TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Okan Buruk: "Oyundan zevk alacağım" 1.09.2008
Okan Buruk: "Oyundan zevk alacağım"

Galatasaray ve Milli Takım formaları altında bir Türk oyuncunun yaşayabileceği tüm zaferleri tattı. İtalya'da Inter, Türkiye'ye dönüşünde ise Beşiktaş ve Galatasaray formalarıyla yine şampiyonluk yarışlarının içinde oldu. Şimdi 35 yaşında ve artık Büyükşehir Belediyespor'un başarısı için ter döküyor, kolundaki kaptanlık bandıyla genç arkadaşlarına yol gösteriyor. Yoğun ilgiden sıkılan bir insan olarak Belediyespor'daki dinginlikten son derece mutlu olduğunu ve bundan sonra futbol oynamaktan daha fazla keyif alacağını söylüyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Uzun süre sakatlığın dolayısıyla sahalardan uzak kaldın. Geçtiğimiz sezonun sonlarına doğru üç maça ilk on birde başlasan da ardından yine kadroda yoktun.

Yeniden sakatlandığım için oynayamadım. Üç maçta ilk on birde oynadığım dönemde Feldkamp hastalığı sebebiyle burada değildi. O dönemde Ahmet Akcan bana forma vermişti ve bir de gol atmıştım. Ancak Feldkamp geri döndükten sonra beni yine oynatmadı. Ardından bir sakatlık daha geçirdim ama şimdi çok iyiyim. Mükemmel bir kamp dönemi geçirdim ve har anlamda hazırım.

Galatasaray'dan ayrılış nedenin neydi? Sonuçta sen o takımın altyapısından yetişmiş, ismi kulüple özdeşleşmiş bir oyuncuydun.

Sözleşmem bitmişti ve ayrılık teklifi onlardan geldi. Yeni bir sözleşme düşünmediklerini, yeni bir yapılanmaya gittiklerini söylediler. Beni çok sevdiklerini ancak böyle bir karar aldıklarını bildirdiler. Ben de "Peki" dedim. Sonuçta dünyanın sonu değildi.

Ayrılıklar onore edici olmalı

Aslında kulüpler açısından bakıldığında onların da oyuncuyu iyi döneminde kullanıp düşüş döneminde yollarını ayırmaları normal. Galiba mesele ayrılığın biçiminde yatıyor.

Ayrılıklar futbolun gerçeği. Kulüp elbette oyuncunun verimli olup olmadığına göre karar verecek. Ancak sembol olmuş ve büyük başarılar yaşamış oyuncuların onore edilmesi gerekiyor. Aslında biz böyle bir şey beklemesek bile dışarıdan bakanların bu tür konuşması Galatasaraylı olarak bizleri üzüyor. Bugüne kadar hiçbir oyuncu için ayrılıklar doğru biçimde düzenlenmedi ama inşallah bundan sonrası için bazı şeyler değişir. Ben ayrılırken de "Seni çok seviyoruz, ileride yine aramızda görmek isteriz" dediler. Dilerim bundan sonra bizim jenerasyonumuza kulüp içinde aktif görevler verilir. Çünkü hem insan olarak hem de altyapı olarak hepimiz çok önemli tecrübeler yaşadık. Bundan sonra da Galatasaray'a hizmet etmek isteriz.

Aslında önünde bir seçenek daha vardı. Futbolu Galatasaray'da bırakabilirdin ama sen bir başka takımda oynamayı tercih ettin.

Futbol oynamayı sürdürmek istiyordum. Kendimi futboldan kopacak noktada görmüyordum. İnsanın hedefleri de hiç bitmiyor. Ben de hedefleri olan bir kulübe geldim.

Belediyespor'u tercih etmenin nedeni neydi? Başka teklifler de almış mıydın?

Galatasaray'dan ayrılır ayrılmaz Belediyespor'la anlaştım. Başkanımız Göksel Gümüşdağ ve teknik ekip eskiden beri tanıdığım insanlar. Antrenörler Arif Erdem ve Mert Korkmaz yıllarca birlikte oynadığım ve sevdiğim arkadaşlarım. Zaten ben bu takımı iki sezondur gönül bağıyla takip ediyordum. Bir de futboldan sonra antrenörlük yapmayı düşündüğüm için hedefleri olan bir teknik ekiple çalışmak bana çok fayda sağlayacak.

