Previous Page  38-39 / 168 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 38-39 / 168 Next Page
Page Background

Buldukları yetenekli çocukları bir

eve yerleştiriyorlardı. Bir evde 7-8

oyuncu kalıyordu. Bu oyuncuların

başında bu evi yöneten bir karı-

koca bulunuyordu. Aynı zamanda

aile ortamı da sağlanıyordu. Çocuk-

lar kaldıkları evin yakınında bir

okula gidiyordu. Bu şartlarda bir

maaş alıyorlar ve futbol hayatlarını

sürdürüyorlardı. Bu yaşlardaki ço-

cukların çoğu kendi yaş gruplarının

millî takımlarında görev alan oyun-

culardı. Mesela ülkeyi tarıyor ve

Hamburg’dan bir oyuncu buluyor-

lar. Kendi yaş grubunda millî takı-

mında oynayan bir oyuncumesela…

Onu transfer ediyor. Kendisine

yaşayabileceği, okula gidebileceği

imkânları sağlıyorlar. Aile ortamı

sunuyorlar. Benimdönemimde

takımımkendi yaş grubunda

Almanya şampiyonluğuna oynu-

yordu. Benimyaş grubumda U15

Almanya Millî Takımı’nda oynayan

5 oyuncu vardı. Benim şansım,

kulübün evime çok yakın olma-

sıydı. Tesadüfen altyapı anlamında

en iyi takıma çok yakındım. Ama

ben de direkt orada başlamadım.

Bir yerlerde oynarken görüp

beğendiler ve transfer ettiler.

17 yaşında Alman pasaportunu

aldınız ve Uerdingen 05’in A takı-

mına yükseldiniz. Çok genç yaşta

Bundesliga ve Bundesliga 2 tecrü-

besi yaşadınız. O dönemki Alman

futbolu nasıldı?

Genç oyuncunun direkt A takıma

çıkması o senelerde de çok kolay

bir iş değildi. Dediğimgibi, Uerdin-

gen takımı oyuncuları altyapıdan

çıkartıp parlatan ve yüksek rakam-

lara satan bir kulüptü. Böyle bir

stratejiyle yönetiliyordu. Onların

mantığı şuydu; altyapıya ciddi yatı-

rımyapsak da her sene bir oyuncu

çıkartıp satabilirsek harcadığımız

paranın kat be kat fazlasını kazana-

biliriz. Bu şekilde takıma da destek

olabiliyorlardı. Dolayısıyla yaş grup-

larında oyuncuları belirliyor ve

üzerlerine gidiyorlardı. Tabiî ki her

oyuncu profesyonel olamıyordu.

Ama benimle oynayan oyuncuların

aşağı-yukarı hepsi profesyonel

oldu. Kimi çok başarılı oldu, kimi az

başarılı oldu ama profesyonel oldu-

lar. Markus Feldhoff vardı mesela…

Bayern Münih’e gitti, Bayer Lever-

kusen’de oynadı. Futbolseverler

hatırlayacaktır. Onun dışında Bun-

desliga’da oynayanlar oldu. O yaş

grubunun çok parlak oyuncularının

bir kısmının da bir sonraki aşamaya

geçemediklerini de gördük tabiî ki…

1996’da Fenerbahçe’ye transfer

oldunuz ve sarı-lacivertli takımda

7 sezon boyunca forma giyip

196 maça çıktınız. O yılları nasıl

hatırlıyorsunuz?

Genç yaşta Bundesliga’da oyna-

maya başladım. O dönemde oyna-

yan Türk oyuncuyu bırakın, o yaş

grubunda A takımda oynayan genç

oyuncu bile yok denecek kadar

azdı. Bu da tabiî oynadığınız kulüple

alâkalı. Ben oynadıktan ve formayı

da kaptıktan sonra göz önünde

oldum. Tabiî aynı dönemlerde Al-

manya’nın U18, U19, U20 ve U21 Millî

Takımlarında direkt oynayan oyun-

cuydum. U21’de oynuyorsanız zaten

hemen göze batıyorsunuz. Bu arada

Bundesliga takımları da genç oyun-

cuları takip ediyor. Dolayısıyla ora-

dan da taliplerimvardı. Fenerbahçe

de talip olunca farklı bir durum or-

taya çıktı. Normalde benimTürkiye

ile bağlantım sadece tatil zamanla-

rıydı. Ama Fenerbahçe’nin, Beşik-

böyle. Her takımın sahası ve

tesisi var. Almanya bir spor

ülkesi. Orada yapmak iste-

diğiniz hangi spor dalıysa;

