TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Göçük altından Dünya Kupası finaline: Serdar Akçer 31.12.2009
Göçük altından Dünya Kupası finaline: Serdar Akçer
Bir koltukta iki karpuz taşıyor, Turkcell Süper Lig'de yardımcı hakemlik, plaj futbolunda ise FIFA hakemliği yapıyor. Bu yıl içinde plaj futbolunda önce Dünya Kupası Avrupa elemelerinde, ardından Avrupa Ligi'nde ve son olarak da Dünya Kupası'nda final maçlarını yöneterek zirveye çıktı. 30 yaşında elde ettiği bu başarının arasında ilginç bir hikâye yatıyor. 1999'daki büyük depremde göçük altından çıkan, birçok akrabasını ve arkadaşını kaybeden bir gencin hayata hakemlikle tutunma öyküsü bu.

Röportaj : Mazlum Uluç / TamSaha

Sizi daha çok plaj futbolunda yönettiğiniz maçlarla tanıdık ama aynı zamanda Turkcell Süper Lig'de yardımcı hakemsiniz. Son olarak Plaj Futbolu Dünya Kupası'nda final yöneten Serdar Akçer'in kim olduğunu öğrenerek başlayalım.

1979 Kocaeli doğumluyum. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunuyum. Alanya'da yaşıyor ve mesleğimi sürdürüyorum. Sakarya Üniversitesi'nde İşletme Yönetimi üzerine master yapıyorum.

Futbolla ilginiz nasıl başladı, geçmişte futbol oynamış mıydınız?

Futbolun içinden gelen bir ailenin üyesiyim. Babam eski bir futbolcu. Diyarbakırspor'da profesyonel futbol oynayan Metin Akçer. Kuzenim Ergin Parlar Fenerbahçe'nin eski stoperlerinden. Eniştem Nuri Çolak Kocaelispor ve Fenerbahçe'de uzun yıllar futbol oynamıştı. Annem Türkiye'nin ilk bayan gözlemcisi.

Annenizin gözlemci olması ilginç. Geçmişte hakemlikle bir ilgisi var mıydı?

Benim ilk kurs hocam Bedri Dölkeleş. Hakemliğe başladığım dönemde ailem de bütün maçlarıma geliyordu. O maçlardan birinde annem Bedri Hocayla tanışmıştı. Annem Tüpraş'ta üst düzey yöneticiydi. Bedri Hoca, anneme "Gözlemcilik yapmayı düşünmez misiniz?" diye soruyor. Annem de kabul ediyor, kursa katılıyor ve gözlemciliğe başlıyor. Şu anda halen de amatör ligde gözlemciliğini sürdürüyor. Ama sadece gözlemci değil. Hakemlere ablalık yapıyor, yöneticilikten gelen tecrübelerini aktarmaya çalışıyor. Böyle bir anneye sahip olduğum için gurur duyuyorum.

Siz hakemliği nasıl seçtiniz?

Hakemliğe 16 yaşında başladım. Annemin işyerinde bir hakem ağabeyimiz kurs açıldığını öğreniyor ve "Serdar'ı neden hakem yapmıyoruz?" diyor. Annem de bu teklifi bana getirdi ve böylece kursa başladım. 15 yıldır da hakemlik yapıyorum.

Beğendiğiniz yardımcı hakemler var mı?

İsim vermek çok doğru mu bilmiyorum ama Mustafa Emre Eyisoy, Bahattin Duran, Serkan Ok, Baki Tuncay Akkın gibi yardımcı hakemler çok ufuk açıcı insanlar. Hakemlik sadece sahanın içinde başlayıp biten bir olay değil; sahanın dışında da devam ediyor. Bu saydığım isimler hakem toplantılarında futbola bir şeyler katabilen, pozisyonları farklı açılardan değerlendirebilen insanlar. Farklı bakış açıları getirebiliyor, farklı bir yorum yapabiliyorlar. Bizi farklı pencerelere yönlendirebilen ve esasında liderlik yapan, genç hakemlerin mutlaka izlemesi gereken insanlar.

