Previous Page  40-41 / 168 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 40-41 / 168 Next Page
Page Background

TerimHocanın takımın başında bu-

lunması, istikrarın sağlanması, iyi

oyuncuların varlığı gibi faktörler

karşısında biz sürekli transferler

yapan, yenilenen bir takımhalin-

deydik. Dolayısıyla bire bir maçlarda

başarı sağlayabiliyorduk ama takım

olarak kupa kazanamıyorduk. Mus-

tafa Hocanın gelişiyle birlikte farklı

bir ortam oluştu. Yönetimde o des-

teği ve güveni sağladı. Doğru trans-

ferler yapıldı. Bir teknik direktör için

ilk senesinde şampiyon olmak

kolay bir iş değildir. Çünkü Fener-

bahçe’de ya şampiyon olursunuz,

ya gidersiniz mantığı vardı o dö-

nemlerde. Mesela Joachim Löw çok

iyi bir sezon geçirmesine rağmen

ikinci oldu ve gönderildi. Löw kötü

bir teknik direktör müydü? Elbette

hayır. Zaten sonrasında nerelere

geldiğini hep birlikte gördük. Dünya

Kupası’nı kazandı. Mustafa Deniz-

li’nin tecrübesi çok önemliydi o

dönem. İlk kez bir Türk teknik

direktör şampiyon oldu o sene

Fenerbahçe’de…Mustafa Hocanın

tecrübesi, ülkeyi bilmesi, güven

vermesi hepimizi itti. Sonmaçta

şampiyonluğu kazandık.

Mustafa Denizli ile oyuncu olarak

çalıştınız. Şimdi yardımcısısınız.

Sizin gözünüzde oyuncuyken nasıl

bir Mustafa Denizli vardı, şu an

yardımcısı olarak nasıl bir Mustafa

Denizli var?

Muhakkak arada fark var.

Çünkü futbol gelişiyor. İyi teknik

direktörlerin de bu gelişime uyum

sağlaması lâzım. Tabiî ki temel

prensipleri hâlâ aynı. Benim futbol-

culuğumdöneminde gördüğüm

noktaları bugün de kendisinde

yakalayabiliyorum. Ama dediğim

gibi futbol gelişiyor ve teknik direk-

törler de kendilerini geliştiriyor.

Zaten geliştiremezlerse bu eroz-

yonda ayakta duramıyorlar.

Futbolcu olarak çok şey öğrendim

Mustafa Hocamdan. Şimdi de tek-

nik direktör olarak çizginin diğer

tarafında onun tecrübelerinden

faydalanmaya çalışıyorum. Tabiî

teknik direktörlük yapmak isteyen

bir insanın da kendisini geliştirmesi

lâzım. Yoksa bütün teknik direktör-

ler aynı olur.

FriedhelmFunkel ismi kariyeriniz

için önem arz ediyor. Funkel, Uer-

dingen 05’te sizi A takıma aldı.

Fenerbahçe’den ayrıldığınızda da

bir sezon yine Funkel’in çalıştırdığı

FC Köln’de forma giydiniz. Gözü hep

üzerinizde miydi? Kendisiyle nasıl

bir ilişkiniz var?

Funkel’le 16 yaşında çalışmaya

başladım. A takımda idmanlara

çıkartıyordu beni. Hafta sonu genç

takımda oynuyordum. Dolayısıyla

benimher yönümü bilen, gelişimimi

takip eden birisi. Zaten ben Fener-

bahçe’de oynarken Alman Amillî

oldum. Benimmillî takımdaki

maçlarımı da izledi. Gelişimimi

zaten biliyordu. Bildiği, tanıdığı

oyuncuyu transfer etmiş olması da

doğal bir şeydi. Zaman zaman halen

görüşüyorum.

Köln’den sonra dört sezon

Beşiktaş’ta forma giydiniz. Hatta

gollerinizden birisini eski takımınız

Fenerbahçe’ye attınız. Beşiktaş

günleriniz nasıl geçti?

