TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
İbrahim Dağaşan: "Futbolu özlemiştim" 3.04.2009
İbrahim Dağaşan: "Futbolu özlemiştim"

Fransa'da doğdu, 17 yaşına kadar hem okul hem de futbol eğitimini bu ülkede aldı. 2001 yılında İnegölspor formasını giyerek Türk futboluyla taşıdı. 1. Lig şampiyonluğunu ve ilk Süper Lig deneyimini Bursaspor'la yaşadı. "Başarılı bir orta saha oyuncusu" kimliğini ise sezon başında transfer olduğu baba memleketinin takımı Sivasspor'da kazandı. Bugünkü çıkışını Sivasspor'un ortamına, teknik adamların yaklaşımına ve hepsinden önemlisi uzun süredir futbol oynamaya olan hasretine bağlıyor.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Bursaspor'da 4 sezon oynadın, şimdi ligin zirvesinde yer alan Sivasspor'un oyuncususun ama Türk futbolseverlerin seni çok yakından tanıdığını söylemeyiz. Anadolu'da top koşturan oyuncuların kaderi bu galiba. İstersen İbrahim Dağaşan'ın kim olduğuyla başlayalım röportaja.

15 Haziran 1984'te Fransa'da doğdum. Üç kardeşiz; bir ağabeyim, bir de ablam var. İkisi de evli ve Fransa'da yaşıyorlar. Hem okul hem de futbol eğitimimi 17 yaşına kadar Fransa'da aldım. 17 yaşıma geldiğimde Paris'te bir maç oynadık. O maçta beni izlemek için Türkiye'den gelenler vardı. Transfer teklifinde bulundular. O güne kadar böyle bir düşüncem yoktu. Fransa'da devam etmek istiyordum. Ama okulda da çok başarılı değildim. Bana İnegölspor'u tavsiye ettiler ve ben de bu tavsiyeye uyarak 2001'de Türkiye'ye geldim.

İnegölspor faslına gelmeden önce, futbola nasıl heves duyduğunu öğrenmek istiyorum.

Fransa'da çocukları 5-6 yaşında futbol oynatmaya başlatırlar. Ben de futbola meraklı bir çocuktum ve televizyonda bütün maçları izlerdim. Babam 6 yaşımda beni futbol okuluna yazdırdı. 17 yaşıma kadar Angers takımının altyapısında oynadım. Takımın tek yabancı oyuncusuydum ama kaptandım. Orada gerçekten çok sevilen bir oyuncuydum. Türkiye'ye gelirken de "Bizi bırakıp gidiyorsun" diye sitem etmişlerdi.

Eğitimini hangi aşamaya kadar sürdürdün?

Okulu futbol kadar sevmesem de başarısız bir öğrenci değildim. Zaten Avrupa'da futbol oynuyorsanız eğitiminizi de sürdürmenizi sağlıyorlar. Liseyi bitirdim ve Türkiye'ye geldikten sonra eğitimime devam etmedim.

Altyapı eğitimini Fransa'da almış ve ardından Türkiye'de yine altyapıya gelmiş bir oyuncu olarak iki ülkenin oyuncu yetiştirme sistemleri arasında ne gibi farklar gördün?

Açıkçası çok büyük farklar yok. Bizim çok yetenekli genç oyuncularımız var. Tek fark, oradaki çocukların okula ve futbola eşit biçimde önem vermesi. Fransa'daki çocuklar haftanın 5 günü okullarına gidip, okul sonrası futbol eğitimi alıyor. İki eğitim uyum içinde sürdürülüyor. Bir de saha şartları açısından fark olduğunu söyleyebilirim.

Fransa'dan ayrılıp İnegöl'e geldiğinde uyum sağlaman kolay oldu mu?

İlk defa ailemden ayrı bir yerde yaşıyordum. Çocukluk arkadaşlarımdan ilk defa ayrılmıştım. Alıştığım şehri bırakmıştım. İnegöl tanımadığım bir yerdi. Tamam Türk'üm ama o güne kadar Türkiye'de hiç yaşamamıştım. İlk geldiğimde Türkçem de bozuktu. İlk 6 ay oldukça zorlandım. Ama sonrasında kolay uyum sağladım ve gerisi de geldi zaten.