Alışkanlıklar tehlikelidir

FIFA'nın hakemlere "Maçı karnınızdan değil, aklınızla yönetin" diye bir sözü var. Bu söz ne anlama geliyor, biraz açabilir misiniz?

FIFA yöneticileri bu sözü son Dünya Kupası'ndan önce sarf etmişti. Hakemlik belli bir zaman sonra otomasyona bağlanıyor. Araba kullanmak gibi. İlk baştaki tedirginliği attıktan sonra dikkatiniz dağılabiliyor. Tecrübeniz arttıkça "Ben nasıl olsa bu maçtan da çıkarım" diyorsunuz. Ama bazen pozisyonu düşünmüyor ve hata yapıyorsunuz. FIFA yöneticileri işte buna "Karnından maç yönetmek" diyor. Bence de çok güzel bir tabir. Çünkü hakemin maçtan hiç kopmadan her pozisyonu akıl süzgecinden geçirmesi gerekiyor.

Aday hakem olduğunuz dönemde birlikte yola çıktığınız birçok insan piyasadan çekilirken, siz bu noktaya geldiniz. Sizi diğerlerinden ayıran ve bu düzeye gelmenizi sağlayan özellikleriniz nelerdi?

Bence özveri ve futbolu çok sevmek. Sadece hakemliği değil, futbolu ve futbol ailesini çok sevmeniz gerekiyor. Çünkü hakemlik bir hayat. Hayatta nasıl iniş ve çıkışlar varsa hakemlikte de benzer iniş-çıkışlar yaşanabiliyor. Ama siz bu işi severseniz, özveriyle çalışırsanız mutlaka sonuca varırsınız. Ben bunu yaşadım.

İkinci hayatımı yaşıyorum

Kocaeli'de hakemliğe başladığınızı söylemiştiniz, sonrasında neden Alanya'ya taşındınız?

Kocaeli'de 1999 depremini yaşadım. Hatta göçük altında kaldım. O gece bir arkadaşımın doğum günündeydim. Saat 3'e birkaç dakika kala evime döndüm ve birkaç dakika sonra da deprem oldu zaten. O gece doğum gününü kutladığımız arkadaşımızı kaybettik. Ben biraz daha şanslıydım. Çünkü binamız yan yattı ama bizim dairemizin olduğu tarafa değil de diğer yöne… Binanın o bölümünde yaşayan insanlar hayatını kaybetti. Bunu Allah'ın bana verdiği ikinci bir şans olarak görüyorum. Benim ikinci bir doğum günüm daha var, 17 Ağustos. Bu şansı da sonuna kadar iyi kullanmaya çalışıyorum. O depremde 17 akrabamı ve öğretmenlerimden tutun da okul ve hakem arkadaşlarıma kadar 25 yakın dostumu kaybettim. Benim için hayatta bir kırılma noktasıydı. Hakemliği bu kadar sevmemin sebeplerinden birisi de bu depremdi belki. O travmayı atlatmamda birinci öncelik ailem ve arkadaşlarımsa, ikincisi de hakemlikti. Hayata tutunmamı sağlayan önemli faktörlerden birisi hakemlik. Bu nedenle önem veriyorum, özveri gösteriyorum. Ailemden, işimden, özel hayatımdan kısıp hakemliğe vakit ayırıyorum.

Yardımcı hakemlerin hepsine, "Neden hakemlik değil de yardımcılık?" diye soruyorum. Aynı soruyu size de yönelteyim.

Bunun net bir cevabı yok. "Şundan dolayı yardımcı hakemlik" diyemem. Bu bir yoldu ve ben yardımcı hakemlik yolunda yürüdüm. Bursa'da klasman hakemiyken Alanya'ya geldim. O sırada Kuddusi Müftüoğlu üst klasman hakemiydi. Benim bir maçımı izlemiş. "Sen iyi bir yardımcı hakemsin. Üst klasmanda benim yardımcı hakemim olmayı düşünür müsün?" dedi. Ben de "Neden olmasın?" cevabını verdim ve bu yolda yürüdüm. İyi ki de yürümüşüm.

