TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
"Türkiye'de futbolcu olmak mucize" 1.02.2007
"Türkiyede futbolcu olmak mucize"
 Londra'da doğdu, Türkiye'ye 20 yaşına gelip seçmelere katıldı ve futbolcu oldu. Aralarında Galatasaray'ın da bulunduğu dokuz kulüpte forma giydi. Son durağı Sakaryaspor. Türk futbolunun yaşadığı sistemsizliğe sert eleştiriler getirirken çözüm formüllerini de birer birer sıralıyor. "Benim hayallerim var" diyor ve gelecekte Türk futbolunun sistemini değiştirmek için savaşmaya adeta ant içiyor.

30 yaşındasın ve Sakaryaspor dokuzuncu durağın. Herkes senin için "kaliteli futbolcu" görüşünde birleşiyor ama senin "bir yerlerde duramamak" gibi bir problemin var gibi görünüyor. Bunun sebebi nedir?

Aslında Galatasaray'a gittiğim zaman çok uzun süre kalmam gerekiyordu. Ancak benim dışımda gelişen olaylar nedeniyle oradan çok çabuk ayrıldım. Gaziantepspor'a geçtim ve çok iyi bir sezon geçirdim. Orda kalmayı düşünüyordum ama Galatasaray ısrarla geri isteyince dönmek durumunda kaldım. Ancak Galatasaray'da forma bulamayınca yine ayrılmam gerekti. Söylediğinize katılıyorum, özellikle Galatasaray'da biraz daha sabredebilseydim belki hâlâ orada oynuyor olacaktım. Ondan sonrasında devamlı takım değiştirmemin sebeplerinden biri ise başarılı sezonlar geçirip iyi teklifler alan bir oyuncu olmamdır.

Transferi için kavga edilen futbolcuydum

İngiltere'den ilk olarak Erzurumspor'a geldin, ardından Soma Linyit, Mersin İdmanyurdu, İstanbulspor, Galatasaray, Gaziantepspor, Malatyaspor, Ankaraspor ve şimdi de Sakaryaspor'da forma giyiyorsun. Galatasaray'a doğru yükselen bir grafik, ardından da bir iniş var. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun? Galatasaray'dan senin dışındaki gelişmeler nedeniyle ayrıldığını söyledin. Neydi o gelişmeler?

İstanbulspor'dan Galatasaray'a gitmeden önce beni Fenerbahçe, Beşiktaş, Fransa'dan Nantes ve Sedan da istiyordu. Buna Adnan Sezgin de birebir şahittir. Bir tercih yapmak zorundaydım ve Galatasaray'ı seçtim. Çünkü Galatasaray gerçekten dünyada tanınan, Avrupa'da başarılar yakalamış ve Fatih Terim gibi bir değeri yeniden geri kazanmış bir kulüptü. Mantıklı bir düşünceyle Galatasaray'ı seçmem gerekiyordu. Ancak Galatasaray'a geldikten iki ay sonra ayrılmam gerektiği söylendi. Bu kadar yükselişte olan ve transferi için bu kadar kavga edilmiş bir futbolcuya gitmesi gerektiği söyleniyorsa bu tabii ki benim dışımda gelişmiş bir olaydır. Gaziantepspor'da kariyerimin en iyi sezonunu geçirdikten sonra Beşiktaş'tan teklif aldım ama yine Galatasaray'ın teklifini değerlendirdim. Ancak yine aynı olayları yaşadım. Eğer başlangıçta Galatasaray'da forma şansı bulamayacağımı söyleselerdi Beşiktaş'a, Fenerbahçe'ye giderdim ve belki hâlâ o takımlarda oynuyor olurdum.

Peki, Nantes'tan, Sedan'dan teklif aldığın güne dönersek, bugünden bakarak "Keşke o takımlara gitseydim" dediğin oluyor mu?

Hayır. Bugün de aynı şekilde düşünüyorum. Eğer geriye dönsem, yine önce büyük bir takımda oynayıp oradan Avrupa'ya gitmeyi seçerdim. Sadece İngiltere'den iyi bir takımdan teklif alsam oraya gitmeyi düşünebilirdim. Çünkü orada doğup büyüdüm. Ailem hâlâ Londra'da yaşıyor. Bir adaptasyon sorunu çekmezdim.

