TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Gücün ve azmin simgesi: Serdar Özbayraktar 1.01.2009
Gücün ve azmin simgesi: Serdar Özbayraktar

Eskişehirspor'un maçlarında en çok dikkat çeken oyunculardan birisi o. Sadece uzun saçları, taraftarı ateşleyen hareketleri ve yoğun yaşadığı gol sevinçleriyle değil, bitmek bilmeyen enerjisi, kuvveti, çalışkanlığıyla Süper Lig'e renk katıyor. 27 yaşında başlayabildiği Süper Lig yolculuğuna gelene dek yaşadıkları ise bir azim hikâyesi. Futbolcu olabilmek için üniversite kazanan, iki kez ayağı kırılmasına, ağır bir hepatit A hastalığı geçirmesine rağmen direnmesini bilen bir oyuncudan söz ediyoruz.

Röportaj: Nihat Özten

Süper Lig'de ilk sezonunu yaşayan bir oyuncu olmana rağmen gösterdiğin performansla tüm futbolseverlerin beğenisi kazandın. Bize kısaca kendini tanıtabilir misin?

1981 Hopa doğumluyum. Futbola da Artvin Hopaspor'un altyapısında başladım. Hopa'daki imkânların pek yeterli olmadığını düşünüyordum ve bunun için de başka bir yere gitmeyi kafama koymuştum. Bilecik Meslek Yüksek Okulu Elektrik Bölümünü kazandım. Amacım okumaktan çok futbol oynamaktı. Kayıt için Bilecik'e gittiğimde o zamanlar 2. Lig'de oynayan Bilecikspor'la görüştüm ve beni denemelerini istedim. Fakat beni idmana bile çıkarmadan geri çevirdiler. Hopa'ya döndüm ve babama okulu donduracağımı söyledim. Babam da lastikçilik yapıyor ve benim dükkânın başına geçmemi istiyordu. Bu nedenle okulu dondurmama sesini çıkarmadı. 1 sezon daha Hopaspor'da oynadım ve o sezonun sonunda Gençlerbirliği'ne transfer oldum. Kısmet işte, Bilecikspor'da idmana bile çıkarmadılar, 1 sezon sonra Gençlerbirliği'ne transfer oldum. 18 yaşındaydım ve kendimi Milan'a gitmiş gibi hissediyordum.

Gençlerbirliği genç oyuncuları şöhret yapmasıyla bilinir ama biz seni orada hiç izleyemedik.

Gençlerbirliği o sezon şimdiki adı Hacettepe olan Asaş'ı almıştı. Beni Gökhan Ünal ve Sedat Ağçay'la birlikte Asaş'a gönderdiler. 1 sezon Asaş'ta oynadıktan sonra orada devam etmemi istediler. Gençlerbirliği'nde oynamaya geldiğimi söyleyerek kabul etmedim. Sonra bonservisimle birlikte 2. Lig'de oynayan Şanlıurfaspor'a gittim. İlk sezonumda 27 hafta yenilmedik ama maalesef şampiyon olamadık. İkinci sezonun başlarında ayak tarak kemiğim kırıldı ve sezonu kapattım. Sonra Mardinspor'a transfer oldum ancak orada da 3. haftada ayağım kırıldı. Tam düzeldim derken hepatit A oldum. Mardinspor da o sezonun sonunda beni serbest bıraktı. Sonrasında Orduspor'dan iyi bir ücret karşılığında transfer teklifi aldım ama gönlüm nedense orada oynamayı pek istemiyordu. O arada Lig A'ya yükselen Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'un hocası Ali Güneş transfer teklifinde bulundu. Orduspor'un verdiği ücretin yarısına Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'a gittim. İki sezonda yaklaşık 70 maça çıktım. Forvet oynuyordum ve ilk sezonumda 9, ikincisinde 18 gol atıp Eskişehirspor'a transfer oldum.

Asla karamsarlığa düşmedim

Üst üste iki sezon ayağın kırıldığında, hiç "Futbol hayatım bitti" diye düşündüğün oldu mu? O önemli sakatlıkları nasıl atlattın?

Yok, hiçbir zaman karamsarlığa düşmedim. Bırakmak gibi bir şeyi de zaten hiç düşünmedim. Mardin'de oynarken ailem Artvin'den kalkıp beni izlemeye gelmişti. Şanssızlık işte, onların tribünde olduğu maçta ayağım kırıldı. Ama hayat her şart altında devam ediyor. Ben de sakatlık döneminde kendime iyi baktım ve tekrar sahalara döndüm.

