Previous Page  42-43 / 168 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 42-43 / 168 Next Page
Page Background

önemli bir şey. Ben agresif bir

oyuncuydum. Ama şahsa değil topa

agresiftim…

Kariyerinizde unutamadığınız

maçlar hangileri?

Çokmaç var…Mesela Fenerbahçe

ile şampiyon olduğumuz sene Gazi-

antepspor ile efsane bir maç oyna-

mıştık. 3-0 geriye düştükten sonra

4-3 kazanmıştıkmaçı… Onu unuta-

mam. Mesela Samsun’daki şampi-

yonlukmaçı… Beşiktaş’ta

Fenerbahçe’ye karşı oynadığım

kupa maçı... Ya aslında çokmaç var.

Birkaç maç vererek diğerlerinin de

önemsiz algılanmasını istemiyo-

rum. Aklıma direkt gelen bunlar.

Ya da ilk oyuna girdiğimmaç…

Bundesliga 2’deydi… Bundesliga’da

iseWerder Bremenmaçında ilk kez

sahaya çıkmıştım…

Şimdi 19 yaşına geri dönelim.

Avrupa’da yaşayan her Türk genci

gibi siz de “Türkiye mi, başka bir

millî takımmı?” çelişkisini yaşadı-

nız mı? O dönemTürkiye’den size

teklif geldi mi? Almanya’yı seçer-

ken hangi kriterlere dikkat ettiniz?

Şimdi şöyle söyleyeyim… Şu an

Türk Millî Takımı bu yönde çok

büyük çalışmalar yapıyor. Genç

yaşta oyuncuları Millî Takımkadro-

suna almak için ciddi çaba harcı-

yorlar. Benimdönemimde durum

biraz daha farklıydı. Ben her zaman

söylüyorum, TürkMillî Takımı’nda

oynamayı çok isterdim. Ama şu an

1980’li yıllardan bahsediyoruz. İlk

teklif Alman Millî Takımı’ndan geldi.

Benimkariyerim için çok önemliydi.

Çünkü Millî Takım’da oynamak

demek, kendi yaş grubunun en iyisi

olmak demek… Dolayısıyla kendi

oynadığın takımda bu durum sana

ayrı bir avantaj kazandırıyor. Orada

uluslararası deneyimkazanıyorsun.

Özgüvenin artıyor. Kendi oynadığın

takımda A takıma çıkma ihtimalin

güçleniyor. Bu zincirleme bir olay…

İyi eğitim alıyorsun. Dolayısıyla

Alman Federasyonu’na bana bu

imkânları sağladığı için teşekkür

ediyorum. Tabiî ki TürkMillî Ta-

kımı’nda oynamayı çok isterdim.

Ama benimdönemimde geriye

dönüş yoktu. Şimdi U21 bile oyna-

sanız Millî Takımdeğiştirebiliyorsu-

nuz. Ama benimdönemimde statü

farklıydı. U18’de Millî Takım forması

giydimve dönüşümmümkün ol-

madı. Alman Millî Takımı’nda forma

giydiğim için de bir pişmanlık yaşa-

madım. Türkiye’de oynayabilsey-

dim, böyle bir imkân olsaydı, Amillî

olma sayım çok daha fazla olurdu.

Hans-Jürgen Dörner tarafından

FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası’na

çağrıldınız. 19 kez Almanya 21 Yaş

Altı Millî Takımı, iki kez de

Almanya AMillî Takımı’nın

formasını giydiniz. Bumaçlardan

birisi Konfederasyon Kupası’nda

ABD’ye 2-0 yenildiğiniz karşılaşma

ki omaçta 41. dakikada oyuna dâhil

oldunuz. Diğeri de 2000 Avrupa

Şampiyonası Elemeleri’nde Türkiye

ile oynanan ve 0-0 bitenmaçtı.

Omaçta da 89. dakikada oyuna

girdiniz. Bugün geriye dönüp

baktığınız zaman Almanya

tercihini nasıl yorumluyorsunuz?

İlginç bir ayrıntı var orada… Türkiye

ile oynadığımız maçta Mustafa

Denizli Teknik Direktördü… İlkmaç

Konfederasyon Kupası’ydı zaten.