O zaman İngiltere günlerine dönelim. Orada doğdun, futbola da orada mı başladın?

İngiltere'de 16 yaşına kadar zorunlu eğitim var. Ben de okul takımlarında ve bölge karmalarında oynadım. Derslerim yoğun olduğu için herhangi bir kulübün altyapısına girmemiştim. Ailem de futbol oynamama biraz karşıydı. Bu da beni olumsuz etkiledi. Aslında kulüplerin altyapısında oynama fırsatları da yakalamıştım.

Türkiye'ye geldiğinde nasıl futbolcu oldun peki?

19 yaşıma kadar İngiltere'de kaldım, 20 yaşıma bastığımda Türkiye'ye geldim. O dönemde Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden seçilen oyuncuları Türkiye'ye getirip Riva'da maçlar yaptırdılar. Ben de Londra karmasında yer almıştım. O seçmelerde Gençlerbirliği tarafından beğenildim. Ankara'da İlhan Cavcav'la görüştüm. Ancak beni yanlış yönlendirenler oldu. Aslında Gençlerbirliği genç bir oyuncu için çok önemli bir kulüp. Gençlerbirliği'ni redderek başlangıçta bir hata yaptım yani. Erzurumspor'a gittim ve serüvenim böyle devam etti.

Ailen buraya gelip futbolcu olmanı nasıl karşıladı?

Elektrik-elektronik bölümünde okumuş ve diplomamı almıştım. Ailem sıcak bakmasa da ben "En azından bir kere deneyeyim, içimde ukde kalmasın" diye ısrar ettim. Zaten profesyonel olup maçlara başlayınca onlar da kabullendi.

Türkiye'de futbolcu olmak mucize

Uzun yıllardır Türk futbolunun içindesin. İngiltere'deki oyuncu yetiştirme tarzı ile Türkiye'deki arasında ne gibi farklar görüyorsun?

Bir kıyaslama yapmak çok yersiz olur çünkü arada her açıdan büyük farklar var. Türkiye'deki altyapılardan futbolcu yetişmesini mucize olarak görüyorum. Buradaki sahalar, soyunma odaları, tesisler ve teknik adamlar çok yetersiz. Tabii kalburüstü kulüpleri ayırmak gerekiyor. Galatasaray'ı yakından biliyorum, Gençlerbirliği de öyle, oradan da iyi futbolcular çıkıyor. Ama bu durumda ancak 4-5 kulüp sayabilirsiniz. İngiltere'de ise ikinci hatta üçüncü lige bile baktığınızda mükemmel bir tesisleşme ve altyapı sistemi görüyorsunuz. Teknik adamların futbolculara verdiği dersler çok farklı. Bu şartlarda Türkiye'de futbolcu yetişmesini tamamen tesadüf olarak görüyorum. Ama İngiltere'de yeteneğiniz varsa sizi mutlaka bulup piyasaya sürüyorlar.

Teknik adamların yetersizliği derken, sanki Türkiye'deki kulüpler futbolu bırakmış eski oyuncularına iş bulmak için altyapılarını kullanıyor. Oysa altyapıdaki antrenörlerin bambaşka bir formasyonla donanması gerekiyor.

Elbette. Üst yapıda bir teknik adam değişiyor, o da bütün altyapıdaki ekibi değiştiriyor, yerlerine yeni antrenörler getiriyor. Ama A takım antrenörleri sürekli değiştiği için altyapı ekibi de aynı akıbete uğruyor. Maksadım kimseye taş atmak değil, sadece sistemin işleyişini ortaya koymaya çalışıyorum.

Her ne kadar Avrupa'nın üst düzey ülkelerinin futboluna yaklaşıyoruz gibi görünsek de ciddi bir tempo sorunu yaşıyoruz. İngiltere'de ise maçlar neredeyse masa tenisi gibi oynanıyor. Oysa artık saf bir İngiliz futbolundan da söz etmek mümkün değil. Birçok yabancı teknik adam ve futbolcu var Ada'da. Ama oyun temposu hep eskisi gibi sürüyor. Bunun sebebi ne sence?