Eskişehirspor'a transferin olaylı olmuştu. O süreçten biraz bahseder misin?

Uzun yıllar alt liglerde oynamış ve kendime Süper Lig'de oynamayı hedef koymuştum. Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'daki ikinci sezonumda 18 gol atınca Kayserispor, Konyaspor ve Gaziantepspor'dan teklifler almıştım. Hatta Kayserispor'la büyük ölçüde anlaşmıştım. Ama sonradan devreye Eskişehirsporlu yöneticiler ve Bakan Kemal Unakıtan girdi. Ben de "Bonservis sorunumu halledersiniz gelirim" dedim. Para falan konuşmadan bir anda kendimi Eskişehirspor'da buldum. Aslında pek gönüllü gelmemiştim ama şimdi "İyi ki Eskişehirspor'dayım" diyorum. Sonuçta Eskişehirspor'la 12 sezon sonra Süper Lig'e yükselme sevincini yaşadım.

Geçen sezondan takımda kalıp ilk on birde oynayan iki oyuncudan birisin. Sezon başında yapılan çok sayıda transferin ardından takımda yer bulma konusunda endişen var mıydı?

Hayatım boyunca kadroda yer bulma konusunda tereddüt yaşamadım. İyi olduğum, iyi çalıştığım sürece kadroda yer bulacağımı biliyorum. Sonuçta her teknik adam iyi durumdaki oyuncusunu oynatır. Bir oyuncunun sürekli aynı seviyede olması çok zor. Mühim olan oyuncunun kendisini bilmesi. Ben de kendimi biliyorum.

En önemli artım kuvvetim

Günümüz futbolunun ihtiyaç duyduğu özelliklere sahip bir oyuncusun. Bir yandan gole dönük oynayabiliyorsun, diğer yandan bitmek bilmeyen bir enerjiyle mücadele ediyorsun.

Benim en önemli artım kuvvetim. Kuvvetli olduğum içinde hücuma da defansa da elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum. Zaten kuvvetim sayesinde oynuyorum. Kuvvetsiz olsam kadroda yer bulamam. O yüzden de sürekli diri kalmaya ve takıma elimden geldiğince fazla katkı yapmaya çalışıyorum.

Gerçekten de insan oyun içinde seni izlerken yoruluyor. Çok güçlü ve devamlılığı olan bir oyuncusun. Bu gücün kaynağı nedir? İrsi bir şey mi yoksa sonradan çalışarak kazanılmış bir özellik mi?

Elimden geldiğince ekstra çalışma yaparım ve profesyonelce yaşamaya dikkat ederim. Kendime iyi bakar, ne olursa olsun idmanlardan sonra dinlenirim. Uykumu almaya önem veririm. Futbolda da en önemli şey devamlılıktır. Bir maç güçlü, bir maç güçsüz olmanın anlamı yok. Sonuçta oynayabilmem için kuvvetli olmam gerektiğini biliyorum. Babamın lastikçi dükkânında çalışmış olmak kuvvetime katkıda bulunmuş olabilir. Bir de ben küçükken annem biberonla değil, litrelik şişelerle süt içirirmiş bana. Süt içmeye doyamazmışım.

Niçin kuvvetli olmazsan oynayamayacağını düşünüyorsun?

Başka özelliklerim de vardır tabii ama sonuçta güçlü olmanız lâzım. Günümüz futbolunda güçlü olacak, ayakta kalacak, mücadele edeceksin ki kadroda yer bulabilesiniz. Artık tek başına teknik ve tecrübe bir şey ifade etmiyor. Ekstra tekniği olan bir oyuncu zaten bir takıma yetiyor, ikincisi fazla geliyor. Ama bizim zaten öyle çok ekstra bir oyuncumuz yok.

Geçtiğimiz sezon çok ekstra bir oyuncuyla aynı takımda oynadın. Sergen takım arkadaşındı. Saha içinde koşmayan tipte bir oyuncuyla oynamak diğerlerini nasıl etkiliyor?