Belediyespor'daki beklentilerin neler? Futbol hayatın boyunca hep büyük takımlarda oynadın ve şampiyonluk yarışının içinde yer aldın. İlk defa Belediyespor gibi farklı hedefleri olan bir takımdasın. Bu senin kariyerin açısından nasıl bir adım?

Belediyespor'daki en büyük eksiklik seyirci. Bunun dışında kulübün organizasyonu ve ekonomik yapısı büyük kulüplerden farksız. Her açıdan oturmuş ve dört dörtlük bir kulüp. Transferde de sadece ihtiyaç duyduğu oyuncuyu alan bir kulüp. Seyirci açığı ve medyanın yanınızda olmaması eksiklik olabilir ama ben bugüne kadar hep bu tip ortamlarda yaşadığım için bu dinginlik bana huzur veriyor. Zaten yoğun ilgiden sıkılan bir insanım.

Seyirci baskısı ve medya kuşatması nasıl etkiliyordu seni?

Devamlı göz önündesiniz, asla rahat hareket edemiyorsunuz. İlginin ve baskının güzel yanları da var ama bir yandan da oldukça yıpratıcı. Şimdi Belediyespor'da futbol oynamaktan daha fazla zevk alacağımı düşünüyorum.

Bu sezon şampiyon adayın hangi takım?

Büyük takımlara baktığımızda dördü de kadrolarını güçlendirdi ve hepsi şampiyon adayı. Özellikle Trabzonspor bu sezon önemli bir yatırım yaptı. Sivasspor geçen sezondan iyi bir şekilde geldi. Büyükşehir Belediyespor geçtiğimiz sezon lige yön veren takımdı ama istediği yerde bitiremedi. Bu sezon bizim de daha büyük hedeflerimiz var. Gaziantepspor, Gençlerbirliği ve Ankaraspor da iyi takımlar kurdu. Bence çok çetin bir sezon yaşayacağız.

1 numaralı transfer Emre

Sezonun en çarpıcı ve faydalı transferi kim?

Bana göre Emre Belözoğlu. Fenerbahçe'nin Güiza'yı, Galatasaray'ın Meira'yı alması da önemli ama yine de Emre'nin 1 numaralı transfer olduğunu düşünüyorum

Emre Belözoğlu senin kardeşin gibi. Sen de daha önce bir Galatasaraylı olarak Beşiktaş formasını giymiştin. Fenerbahçe formasını giyiyor olması Emre'yi nasıl etkileyecek?

Emre'yle sık sık görüşüyorum ve Fenerbahçe'ye alıştığını görüyorum. Olumsuz yönde etkileneceğini sanmıyorum. Hem başkandan hem de seyirciden destek aldı. Bu desteği hissettiği sürece zorluk çekeceğini sanmıyorum. Emre'nin geçmişte sakatlıkları oldu ve futbol kariyerinde işler tam anlamıyla istediği gibi gitmedi. Fenerbahçe onun için yeni bir çıkışın başlangıcı olacak. Sakat Emre imajını üzerinden atmak için daha istekli olduğunu yakından görüyorum. Elbette ortada zor bir durum var. Ben de aynı şeyi Beşiktaş'a gittiğimde yaşamıştım. Taraftara kendinizi kabul ettirene kadar bir süre geçiyor. Ancak iyi oynadığınız takdirde sorun kalmıyor. Benim transfer olduğum dönemde Beşiktaş iyi gitmiyordu. Fenerbahçe'de işler yolunda giderse taraftarın Emre'yi kabullenmesi de kolay olur.

Fenerbahçe son Avrupa Şampiyonu İspanya'nın Teknik Direktörü Aragones'i transfer ederken, Galatasaray farklı bir tercihte bulundu ve Skibbe gibi başarıya aç ve genç bir teknik adamı takımın başına getirdi. Sence hangisi daha doğru bir adım gibi görünüyor?

Bence ikisi de doğru tercih. İkisi de üst düzey takımları çalıştıran teknik adamlar. Galatasaray'da geçen sezondan beri başlayan gençleştirme operasyonu göz önünde tutularak Skibbe gibi bir teknik direktör getirilmiş olabilir. Ümit Davala gibi hem insanlığı hem de Ümit Milli Takım'daki teknik adamlık kariyeriyle değerli bir ismin Galatasaray'da görev alması önemli bir adım. Çünkü Ümit, Galatasaraylı futbolcuları çok iyi tanıyan birisi. Oyunculara saha içinde ve dışında çok yardımcı olabilecek. Bence Ümit'in varlığı Skibbe için de büyük bir avantaj.