Öncelikle antrenman bilgileri çok üst düzeyde. Ayrıca "Biz İngiltere'ye yaklaşıyoruz" gibi bir şey de yok. Oraya çok uzağız ve yakalama imkânımız da yok. Çünkü Türkiye'deki çarpık sistem aynı şekilde işliyor. Kimsenin bir değişiklik yapmak gibi bir niyeti de yok. Peki, ne yapabiliriz? Başta Fatih Terim olmak üzere çok değerli hocalarımız var. Fatih Hoca genç milli takım sistemlerini başarıyla uyguluyor. Kulüplerimizin de o modelden esinlenmesi ve altyapılarında uygulaması gerekiyor. Bunu yaptıkları zaman İngiltere'ye yaklaşma yolunun başına geliriz.

Türkiye'de affedilmek çok kolay!

Türkiye'de stadyumlardaki şiddet ciddi boyutlara ulaştı. İngiltere ise holiganizmin vatanı olarak bilinmesine rağmen en azından statlarda bu problemi aşmış görünüyor. Bu konuda neler söyleyeceksin?

Bunun cevabı çok basit. Türkiye'de verilen cezalar çok hafif olduğu için herkes her şeyi yapabileceğini düşünüyor. Ama İngiltere'de sadece futbolda değil, her alanda işlediğiniz suçlar affa uğramaksızın çok ağır bir biçimde cezalandırılıyor. İngiltere'deki statlarda 50 bin kişiyi tek tek tespit edecek güvenlik kameraları var. Olay çıkartan bir seyirci ömür boyu men cezası alıyor. Bu ceza da dört dörtlük uygulanıyor ve o seyirci gerçekten ömür boyu statlara giremiyor.

Ama aynı kamera sistemi Türkiye'deki statlarda da uygulanmaya başlandı.

Evet ancak Türkiye'de cezalar çok kolayca affedilebiliyor, indirilebiliyor ve ertelenebiliyor.

Bu kadar çok takım değiştiren bir oyuncu olarak birçok teknik direktörle çalıştın. Seni en çok etkileyen hangisiydi?

Benim çıkışımı sağlayan Aykut Kocaman'dır. İstanbulspor'da oynarken bana çok güvendi. Sözleriyle ve hareketleriyle destek verdi, büyük bir futbolcu olabileceğimi ve buna inanmam gerektiğini söyledi. Futbolculuk geçmişi bu kadar parlak bir teknik adamın benimle ilgili olumlu düşüncelerini böylesine net biçimde ifade etmesi, kafamdaki kendimle ilgili soru işaretlerini ortadan kaldırdı ve sıçramamı sağladı. Onun dışında Fatih Hoca ile çalışmak büyük bir onur oldu. Bence Türkiye'nin 1 numarası. Gaziantepspor'da çalıştığım Nurullah Sağlam da gelecek vaat eden bir teknik adam.

Takımların bu kadar sık teknik direktör değiştirmesini nasıl değerlendiriyorsun? Mesela siz de ikinci yarıya yeni bir teknik direktörle başladınız. Bu değişikler futbolcuları nasıl etkiliyor?

Çok olumsuz etkiliyor tabii ki. Bir antrenör gidiyor, diğeri geliyor, bir kan değişikliği oluyor ve sadece kısa vadede bir başarı elde ediliyor. Zaten Türkiye şartlarında da uzun vade 1 sezon. İngiltere'ye bakıyorsunuz, tek örnek Ferguson değil. Bolton'un Teknik Direktörü Sam Allardyce da 8 sezondur görev yapıyor ve 10 yıllık bir sözleşme imzaladı. Ama Türkiye'de teknik adamlara tahammül yok. Bu da sistemden kaynaklanıyor. Kulüpler sistemi oturtabilse, çok daha fazla istikrar olacak. Teknik adam geliyor, eksikler tespit ediyor ama eksikler giderilene kadar zaman tanınmıyor. Bu noktada teknik direktörleri çok da suçlamamak gerek. Yöneticilerin iyi bir kulüp teslim etmemesi, iyi şartlar sunamaması sürekli bir devridaime yol açıyor.