İnegölspor, Türk futboluna çok sayıda yetenekli oyuncu kazandırmış bir kulüp. İnegölspor'un sana neler kattığını düşünüyorsun?

2001 yılında İnegölspor'a geldiğimde takım 2. Lig B Kategorisine çıkmış ve 1. Lig'e 6-7 oyuncu vermişti. Ben buraya gelmeden önce takımın bu özelliğini bilmiyordum. İlk geldiğimde Nafi Bilaloğlu Hocam ve yardımcılarının bana katkısı büyük oldu. Fransa'dan farklı bir eğitim ve değişik bir yaşam tarzıyla gelen bir oyuncu olarak Nafi Hocam bana büyük katkı sağladı. Altyapıdan başlayıp A takıma kadar üç sezon boyunca İnegölspor'da önemli deneyimler kazandım.

Bursaspor'a transferin nasıl oldu? Seni beğenip transferini gerçekleştiren teknik direktör kimdi?

Nejat Biyediç'ti. Bursaspor'la bir hazırlık maçı yapmıştık. Bursaspor o sırada Süper Lig'den yeni düşmüştü ve çok iyi bir kadrosu vardı. Gidip gitmeme konusunda tereddütler yaşadım ama sonunda gitmeyi tercih ettim. İkinci sezonumda Raşit Çetiner yönetiminde şampiyonluk yaşayarak Süper Lig'e yükseldik.

Nejat Biyediç seni hangi özelliklerinden dolayı tercih etmişti?

İnegölspor'da da ön libero mevkiinde oynuyordum. Koşmayı, mücadele etmeyi seven, ikili mücadelelerden kaçmayan bir oyun tarzım vardı. Buna biraz da teknik eklendiği için Nejat Hocanın hoşuna gitmişti. Bursaspor'a ilk geldiğimde de her şey olumlu gelişmişti.

Basit ve dikine oynamayı seviyorum

Ön libero günümüz futbolu için kilit bir mevki. O bölgede görev yapan oyuncudan sadece rakip atakları kesmesi değil, aynı zamanda topu da iyi kullanması isteniyor. Sen bu noktada kendini nasıl değerlendiriyorsun?

İnsanın kendisi hakkında yorum yapması çok hoş bir şey değil. Ama dediğim gibi koşmak, mücadele etmek ve topu kazandıktan sonra basit ve dikine oynamak benim oyun stilim.

Her oyuncunun başlangıçta idolleri, benzemek istediği yıldızlar vardır. Senin idolün kimdi?

Çok beğendiğim, oyun tarzını sevdiğim oyuncu Liverpoollu Steven Gerrard. Hem çok agresif hem çok basit oynuyor, gol atıyor, gol attırıyor, bir orta saha oyuncusu olarak çok doğru şeyler yapıyor. Marco Aurelio da Fenerbahçe'de inanılmaz maçlar oynadı. Sürekli olumlu işler yaptı. Onun kötü oynadığı bir maçı hatırlamak kolay değil. Hem iyi pres yapıyor ve takımına top kazandırıyor hem de takımını yönlendiriyordu.

Oynamayan futbolcu mutsuz olur

Bursaspor'da geçirdiğin 4 sezonda çok fazla şans tanınan bir oyuncu olmadın. Sivasspor'un buna rağmen seni transfer etmesini neye bağlıyorsun? Bülent Uygun sende ne buldu da bu transferi gerçekleştirdi?

Açıkçası Bursaspor'dan Sivasspor'a geçişim şöyle oldu. Süper Lig'e çıktığımız ilk sezonda Raşit Hoca bana sonradan da olsa şans veriyordu. Son iki sezonda ise fazla oynama şansı bulamadım. Bu da beni çok rahatsız ediyordu. Çünkü futbolu gerçekten seviyor ve oynamak istiyordum. Hiçbir zaman kapris yapmadım ama oynamayan futbolcu mutsuz olur. Çünkü kendisini işinde başarısız addeder. Bu da beraberinde olumsuzlukları getirir. Bursaspor'da mutsuz ve bu nedenle başarısızdım. Bir an önce gitmeyi istiyordum. Bülent Hocayla da menajerlik yaptığı dönemde Bursa'da tanışmıştık. Bir ağabey-kardeş ilişkimiz oluşmuştu. Aradan birkaç sezon geçti, Bülent Uygun teknik adam oldu. Geçtiğimiz Mayıs ayında konuştuk, bonservisim elimdeydi ve transferim gerçekleşti.

