

maçı oynaması gerekecekti. Söz
konusumaçta Almanlar sahadan
7-2 galip ayrıldı ve çeyrek finalde
Yugoslavya’nın rakibi oldu. Yugos-
lavya ile oynanacak olanmücadele,
bir bakıma iki yıl önce olimpiyatlar-
daki yarı finalin de rövanşı niteliğin-
deydi. Omaçı 3-1 kaybetmiş olan
Almanlar bu kez sahada daha etkili
olan taraftı. Maçın başlarında Hor-
vat’ın kendi kalesine attığı golle üs-
tünlüğü ele alan Federal Almanya,
son dakikalarda bir gol de Rahn ile
bularak 2-0’lık galibiyete ve yarı
finale uzanmıştı.
Finalde yeniden
Macarlara karşı
Federal Almanya’nın yarı finaldeki
rakibiyse Avusturya’ydı. Her ne
kadar karşılaşma öncesinde ibre
biraz Avusturya’dan yana gibi gö-
zükse de maç başladığında Federal
Almanya’nın turnuvadaki en iyi
oyununu oynadığı görülecekti. İlk
yarıyı Hans Schafer’in golüyle 1-0
önde kapatan Federal Almanya,
ikinci yarının başında da MaxMor-
lock’la farkı ikiye çıkarmıştı. Birkaç
dakika sonra Avusturya, Probst ile
farkı bire indirdiyse de ardından
sahne alma sırası Walter kardeşler-
deydi. Önce FritzWalter penaltıdan
durumu 3-1’e getiriyor, sonrasında
Ottmar Walter farkı üçe çıkarı-
yordu. 64’üncü dakikada Fritz,
penaltıdan bir gol daha attığındaysa
skor 5-1 olmuş ve maç bir bakıma
sona ermişti. Son dakikada Ott-
mar’ın attığı golse skoru belirli-
yordu.
Herberger’in takımı, aldığı bu etki-
leyici galibiyetle birlikte finale yük-
selmişti yükselmesine ama
karşılarına bir kez daha Macaristan
çıkmıştı ve futbol kamuoyunun ne-
redeyse tamamı, Macarların rahat
bir biçimde kupaya uzanacaklarını
düşünüyordu. Macarlar, henüz iki
hafta öncesinde Federal Almanya’yı
zaten 8-3’le bozguna uğratmıştı.
Bunun dışında oynadıkları son 31
maçta yenilgi yüzü görmezlerken
bu karşılaşmaların 27’sini kazan-
mışlardı. 1952’de olimpiyatlarda,
1953’te de Orta Avrupa Kupası’nda
şampiyonluk elde etmişler, ayrıca
son sekiz ay içerisinde İngiltere ile
oynadıkları iki maçta da 6-3 ve
7-1’lik galibiyetlere imza atmışlardı.
Macaristan çok güçlüydü belki ama,
özellikle 8-3’lükmaçla ilgili çoğu
kişinin gözden kaçırdığı önemli bir
detay vardı, o da Herberger’in
maçta deneysel bir 11 ile oynamış
olmasıydı. Herberger, söz konusu
maçta Macaristan’ın galibiyete
yakın taraf olduğunu, diğer yandan
Türkiye’nin de Güney Kore’yi zor-
lanmadan geçeceğini biliyordu.
Dolayısıyla iki takımın üç gün sonra
bir play-offmaçında karşılaşması
muhtemeldi. Macaristan’a karşı
fazla efor sarfedip üç gün sonra
gruptaki neticeyi belirleyecek asıl
maça yıpranmış halde çıkmaktansa
Herberger, takımın yarısını Maca-
ristanmaçında dinlendirmeyi tercih
etmişti. Ayrıca oynattığı oyuncula-
rın da bazılarını farklı mevkilerde,
farklı taktiksel anlayışlarla görev-
lendirmişti. Kurt hoca, bunu yapar-
ken de turnuvada daha sonradan
Macaristan’la tekrar
karşılaşabileceklerini düşünmüş ve
Macarların çalıştırıcısı Gusztav
Sebes’i yanıltmayı hesaplamıştı.
Bern Mucizesi
Yine de bu planlamalar, final maçı
başladıktan kısa bir süre sonra an-
lamını yitirecek gibiydi. Zira Macar-
lar henüz altıncı dakikada Puşkaş
ile 1-0 öne geçmiş, iki dakika sonra-
sındaysa Czibor farkı ikiye çıkart-
mıştı. Bern’inWankdorf Stadı’nın
tribünlerinde yer alan yaklaşık 60
bin kişi de Macarlardan bir büyük
farklı galibiyet daha beklemeye
başlamıştı. Fakat Almanlar bu nok-
tadan sonra beklenmedik bir reak-
siyon gösterecekti. 10. dakikada
Morlock farkı bire indiriyor, 18. da-
kikaya gelindiğindeyse Rahn skoru
eşitliyordu: 2-2.
Macarların taktiksel açıdan alâme-
tifarikaları, o günün standart dü-
zeni kabul edilenWM taktiğini
(3-2-2-3), santrfor Hidegkuti’yi
geriye çekerek oyun kurucu gibi
kullanırken sağ iç Puşkaş ve sol iç
Kocsis’i ileri sürmeleri veWW
(3-2-3-2) biçiminde bir formasyon
ortaya koymalarıydı. Hidegkuti ge-
riye geldikçe rakip santrhafı da pe-
şinden sürüklüyor ve bu da Puşkaş
ile Kocsis’e daha çok hareket alanı
açıyordu. Herberger bu tuzağa düş-
memek için santrhafı Liebrich’e
alan savunması görevi vermiş ve
Hidegkuti’yi de orta sahadan Eckel
ile markaja almıştı. Macarların
ikinci oyun kurucusu görevindeki
Bozsik’e de sol açığı Schafer ile
markaj uygulayan Herberger,
böylece rakibinin oyununu büyük
ölçüde bozmayı başarmıştı.