Önce sistem, sonra başarı

Peki, senin formülün ne? Kulüpler teknik direktör değişikliğinin yerine neler yapmalı?

Takımların şampiyonluktan ziyade, Türk futboluna ne verebileceklerini planlaması gerekiyor. Türk futbolu için altyapıdan kaç tane oyuncu, kaç tane antrenör çıkartabiliriz, nasıl güzel tesisler kazandırabiliriz hesaplarının içinde olmak lazım. Ama Türkiye'de "Önce başarı gelsin, ondan sonra tesislere bakarız" anlayışı hâkim. Yöneticilerden "Çok güzel planlarımız var, ama bu planlar sizin başarınıza bağlı" sözlerini çok duydum. Halbuki böyle olmaması lazım. Siz yönetim olarak güzel tesisler, güzel bir ortam sunacaksınız. İsterseniz küme düşün, hiç problem olmaz. Çünkü yatırım yapan takımlar mutlaka başarıya ulaşır. İşte Gençlerbirliği örneği ortada. Gençlerbirliği bir tesadüf değil. Sistemini oturtmuş, takır takır işliyor. Hiçbir zaman küme düşme ihtimali yok, borçlu duruma düşme veya birileriyle mahkemelik olma durumu yok.

Peki, sen bir futbolcu olarak bu düşüncelerini yöneticilere karşı dile getirebiliyor musun?

Elbette. Mesela Sakaryaspor'daki, Ankaraspor'daki, Malatyaspor'daki yöneticilerle defalarca bu konuları konuştum. Şu anda Sakaryaspor'un çok ciddi projeleri var. Bunları harekete geçireceklerini söylediler. Yeni sahaları ve tesisleri bekliyoruz.

Çok fazla kulüp değiştirmende bunları söylemenin etkisi var mı? Şu anda dokuzuncu kulübündesin ve doğru söyleyeni de dokuz köyden kovarlar.

Yok, yok. Ben hiçbir kulüpten kötü ayrılmadım. Tüm kulüplerdeki yöneticilerim beni sever ve hâlâ arayıp sorarlar. Bütün kulüplerimde iyi intibalar bıraktım. Galatasaray'da bile onca yaşadığıma rağmen hiçbir problemimi duymamışsınızdır.

Bir şeyleri değiştirmek istiyorum

Bu kadar güzel fikirlerin var, ileride bunları uygulamaya koyacak bir konumda olmayı düşünüyor musun?

Benim hayallerim var. Türk futbolunda bir şeyleri değiştirmek istiyorum. Çünkü düşüncelerimde sağlam temeller var. Ama teknik direktörlük bazında mı, yöneticilik bazında mı olur bunu şimdiden söyleyemiyorum. Türk futbolu bana çok şey verdi, ben de Türk futboluna borcumu ödemek istiyorum. Ömrümün yettiği sürece bir çaba içerisinde olacağım. İngiltere'yi ve Almanya'yı çok yakından takip ediyorum. Onların altyapılarında bizdeki kadar yetenekli oyuncular yok. Ama bizimkiler hammadde olarak kalıyor. Onların çocukları ise çok güzel işlendiği için çiçek açıyor. Bir Türk çocuğu olarak bunu kendime yediremiyorum. Sistemin değişmesi için gücümün yettiğince gecemi gündüzüme katacağım. İngiltere'de teknik adamlık, yöneticilik ve menajerlik eğitimi görmeyi planlıyorum. Ondan sonra da bu sistemleri Türkiye'ye getirmeye çalışacağım.

İngiltere'de son yıllarda bir M.United, Arsenal, Chelsea hegemonyası olsa da çok sayıda şampiyon takım çıktığını biliyoruz. Türkiye Ligi'nin şampiyonluğu ise hep aynı dört takımın etrafından dönüp durdu. Son 23 sezona baktığımızda da şampiyonluk İstanbul dışına hiç çıkmadı. Bu durumu Türk futbolu açısından nasıl değerlendiriyorsun?