Ailen de Sivaslı değil mi?

Evet, ailem Sivaslı ama ben daha önce Sivas'ta hiç yaşamamıştım. İnsanın kendi kentinde futbol oynaması güzel bir duygu.

Sivasspor'da gerçekleştirdiğin bu çıkışı neye bağlıyorsun?

Futbol oynamayı özlemiştim. İnsan oynadıkça üstüne bir şeyler katar. Hem Bülent Hoca hem diğer hocaların bana güvenmesi, bu güvenin getirdiği rahatlık ve uyum içinde bir takımın parçası olmak performansımı yükseltti.

Sivasspor orta sahada bir kadro zenginliğine sahip. Bu rekabet de senin gelişimine katkı sağlayan bir faktör olarak değerlendirilebilir mi?

Rekabet ortamı bir takım için her zaman olumlu sonuç verir. Hele farklı kulvarlarda yarışan bir takımsanız derin bir kadroya ihtiyacınız vardır. Kulübemizin zenginliği sayesinde oynamayan oyuncuların eksikliğini fazla hissetmeden yolumuza devam ediyoruz.

Geçmişe dönüp baktığında sana katkı yapan teknik direktörleri nasıl sıralarsın?

Sıralamanın en başına Bülent Hocayı koymam gerekir. Eğer o olmasaydı ben bugün burada sizin karşınızda olamazdım. Onun dışında Nejat Biyediç ve Nafi Bilaloğlu hocalarımın da üzerimdeki emeği büyük.

Takımda ağabey-kardeş ilişkisi var

Sivasspor kadrosuna baktığımızda oyuncuların çoğunun ya başka takımlarda gereken patlamayı yapamamış yerliler ya da adı çok da duyulmamış yabancılar olduğunu görüyoruz. Ama Sivasspor'da her biri birer marka haline dönüşüyor. Sence bu işin sırrı

nedir?

Bu iş Bülent Hoca ve yardımcılarının eseri. Biz antrenman yaparken iki hocamız dünyanın dört bir yanında maç izliyor ve oyuncu seçiyor. Mesela Kamanan düşük maliyetle geldi ve kendini ispat etti. Önemli olan zaten düşük maliyetle iyi oyuncuları bulabilmek. Antrenör-oyuncu ilişkilerine gelince, Sivasspor'da gerçek bir ağabey-kardeş ortamı mevcut. Bir sıkıntımız olduğunda çok rahatlıkla hocamızın yanına gidip onunla paylaşabiliyoruz. Bu karşılıklı sıcak ilişkiler oyuncuların performansını da olumlu etkiliyor.

Çok daha büyük bütçelerle kurulan takımlarla başa baş mücadele ediyorsunuz. Bunu nasıl açıklamak gerekir?

Öncelikle hepimiz başarılı olabileceğimize inanan insanlarız. Dışarıdan bakıldığında klasik anlamda yıldız denilecek oyuncumuzun bulunmadığı söylenebilir ama aslında çok kaliteli oyunculardan kurulu bir kadroya sahibiz. Emin olun hangi statta, hangi maça çıkarsak çıkalım içimizde asla "kaybedeceğiz" diye bir endişe yok. Her maça "Kazanacağız" inancıyla çıkıyor ve var gücümüzle mücadele ediyoruz. Hem agresif oluyoruz hem maçı kazanmayı arzuluyoruz. Hiçbir zaman iki-üç hafta sonra oynayacağım maçı aklımıza getirmiyoruz. Hep etap etap konsantre oluyoruz.

Futbolcular sahaya çıkıp oynamayı ister ama antrenman yapmaktan çok hoşlanmaz. Ancak biz Sivasspor'un antrenman performansının da yüksek olduğu biliyoruz.

