TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
İsmail Şencan: "İşin sırrı cesaret ve özgüven" 1.02.2010
İsmail Şencan: "İşin sırrı cesaret ve özgüven"

Sezonun ilk yarısında en çok dikkat çeken yardımcı hakem oydu. İki kritik maçta öyle bayraklar kaldırdı ki, kılıcından kan damlayan hakem yorumcuları bile onun hakkında "cesur yürek", "dört dörtlük hakem", "milimetrik hakem" gibi değerlendirmelerde bulundu. 16 yıldır hakemlik yapıyor, beden eğitimi öğretmeni. Hakemlikteki çıkışını beden eğitimi öğretmenliğinin getirdiği futbol bilgisine ve "cesaret-özgüven" duygusuna bağlıyor.

Röportaj: Türker Tozar / TamSaha

Galatasaray-Gençlerbirliği ve Manisaspor-Beşiktaş maçlarında çok kritik bayraklar kaldırarak bir anda Türkiye'nin gündemine oturdunuz. Hakemliğe 1994'te başlayıp 16 yıl sonra vitrine çıkan İsmail Şencan'ı yakından tanımak istiyoruz.

2 Eylül 1975 tarihinde Antalya'da doğdum. 1993'te futbolu bırakır bırakmaz Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nu kazandım. 4 senelik eğitimimi tamamladıktan sonra öğretmenliğe başladım. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Ataberk adında bir oğlum, Elifince adında bir kızım var. Eşim Aytaç, Osmangazi Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü'nde okutman olarak görev yapıyor. Zaten eşimin mesleği nedeniyle Eskişehir'de yaşıyoruz. Antalyalıyım ama Eskişehir'de yaşamaktan çok mutluyum. Dünyanın modern şehirlerini aratmayacak güzellikleri şehrimizde görebiliyoruz. Hakemlikte 16 yılı geride bıraktım ve şu anda Eskişehir Bölgesi üst klasman yardımcı hakemiyim.

Ailenizde futbol oynamış veya futbola ilgi duymuş birisi var mıydı?

Babam gençliğinde hem futbol oynamış hem de yağlı güreşle ilgilenmiş. Kardeşim Ali Şencan da bir hakem. O da Antalya Bölgesi klasman yardımcı hakemi olarak görev yapıyor. Kendisi de benim gibi Beden Eğitimi Bölümü mezunu ama şu anda atama bekliyor.

Futbola gönül vermeniz nasıl oldu?

Babam 5. sınıftan sonra beni sürekli olarak maçlara götürmeye başladı. Ağabeyimin de çok etkisi oldu. Beraber Antalyaspor'un maçlarına giderdik. Antalya Yolspor'da ağabeyimin bir arkadaşı vardı. Bu vesile ile beni oraya yazdırdılar. Aşağı yukarı 10 yaşındaydım. Sırasıyla kulübün yıldız, genç ve amatör takımlarında oynadım. O dönemde kurum takımlarının profesyonel ekipleri de vardı. Benim de hedefim profesyonel olmaktı. Ancak diz bölgesinden çeşitli ciddi sakatlıklar yaşadım. Belirli bir süre sonra da futbolculuktan hakemliğe doğru bir kayma yapmak durumunda kaldım.

Sınıf maçlarını yöneterek başladım

Hakemliğe nasıl başladınız?

