TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Semih Kaya: Şans kapıyı çalınca 1.10.2012
Semih Kaya: Şans kapıyı çalınca

Onca sakatlık, kiralık gidilen kulüplerde başlangıçta umduğunu bulamamak, Galatasaray'da geçtiğimiz sezonun ilk 3 haftasını yedek kulübesinde, sonraki 5 haftasını tribünde geçirmek ve yeniden kiralık olarak gitme fikrini ciddi ciddi düşünmek. Ardından iki millî stoperden birinin sakatlanıp diğerinin kırmızı kart görmesiyle hiç umulmadık bir zamanda gelen şans. Ve bu şansı harika kullanan 21 yaşındaki oyuncunun hem Galatasaray'da hem de Millî Takım'da bankoya dönüşmesiyle yaşanan peri masalı...

Röportaj: Mazlum Uluç

Genç yaşına rağmen kariyerin bir sakatlıklar tarihi gibi. Tüm bu talihsizliklere rağmen bugün Galatasaray ve A Millî Takım'ın banko oyuncusu olmayı başarmanı nasıl açıklamak gerekiyor?

Bunu tek bir şekilde açıklamak gerekiyor, çok çalışmak ve futbolu sevmek. 5-6 yaşından beri futbol oynuyorum. Mahalle arasında başladığım bu işi şimdi profesyonelce sürdürüyorum. Diğer yandan maddi açıdan da futbol oynamaya ihtiyacım var. Aileme bakmam, hayatımın ilerleyen dönemlerinde kendime rahat bir ortam sağlamam açısından futbol oynamam gerekiyor.

Seninle 2009'un başında ilk röportajı yaptığımızda U18 Takımı'nın oyuncusuydun ve iki ay içinde U21'e sıçradın. Ancak o sezonun sonunda Galatasaray'dan ayrılmak zorunda kaldın. O dönemde ayrılmanı gerektiren olaylar neydi?

Açıkçası o dönemde şöyle bir şey oldu. Portekiz'de U19 Avrupa Şampiyonası elemeleri vardı. Orada bir sakatlık geçirdim ve ameliyat olmak zorunda kaldım. Frank Rijkaard'ın yeni geldiği dönemdi. Ondan sonrasında toparlanmamada gecikme oldu. Tedavime yurtdışında devam etmek zorunda kaldım. Antrenmanlara çıkmaya başladım ama o dönemde Adnan Sezgin, Gaziantepspor'un beni kiralamak istediğini söyleyince ben de oynayabileceğim bir kulübe gitmek adına teklifi kabul ettim.

Ancak Gaziantepspor'da da 1 maç oynayabildin. Bugün geldiğin konuma bakıldığında, orada kıymetini bilemediler denilebilir mi?

(Gülüyor) Zaten Gaziantepspor yönetimindeki Mustafa Kızıl'la hâlâ görüşüyoruz ve bana bunu söylüyor. Onun da ciddi bir pişmanlığı var. O dönemde Gaziantepspor'un başında Jose Couceiro vardı. Bana sürekli olarak, "Antrenmanlardaki performansını çok beğeniyorum, seni oynatacağım" diyordu ama oynatmıyordu. Ancak bu da benim için bir şans oldu. Çünkü Gaziantepspor'da şans bulamayınca Kartalspor'a gittim ve orada ciddi bir çıkış yakaladım.

Ancak Kartal'daki döneminde de sezonun ilk yarısında oynama şansı yakalayamadığını biliyoruz. İkinci yarıda ise düzenli forma giymeye başladığını görüyoruz. Bunun nedeni teknik direktör değişikliği miydi?
Sezonun ilk yarısında takımın başında Ergün Penbe vardı. Kartalspor'un durumu da parlak değildi. Takım sondan üçüncü durumdaydı. Böyle bir durumda özellikle savunma bölgesinde genç oyuncuya fırsat tanımak pek de kolay değil. Ergün Hoca da genç oyuncu oynatma riskine girmek yerine tecrübeli oyuncuları oynatmayı tercih etti.