Turkcell Süper Lig'de ilk çıktığınız maçı hatırlıyor musunuz?

Diyarbakırspor-Gençlerbirliği maçıydı ve benim açımdan hatalı bir maçtı. Bir ofsayt hatası yapmıştım ve o hata da golle sonuçlanmıştı. Ama ben bu hatadan ders çıkarmasını bildim ve hatayı avantaja çevirebildim. Bu hatayı neden yaptığımı sorguladım. İlk maçım olduğu için fazla heyecan yapmıştım. Ayrıca maçın son dakikalarıydı ve ben "Artık bitti" diye düşünüp bir konsantrasyon kaybı yaşamıştım. Bir hakem, maç bitmeden "Tamam, bu işi hatasız bitirdim" dediği anda hata yapar. Oradan çıkardığım ders bu oldu. Artık hakem maçı bitirip soyunma odasının kapısından içeri gidene kadar benim için maç bitmiyor.

Hakemlikte iletişim çok önemli

Plaj futbolunda FIFA kokartınız var. Yabancı diliniz iyi olmalı.

Kolej mezunuyum. Kolejdeyken de lisan kursu için İngiltere'ye gittim. Bu benim için bir avantaj. İyi hakem olmak önemli ama tek başına yeterli değil. Çünkü dünyada binden fazla FIFA hakemi var. Siz iyi hakem olabilirsiniz ama FIFA'daki yetkililerin sizden haberi yoksa bunun bir önemi yok. İşte burada iletişim devreye giriyor. Bir kere verilen şansı iyi kullanıp maçınızı iyi yöneteceksiniz. İletişiminiz de üst düzeyde olacak. O insanların, sizin orada olduğunu bilmesi gerekiyor. İnsanlar bilmedikleri şeyden korkar ve çekinir. Bunun için de onlarla yola devam etmezler. Ama siz kendinizi anlatabilir, insanlar da sizi tanırsa, yola devam ederken yanlarında olursunuz.

Türkiye'de bir maçı yönetirken hissettiklerinizle Avrupa'daki bir maçı yönetirken hissettiklerinizi kıyaslar mısınız?

Türkiye'nin bir medya gerçeği var. Yurtdışında bir maça gittiğinizde, müsabaka biter, uçağa biner dönersiniz ve her şey orada kalır. Ama Türkiye'de durum farklı. Maçtan döndüğünüzde de hayat devam ediyor. Bir işiniz, bir çevreniz var. Sizi tanıyan insanlar o maçı devam ettiriyor. Birisi elinde gazeteyle geliyor ve "Bak senin için şunu yazmışlar" diyebiliyor. Sonuçta biz taş veya herhangi bir nesne değil, insanız, duygusal yaratıklarız. Dolayısıyla "Ben etkilenmem" deseniz de olumlu ya da olumsuz etkileniyoruz. İşte bu etkilenmeyle başa çıkmak sizin profesyonelleşmeniz ve eğitiminizle alâkalı. MHK bu konuda bize çok yardımcı oluyor. Sadece hakem eğitimi değil, psikolojik destek ve eğitim de veriyor. Buradaki yöntem de çok önemli. İkimiz farklı karakterleriz. Ben tribünden veya medyadan etkilenmeyi farklı yaşar, farklı bir şekilde engellemeye çalışırım, siz farklı bir yol izlersiniz. MHK da bize bu konuda sadece yol gösteriyor. Yani bize balık vermiyor, balık tutmayı öğretiyor.

Bazı hakemler etkilenmemek için gazete okumuyor ya da TV izlemiyor. Bazıları TV'deki pozisyonları izliyor ama sesi kısıyor. Siz etki altında kalmamak için nasıl bir yol izliyorsunuz?