Aslında hakem olmaya daha 13-14 yaşlarındayken karar vermiştim. Hakemlik kanıma ta o zamanlar girmişti. Okul takımında oynuyordum, üstelik de kaptandım. Bir gün öğretmenimiz eve telefon açıp, "Sınıflararası futbol turnuvası yapıyoruz. Maçları İsmail yönetsin" demiş. Tabii o dönemde aynı zamanda sınıf başkanlığı da bende. Biraz da lider vasıflı olunca, o veya bu şekilde herkes benim sözümü dinliyordu. Böylece bütün sınıfların maçlarını yönetmeye başladım. Beden eğitimi öğretmenimiz Levent Baç da bir il hakemiydi. Bu da benim için bir avantajdı. Beni hakemliğe devam etmem için yüreklendirdi. Hakemlik insana cesaret de kazandırıyor. Verdiğiniz kararın doğru olduğunu anladığınızda özgüveniniz artıyor. Baktım ki yönetmek çok güzel ve sahada hakemler arasında iyi bir ekip ruhu var, "Bu işi sürdüreyim" dedim. Hakemlik yapma düşüncesi ilk kez okul maçlarında kanıma girdi. Yine Antalya Yolspor'da o dönemki kulüp başkanımız Şükrü Meril bize sporun ahlâkını en güzel şekliyle öğretti. Bir sporcunun nasıl olması gerektiğini hep anlattı. Bütün oyuncu kadrosunu topluca hakemlik kursuna gönderdi. 1994 yılının başlarında Antalya'da kursa girdik. Hocamız, İlhami Kaplan'dı. 250 kişinin katıldığı o kursla birlikte hakemlik camiasına adımımı atmış oldum. Kurstan bir yıl sonra il hakemi oldum. Zaten bu süreçte hem hakem hem de yardımcı hakem olarak görev alabiliyorsunuz. Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nu kazandıktan sonra Ankara'da şimdi MHK 3. bölge sorumlusu olan, o zaman ise kurul başkanlığı yapan Seyfi Gözaydın'la görüştüm. "Dosyanı buraya alalım. İstersen hem futbol oynarsın hem de maç yönetirsin" dedi. O zaman buna imkân vardı. Ama belli bir zaman sonra bir tarafı tercih etmem gerekiyordu. Seyfi Hocanın da hakemliği tercih etme anlamında bana çok büyük bir katkısı oldu.

Başlangıçta örnek aldığınız hakemler var mıydı?

Hakemliğe başladıktan sonra çok maç izledim. Özellikle de Ankara'da futbolun arenası olarak görülen 19 Mayıs dış sahalarda. Orada üst düzey hakemler profesyonel maçlarda görev almadıkları zaman amatör takımların maçlarını yönetirlerdi. Maçlarım bittikten sonra tüm Cumartesi ve Pazarlarım orada hakemleri izleyerek geçerdi. Nasıl pozisyon alıyorlar, baskı durumunda nasıl hareket ediyorlar, bunları hep gözlemledim. İster hakem, ister yardımcı olsun, tüm hakemlerden bir şeyler kapmaya çalıştım. Turgay Güdü ve Sürhat Müniroğlu'nun yönetim tarzlarını çok beğenirdim. Risk almayı sevmeleri hoşuma giderdi.

Aday hakem olduğunuz dönemde birlikte yola çıktığınız birçok insan piyasadan çekilirken, siz bu noktaya geldiniz. Sizi diğerlerinden ayıran ve bu düzeye gelmenizi sağlayan özellikleriniz nelerdi?

En büyük özelliklerimden bir tanesi cesaretli olmam ve özgüvenimin yüksekliği. Yüksekokulu futbol bölümünden B Lisanslı antrenör olarak bitirdim. Mezuniyet tezim de futbol üzerine. Bu da uzmanlık alanımın ne olduğunu zaten gösteriyor. Eğitimimiz sırasında insan psikolojisi ve antrene olmak konusunda dersler gördük. Futbolun içinde yer alan olayların en önemlileriyle donanarak mezun olduk. Beden eğitimci olmam bana fiziksel avantaj da sağladı. Özetlersek, sporun içinden gelmem ve sporun benim için bir yaşam biçimi olması diyebiliriz.

Yardımcı hakemlerin hepsine, "Neden hakemlik değil de yardımcılık?" sorusunu yöneltiyoruz Aynı soruyu size de soralım.