İkinci maçta beraberlik Alman Millî

Takımı’na yarıyordu. Birinci oldu

zaten. Türkiye de İrlanda ile karşıla-

şarak işi bitirdi. Aslında benim

temennimgerçek oldu. Elele final-

lere kalmaktı temennim…

Nasıl bir histi Türkiye’ye karşı oy-

namak ya da o sahada bulunmak?

Tabiî diğer maçlar gibi olmuyor.

Kendi anavatanımız. Türkiye’de fut-

bol oynuyoruz. Orada yapabileceği-

niz iki taraflı hata futbol kariyerinizi

ciddi anlamda etkileyebilir.

Almanya adına yapacağınız hata

Almanya’da, Türkiye adına yapaca-

ğınız bir hata da Türkiye’de sizi zor

durumda bırakır. Zaten son dakika-

larda skoru korumaya yönelik bir

hamleydi oyuna girmem… Hatta bir

taç atışı sırasında Tayfun Korkut ile

dirsek dirseğe bir mücadeleye gir-

dik. İkili mücadeleydi. Takım arka-

daşımdı aynı zamanda… Bunlar

olabiliyor. Türkiye gerçekten iyi

oynamıştı. 0-0 bizim için şanslı bir

skordu.

Şu an baktığımız zaman neden

sadece iki maç Amillî formayı

giyebildiniz? Bu sayı neden iki

maçta kaldı?

Almanya’da Lothar Matthaeus ile

bile oynadım. Stefan Effenberg’le

oynadım. Genç Millî Takımlarda hiç

yedek kalmadım, hep ilk 11’de oy-

nadım. Amillî takımda az oyna-

mamı ise şuna bağlıyorum. Doğru

zamanda sakatlığımdan dolayı gi-

demediğim zamanlar oldu. Teknik

direktör değişiklikleri oldu, bunlar

da beni etkiledi. Mesela Berti Vogts

millî takıma çağırdı beni. Daha son-

rasında Erich Ribbeck geldi ve o da

çağırdı. Rudi Völler geldikten sonra

ise kendi iskeletini oluşturdu. Zaten

Türkiye’de oynadığım için biraz

gözden uzaktım. Türkiye Ligi’ni

o kadar çok takip etmiyorlardı.

Bugün Türkiye’de forma giyen yerli

oyuncuların üçte biri Avrupa’da

yetişti ve Türkiye’ye geldi. Av-

rupa’da 5 milyon Türk olduğunu

düşünürsek, 80milyonluk ülke-

mizden sizce neden bu kadar az sa-

yıda oyuncu çıkıyor? Avrupa’daki

farkları bu yollardan geçmiş bir

oyuncu olarak bize anlatır mısınız?

Kurulan organizasyon, verilen eği-

timve sağlanan imkânlarla ilgili bir

durumbu. Türkiye’yi de doğru

okumak lâzım. Herkes İstanbul’da,

İzmir’de, Antalya’da yaşamıyor.

Doğu’daki şartların aynı olmadığını

göz ardı edemezsiniz. Mesela do-

ğuda bir futbolcu var, çok yetenekli.

Ama o yeteneklerini sergileyebile-

ceği ortamyok. Dolayısıyla o oyun-

cuyu siz çıkartamıyorsunuz. Ama

Almanya ya da Avrupa öyle değil.

Her futbolcu bu işe hobi olarak baş-

lıyor. O yaş grubundaki çocukların

ailelerine bir yönden çok karşıyım.

Futbol gözde spor diye çocuklarını

futbolcu yapmak istiyorlar. Belki

çok iyi bir tenisçi olacak, belki çok

iyi bir basketçi olacak. Ama herkes

futbolu takip ettiği için zorla futbola

yönlendirdiğinizde olmuyor. Dolayı-

sıyla ben bunu oradaki imkânlara,

iyi eğitime ve organizasyona bağlı-

yorum. Türkiye bu konuda aşama

kaydetmiyor mu? O dönemlere kı-

yasla çok ediyor. Biz şu anda UEFA

A kursu görüyoruz. UEFA A demek,

14-16 yaş grubuna nasıl eğitim

verilmesi gerektiğini anlatmak

demek… Dolayısıyla bu eğitimleri

alan teknik adamlar daha dona-

nımlı olacağı için yetenekli oyuncu-

ları bulup çıkartmak daha kolay

olacaktır. Türkiye’yi doğru okumak

lâzım. Bir çocuk sabahtan akşama

kadar okulda. Onun haricinde ders-

leri var. Futbola zaman ayırmak

lâzım. Almanya’da futbolu geliştir-

mek için okullarla anlaşma yapıyor

federasyon… 2000’li yıllarda sistemi

değiştirdiler. Alman futbolu kriz-

deydi. Dediler ki “Bazı şeyleri değiş-

tirmemiz gerekiyor.” Zaten tesisleri

vardı; teknikleri ve antrenmanları

değiştirdiler. Okullara yöneldiler.