Antrenman yapmaktan keyif alıyoruz çünkü bir kez yaptığımız idmanı 1 ay sonra tekrarlıyoruz. Çok farklı antrenman modelleri uyguluyoruz. Kamplarımız da son derece faydalı geçiyor. Sezon başında Kartepe'de olsun devre arasında Antalya'da olsun çok iyi çalıştık. Bu nedenle hem fiziksel hem de mental açıdan son derece iyi durumdayız.

"Anadolu'dan bir şampiyon çıkar mı?" sorusunun cevabı, yavaş yavaş "Çıkabilir" şeklinde değişiyor. Bunda da Sivasspor'un payı büyük. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?

Çok iyi bir konumdayız ve olumlu işler yapıyoruz. Amacımız sezon sonunda şampiyon olmak. Bunu istiyoruz, arzuluyoruz, inşallah bu hedefimize ulaşırız. Sivasspor'un şampiyonluğu Türk futbolunda bazı dinamikleri de değiştirir. Öncelikle Sivasspor'u şampiyon yapan oyuncular olarak hepimiz birer apolet takmış oluruz. Turkcell Süper Lig'de şampiyonluk her oyuncuya nasip olan bir şey değil. Bunu yaşarsak, hayatımız boyunca unutulmayacak bir başarı elde etmiş oluruz.

Hedefimiz bitmeyecek

Anadolu'da geçmişte de şampiyonluğa yaklaşan takımlar oldu. Ancak kaçırılan şampiyonluğun ardından o kadroların dağıldığını gördük. Oyuncular takımlarında kalıp Anadolu'dan bir şampiyon çıkarma hedefini sürdürmek yerine büyük takımlardan gelen transfer tekliflerini değerlendirmeyi tercih etti. Sivasspor açısından baktığında oyuncuların içinde "Bu sezon olmazsa önümüzdeki sezon şampiyon oluruz" gibi bir mücadele azmi mi var, yoksa "Biz görevimizi yaptık, artık başkaları gelip devam etsin" diye mi düşünüyorsunuz?

Bülent Hoca ve ekibi 2.5 sezondur takımın başında. Geçtiğimiz sezon Sivas'taki Galatasaray maçında şampiyonluk kaçırıldı. Bu sezon için insanlar Sivasspor'la ilgili çok farklı şeyler düşünüyordu. Intertoto maçları nedeniyle sezona 9 Haziran'da başlamıştık. Bazıları "Bu takım düşüşe geçer" diyordu ama biz tam tersine her kulvarda başarılı olduk. Ancak önemli olan sonunu getirmek ve biz de sonunu getirmek istiyoruz. Hedefimiz bitmeyecek.

Kentlerin takıma verdiği destek başarı için önemli etkenlerden birisi. Şehrin Sivasspor'a verdiği desteğin takımın performansıyla eşdeğerde olduğunu söyleyebilir misin?

Açıkçası biz dışarıda neler yaşandığını çok iyi bilmiyoruz ve işimize bakıyoruz. Ancak Sivas'ta maç oynadığımız zaman, Süper Lig'in liderliğini haftalarca sürdürmüş bir takıma verilmesi gereken desteği tam anlamıyla gördüğümüz de söylenemez. Ben 4 sezon Bursaspor'da oynadım; iki takımın taraftarı arasında fark var. Yalnız şunu da söylemem gerek; İstanbul'a deplasmana gittiğimizde Olimpiyat Stadı'nda 35-40 bin kişi bize destek veriyor. Şehir dışındaki Sivaslıların belki de biraz da hasretin etkisiyle takıma daha fazla destek verdiğini söyleyebilirim.

Takım başarılı olduğunda Sivasspor medyada yer alıyor ama Mehmet Yıldız'ın dışında oyuncuların çok fazla ön plana çıkartıldığını söyleyemeyiz. Bu durum sizi nasıl etkiliyor?

Bundan kesinlikle etkilenmiyoruz. Hepimiz giydiğimiz formanın değerini biliyoruz. Bizim amacımız bulunduğumuz takıma ve şehre hizmet etmek. Medyada yer almışız almamışız hiç önemli değil.