Türkiye’de camia değiştirmek kolay

bir iş değildi. Köln üzerinden Beşik-

taş’a geldiğim için bu sıkıntıyı çok

yaşamadım. Ama bence taraftar

samimiyete bakıyor. Eğer sen

imzayı attığın andan itibaren ger-

çekten kendini o camiaya ait görü-

yorsan, sahada terini akıtıyorsan,

o samimiyeti verebiliyorsan seyirci

seni kabulleniyor. Ben yayıncı ku-

ruluşta yorumculuk yaptığımdö-

nemlerde Beşiktaş Stadı’na gidince

de sevgi ve saygıyla karşılanıyor-

dum, Fenerbahçe Stadı’nda da aynı

şekilde karşılanıyordum. Galatasa-

raymaçlarına gittiğimde de tepki

almadım. Galatasaray’da da futbol-

severler sevgi-saygı gösterdi. Bu

bence futbolu bırakmış birisi için

taş’ın, Galatasaray’ın,

Trabzonspor’un büyük

takımlar olduğunu bili-

yordum. Fenerbahçe’yi

seçersem şampiyonluk

yarışında olan bir takıma

gelecektim. Alman-

ya’daki takımımküme

düşmemeye oynayan,

orta sıralarda bir takımdı.

Fenerbahçe ile Şampi-

yonlar Ligi’nde oynama

şansını elde edecektim.

İyi de bir teklif yaptılar ve

ben de bu teklifi kabul

ettim. İyi ki de etmişim.

7 senede Fenerbahçe’de

13 hocayla, sayısını bile-

meyeceğimoyuncuyla

çalıştım. Büyük takıma

gelmek zordur, ama

kalmak daha da zordur.

Hele ki gençseniz!..

Aslında gelişimimi

Fenerbahçe ile devam

ettirdimdiyebilirim.

196maçta sadece 10

Mayıs 1998 tarihinde 2-1

kazandığınız Gençlerbir-

liği maçında tek golünüz

var. Kariyerinizin tama-

mında da FC Köln’de bir,

Beşiktaş’ta iki olmak

üzere 297 maçta dört gol

attınız. Bugün geriye

dönüp baktığınız zaman

dört gol atmış olmayı

nasıl değerlendiriyorsu-

nuz? “Keşke biraz daha

deneseydim” diyor

musunuz?

Bu biraz oynadığınız

pozisyonla alâkalı.

Biliyorsunuz ben defans

oyuncusuydum. Ama de-

fans oyuncusu gol atmaz

diye de bir kaide yok. Ge-

nellikle kornerlerde raki-

bin son adamını çabuk

bir oyuncu olduğum için

ben tutuyordum. Çünkü

dönen toplarda tehlike

olmaması gerekiyor bili-

yorsunuz. Rakibin ileri

uçtaki oyuncusunu

marke ediyordum. İleri

çıkmazsanız gol atma

şansınız da çok olmaz.

Ama sayısal olarak çok

golcü bir oyuncu olmadı-

ğım söylenebilir…

Fenerbahçe’yle Atatürk

ve Başbakanlık Kupa-

sı’nı kazandınız. Beşik-

taş’la iki Türkiye Kupası

kazandınız. Tek şampi-

yonluğu 2000-2001 se-

zonunda Fenerbahçe ile

yaşadınız… Şampiyon

olmak nasıl bir duygu?

O şampiyonluğumu da

Mustafa Denizli Hocamla

birlikte yaşamıştık. O

dönemgerçekten Fener-

bahçe çok çalkantılı bir

dönemden geçiyordu.

Dediğimgibi 7 senede 13

teknik adamgeldi. Çok

oyuncu gelip gidiyordu.

İstikrarın olmadığı bir

dönemdi. Dolayısıyla

başarıyı yakalamak da

çok zordu. Galatasaray o

senelerde lige ambargo

koyup üst üste dört sene

şampiyon olmuştu. Fatih

40

41

Türk Millî Takımı şu anda yurtdışındaki

genç yaşta oyuncuları kadrosuna almak

için ciddi çaba harcıyor. Benim

dönemimde durumbiraz daha farklıydı.

Ben her zaman söylüyorum, Türk Millî

Takımı’nda oynamayı çok isterdim. Ama

ilk teklif Alman Millî Takımı’ndan geldi.

Futbol değişti, oyuncular da değişti.

Sizin onlara yaklaşımınız da çok önemli.

Onların da birer birey olduğunu,

farklı karakterlerden oluştuğunu

unutmayacaksınız. Futbolculuk yapmak

çok daha kolaydı. Teknik direktör olarak

birçok şeyden sorumlusunuz. Ekibinizin

iyi olması lâzım.

Tayfun Korkut, B. Leverkusen’in teknik

direktörlük görevini üstlendi. Çokmutlu

oldum. Ne kadar çok çalıştığını

biliyorum. Bu hedefin bir sınır noktası

yok. Çalıştığınız zaman başarılıysanız

zaten hayalleriniz de gerçek olur. Üç dil

konuşuyorum; Türkçe, Almanca ve

İngilizce… Dolayısıyla bu işi sadece

Türkiye’de değil yurtdışında da

yapabilirim.