Çağımızda televizyon seyretmemek doğru bir yol gibi gelmiyor bana. TV'nin sesini kısmak da öyle. Siz TV'nin sesini kısacak kadar kendinize güvenmiyorsanız, zaten maçı yönetemezsiniz. Orada sesi kapatıyorsanız, 50 bin kişinin önüne çıktığınızda maçı nasıl yöneteceksiniz? Bence oradaki kişinin fikirlerine saygı duyacaksınız ama kendi doğrularınızı uygulamaya devam edeceksiniz.

Yönettiğiniz bir maçın ardından iç muhasebenizi nasıl yapıyorsunuz?

Bir kere her maçın CD'sini tek başıma izlerim. Elimde kalem kâğıtla kendimi sorgularım. Eğer maç canlı yayındaysa zaten evde bir gözlemcim var. Annem maçın notlarını yazıyor. "Şu dakikada şu hatayı yaptın. İzle ve irdele" diyor. O pozisyonu bir kez daha izliyorum. Eğer kendim çözebiliyorsam çözebiliyorum. Çözemiyorsam danışacağım insanlar var. Kuddusi Müftüoğlu'na, "Ağabey biz burada niye hata yaptık?" diye soruyorum. O farklı bir fikir söylüyor. Siz ne kadar iyi olursanız olun bazen ikinci bir yolu göremeyebilirsiniz. Bir insan gelir "Bak bu var ama bir de şu var" diyebilir. Onun için arkadaşlarımla, güvendiğim kişilerle "Ben burada niye hata yaptım?" diye konuşuyorum, tartışıyorum. Çünkü siz "Pozisyonda hata yaptım" deyip geçerseniz iyi hakem olamazsınız. Ama onu çözebilirseniz, "Ben bu hatayı bunun için yaptım" diyebilirseniz, bir daha tekrarlamazsınız.

Dediğim dedikçilik büyük hata

Burada ikinci yolu gösterenleri dinlemek, hatta arayıp bulmak önemli. Çünkü bazı insanlar "Benim bildiğim doğru" deyip kendi yollarında yürürler. Başkalarının fikirlerine kulaklarını tıkarlar. Sen "dediğim dedikçi" birisi değilsin demek ki.

Ben yönetim bilimi konusunda master yapıyorum. Dediğim dedikçi olmak yöneticinin hatasıdır. Eleştirilmek demek olumsuzluk demek değildir. Yanlış yaptığınızda "Yanlış yaptın" diyecekler, doğru yaptığında, "Evet bu doğru" diyecekler. Eleştiri budur. Siz o olgunluğa sahipseniz bu eleştirilerden ders çıkarırsınız. Eğer değilseniz, sizin bir eksiğiniz vardır. O zaman başa dönüp o eksiği tamamlayacaksınız. O da çok uzun bir süreçtir. Sen zaten ikinci yolu görebilseydin o hatayı yapmayacaktın. 25 katlı bir binanın damından düştüğünüz zaman ölürsünüz. Bunu bilmek için dama çıkmanıza gerek yok. Birisi size der ki, "Bak bu adam dama çıktı, düştü ve öldü." Bunu göremiyor ve dama çıkmaya kalkıyorsanız o da sizin sorununuz.

Yardımcı hakemler tribünlere çok yakın bir yerde görev yapıyor. O atmosfer sizi etkilemiyor mu?

Hakemlik hayatımın başlarında etkileniyordum. Daha maça çıkarken küfürler başlıyor. Benim de "Bu adam bana niye küfür ediyor?" dediğim oldu. Ama üst klasman hakemleri piramidin en üstündeki seçilmiş insanlar. Oraya gelenler zaten etkilenmedikleri için seçilmiş insanlar. Bu konuda yoğun bir eğitim alıyorsunuz. Ben maç sırasında tribünleri duymuyorum. Kulağıma sadece bir uğultu geliyor. Tribünden biri bana küfür de edebilir, "Seni çok seviyorum" da diyebilir. Ama ben bunu sadece uğultu olarak algılarım. Konsantrasyonum maçtadır. Kafam tribüne giderse dağılırım. Beynimin sağ tarafını maça, sol tarafını tribüne verebilmek gibi bir yeteneğim yok.