Takım içinde en iyi arkadaşın kim?

Her gittiğim takımda hocalarımla olsun takım arkadaşlarımla olsun herkesle çok iyi anlaşan bir futbolcuyum. Sivasspor'da da mükemmel bir ortam var. Başlangıçta "Bursaspor'dan geldim, acaba burada nasıl bir ortamla karşılaşacağım?" diye düşünmüştüm ama çok güzel bir ortamla karşılaştım. En iyi uyum, en iyi arkadaşlık bizde diyebilirim. Bülent ağabeyimizden malzemeci ve masör ağabeylerimize kadar müthiş bir uyum içindeyiz.

Fransa Ligi'nde oynamak istiyorum

Daha önce Ümit Milli Takım'da oynamıştın. Bundan sonrası için Milli Takım'la ilgili nasıl hedeflerin var?

Söylediğiniz gibi, 6 defa ümit milli olmuştum. Her oyuncu gibi benim de hedeflerim var. Önceliğim, Sivasspor'da başarılı olmak, her oynadığım maçta üstüne bir şeyler katmak ve takımıma hizmet etmek. Sonrasını Allah bilir. Hedeflerimden bir tanesi milli formayı giymek. Bu zaten her futbolcunun en büyük amacıdır. Bir başka hedefim de Fransa Ligi'nde oynamak. Almanya'dan, Belçika'dan çok sayıda Türk oyuncu var ama Fransa Ligi bu anlamda çok zengin değil. Oradan gelen bir Adem Koçak, bir de halen Sochaux'da oynayan Mevlüt Erdinç var. Bir arkadaşıma "Yaşım ne olursa olsun Fransa Ligi'nde oynayacağım" diye söz vermiştim. Bu sözümü yerine getirmek istiyorum.

Lyon, Marsilya gibi takımlarda oynamayı mı hedefliyorsun?

Onlar çok büyük takımlar. O takımlara giderseniz büyük aşama kaydetmiş olursunuz. Benim için takımın adının önemi yok. Belli bir yaştan sonra gidip herhangi bir takımda forma giymek istiyorum.

Arkadaşların seni nasıl bir insan olarak tanıyor? Nelere kızar, nelerden mutlu olursun?

Dediğim gibi kendimden bahsetmem kolay değil. Ama hayatta hiçbir şeye kızmam. Son derece sakin bir insanım.

Özel hayata gelirsek, bekârsın sanırım.

Evet bekârım. Kız arkadaşım da yok. Sivas'ta bekâr arkadaşlarımla birlikte tesislerde kalıyorum. Vakit geçirmek için DVD izliyoruz, tabu, monopoly gibi oyunlar oynuyoruz. Sinemayla aram gayet iyi. Kenan İmirzalıoğlu çok beğendiğim bir oyuncu. TV dizilerini izlerim. Favorim Canım Ailem.

Kitaplarla aran nasıl?

Fena değil. En son Bab-ı Esrar'ı okudum.

Filistin bayrağını bir maçın ardından sahanın ortasına diktin ve bu konu oldukça tartışıldı. Benim merakım şu; bu tavır Filistinlilere özel bir tavır mı, yoksa zulme uğrayan herkes için aynı şeyi yapar mısın?

Kesinlikle yaparım. Bu olay Filistin'de olduğu için hassasiyet göstermiş değilim. Başka bir ülkede olsaydı, o ülkenin bayrağını da dikerdim. Benim vermek istediğim mesaj, orada hayatını kaybeden veya yaralanan çocuklara yönelikti. Bugün orada sakat kalan, okula gidemeyen masum ve günahsız çocuklar var. Gerçekten içime sindiremediğim bir olay yaşandığı için Filistin bayrağını dikmiştim. Amacım barış mesajı vermekti. Politika yapmak benim haddim değil, çünkü politika benim anladığım bir şey değil. Herhangi bir tepki de almadım. Çünkü beni tanıyanlar nasıl bir niyetle hareket ettiğimi gayet iyi biliyor. Böyle bir olay bir daha yaşansa, yine aynı tavrı gösteririm.