Geçtiğimiz sezon yaşlı bir teknik adamla çalıştın. Şimdi Fenerbahçe'ye gelen Aragones de yaşlı bir teknik direktör. Yaş bir teknik adam için dezavantaj mıdır sence?

Bence bu durum kişiden kişiye değişir. Feldkamp'ın dezavantajı çok uzun süre bir takım çalıştırmamış olmasıydı. Futbolda antrenman çeşitleri ve futbolcularla iletişim gibi konular sürekli değişiyor. Feldkamp'ın böyle bir dezavantajı vardı. En azından insanlar dışarıdan böyle baktılar ve Feldkamp eksi puanla başlamış oldu. Aragones ise hiç ara vermeden ve futboldan kopmadan, üstelik Avrupa Şampiyonu takımın Teknik Direktörü olarak geldi.

Avrupa Şampiyonası'ndan söz etmişken, Milli Takımımızın Euro 2008'deki performansı hakkında neler söylersin?

İlk maçta istediğimiz gibi oynayamadık ama diğer yandan bakıldığında en iyi futbol oynadığımız maçı da kaybettik. O yüzden günümüz futbolunda oynanan oyundan çok kimin kazandığı önemli. Bence Milli Takım Portekiz maçından sonra hiçbir zaman ezik bir futbol da oynamadı. Elde ettiği sonuçla da Türk futbolunun imajını tazeledi.

Finallerde en beğendiğin oyuncular hangileriydi?

Arda oynadığı maçlarda çok iyiydi. Hamit bazı maçlarda harika oynadı. Ama ben genel olarak takım halinde iyi oynadığımızı düşünüyorum. Favorim İspanya'ydı ve bu defa gerçekten de kötü kaderlerini yıktılar.

Elde ettiğimiz sonuç bizi Avrupa'nın en iyi dört futbol ülkesinden birisi mi yaptı?

Turnuvadaki sonuçlar kimseyi aldatmamalı. Önemli olan devamlılık sağlayabilmek. Önümüzdeki turnuvaya ve diğerlerine de katılmamız gerekiyor. Dolayısıyla kulüp bazında da doğru işler yapılması lâzım. Biz bu işi bitirdik havasından kurtulmamız gerekiyor. Çok yetenekli oyuncularımız var. Devletin ve tüm ülkenin futbola büyük desteği ortada. Bence daha iyi şeyler yapmamız ve başarıda devamlılık sağlamamız lâzım.

Aslında Milli Takım son aşama. Futbolun kalkınması, futbolcuların yetiştirilip yönlendirildiği kulüplere bağlı. Sence ülkemizde oyuncu yetiştirilmesi yönünde ciddi bir çaba var mı?

Çaba var ama bu oyunculara yeterince şans verilmiyor. Herkes günlük düşündüğü ve özellikle büyük takımlarda her şey galibiyete odaklandığı için riske girilmiyor ve gençlere yeterince fırsat tanınmıyor. Belki eskisi kadar yıldız oyuncu da yetişmiyor. Geçmişte transfer döneminde parlayan en azından 4-5 futbolcu olurdu ama birkaç sezondur bunu göremedik. Transferin gözdesi denilebilecek sadece bir-iki futbolcu vardı. Bugün direkt Milli Takım'a koyup verim alabileceğiniz çok fazla genç oyuncu yok. Bence bunun araştırılması ve üzerinde durulması gerekiyor.

Diğer maçlar İspanya'dan daha zor

Dünya Kupası elemelerinde, Euro 2008'deki favorin İspanya ile aynı gruptayız. Bu gruptaki şansımızı nasıl değerlendiriyorsun?

Bizim takımımız futbol oynayan rakiplere karşı daha iyi performans sergiliyor. Futbol oynamayan, defansa çekilen, katı savunma yapan takımlara karşı çok zorlanıyor. Dolayısıyla ben İspanya maçlarında iyi futbol oynayacağımızı düşünüyorum. Elbette İspanya en güçlü rakibimiz ama bence diğer maçların sonuçları daha önemli olacak. İspanya maçına özel olarak hazırlanmanıza bile gerek yok. Bir gün önceden toplansanız bile sahaya çıktığınızda bambaşka bir maç oynarsınız. Ama diğer maçlar çok ciddiye alınması gereken karşılaşmalar.