Almanya belki de dünyanın en zen-

gin federasyonu ama bu parayı

rezervde tutacak değil. Onu gelişim

için harcıyor. Zaten amaç da bu

olmalı. İstanbul’da olan bir çocuk

içinmesela trafiği göz ardı edemez-

siniz. Çocuğun vaktinin olması

lâzım. Ama bugün bakıyorum ço-

cuklar vakitlerini sosyal medyada

ya da sanal oyunlarla geçiriyor.

Çocukları spor yapmaya teşvik

etmemiz gerekir. Türkiye’de bir

takım şeyler yapılıyor ama bunun

için de bir süre lâzım. Almanya bir

günde buraya gelmedi…

Kariyerinizde çok önemli teknik

adamlarla çalıştınız. Birisi Al-

manya ile Dünya Kupası’nı kazan-

mış Joachim Löw, diğeri de

kazandığı kupaları buraya yazarak

sığdıramayacağımız Vicente del

Bosque. Mustafa Denizli gibi büyük

bir değer var. Bu büyük kariyerli

hocalara baktığınız zaman çalışma

stilleri ile ilgili bize neler söylersi-

niz? Bu isimlerin ne farkı var?

Ben çok değerli hocalarla çalıştım.

Hepsinden de bir şeyler öğrendim;

öğrenmeye çalıştım. Eleştirdiğim

yönleri olmadı mı? Oldu. “Teknik

adam olsambunu böyle yapardım”

dediğimyerler de oldu. “Ben bu

pencereden bakmamıştım. Bu bana

bir şeyler kattı” dediğimhocalarım

da oldu. Bence bu bir zenginliktir.

Bugün çalıştığımhocalardan ikisi

dünya şampiyonu olduysa çok da

yanlış şeyler yapmış olamazlar.

Ne farklı hocampeki?

Antrenman tarzları farklı olabilir.

Futbolcularla iletişimi değişik

olabilir. O dönemki oyuncu kadrosu

farklı olabilir. Çok iyi bir teknik

adamolabilir ama oyuncu kadrosu

yeterli değildir. Medya ile ilişkileri

farklı olabilir. Her teknik direktörün

kendine göre bir tarzı vardır ama

totalde baktığımız zaman futbolu

çok farklı bir yere taşımamak lâzım.

Futbol basit bir oyun, eğer biliyor-

san… Böyle de bir cümle var.

Bir dönemTV’de spor yorumculuğu

yaptınız. Ancak sanırım içinizdeki

futbol tutkusunu yorumculuk

kesmedi ve teknik adamolarak

yolunuza devam etmeye karar

verdiniz. Bu kararı nasıl aldınız?

Futbolu çok erken yaşta bıraktım.

Bir an öyle bir karar aldımve

bıraktım. Bıraktıktan iki hafta

sonra TV’de yorumculuğa başladım.

O dönemkamp, seyahat, maç

döngüsünden uzaklaşmak istedim.

Dolayısıyla teknik direktörlük o

dönembana biraz daha uzak duru-

yordu. Ne yapmak istediğimle ilgili

sağlıklı bir karar verebilmek ama-

cıyla, ama futboldan da kopmamak

için için yorumculuk yaptım.

Keyif de aldım… Dolayısıyla futbol

ailesinin içinde kaldım. Bu dönemde

UEFA B kursuna gittim. Hatta kurs

arkadaşlarımSergen Yalçın ve

Yusuf Şimşek’ti… Zamanla bu arka-

daşlarımın teknik direktörlük yap-

tığını gördüm. Kendi akranlarımın

Süper Lig’de olduğunu görünce

hem çokmutlu oldumhemde “Ben

de mi yönelsem” diye düşündüm.

42

43