Hakemliğe ilk başladığınızda kendinize bir yön veremiyorsunuz. Bazen süreç ve şartlar sizi oraya götürüyor ve yönlendiriyor. C Klasmanı'na çıktığım 1997-98 sezonunda 3. Lig'de hakem olarak görev alabiliyor, 2. Lig'de ise yardımcı hakem ve dördüncü hakemlik yapabiliyordunuz. Hatta o zamanın 1. Lig'inde bile yardımcılık yapmanız mümkündü. O dönemde orta veya yardımcı olacağım diye bir tercihim yoktu. Hakemlik kurumuna bağlı olmadan söyleyeyim, ben aslında yardım etmeyi çok seviyorum. Olayı bir ekip işi olarak görüyorum. Başarıya ulaşmak için ekiple yola çıkıyorsunuz. Bu yolda başarıya ulaşmak için katkımın olduğunu görmek bana keyif veriyor. Eminim hakem de benzer duyguları yaşıyordur. Maçı hakem yönetse bile biz de kendi alanımızdan sorumluyuz. Biz de kendi bölgemizi yönetiyoruz. İşimi severek yapıyorum. C Klasmanı'ndayken özel maçlarla birlikte 40'a yakın karşılaşmada düdük çalmışımdır. Hepsinin yeri ayrı. Hakem olmuşum, yardımcı olmuşum, benim için önemli değil. Benim için önemli olan o bileşenlerin bir parçası olmak.

Süper Lig yardımcı hakemi olana kadar hangi süreçlerden geçtiniz?

1993-94 sezonunda hakemliğe adım attım. Bir yıl sonra il hakemi oldum. 1997-98 sezonunda C Klasmanı'na geçtim. 1998 yılından sonra 5 yıl süresince C Klasmanı'nda kaldım. Bu sürecin sonunda B Klasmanı'na terfi için kursa çağrıldım ama başarılı olamadım. 2003 yılının sonlarında o zamanki adıyla Türk Telekom Lig A'da bir hayli maç aldım ve iyi bir performans sergiledim. Ertesi sezon üst klasman için kursa çağrıldım. Bu kez başarılı oldum ve 6 yıldır Üst Klasman Yardımcı Hakemi olarak devam ediyorum.

Turkcell Süper Lig'de çıktığınız ilk maçı hatırlıyor musunuz?

Konyaspor-Çaykur Rizespor müsabakasıydı. Bunun da ilginç bir hikâyesi var. Maçı almadan önce eşimin bir akrabasının cenazesi için köyde bulunuyordum. Telefonla maçın bana verildiğini bildirmek için aramışlar ancak ulaşamamışlar. Az kalsın maçı başka hakeme vereceklerdi. Dönemin hakem işleri müdürü Mustafa Çınar bir yolunu bulup bana ulaştı ve haberi verdi. Geçmiş maçlardan elde ettiğim bir tecrübe vardı, bu yüzden tedirgin değildim. Ancak tabii insanın içinde bir heyecan oluyor, olması da gerekiyor. Bu işin doğasında var. Karşılaşma genel olarak rahat geçmesine rağmen, son dakikalarda sıkıntılı bir pozisyon yaşadık. Son dakikalarda Çaykur Rizesporlu bir oyuncu elle oynamış ve biz onu atlamışız. Seyirciler, teknik heyet, oyuncular, bir dolu itirazla karşılaştık. İlk maç için enteresan bir deneyimdi. O müsabakadan sonra çok üzülmüştüm. Keşke atlamasaydık da başarılı olsaydık. Pozisyon benim durduğum kalenin aksinde olmuştu ama ekip başarısını etkilemesi açısından önemliydi.

Hata yapmak işinizin doğasında var. Bu hataları ne kadar çabuk unutabiliyorsunuz? Unutamamak sizleri olumsuz etkilemiyor mu?