Bu durum Türk futbolunun gelişmesi için çok büyük bir engel. Türk futbolunun acilen Anadolu'dan bir şampiyon çıkarması lazım. Ama bu şartlarda Anadolu'dan bir şampiyon çıkması için bir 100 yıl daha beklememiz gerekecek. Çünkü büyük takımlar medyanın gözdeleri. Maç yayınlarında yine onlara öncelik tanınıyor. Havuzdaki para büyük takımdan yana kullanılıyor. Sponsor firmalar büyük takımları tercih ediyor. Seyirci desteği aynı şekilde.

Bu sistem nasıl değiştirilebilir?

Diğer takımların da büyük takım havasına sokulmasıyla. Yapılacak statla, kaliteli teknik adamların yönetiminde düzenlenecek altyapıyla, yönetimlerdeki profesyonelleşmeyle, getirilecek yabancı futbolcuların kalitesiyle… İngiltere'deki, İspanya'daki futbolcu buraya gelmek isteyecek. Bu doğru işleyiş sokaktaki insanın sempatisini ve ilgisini de toplayacaktır. Kulüpler bunları pekâlâ yapabilir. Ama "Biz bu takımı büyük yapacağız" kararlılığını ve akılcılığını göstermeleri gerekiyor. Türkiye'de bazı Anadolu takımları "Biz üç sezon sonra şampiyonluğa oynayacağız" diye piyasaya çıkıyor, ama saman alevi gibi yanıp sönüyorlar. Çünkü devamını getiremiyorlar.

Avrupa'dakinin aksine Türkiye'deki futbolseverlerin üç büyük takımın taraftarı olarak kümelenmesini nasıl değerlendiriyorsun?

Türkiye'deki herkes güçlünün yanında olmayı seviyor. Sokaktaki birisi Sakaryaspor'u veya Ankaragücü'nü tutuyorum dese karşısındakini tatmin edemez. Ama büyük takımların taraftarı olmak bir gündem meselesi, bir muhabbet sebebi. Çocuklar küçüklüklerinden beri üç büyük takımın taraftarı olarak yetişiyor.

Futbolumuz geriliyor

Bu sezon ligin üst sıralarındaki takımlar genel ortalamanın çok üzerinde puan kayıpları yaşadı. Bunu kalitenin yükselmesi açısından bir umut ışığı olarak değerlendirebilir miyiz?

Bu durum kalitenin yükseldiğini değil, büyük takımların biraz aşağıya indiğini gösteriyor. Süper Lig'deki 8. sezonumu yaşıyorum, eskiden büyük takımlarla kafa kafaya oynamak ve puan almak çok zordu. Ama 2-3 sezondur İstanbul'a gidip çok rahatlıkla puan alabiliyoruz. Büyük takımlarda yanlış transfer politikalarından kaynaklanan bir iniş sözkonusu. Zaten Avrupa'daki başarısızlığımız da ortada. Gittikçe geriliyoruz.

Sakaryaspor ilk yarıyı düşme hattında tamamladı. Sence takımda eksik olan neydi?

Sezon başında bazı yanlış transfer oldu. Ayrıca çok iyi giderken bir-iki maçı şanssız bir biçimde kaybettik. Hiçbir zaman mazeretin arkasına sığınmayı sevmem ama bu da bir gerçek. Takım da tecrübesiz olduğu için bir kırılma noktası yaşadık ve ardından yenilgiler çorap söküğü gibi geldi. Biraz tecrübeli olsaydık hemen atlatabilirdik.

Fenerbahçe'yi, Trabzonspor'u yendiniz, Beşiktaş'la berabere kaldınız. Oyuncular biraz da maç mı seçiyor? O takımları yenerken oynadığınız futbolu neden diğer maçlarda tekrarlayamıyorsunuz?

Dediğim gibi tecrübesiz bir takımız. Tecrübesiz futbolcunun kafa yapısıyla büyük maçları vitrin olarak görürsünüz ve "Yüzde 20-30 daha fazla koşayım, biraz daha gözde olurum" diye düşünürsünüz. Fakat denk takımlar karşısında aynı konsantrasyonu gösteremezsiniz.