Erkenden 2-2’ye gelen final maçı,
bu dakikadan sonra etkisini iyice
arttıran yağmurun da sayesinde
uzun süre kilitlenip kalacaktı.
Bitime altı dakika kaldığındaysa
sessizliği bozan taraf bir kez daha
Rahn’ın attığı golle Federal Almanya
oluyordu. Wankdorf Stadı şoktaydı.
Neredeyse kimsenin beklemediği
bir skor ortaya çıkmıştı. Macarlar
kalan kısıtlı süre içinde son bir ça-
bayla maçı uzatmalara götürmeyi
denedilerse de Puşkaş’ın attığı bir
gol ‘ofsayt’ gerekçesiyle sayılmaya-
cak ve böylece maçı 3-2 kazanan
Federal Almanya, tarihinin ilk
dünya şampiyonluğuna ulaşacaktı.
Turnuvanınmutlak favorisine karşı
2-0’lık yenilgiden 3-2’lik galibiyete
ulaşılarak Dünya Kupası’nın kaza-
nılması, Alman futbol literatürüne
‘dasWunder von Bern’ (Bern Muci-
zesi) olarak geçiyordu. Bu zaferin,
II. Dünya Savaşı’nın bitiminden
sadece dokuz yıl sonra kazanılmış
olmasıysa, ona çok daha büyük bir
anlamkatmaktaydı.
Bayrağı Schön’e devretti
Herberger yönetimindeki millî
takım, kazanılan bu dünya şampi-
yonluğu sonrasında iki Dünya
Kupası ve bir olimpiyatta daha boy
gösterecekti. Bunlardan ilk olarak
1956 Melbourne Olimpiyatları’nda
yer aldılar. Üstelik bu kez, dört yıl
öncekinin aksine, birleşik bir Alman
olimpik takımı da oluşturulmuştu.
Ancak turnuvanın ilk turunda
Sovyetler Birliği’ne 2-1 yenilecek-
lerdi. O SSCB ise daha sonrasında
altınmadalyayı da kazanacaktı.
Federal Almanya, son şampiyon
olarak gittiği 1958 Dünya Kupa-
sı’ndaysa ilk turda Arjantin, Çekos-
lovakya ve Kuzey İrlanda ile aynı
gruba düşmüştü. Her ne kadar ilk
maçlarında Arjantin’i 3-1 mağlup
etseler de sonraki iki maçta hayli
zorlanacaklardı. Çekoslovakya’ya
karşı 2-0 yenik duruma düşmüş ve
maçın sonlarında 2-2’yi yakalamış-
lardı. Keza Kuzey İrlanda önünde de
iki kez geriye düşmüşler ve o maçı
da 2-2’lik beraberlikle bitirmişlerdi.
Buna karşın Federal Almanya gru-
bunu lider tamamlamayı bilmişti.
Almanlar çeyrek finalde, tıpkı dört
yıl önce olduğu gibi Yugoslavya’yla
eşleşirken, bu sefer rakiplerini
Rahn’ın tek golüyle saf dışı bırakı-
yorlardı. Ancak Federal Alman-
ya’nın turnuvadaki sekiz maçlık
yenilgisizlik serisi, yarı finalde ev
sahibi İsveç önünde alınan 3-1’lik
mağlubiyetle son bulacaktı. Federal
Almanya daha sonrasında üçüncü-
lükmaçında da Fransa’ya 6-3’lük
skorla boyun eğdi.
1962’de Şili’de düzenlenecek olan
Dünya Kupası elemelerindeyse
Federal Almanya, Kuzey İrlanda ve
Yunanistan’la eşleşirken, rakiple-
riyle yaptığı dört maçın dördünü de
kazanarak turnuvaya katılma
hakkını elde ediyordu. Turnuvada
da ev sahibi Şili’nin yanı sıra İtalya
ve İsviçre’ye rakip olan Federal Al-
manya, ilkmaçında İtalya ile golsüz
berabere kalmasının ardından
İsviçre’yi 2-1, Şili’yi de 2-0mağlup
ederek grubunu lider tamamlaya-
caktı. Bundan sonraysa kader, üst
üste üçüncü kez çeyrek finalde bir
Federal Almanya-Yugoslavya
eşleşmesini işaret etmişti. Ne var ki
önceki iki turnuvada rakibini
elemeyi başaran Herberger’in
öğrencileri, bu kez Radakovic’in tek
golüne teslim olacaktı.
Bumağlubiyet, Herberger’in büyük
turnuvalarda çıktığı sonmaç olarak
da kayıtlara geçecekti. Tecrübeli
teknik adam, bundan sonraki iki
yılı, yardımcısı Helmut Schön’e
devir teslimhazırlıkları yaparak
geçirecek ve 1964’te de emekliye
ayrılarak doğduğu şehir olan
Mannheim’da ömrünün son demle-
rini geçirecekti. Herberger, 28 Nisan
1977’de Mannheim’da son nefesini
verdi. O, futbol tarihine sadece bir
dünya şampiyonu takımın teknik
direktörü olarak değil, aynı za-
manda Almanya’nın futbol dünya-
sındaki hâkimiyetini başlatan isim
olarak da geçmişti.
128
129
Herberger’in öğrencileri, ilkmaçta 8-3
yenildikleri Macaristan’ı ikinci maçta
2-0 geriden gelip 3-2 yenerek inanılmaz
bir dünya şampiyonluğuna ulaşmıştı.
Herberger ve 1954’ün şampiyonu Almanya
Çırak Schön ve usta Herberger