Ermenistan'la başlıyoruz. Rakibimiz futbol açısından bizden çok geride ama iki ülke arasındaki ilişkilerin de farklı bir boyutu var.

Ermenistan deyip geçmemek lâzım. Bundan önce de bu tip rakipler karşısında sıkıntılar yaşadık. Kesinlikle onların motivasyonu iki katı olur. Daha önce Bosna'ya, Azerbaycan'a gittik, kardeş takımlarla oynuyoruz dedik ama bizi neredeyse tekme tokat dövdüler. Ermenistan'ın durumu ise çok daha farklı. Dolayısıyla çok daha fazla dikkat etmemiz gerekiyor.

Sen geçmişte Yunanistan'a karşı da oynamıştın.

Evet. Bu tip maçlarda oyuncunun psikolojisi çok farklı oluyor. Mesela Galatasaray'la oynadığımız bir Juventus maçı var. O dönemde İtalya ile aramızda çok ciddi bir siyasi sorun vardı. Sahaya çıktığımızda ilk 10 dakikada adeta kaskatıydık. O kadar gerilmiştik yani. Ermenistan maçında ise biz o kadar stresli olmayacağız ama rakibimiz bu maça çok katı hazırlanacaktır. Daha kompleksli olacaklarını düşünüyorum.

Futboldan sonra antrenör olacağını söyledin. Abdullah Avcı ve ekibiyle çalışarak ne gibi kazanımlar elde etmeyi düşünüyorsun?

Yaklaşık iki aydır takımla birlikteyim ve gerçekten çok şey öğrendim. Futbolculukla antrenörlük çok farklı şeyler. Bir takımı idare etmek, 30 kişiye hitap etmek oldukça zor bir şey. Hocamızla devamlı görüşüyorum. Gerçekten çok kaliteli ve tecrübelerini karşısındakine aktarmaktan mutluluk duyan bir insan. Abdullah Hocamla, Arif Hocamla ve diğerleriyle mükemmel bir bilgi alışverişimiz var. Kendimi burada futbolculuğun dışında bir gözlemci gibi görüyorum. Takım kaptanlığını da bana verdiler. Bir şekilde teknik ekibin takım içindeki eli-kolu gibiyim. Belediyespor'da futbol oynamam ve bu ekiple iç içe olmam benim için çok faydalı. Futbol sürekli gelişen ve değişen bir oyun. Futbolcu olduğunuz dönemde bu değişimi çok fazla hissetmiyorsunuz ama artık bir antrenör güzeyle de bakmaya başladım. Antrenman teknikleri, sezon öncesi çalışmalar ve taktik bilgisi açısından adeta kurs görüyorum.

Daha önce de birçok teknik adamla çalıştın ve kafanda da antrenörlük vardı. Hangi teknik adamlardan neler aldın?

Gerçekten de çok önemli teknik direktörlerle çalıştım. Del Bosque hem antrenör hem de insan olarak dört dörtlük birisiydi. Fatih Hoca ile uzun süre çalıştım, birlikte birçok başarı elde ettik ve dolayısıyla ondan da çok şeyler öğrendim. Feldkamp'la iki kez çalıştım, Mustafa Denizli ile öyle… Yurt dışında Cuper ve Zacceroni ile çalıştım. Hepsinden bir şeyler alıyorsunuz ama önemli olan onları kafanızın bir yerine yazabilmek ve bir senteze ulaşabilmek. Futbolu bıraktıktan sonra da kendimi geliştirmek istiyorum.

Okan Buruk nasıl bir teknik direktör olacak?

Uzaktan konuşmak kolay değil. En önemlisi hedefleri olan bir antrenör olmak istiyorum. İnsanın kendi doğruları olmalı, bu doğrular çerçevesinde kendisine bir yol çizip hiç sapmadan o yoldan yürümeli. Ben de bu doğruların peşinden yürümek istiyorum. Türkiye'de böyle bir yol çizip sapmadan yürümenin kolay olmadığını da biliyorum. Ülkemizde futbolu yöneten insanların da belli bir çizgiye gelmesi gerekiyor. Sadece yöneticiler değil, futbolcular, taraftarlar ve teknik adamlar açısından da bu gelişmeyi sağlamamız şart.