Kimdi o tecrübeli oyuncular?

Serkan Özsoy ve Mehmet Kahriman. İkisinin de büyük takımlarda oynama tecrübesi vardı ve hoca onları tercih etti. Ancak ilk yarının sonunda takım istenen yere gelemeyince Ergün Hoca ayrıldı, yerine Engin Korukır getirildi. Bu değişiklik benim açımdan da bir dönüm noktası oldu. Engin Hoca beni Genç Millî Takımlardan tanıyan bir teknik direktör. Genç oyunculara çok önem veriyor. Üzerimde gerçekten büyük bir emeği var. Devre arasında Kartalspor'da hazırlık kampına gittiğimde istediğim performansta olmamama rağmen bana şans verdi ve bugün bu noktaya gelmemin başlangıç adımlarını atmamı sağladı.

Ve geliyoruz 2011-12 sezonuna yani senin büyük bir patlama yaptığın sezona. Aslında o sezonun başlangıcı da senin açından çok parlak değildi. Ujfalusi ve Gökhan Zan oynuyor, sen yedekte bekliyordun. Hatta forma giydiğin haftaya kadar son 5 maçta kadroda bile yer almamıştın. 9. haftadaki Kayserispor maçında formayı kaptın ve bir daha da üzerinden çıkarmadın. 9. haftaya kadar neler yaşadın, sonrasında ne oldu?

Dediğiniz gibi başlangıçta kadroda yer alıyordum. Çünkü Servet abinin bir sakatlığı vardı. Ancak Ujfalusi'nin yanı sıra Gökhan Zan ve Servet Çetin gibi A Millî Takım'ın iki önemli isminin bulunduğu bir bölgede forma şansı bulamayacağımı düşünüyordum. Açıkçası kiralanmayı da düşündüm. Ama 8. haftadaki Gaziantepspor maçı benim için dönüm noktası oldu. Kaderimde yine bir Gaziantepspor maçı var yani. O maçta ben kadroda değildim ama Servet abi kırmızı kart görüp Gökhan abi sakatlanınca bana şans doğdu ve ertesi hafta Kayserispor maçına ilk on birde çıktım. Futbol biraz da şans oyunu işte. Bu şansı yakalayınca iyi değerlendirdim.

Peki hiç oynama şansı bulamadığın o ilk 8 haftadaki antrenman performansın nasıldı?

Stoperlerin büyük bir bölümü çalışmayı çok seven hırslı oyunculardır. Ben de öyleyim. Çalışmayı seviyorum ve hırslıyım. Benim o 8 hafta boyunca antrenmanlarda gösterdiğim çaba Fatih Hocanın da gözünden kaçmamış demek ki, bana Kayserispor maçında şans tanıdı.

Fatih Hoca Kayserispor maçında formayı vermeden önce seninle neler konuştu, neler beklediğini anlattı, seni nasıl motive etti?

Son iki antrenmanda oynayacağımı anladım. Fatih Hocam maçtan iki gün önce gelip "Seni oynatacağım" dedi. Fatih Hoca gibi büyük bir teknik direktörün bana bunu söylemesi bile başlı başına bir gurur vesilesi. Bana "Rahat ol, stres yapma, bildiğin gibi oyna" dedi. Maç benim açımdan iyi geçmişti. 2-0 kazandığımız maçın ardından Fatih Hoca soyunma odasında "Bugün Semih'i tutamadık" diye bir de şaka yaptı.

Kayserispor maçı senin için ikinci bir doğuş gibi oldu diyebiliriz. O maçta neler yaşadığını, neler hissettiğini anlatır mısın?

O maçta çok korktuğum bir pozisyon olmuştu. Maçın daha başlarında, benim gibi İzmir'de Altay altyapısında yetişmiş bir oyuncu olan Okay Yokuşlu'ya yaptığım sert müdahale sonucunda sarı kart görmüştüm. Sonrasında korka korka oynadım. Çünkü stoper oynuyorsunuz ve ikinci sarı kartı görme ihtimaliniz yüksek. Böyle bir durumda futbol kariyerim başlamadan bitebilirdi (gülüyor).