bunu rahatlıkla yapabiliyor-

sunuz. Üstelik 1980’lerden

bahsediyoruz. Çocuğunuz

tenis oynamak, ok atmak

veya kürek çekmek isti-

yorsa onu bu spor dalına

yönlendirebiliyorsunuz.

Almanya tesis, okul ve

eğitmen anlamında size

her türlü fırsatı ve imkânı

sağlıyor.

Her branşın bir tesisi ve

okulu var değil mi hocam?

Yanlış anlamıyoruz…

Evet kesinlikle. Dans etmek

isteyen dans okuluna gidi-

yor. Yüzmek isteyen yüzme

okuluna gidiyor. Üstelik

bunun için ailelerin büyük

meblağlar harcamalarına

gerek yok. Cüzi harcama-

larla çocuklar istedikleri

sporu yapabiliyor. Devlet

büyük oranda bu yükü

üstleniyor ve imkân sağlıyor

çocuklara…

Bugün teknik adamolabil-

mek için UEFA A kursunda-

sınız. Bugünkü Mustafa

Doğan olarak 1986 yılına

geri dönüp baktığınız

zaman ilk kez formasını

giydiğiniz Uerdingen 05 ta-

kımında nasıl bir eğitim al-

dığınızı anlatır mısınız bize?

Demin de söylediğimgibi o

dönem amatör takımların

bile çok iyi imkânları vardı.

Uerdingen 05’in vizyonu

genç oyuncuları yetiştirip

satmak üzerine kuruluydu.

Bunun için altyapıya çok

büyük önemveriyorlardı.

7-8 tane çim sahaları vardı.

Oyuncularına ciddi bir

maddi destek sağlıyorlardı.

Nasıl bir sistemvardı der-

sek; ülkede 14-15 yaşındaki

bütün oyuncuları tarıyor ve

ailelerini ikna ediyorlardı.

38

39

Almanya bir spor ülkesi. Orada

yapmak istediğiniz hangi spor

dalıysa, bunu rahatlıkla

yapabiliyorsunuz. Çocuğunuz tenis

oynamak, ok atmak veya kürek

çekmek istiyorsa onu bu spor dalına

yönlendirebiliyorsunuz. Almanya

tesis, okul ve eğitmen anlamında

size her türlü fırsatı ve imkânı

sağlıyor.

Uerdingen 05’in vizyonu genç

oyuncuları yetiştirip satmak

üzerine kuruluydu. 7-8 çim

sahaları vardı. 14-15 yaşındaki

bütün oyuncuları tarıyor,

buldukları yetenekli çocukları bir

eve yerleştiriyorlardı. Bu

oyuncuların başında bu evi yöneten

bir karı-koca bulunuyordu.

Çocuklar evin yakınında bir okula

gidiyor ve bir maaş alıyorlardı.

Türkiye’de camia değiştirmek kolay

bir iş değildi. Köln üzerinden

Beşiktaş’a geldiğim için bu sıkıntıyı

çok yaşamadım. Ama bence taraftar

samimiyete bakıyor. Eğer sen

imzayı attığın andan itibaren

gerçekten kendini o camiaya ait

görüyorsan, sahada terini

akıtıyorsan, o samimiyeti

verebiliyorsan seyirci seni

kabulleniyor.

Yayıncı kuruluşta yorumculuk

yaptığımdönemlerde Beşiktaş

Stadı’na gidince de sevgi ve saygıyla

karşılanıyordum, Fenerbahçe

Stadı’nda da aynı şekilde

karşılanıyordum. Galatasaray’da da

futbolseverler sevgi-saygı gösterdi.

Bu bence futbolu bırakmış birisi için

önemli bir şey. Ben agresif bir

oyuncuydum. Ama şahsa değil topa

agresiftim.