Anadolu Üniversitesi'nden Doç. Dr. Serdar Terekli ile bu konularda yakın temas halinde bulunuyoruz. Müsabakalarda yaşanan olumsuzluklardan nasıl kurtulabiliriz konusunda bize yardımcı olmaya çalışıyor. Kendisinin Eskişehir'de olması benim için bir avantaj. İstediğim her an yanına gidip kendisinden fikir ve yardım alabiliyorum. Maç içinde yaptığınız bir hatadan sonra kendinizi yenileyemezseniz, hatalar peşi sıra gelmeye başlar. O olayı unutmanız biraz da tecrübeyle alâkalı. Bir de insan beyni öyle yaratılmış ki, aklınız bir şeyi düşünürse, o arada da diğer bir olaya konsantre olmanız gerekiyorsa, mutlaka hata yaparsınız. Bizim için de önemli olan hatalardan dersler çıkartabilmek. Hakemlikte hatalar bundan sonra da olacaktır. Ben, "Futbol hatalarla güzel" diyorum. Biz hataları en aza indirmek için eğitimler alıyoruz.

Aldığınız eğitimlerden ne gibi faydalar elde ettiniz?

Geçen sezonun ortasından itibaren uygulanmaya başlanan Silivri kamplarının ve eğitimlerin çok faydasını gördük. DVD'lerden yapılan maç analizleri hataların minimize edilmesi açısından önem teşkil etti. Eğitimci hocalarımızın bizimle olan ilişkileri de çok iyi. EPAK'taki hocalarımız, neler yapmamız ve nasıl hareket etmemiz gerektiği konusunda bize yön veriyor. Jorn West-Larsen ve Jaap Uilenberg bize çok şeyler kattı. Bilinçli ve programlı eğitimlerle özgüvenin nasıl artacağının bir göstergesi oldular.

Hakemlikte de devamlılık önemli

Eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?

Olumlu eleştirilere açığım. Hakarete varmadığı sürece bize faydası olacak her türlü kritik yapılabilir. Maalesef hem kulüp yöneticilerimiz hem de antrenörlerimiz sabırsız. Türkiye'de elit bir hakem grubunun var olduğunu bilmeliler. Futbolda hep devamlılığın öneminden bahsediyoruz. Hakemlikte de aynı şey söz konusu. Başarı sağlamak için aynı grupla uzun süre devam etmek gerekiyor. Hakemlere, özellikle de genç olanlara karşı sabırlı olunmalı. Gördüğünüz gibi sonuçları almaya başladık. Cüneyt Çakır birinci, Bülent Yıldırım da ikinci kategoriye yükseldi. Eğitim hiç bitmeyen bir süreç. Sürekli kendini yenilemek gerekiyor.

Yönettiğiniz bir maçın ardından iç muhasebenizi nasıl yapıyorsunuz?

Devre arası hakem seminerinde UEFA Başkanvekili Şenes Erzik, eski ünlü hakem Michel Vautrot ile olan bir anısını anlattı. Erzik ile Vautrot aynı uçakta seyahat ediyorlar. Uçak türbülansa giriyor ve herkes düşme korkusu yaşıyor. Vautrot daha sonra kalemini çıkartıp bir şeyler yazıyor ve Japonya'da oynanacak maçı yönetecek hakeme ulaştırılmak üzere Erzik'e bir mektup veriyor. Daha sonra uçak iniyor. Erzik de hakeme mektubu veriyor. Mektupta şu satırlar yazıyor: "Çok korktum… Çok korktum… Çok korktum… Aklımdan yönettiğim maçlar geçti ve hata yapıp yapmadığımı düşündüm. Bir süre sonra aklıma bir tane geldi. İkincisini düşünmeye başladım. 5 dakika sonra onu da buldum. Üçüncüsünü de aradım ama bulamadım. Kendi kendime 'Michel, eğer üçüncüyü bulursan bu uçak kesin düşecek' dedim. Hakemlerin ne kadar vicdan muhasebesi yaptığını gösteren çok güzel bir örnek bu. Böyle davranan başka bir meslek grubu daha olduğunu düşünmüyorum.