Servet Çetin'in şanssızlığı senin şansına dönüşmüş. Aslında Servet'in senin üzerinde etkisi ve emeği olduğunu da biliyoruz. 2009'da Galatasaray'da olduğun dönemde Servet Çetin'in sana, "Süper Lig'de oynayan birçok oyuncudan daha iyisin" dediğini anlatmışın.

Servet abi benimle sürekli konuşurdu. Servet abinin de Gökhan abinin de üzerimde emeği büyüktür. Gökhan abi hâlâ maçlardan önce beni motive eder. İkisi de bir çok başarıyı yaşamış, kendilerini ispatlamış oyuncular. Onların gelip benimle konuşması, bana destek vermesi moralimi yüksek tutuyordu. Hata yaptığım çok maç oldu, büyük maçlarda da hata yaptım. Ama abilerim de hocalarım da hep arkamda durdular. Gökhan abi bana hep iyi oynadığım maçları hatırlatıyor ve sürekli öyle oynamaya devam etmemi istiyor.

Formayı aldıktan sonra kendini sert bir rekabetin içinde buldun. Bu rekabet nasıl yaşandı, formayı geri vermemek için neler yaptın ve yapmaya devam ediyorsun?

Babamın hiç aklımdan çıkmayan bir sözü var; "Zirveye çıkmak için çok çalışırsın, didinirsin, zirveye ulaştığında ellerini bıraktığın an dibe kadar düşersin" der. Galatasaray'a gelmeden önce de "Boğulacaksan büyük denizde boğul" demiş ve bana bu yolu açmıştı. Babamın söylediklerinin çok doğru olduğunu yaşayarak öğrendim. Zirveye çıkana kadar büyük çabalar harcıyorsunuz. Elinizi bıraktığınız an ise aşağıdasınız. Ben de ellerimi bırakmıyorum. Sonuna kadar mücadele ediyorum.

Annen-baban yanında mı yoksa İzmir'de yaşamayı sürdürüyorlar mı?

Dedem, babaannem ve bir abimle eşi İzmir'de yaşamayı sürdürüyor; annem, babam ve diğer abim ise İstanbul'a geldi. Doğup-büyüdükleri yeri benim için bıraktılar. Galatasaray'da oynamaya başladıktan 4 hafta sonra İstanbul'a geldiler. Florya'da bir ev kiraladım, hep birlikte kalıyoruz. Bu sene de tesislere yakın bir yerde ev almayı planlıyorum.

2011-12 sezonu sadece senin açından değil, Galatasaray açısından da çok başarılı geçti. Şampiyonluk yaşadığın o sezonun bir genel değerlendirmesini yapar mısın?

Bir takımda başarı istiyorsanız öncelikle teknik heyetiniz sizinle arkadaş gibi olacak, takım içindeki arkadaşlık bağları da çok güçlü olacak. Galatasaray'da geçen sezon bunlar vardı. Takım olarak iyi bir performans sergiledik. Her oyuncu maçlarda ortalama 11 kilometre koşuyordu ve herkes birbirinin açığını kapatmaya çalışıyordu. Böyle olunca başarı da arkasından geliyor.

Bazı takımlarda yerli oyuncularla yabancı oyuncuların kaynaşması kolay değildir. Zaman zaman farklı gruplaşmalar yaşanır. Galatasaray'da ise geçtiğimiz sezon müthiş bir bütünleşme var gibi duruyordu.
Geçtiğimiz sezonlarda Galatasaray'da da bazı yabancı oyuncuların uyum problemi yaşadığını biliyoruz. Bu da normal bir şey. Çok farklı bir arkadaşlık ortamına geliyorsunuz ve uyum sağlamanız kolay değil. Ama geçtiğimiz sezon gelen yabancı oyuncular sanki bizden biri gibiydi. İnsan ancak 4-5 yıl bir arada oynadığı oyuncularla bu kadar yakın bağlar kurabilir. Galatasaray olarak bu kaynaşmanın da avantajını yaşadık.