Biraz da işinizden bahsedelim.

Ziraat mühendisiyim ve ihracat yapan bir şirkette 200 kadar çiftçiye danışmanlık yapıyorum. Uzmanlık alanım sebzeler. Bu sebzelerin ihraç edilebilmesi için hangi kıstaslarda üretilmesi gerektiği konusunda çiftçilere danışmanlık yapıyorum. Hakemlik de iş hayatıma olumlu yansıyor. Karşınızdaki insanla ilk tanıştığınızda önce futbol konuşmaya başlıyorsunuz ve diyalog kurmak için kapıyı açıyorsunuz. Köy köy gezdiğim zamanlar oluyor. Bir serayı gezdiğinizde çevrenizde insanlar toplanıyor ve pozisyonlar üzerinde konuşuluyor. Orada insanların yanlış bilgilerini de düzeltme fırsatı buluyorsunuz.

Plaj futbolu hakemliğine gelelim isterseniz. Nereden aklınıza geldi plaj futbolu hakemliği?

Önce plaj futbolundan biraz söz edeyim. Plaj futbolu organizasyonları 1992'den beri düzenleniyor. Brezilya futbolda bir ekol. Brezilyalı futbolculara baktığınızda, kuvvetli, hızlı ve çevikler, dar alanda inanılmaz hareketler yapabiliyorlar. Bunun sebebi, plaj futbolunun ata sporları olması. Copacabana plajlarından Ronaldinho'lar, Zico'lar çıkmış. Brezilya bunu uzun yıllar bir sır olarak saklamış. Ama 1992'de bir şirket plaj futbolu organizasyonu yapıyor. 2005'te ise FIFA, Brezilya'nın sırrının plaj futbolu olduğunun, bu oyunun geniş bir izleyici kitlesi bulunduğunun farkına varıyor ve oyunu bünyesine alıyor. 2005'ten bu yana da FIFA bünyesinde Plaj Futbol Dünya Kupası düzenleniyor. Avrupa'da Avrupa Şampiyonası ve Avrupa Ligi var. Şimdi milli takımlar düzeyinde bir Dünya Ligi Projesi var.

Sanırım yurtdışında plaj futbolunun ciddi bir izleyici potansiyeli var.

Dubai'deki son Dünya Şampiyonası 6 bin kişilik bir statta oynandı ve tribünler doluydu. Tribünler yetmediği için stadın dışına dev ekranlar kuruldu. Ben Rio'da yoktum ama hakem arkadaşların anlattığına göre 16 bin kişilik stadın tamamı dolmuş ve dışarıda yine dev ekranlar kurulmuş.

Kuraldaki yazım hatasını düzelttirdim

Peki, sizin plaj futbolu hakemliğiniz nasıl başladı?

2005'te plaj futbolu FIFA bünyesine alındığında, Türkiye Futbol Federasyonu da Alanya'da bir plaj futbolu turnuvası düzenledi. Plaj futboluyla orada tanıştım. Ama tabii kulaktan dolma bilgilerle. Merak ettim ve FIFA'nın internet sayfasından İngilizcesini aldım, okudum, Türkçeye çevirdim. Derken 2007'de FIFA ile TFF, Çeşme'de uluslararası bir seminer düzenledi. O seminere katıldım ve FIFA yetkilileriyle tanıştım. Bu sporu sevmeye başladım ve seminere katılan yetkililerle irtibatımı hiç koparmadım. Sürekli mailleştim, gerektiği zaman telefon açıp sordum. Hatta kurallardaki bir yazım hatasını görüp mail attım ve bu yazım hatasının düzeltilmesini sağladım.