Yardımcı hakemler tribünlere çok yakın bir yerde görev yapıyor. O atmosfer sizi etkilemiyor mu?

Bir süre sonra tribünlerden yükselen sesler, size bir uğultu ya da müzik parçası gibi geliyor. Size küfür bile edilse, o sözler aşağıya kuru gürültü olarak ulaşıyor.

İyi bir yardımcı hakemin en ayırt edici özelliği nedir?

Cesaretli, baskılardan etkilenmeyen, anında karar verme yeteneğine sahip ve çağdaş futbolu yakından takip eden bir kişi olması gerekli.

UEFA'nın Avrupa Ligi maçlarında denemeye başladığı ilave yardımcı hakemlik uygulamasını nasıl buldunuz?

Olumlu buldum. Özellikle ceza alanı içerisinde oyuncular arasında cereyan edebilecek olayları engelleme yönünde çok faydası oldu.

Bırakıp gideyim diye düşündüğünüz bir an oldu mu hakemlik hayatınızda?

Hiç olmadı. Bu işin zorlukları olacağını biliyordum. Önemli olan zor engelleri atlayabilmek.

Galatasaray ve Beşiktaş maçlarının ardından sizinle ilgili "Cesur yürek", "Dört dörtlük hakem", "Milimetrik hakem" gibi yorumlar yapılmaya başlandı. Hakemler hakkında çok fazla övgüler duymaya alışık değiliz. Bu olumlu yorumlar sizin hayatınızda neleri değiştirdi?

Benim hayatımda hiçbir şey değişmedi. Yaptığınız işin doğru olduğunu bilmek sizin motivasyonunuzu bir kat daha artırıyor. Çevrenizden gelen övgüler mutlaka oluyor. Benim için iyi bir maç bittikten sonra yeni bir sayfa açılır. Olumlu yönleri diğer maça taşırım. Eskide kalan başarıyı da çok abartmam.

Biraz da işinizden bahsedelim.

11 senelik beden eğitimi öğretmeniyim. Şu anda da Eskişehir Ülkü İlköğretim Okulu'nda çalışıyorum.

Hakemlikten bundan sonra beklentileriniz neler?

Hedefsiz iş olmaz. Benim de var tabii ki. Bir Avrupa Şampiyonası'nda ya da Dünya Kupası'nda görev almak amacındayım.

Futbol dışındaki hayatınızda neler var?

Ailemle vakit geçirmekten büyük keyif alıyorum. Ayrıca avcılık hobim de var. Fırsat buldukça Kral isimli köpeğimle birlikte bıldırcın, keklik, tavşan avına çıkıyorum.

Yaptığınız başka sporlar var mı?

Değişik yaş kategorilerinde hentbol, atletizm ve badminton takımlarım var. Hentbolda Türkiye sekizincisi, atletizmde de Türkiye üçüncüsü olduk.

"Babamın hayatını kurtardınız"

Unutamadığının bir anı var mı yeşil sahalarda?

Eskişehir Süper Amatör Küme'de Eskişehir Telekomspor-Odunpazarıspor maçını yönetiyorum. Bir pozisyonda iki oyuncu kafa topuna çıktı, daha sonra bir tanesi yere düştü. Baktım hiç hareket etmeden öylece duruyor. Olaya yakındım. Hemen oyuncunun yanına gittim. Bir de ne göreyim? Dili boğazına kaçmış! Tabii bizde de ilkyardım bilgisi var. Bu tür kişileri alnından itip, çenesini aşağıya çekince, dil yerine gelir. Oyuncu da benim ellerimi tutuyor. Çok dramatik bir durumdu. Sonunda dili boğazdan çıkarttık. O sırada oyuncunun karısı ile çocuğu da tribündeymiş. Koşa koşa sahanın içine geldiler. Çocuğu "Babamın hayatını kurtardınız" dedi ve beni öptü. Çok ilginç bir anıydı.