Galatasaray savunmasının tek genç oyuncusu sensin. Yanında ise ustalar oynuyor. Şimdi sakatlansa da uzun süre partnerin olan Ujfalusi nasıl bir oyuncu? Onunla diyalogların nasıl?

Onunla oynamanın bana büyük katkı sağladığını söyleyebilirim. Taraftarlarımızın da söylediği gibi, Ujfalusi savunmanın şefi. Bana nerede ne yapmam gerektiğini, nasıl pozisyon alacağımı sadece antrenmanlarda değil maçlarda bile gösteriyordu. Ujfalusi gerçekten de çok büyük bir savunma oyuncusu.

Onunla ilgili bu sezonun başında "sorumluluk almıyor" gibi eleştiriler yapılıyordu...

Kesinlikle katılmıyorum. Bizim savunmamızda şöyle bir şey vardı; genç oyuncu olduğum için önde ben basıyordum, o da arkayı toparlıyordu. Görevi oydu ve bu görevi de çok iyi yerine getiriyordu. Savunma dörtlüsünde birlikte oynadığımız oyunculardan Hakan abi de Eboue de kariyerleri belli oyuncular. Eboue 8 sezon Arsenal'de forma giymiş bir oyuncu. İngiltere gibi çok büyük bir ligden gelmesine rağmen hiçbir komplekse kapılmadan burada da işine en iyi biçimde konsantre oluyor. Bu arada çok sempatik bir oyuncu olduğu için tribünlerle de arası çok iyi.

Bu sezon başı itibarıyla Galatasaray'ın en sancılı bölgesi savunma olarak görünüyor. Kişisel hatalardan çok fazla gol yediniz. Yan toplarda da bir zaaf gözleniyor. Oysa geçtiğimiz yıldan beri birlikte oynayan oyunculardan kurulu bir savunmanız var. Bu zaafları nasıl izah etmek gerekir?

Yediğimiz goller rakip takımın pozisyona girerek attığı goller değil. Hepsi bizim bireysel hatalarımızdan kaynaklandı. Bence bu durumu sezon başı olması ve bazılarımızın henüz sezona adapte olamamasıyla açıklayabiliriz. Sezon ilerledikçe bu hataların ortadan kalkacağını hep birlikte göreceğiz. Çünkü bu savunma dörtlüsü geçtiğimiz sezon ligin en az gol yiyen defans hattı olarak rüştünü ispatlamıştı. Bence sorun sezon başı adaptasyonuyla ilgili. Galatasaray'ın geçtiğimiz sezona da böyle başladığını unutmamak gerek.

Ujfalusi'nin sakatlanması üzerine Galatasaray Cris'i transfer etti. Onu nasıl bir oyuncu olarak değerlendiriyorsun?

Açık konuşmak gerekirse Galatasaray'a transfer olmadan önce Cris'i izleme fırsatım olmamıştı. Ama transferinin hemen ardından Ujfalusi'nin onunla ilgili olarak "Savunmaya çok yararlı olacak" açıklamasını okudum. Ujfalusi böyle bir şey söylüyorsa mesele yok demektir. Benim için Ujfalusi ne diyorsa o (gülüyor).

O bölge için alternatiflerden birisi de Dany. Dany hakkında neler söylersin?

Dany bir stopere göre inanılmaz süratli. Ben Türkiye'de o kadar süratli bir açık oyuncusu olduğunu bile sanmıyorum. Ayrıca özgüveni çok yüksek, ayakları çok iyi. Galatasaray'a çok faydalı olabilecek bir stoper.

Rekabet tavanda yani...

Rekabet başarıyı getiren önemli bir faktör zaten. Rekabet varsa kalite artıyor, herkes kendine dikkat etmek ve hata yapmamak zorunda oluyor. Ben iyi olduğum sürece formamı kaybetmeyeceğimi biliyorum ve çalışmalarımı da bu yolda sürdürüyorum.