Nasıl bir hataydı?

Plaj futbolunda kurallar gereği baraj yok ve faul kazandığınızda bütün oyuncular toptan 5 metre uzakta durmak zorunda. Buna rakip kaleci de dâhil ancak kuralda bu yazmıyor. Uygulamada tabii ki kaleci kalesinde duruyor ama kuralı okuyan bir kaleci gelip de topun önünde dursa ve hakeme "Bakın, kuralda böyle yazıyor" dese yapacak bir şeyiniz yok. Bunu FIFA'daki İspanyol eğitimcimize mail atarak sordum. Geri döndü ve "Doğru söylüyorsun. Çok dikkatlisin" cevabını verdi. Sonra da kuralın yazımı düzeltildi. Bu olay İspanya'daki Dünya Kupası Avrupa elemeleri öncesinde olmuştu. Castellon'daki turnuvaya beni de davet ettiler. 15 gün süren turnuvada maçlarım çok iyi geçti ve final maçına da ikinci hakem olarak çıktım. Döndükten sonra görüşmeye devam ettik. Ardından beni Portekiz'deki Avrupa Ligi finallerine çağırdılar. Oradaki finali de ben yönettim. Derken Eylül ayında Dubai'deki Dünya Kupası finaline çıktım.

Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası finalleri başlamadan önce çeyrek finalden itibaren maçları hangi hakemlerin yönetebileceği üç aşağı beş yukarı tahmin edilebilir. Eğer çok büyük hatalar ya da kura talihsizlikleri olmazsa bu tahminler tutar. Siz Castellon'daki ilk uluslararası turnuvanıza giderken Dünya Kupası Avrupa elemelerinde final yöneteceğinizi düşünüyor muydunuz?

Bizdeki işleyiş de normal futboldakiyle aynıdır. Çünkü FIFA'daki hakem komitesi hem futbol hakemlerini hem de plaj futbolu hakemlerini tayin eder. Zaten plaj futbolu hakemleri ülkelerinde futbol hakemliği yapıyor ve büyük bölümü üst düzeyde maçlara çıkıyor. Castellon'a gittiğimde turnuvaya 22 hakem çağırılmıştı. İlk maçların ardından 12 hakeme düştük. Oraya gittiğimde final yöneteceğimi aklıma getirmemiştim çünkü FIFA'daki ilk yılımdı. Ama oradaki insanlar beni 2007'deki seminerden beri tanıyordu ve aradaki iletişim hiç kopmamıştı. O iki yılı iyi değerlendirmiştim. Bu iletişimi ileriye dönük bir yatırım olarak da düşünmemiştim açıkçası. Ben aynı zamanda plaj futbolu hakem eğitmeniyim ve bu konuda bilgi almak için de irtibatı sürdürmek durumundaydım. Castellon'a gittiğimde beni tanıyorlardı ama hakem olarak ilk kez izleyeceklerdi. İlk maçımdan sonra bana "Sen final yöneteceksin" deseler, "Dalga geçmeyin" diye gülerdim. Çünkü orada daha önceki Dünya Kupaları'nda final yönetmiş üç, yarı final yönetmiş iki, çeyrek final yönetmiş iki hakem vardı. Son iki maç kaldığında önce üçüncülük-dördüncülük maçının dört hakemi açıklandı. Benim ismim yoktu. Final maçının hakemleri açıklanmadan önce, "Tamam, demek ki bana görev yok, tribündeki 8 hakemin arasında olacağım" diye düşündüm. Ama hakemler açıklandığında finaldeydim. Gerçekten çok da iyi bir maç yönettim.

Cantona elimi sıktı!

Castellon'daki maçlarla ilgili bir hatıranız var mı?

