

Buldukları yetenekli çocukları bir
eve yerleştiriyorlardı. Bir evde 7-8
oyuncu kalıyordu. Bu oyuncuların
başında bu evi yöneten bir karı-
koca bulunuyordu. Aynı zamanda
aile ortamı da sağlanıyordu. Çocuk-
lar kaldıkları evin yakınında bir
okula gidiyordu. Bu şartlarda bir
maaş alıyorlar ve futbol hayatlarını
sürdürüyorlardı. Bu yaşlardaki ço-
cukların çoğu kendi yaş gruplarının
millî takımlarında görev alan oyun-
culardı. Mesela ülkeyi tarıyor ve
Hamburg’dan bir oyuncu buluyor-
lar. Kendi yaş grubunda millî takı-
mında oynayan bir oyuncumesela…
Onu transfer ediyor. Kendisine
yaşayabileceği, okula gidebileceği
imkânları sağlıyorlar. Aile ortamı
sunuyorlar. Benimdönemimde
takımımkendi yaş grubunda
Almanya şampiyonluğuna oynu-
yordu. Benimyaş grubumda U15
Almanya Millî Takımı’nda oynayan
5 oyuncu vardı. Benim şansım,
kulübün evime çok yakın olma-
sıydı. Tesadüfen altyapı anlamında
en iyi takıma çok yakındım. Ama
ben de direkt orada başlamadım.
Bir yerlerde oynarken görüp
beğendiler ve transfer ettiler.
17 yaşında Alman pasaportunu
aldınız ve Uerdingen 05’in A takı-
mına yükseldiniz. Çok genç yaşta
Bundesliga ve Bundesliga 2 tecrü-
besi yaşadınız. O dönemki Alman
futbolu nasıldı?
Genç oyuncunun direkt A takıma
çıkması o senelerde de çok kolay
bir iş değildi. Dediğimgibi, Uerdin-
gen takımı oyuncuları altyapıdan
çıkartıp parlatan ve yüksek rakam-
lara satan bir kulüptü. Böyle bir
stratejiyle yönetiliyordu. Onların
mantığı şuydu; altyapıya ciddi yatı-
rımyapsak da her sene bir oyuncu
çıkartıp satabilirsek harcadığımız
paranın kat be kat fazlasını kazana-
biliriz. Bu şekilde takıma da destek
olabiliyorlardı. Dolayısıyla yaş grup-
larında oyuncuları belirliyor ve
üzerlerine gidiyorlardı. Tabiî ki her
oyuncu profesyonel olamıyordu.
Ama benimle oynayan oyuncuların
aşağı-yukarı hepsi profesyonel
oldu. Kimi çok başarılı oldu, kimi az
başarılı oldu ama profesyonel oldu-
lar. Markus Feldhoff vardı mesela…
Bayern Münih’e gitti, Bayer Lever-
kusen’de oynadı. Futbolseverler
hatırlayacaktır. Onun dışında Bun-
desliga’da oynayanlar oldu. O yaş
grubunun çok parlak oyuncularının
bir kısmının da bir sonraki aşamaya
geçemediklerini de gördük tabiî ki…
1996’da Fenerbahçe’ye transfer
oldunuz ve sarı-lacivertli takımda
7 sezon boyunca forma giyip
196 maça çıktınız. O yılları nasıl
hatırlıyorsunuz?
Genç yaşta Bundesliga’da oyna-
maya başladım. O dönemde oyna-
yan Türk oyuncuyu bırakın, o yaş
grubunda A takımda oynayan genç
oyuncu bile yok denecek kadar
azdı. Bu da tabiî oynadığınız kulüple
alâkalı. Ben oynadıktan ve formayı
da kaptıktan sonra göz önünde
oldum. Tabiî aynı dönemlerde Al-
manya’nın U18, U19, U20 ve U21 Millî
Takımlarında direkt oynayan oyun-
cuydum. U21’de oynuyorsanız zaten
hemen göze batıyorsunuz. Bu arada
Bundesliga takımları da genç oyun-
cuları takip ediyor. Dolayısıyla ora-
dan da taliplerimvardı. Fenerbahçe
de talip olunca farklı bir durum or-
taya çıktı. Normalde benimTürkiye
ile bağlantım sadece tatil zamanla-
rıydı. Ama Fenerbahçe’nin, Beşik-
böyle. Her takımın sahası ve
tesisi var. Almanya bir spor
ülkesi. Orada yapmak iste-
diğiniz hangi spor dalıysa;
bunu rahatlıkla yapabiliyor-
sunuz. Üstelik 1980’lerden
bahsediyoruz. Çocuğunuz
tenis oynamak, ok atmak
veya kürek çekmek isti-
yorsa onu bu spor dalına
yönlendirebiliyorsunuz.