Sergen bana göre Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu. Onunla oynamak da büyük avantajdı. O yürüse, oyunda bir dakika bile kalsa, bir ara pası, bir gol vuruşuyla maçı kazandırabiliyor. O tipteki bir oyuncu yeter ki kendinden bekleneni yerine getirsin, ben hamallık yapıp koşmaya razıyım.

Taraftarlar seni çok seviyor. Hatta bu sevgi o kadar ilginç boyutlara geldi ki bir amigo gibi sahanın ortasına gelerek maçlardan önce tribünleri coşturuyorsun.

Geçen sezon başında bir sakatlık geçirdim ve başlarda iyi performans gösteremedim. Yavaş yavaş toparladım. Eskişehirspor'a forvet olarak transfer edilmiştim. Orta sahada görev alsam da insanlar benden gol atmamı bekliyordu. Ama uzun süre gol atamadım. Karşıyaka maçının son dakikalarında golle tanıştım ve maçı 1-0 kazandık. Golden sonra ben zaten kendimi kaybetmişim (Gülüyor). Her şey o golden sonra başladı. Maçın ardından tribüne çağırıp üçlü çektirmemi istediler. Ondan sonra da bu ritüel her maçın öncesinde yaşanmaya başladı. Ama aslında bu sevgi bağını, taraftarın tüm yüreğimle mücadele ettiğimi görüp, beni kendilerinden birisi gibi görmelerine bağlıyorum.

Bank Asya 1. Lig'de oynamak daha zor

Amatörden başlayıp Türkiye'deki profesyonel liglerin tamamında oynamış bir oyuncu olarak Süper Lig'de oynanan futbolla alt liglerdeki futbol arasında sence ne gibi farklılıklar var?

Bence Bank Asya'da oynamak Süper Lig'de oynamaktan daha zor. Çünkü orada mücadele çok daha yüksek. Ben Süper Lig'deki oyunun çok daha iyisini zaman zaman 1. Lig'de oynamışımdır ama burada sürekli göz önündesiniz. Süper Lig'de topu alıyor ve rahat rahat dönüyorsunuz ama 1. Lig'de size nefes bile aldırmıyorlar. Süper Lig'de dört büyük takımdaki çok ekstra birkaç oyuncuyu hariç tutarsak, diğer oyuncular arasında sanıldığı kadar büyük farklar yok.

Süper Lig'de oynamak için tecrübe çok belirleyici bir özellik mi?

Ben 27 yaşındayım ve Süper Lig'deki ilk sezonum. Süper Lig için pek tecrübeli sayılmam ama oynuyorum işte. Sonuçta oyun aynı, kurallar aynı, saha aynı. Tabii birkaç maç için tecrübe ön plana çıkıyordur. Ama kısa bir süre sonra ona da alışılır. Ayrıca insanın ufku burada daha genişliyor. Mesela alt liglerdeyken dört büyükleri, Milli Takım'ı hayal edersiniz ancak burada o hayaller o kadar uzak değildir. Bakın bir Gökhan Gönül örneği var. Geçen sezon alt ligden çıktı, Türkiye'nin en iyi sağ beki oldu. Bu da tecrübenin ve ligler arasındaki farkın çok büyük önem taşımadığını gösterir.

Antrenörüm ne diyorsa o doğrudur

Şimdiye kadar çalıştığın teknik adamlar arasında futboluna en fazla kimin katkı yaptığını söyleyebilirsin?

O kadar çok teknik direktörle çalıştım ki, birinin ismini atlarsam ayıp olur. Ama ben prensip olarak başımdaki teknik adamın bilgisini, tecrübesini tartışmam. Çünkü bilirim ki onunla çelişkiye girersem çalışma arzum kaybolur. Hocam ne diyorsa doğrudur derim ve ona göre hareket ederim.

Son zamanlarda gösterdiğin performansla Milli Takım'dan davet bekledin mi?

Tamam, son zamanlarda iyi oynuyorum ama bu iş devamlılık gerektirir. Bir-iki maç iyi oynamakla olacak iş değil. Onun için performansımı tüm sezona yaymam gerekir. Ben çalışayım, iyi oynayayım da zaten kul görmezse Allah görür.

Peki, senin Milli Takım'da oynamak gibi bir hedefin var mı?

Tabii ki her Türk futbolcusu gibi benim de öyle bir hayalim var. Sonuçta vatanını, milletini temsil etmek çok büyük bir gurur. Böyle bir gururu kim yaşamak istemez ki?