Sen de sözünü ettiğin oyuncular gibi mi düşünüyorsun? Büyük takımlara karşı daha kolay mı konsantre oluyorsun?

Hayır, ben 30 yaşındayım ve bunlar benim için önemli değil. Elbette Fenerbahçe veya Galatasaray maçında iyi oynamak isterim ama ben Kayseri Erciyes veya Ankaragücü maçında da iyi oynamak istiyorum. 34 maçın 34'ünde de iyi oynamak istiyorum. Elbette gücümün yettiği kadar iyi oynayabiliyorum. Profesyonel bir oyuncu işini her ortamda iyi yapmalı. Zaten Anadolu takımlarının istatistiklerinde, büyük takımlarla yapılan maçlar göz ardı ediliyor. Çünkü veriler alt-üst oluyor. Normalde her maçta 5 top kazanan bir oyuncu mesela Fenerbahçe karşılaşmasında 20 top kazanabiliyor.

Hayat futboldan ibaret değil elbette. Sen futbolun dışındaki yaşamını nelerle dolduruyorsun?

Antrenmanların dışında genellikle evimde eşimle ve çocuğumla birlikteyim. Onlar benim en önemli varlıklarım. Annemle babamla çok sık görüşüyorum. Bir ay önce de Londra'daydım.

Kitap yelpazem çok geniş

Hobilerin, merakların, ilgi alanların neler?

Sezon içinde fazla zamanımız olmadığı için genellikle yazın bu tip faaliyetlerde bulunuyorum. Ailemle birlikte sıcak tatil beldelerine gidiyorum. Geçtiğimiz yaz biraz golf oynamaya çalıştım ama çok da becerebildiğimi söyleyemem. Tenis ve bowling oynamayı çok seviyorum. Bu arada elimde sürekli bir kitap olur. Tercihlerim ise enteresan bir şekilde birbirinden bağımsızdır. Şu anda Alex Ferguson'un otobiyografisini okuyorum. O kitabı bırakıp doğayla ilgili, onu bitirip psikolojiyle ilgili bir kitap okuyabilirim.

30 yaşındasın ve Türkiye'de bu devir yolun sonu gibi değerlendirilir hep. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

30 yaş ilerlemiş gibi görünse de benim futbolcu olarak Türk futboluna vereceğim çok şey var. Bunu da önümüzdeki yıllarda herkese göstereceğim.

Bu hedeflerin arasında yine sıçramalar yer alıyor mu?

Türkiye'de o şablonu yıkamadığımız için bu yaştan sonra bir büyük takıma gitmek çok zor olacak. Ancak Avrupa'da bir takımda olsam, Malatya'da ya da Sakarya'da gösterdiğim performansla çok rahatlıkla sıçrama yapabilirdim.

Tugay bu konuda çok önemli bir örnek zannediyorum. Tugay'ın performansını takip ediyor musun?

Evet, takip ediyorum ve çok da takdir ediyorum. Oldubitti çok sevdiğim bir futbolcu. Kendisi adına çok sevindim. Eğer Türkiye'de olsa belki 5 sene önce futbolu bırakmak zorunda kalırdı. Ancak İngiltere'de aslanlar gibi oynamayı sürdürüyor. Bu da Türkiye'deki kulüpler için çok ciddi bir ders olmalı. O şablonu yıkabilsek ben de rahatlıkla büyük bir takıma geri dönebilirdim. Ancak insanların kafa yapısını değiştiremeyeceğim için oynayabileceğim en iyi kulüpte forma giymek için mücadele edeceğim.

İngilizce bilen bir oyuncu olarak saha içindeki yabancı oyuncuları uyarmak da sana mı düşüyor? Teknik direktörün saha içindeki gözü kulağı haline dönüşmek nasıl bir durum?

Aslında sahada pek önemli değil, çünkü yabancı futbolcular sahada kullanılacak terimleri bir hafta içinde öğrenebiliyor. Ama futbol dışındaki sorunları, ailevi meseleleri, maddi problemleri gibi konularda ben devamlı devreye giriyorum.

Röportaj: Mazlum Uluç