Bu sezon şampiyonluk yarışının nasıl geçeceğini tahmin ediyorsun? Şampiyon kadroya önemli takviyeler yapan Galatasaray'ı hangi takımlar zorlayacak?

Türkiye'de bütün takımlar iyi oyuncular aldı. Bu sezon "Biz şampiyon oluruz, farklı önde gideriz" diyemem. Bunu hiç bir takım için söyleyemeyiz. Beşiktaş için genç oyunculara kaldılar deniliyordu, bize karşı oynadıkları maçta ne kadar güçlü olduklarını herkes gördü. Bu lig her türlü sürprize gebe bir lig. Biz de kadro kalitemiz doğrultusunda bu ligi en üst noktada bitirebilmek için elimizden gelenin daha iyisi ortaya koymaya çalışacağız.

2009'daki röportajında "Kendi stilimi oluşturmak isterim. İleride birilerinin, 'Semih Kaya'yı örnek alacağım' demelerini tercih ederim" demiştin. Bugün geldiğin noktada bu hedefine ne kadar yaklaştığını düşünüyorsun?

Ben hâlâ bu sözümün arkasındayım ve kendi stilimi oluşturmak istiyorum. Bu arada sosyal medyada bazı genç arkadaşlarımız bana "Seni örnek alıyoruz" diye mesaj atıyor. Demek ki bu hedef doğrultusunda adımlar da atmışım. Ama bu arada elbette beğendiğim oyuncular da var. O dönemde tanımadığım için Ujfalusi'den söz etmemiştim ancak bugün beni etkileyen, örnek alınması gereken oyunculardan birisi olarak görüyorum kendisini. Her ne kadar oynamasa da Gökhan abinin özellikle kuvvet yönünü çok beğeniyorum. Dünyada beğendiğim stoperlerden birisi Cannavaro'ydu ama futbolu bıraktı. Halen oynayanlardan John Terry'yi çok beğeniyorum. Benim forma numaram da Terry'ninki gibi 26. Ama bu tamamen bir tesadüf. Kartalspor'da bana 26 numaralı formayı vermişlerdi. Bu benim tercihim değildi. O formayla çıkış yapınca forma numaramı da değiştirmedim ve sonraki sezonlarda da 26 numarayı giymeye devam ettim.

Özel çalışmalar yapmayı sürdürüyor musun?

Elbette. Galatasaray'ın performans uzmanı Scott Piri beni ve Emre Çolak'ı özel bir programla çalıştırıyor. Antrenmandan önce ve sonra özel çalışmalarımız oluyor. Bu çalışmaları yapmamızı Fatih Hoca istiyor. Mesela Emre Çolak'ta geçen sezonla bu sezon arasında çok büyük bir fiziksel fark var.

Bir dönem Galatasaray altyapısından gelen oyuncuların takımdan gönderilmesinin ardından camiada bir umutsuzluk oluşmuştu ama şimdi büyük bir değişim var. Emre Çolak ve Aydın Yılmaz da başarılı performanslar gösteriyor.

Genç oyuncular Galatasaray açısından çok değerli. Çünkü onlar kulübün kendi evlâtları. Bize sahip çıkacak birisi lâzımdı, o da geldi. Fatih Hoca genç oyuncuları gerçekten çok seviyor. Kızdığı oyunculara daha çok değer verdiğine inanıyorum. Hata yaptığımızda bize kızıyor. Ama buna üzülmüyorum. Bir daha yapmamam gerektiğini, kendimi daha fazla geliştirmem gerektiğini düşünüyorum. Bu durum takımdaki bütün genç oyuncular için geçerli. Genç oyunculara şans vermek cesaret istiyor. Fatih Hoca kendini kanıtlamış, kimseden korkusu olmayan bir teknik direktör olduğu için bu cesarete fazlasıyla sahip. Dolayısıyla kim iyiyse ona şans veriyor. Oyuncunun ismine ya da yaşına bakmıyor. Benim hata yaptığım maçlar oldu, medya tarafından eleştirildim ama Fatih Hoca hep arkamda durdu. Bunu da ertesi maçta bana şans vererek gösteriyor.