Eskişehirspor geçmişte şampiyonluk kovalamış bir takım. Oyuncular olarak kendinizi o efsane takımın parçası gibi mi hissediyorsunuz, yoksa bir ara 3. Lig'e kadar düşmüş, Süper Lig'e yeni yükselmiş bir takımın oyucusu gibi mi görüyorsunuz?

Doğal olarak kendimizi büyük Eskişehirspor'un oyuncusu olarak görüyoruz. Zaten taraftarımız da ne kadar büyük bir takımın oyuncusu olduğumuz bize hissettiriyor. Eskişehir'deki farklılığı en basit şekilde çarşıya çıktığınızda insanların size yaklaşımından anlayabilirsiniz. Eskişehir'de insanlar Eskişehirspor'la yatıyor, Eskişehirspor'la kalkıyor. Bunu dört büyük takım dışında kolay kolay görmeniz mümkün değil. İnsanlar çocuklarına Eskişehirspor'un mazideki büyüklüğünü öğretiyor, sevgisini aşılıyor ve bunun sonucunda da taraftarlar takımına bağlanıyor, oyuncuya da bunu hissettiriyor.

Eskişehirspor olarak bu sezon ligdeki hedefiniz nedir? Sezon sonunda ligi nerede bitirirseniz kendinizi başarılı sayarsın?

Süper Lig'deki ilk sezonumuz ve düşme potasından uzak, ilk 10'un içinde bir yerde bitirirsek bence başarıdır. İlk sezon olduğu için çok büyük şeyler beklememek lâzım. Ama tabii aldığınız sonuçlara göre hedefiniz de değişebilir. Bizim asıl hedefimiz önümüzdeki sezon üst sıralara, şampiyonluğa oynamak olmalı.

Takım içerisindeki arkadaşlık nasıl?

Çok çok iyi. Herkes iyi niyetli. Bu arkadaşlık sahaya da yansıyor. Biz koşan, mücadele eden bir takımız. Eğer takım olarak hareket etmez, birbirimize saha içerisinde yeterli desteği vermeksek kolay kolay maç kazanamayacağımızı biliyoruz. Eğer kamp sırasında bir odadan çıkıp sorgusuz sualsiz başka bir odaya girip muhabbet edebiliyorsanız, o takımda arkadaşlık iyidir. Bizim takımda da bu var.

Eskişehir'de şampiyonluk isterim

Alt liglerden gelerek Süper Lig'e yükseldin. Bundan sonraki kariyer planlamanda neler var?

Öncelikle Eskişehirspor'a elimden geldiğince her türlü katkıyı sağlamak istiyorum. Takımın kazanacağı başarıya direkt etki eden bir oyuncu olmayı isterim. Ya gol atmalı ya da asist yapmalıyım. Somut bir şeyler ortaya koymalım. Eğer böyle olmuyorsa kendimi kötü hissediyorum. Sadece koşmak yetmiyor. Belki de bu düşüncelerim uzun yıllar forvet oynamamdan kaynaklanıyor. Hedeflerime gelince, milli formayı giymek en büyük hayalim. Ayrıca dört büyüklerde oynamak, şampiyonluk yaşamak da güzel bir duygudur ama ben Anadolu'dan çıkacak bir şampiyon takımın kadrosunda olmayı çok isterim. Örneğin Eskişehirspor'la şampiyonluk yaşamak inanılmaz bir mutluluk olur. Eğer öyle bir şey olursa efsaneleşirsin, heykelinizi dikerler. Böyle bir şampiyonluk, büyük takımlardan birisinde elde edilecek şampiyonlukla kıyaslanamaz bile.

Biraz da özel hayatından söz edelim. Evli misin, futbolun dışındaki zamanlarında neler yaparsın?

Bekârım. Biraz ağırkanlıyımdır. Yatmayı, dinlenmeyi severim. Nadiren sinemaya gider, ara sıra da dışarı yemeğe çıkarım. Evde internette okey oynar, arkadaşlarla yazışırım. Pek televizyon izlemem. Giyinmeme, konuşmama, hareketlerime dikkat etmeye çalışırım. Gençler tarafından örnek alınma ihtimali olan göz önündeki insanların bunlara önem vermesi gerektiğini düşünüyorum.