Almanya tesis, okul ve
eğitmen anlamında size
her türlü fırsatı ve imkânı
sağlıyor.
Her branşın bir tesisi ve
okulu var değil mi hocam?
Yanlış anlamıyoruz…
Evet kesinlikle. Dans etmek
isteyen dans okuluna gidi-
yor. Yüzmek isteyen yüzme
okuluna gidiyor. Üstelik
bunun için ailelerin büyük
meblağlar harcamalarına
gerek yok. Cüzi harcama-
larla çocuklar istedikleri
sporu yapabiliyor. Devlet
büyük oranda bu yükü
üstleniyor ve imkân sağlıyor
çocuklara…
Bugün teknik adamolabil-
mek için UEFA A kursunda-
sınız. Bugünkü Mustafa
Doğan olarak 1986 yılına
geri dönüp baktığınız
zaman ilk kez formasını
giydiğiniz Uerdingen 05 ta-
kımında nasıl bir eğitim al-
dığınızı anlatır mısınız bize?
Demin de söylediğimgibi o
dönem amatör takımların
bile çok iyi imkânları vardı.
Uerdingen 05’in vizyonu
genç oyuncuları yetiştirip
satmak üzerine kuruluydu.
Bunun için altyapıya çok
büyük önemveriyorlardı.
7-8 tane çim sahaları vardı.
Oyuncularına ciddi bir
maddi destek sağlıyorlardı.
Nasıl bir sistemvardı der-
sek; ülkede 14-15 yaşındaki
bütün oyuncuları tarıyor ve
ailelerini ikna ediyorlardı.
“
“
“
“
38
39
Almanya bir spor ülkesi. Orada
yapmak istediğiniz hangi spor
dalıysa, bunu rahatlıkla
yapabiliyorsunuz. Çocuğunuz tenis
oynamak, ok atmak veya kürek
çekmek istiyorsa onu bu spor dalına
yönlendirebiliyorsunuz. Almanya
tesis, okul ve eğitmen anlamında
size her türlü fırsatı ve imkânı
sağlıyor.
Uerdingen 05’in vizyonu genç
oyuncuları yetiştirip satmak
üzerine kuruluydu. 7-8 çim
sahaları vardı. 14-15 yaşındaki
bütün oyuncuları tarıyor,
buldukları yetenekli çocukları bir
eve yerleştiriyorlardı. Bu
oyuncuların başında bu evi yöneten
bir karı-koca bulunuyordu.
Çocuklar evin yakınında bir okula
gidiyor ve bir maaş alıyorlardı.
Türkiye’de camia değiştirmek kolay
bir iş değildi. Köln üzerinden
Beşiktaş’a geldiğim için bu sıkıntıyı
çok yaşamadım. Ama bence taraftar
samimiyete bakıyor. Eğer sen
imzayı attığın andan itibaren
gerçekten kendini o camiaya ait
görüyorsan, sahada terini
akıtıyorsan, o samimiyeti
verebiliyorsan seyirci seni
kabulleniyor.
Yayıncı kuruluşta yorumculuk
yaptığımdönemlerde Beşiktaş
Stadı’na gidince de sevgi ve saygıyla
karşılanıyordum, Fenerbahçe
Stadı’nda da aynı şekilde
karşılanıyordum. Galatasaray’da da
futbolseverler sevgi-saygı gösterdi.
Bu bence futbolu bırakmış birisi için
önemli bir şey. Ben agresif bir
oyuncuydum. Ama şahsa değil topa
agresiftim.