Aslında o hatıra hakemlik kariyerimin en ilginç anısı. Maçım Fransa ile Rusya arasındaydı. Eric Cantona Fransa Milli Takımı'nın Teknik Direktörü ve hakemlerle sürekli sorun yaşayan, maç sırasında bağırıp çağırabilen bir insan. Fransa yenildi ve elendi. Maçtan sonra soyunma odasına giderken baktım karşıdan Cantona geliyor. Maç öncesi de FIFA yetkilileri de hakem arkadaşlar da "Aman dikkat et, çünkü Cantona her şeyi yapabilecek bir insan" diye beni uyarmıştı. Çünkü daha önce yaptığı birçok olumsuz davranış vardı. Ben Cantona'dan kötü bir tepki beklerken yanıma gelip elimi sıktı ve "Tebrik ederim, çok güzel maç yönettiniz" deyip gitti. Kafamı çevirdim ve maçın gözlemcisi ile FIFA temsilcisini gördüm. İkisi de gülüyordu. "Neden gülüyorsunuz?" diye sordum. "İlk kez böyle bir şey oluyor. Eric Cantona bir hakemin elini sıktı, tebrik etti, ona gülüyoruz" dediler.

Dünya Kupası Avrupa elemelerinde ve Avrupa Ligi'nde final maçlarını yönettikten sonra Dünya Kupası geldi. İnsan üst üste iki final yönetince herhalde Dünya Kupası'na da davet edilmeyi bekliyor değil mi?

Bekliyorsunuz tabii ancak alternatifiniz çok. Plaj futbolunun 100'den fazla FIFA hakemi ve 6 tane Konfederasyon var. Bütün hakemlerin Avrupa'dan gelmesi de söz konusu değil. Avrupa'dan gelecek hakemler arasına girebilir miydim, bilmiyordum. Ama davet geldi ve çok mutlu oldum. Burada TFF'nin ve MHK'nın bana büyük bir desteği var. Çünkü FIFA, Dünya Kupası'na giden hakemden çok detaylı bir sağlık raporu ve testler istiyor. TFF ve MHK bana bu konuda çok yardımcı oldu. Özellikle de Hakem İşlerinde çalışan herkese çok teşekkür ederim. Ev sahibi B.A.E'nin Portekiz'le oynadığı açılış maçını yönettim. Toplam 5 maça çıktım ve bunların sonuncusu finaldi. Bir hakemin en büyük hedefi ve hayali Dünya Kupası'nda maç yönetmektir. Ben bu hedefime ilk yılımda ulaştım. Bana göre bu bir şans değil, 2007'den bu yana gelen bir birikim ve çalışmanın ürünüydü.

Dünya Kupası finalleri sırasında Türkiye'den nasıl tepkiler aldınız?

En büyük heyecan, 29 hakemin 16 hakeme indirileceği dönemde yaşandı. 16 hakem arasına kaldığım öğrenildiğinde TFF ve MHK yetkilileri hem telefon hem de mail aracılığıyla bana ulaşıp tebriklerini bildirdi. Final maçını yöneteceğim açıklandığında MHK Başkanımız Oğuz Sarvan Hocam, Plaj Futbolundan Sorumlu MHK üyemiz Galip Bitigen Hocam ve Hakem İşleri Müdürümüz Sürhat Müniroğlu sürekli telefonla arayıp bana destek verdi. Hepsinin aramasından gurur duydum. Sonra TFF Genel Sekreteri Ahmet Güvener arayıp kutladı ve desteğini bildirdi. Orada tek başınasınız ve Dünya Kupası'nda final yöneteceksiniz. Türkiye'den böyle sesler duymak size büyük moral veriyor. Türkiye'ye döndüğümde ise TFF Genel Sekreter Vekili Ali Parlak sabah saat 06.00'da beni havaalanında çiçeklerle karşıladı. Açıkçası o saatte böyle bir karşılama beklemiyordum. Bu TFF'nin hakemine verdiği değerin göstergesiydi. Benim için çok büyük bir gurur ve mutluluktu.

