen
sezon direkt oynasaydımbu kadar
başarılı olamayacaktım.
Türkiye’de maalesef stadyumlar çok
boş. Bu kadar futbol potansiyeli olan
bir ülkede, stadyumların boş olması
üzüntü verici. Diğer oynadığım
ülkelerde stadyumlar hemen hemen
her maç tamamen doluyordu. Seyirci,
oyunda futbolcuyu etkileyebiliyor
bazen. Özellikle maçın son
dakikalarında verdikleri destekle.
“
“
“