Peki, plaj futbolundaki bu başarınız futboldaki yardımcı hakemliğinizi nasıl etkileyecek?

Ben ikisi çok net ayırabiliyorum. Hayatta da bu ayrımı çok iyi yapabiliyorum. Ailemi, işimi, özel hayatımı ve hakemliği birbirine karıştırmıyorum. Karıştırdığınız an, bir tarafta yaşadığınız sorun diğerine de yansır. Hakemlikte de böyle. Üst klasman yardımcı hakemliği benim için plaj futbolu hakemliğinden ayrı bir dal. Ama avantajları olduğunu da söylemeliyim. Ben üst düzeyde düdük çaldım. Brezilya, Portekiz, İspanya gibi çok üst düzey takımların maçlarını yönettim. Çok dar bir sahada, hızlı oynanan bir futbol var. Fiziksel temaslar çok daha fazla. Üstelik kum da bir dezavantaj. Çünkü bazen ayakla yapılan fauller kumun altında kalabiliyor. Dolayısıyla sizde de bu pozisyonları sezebilme yeteneği gelişiyor. Ben bu yeteneği yardımcı hakemliğime taşıdığım anda hakeme büyük yardım sağlayabilirim. Bir de plaj futbolunda hakemlik yaparken yardımcınızdan neler istediğinizi öğreniyorsunuz. Futbolda yardımcı hakemlik yaparken de hakemin aynı şeyleri sizden istediğini biliyor ve ona göre yardımda bulunabiliyorsunuz.

Hakemlikten bundan sonraki beklentileriniz neler?

Plaj futbolu ve futbolun sezonları birbiriyle çakışmadığı için ikisini bir arada yürütebiliyorum. Bir hakem ancak bir kategoride FIFA hakemi olabiliyor. Ben şu anda plaj futbolunda FIFA hakemiyim ve en iyisini yapmaya çalışıyorum. Umarım en iyisini yapıyor ve ülkeme de bir şeyler katıyorumdur. Çünkü FIFA Hakem Komitesi Başkanı'yla, üyeleriyle günlerce yakın diyaloğa giriyorsunuz. Ülkemizi onlara daha yakından anlatabilme fırsatı bulabiliyorsunuz. Ben Türk hakemliğinin başarılı olacağına inanıyorum. Çünkü TFF bu yolda elinden geleni yapıyor. UEFA ve FIFA ile yakın temasta. Yetkililer sürekli Türkiye'ye geliyor ve sizi tanıyor. Tanıdıkça da güvenmeye başlıyorlar.

Futbol dışındaki hayatınızda neler var?

Bir kere çok evcimen bir insanım. Alanya gibi çok güzel bir kentte yaşıyorum. Bir köpeğim var, onunla oynuyorum, birlikte idman yapıyoruz. Anne ve babamla arkadaş gibiyim. Birlikte maç seyrederiz çünkü ikisi de futbolun içinde. Sinemaya, yemeğe, tatile birlikte gideriz. Her gün antrenman yaparım. Bunun sebebi sadece hakemlik değil. Spor benim için hayat tarzı haline geldi. Tüm stresimi antrenman yaparak atabiliyorum. Bu arada antrenmanlarımın bir kısmını çimde, bir kısmını da kumda yapıyorum. Yazın sadece kumda çalışıyorum. Ali Kızılet Hocam da antrenman programlarını buna göre gönderiyor. Plaja özel antrenman programı hazırlıyor. Benim için Alanya'ya gelip FIFA'nın istediği testleri uyguladı. Ona da verdiği destek için çok teşekkür ediyorum.

Yaptığınız başka sporlar var mı?

9 yaşından beri kayak yapıyorum. Kısmetse bu sene İsviçre'ye gitmeyi düşünüyorum. Plaj futbolundaki hakem arkadaşım çağırdı. Hakemliğin bir avantajı da bu. Dünyanın dört bir yanında arkadaş edinebiliyorsunuz.