TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
İbrahim Kaş: "Haddimi biliyorum" 1.02.2008
İbrahim Kaş: "Haddimi biliyorum"

Futbola Karabük'te başladı, 15 yaşında Beşiktaş'a geldi, A takımda oynamak için sıra beklerken kendisini Milli Takım'da buldu. Fatih Terim onun çabukluğunu, hırsını ve agresifliğini beğeniyor. Genç stoper de bu özelliklerinin farkında ama top kullanma konusunda kendisini eksik hissediyor ve "Topu yanımdakine verebiliyorum elbette ancak üst düzeyde bir tekniğim olduğunu söyleyemem" diyor. Beşiktaş'ta istikrar ve başarıyı yakaladıktan sonra Premier Lig'de boy göstermeyi amaçlıyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Beşiktaş'ta banko oynayamazken A Milli Takım kadrosuna alındın ve adın bir anda gündeme geldi. Ancak bu sırada 21 yaşındaydın. Avrupa'da 17-18 yaşlarında ön planda yer alan oyuncuları görünce senin 21 yaşındaki bu çıkışın için biraz "Geç kalmış" diyebilir miyiz?

Benim Beşiktaş A takımına ilk çıkışım Rıza Çalımbay dönemiydi. Daha sonra kiralık olarak Kocaelispor'a gönderildim. Orada 30'a yakın maç oynadım ve 4 gol attım. Bu performansım Tigana'nın dikkatini çekince geri çağırıldım. Ancak o dönemde de şans bulamadım. Haliyle bu durumda göze batmak zor oluyor. Ancak Ümit Milli Takım'daki performansım oldukça iyiydi ve Fatih Hocamız da beni orada beğendi.

Karabüklüsün ama Beşiktaş'ın altyapısında yetiştiğini biliyoruz. Karabük'ten Beşiktaş'a uzanan hikâyeni dinleyebilir miyiz?

Beşiktaş'a 15 yaşımda geldim ve altyapıda üç sezon kaldım. Futbola Karabük'te Beşbinevler Spor Kulübü isimli bir amatör takımda başlamıştım. Daha sonra Karabükspor'a geçtim. Zonguldak'ta grup maçlarında oynarken, şimdi rahmetli olan Beşiktaşlı Rauf amca beni beğenmiş. Ardından İstanbul'a seçmelere geldim ve oldukça kalabalık bir grup arasından seçildim.

Kaçıp gitmeyi düşündüm

15 yaşında ailenden ayrılman zor olmadı mı?

Olmaz mı? Babam futbol oynamamı çok istiyordu ama annem benden ayrı kalmayı düşünemezdi. Beni kulüpte bırakıp çıktıktan sonra babama, "Hadi geri dönüp çocuğumuzu alalım" demiş zaten, ama babam onu ikna etmiş. Benim açımdan da çok zordu. Kaç defa kaçıp ailemin yanına gitmeyi düşündüm. Ama sağolsunlar antrenörlerim bana sahip çıktı. Sonrasında kendimi çalışmaya verdim ve direndim.

Baban bu kadar ısrar ettiğine göre senin futbolcu olacağına inanmış olmalı.

Aslında babamın futbolla bir ilgisi yok ama bana çok iyi bakardı. Geceleri ballı sütler içirir, muz yedirirdi. Futbolcu olmamı çok istiyordu ve bugün geldiğim noktada ona çok şey borçluyum.

Forma numaran 78. Yani Karabük'ün plaka numarası. Doğduğun kente aidiyet duygun üst düzeyde sanırım.

Beni Beşiktaş ve Milli Takım formasıyla görmek Karabük'te büyük yankı uyandırıyor. Karabük'e gittiğimde herkes önümü kesiyor ve "Sakın 78 numaradan vazgeçme" diye rica ediyor. Ben de onların gönlünü yapmak için 78 numaralı formayı giymeyi sürdüreceğim. Senede en az iki-üç kez Karabük'e giderim. Eski arkadaşlarımla da en azından telefonla sürekli görüşüyorum.

Karabük için önemli bir figür olduğunu söyleyebiliriz herhalde.

Karabüklü olup da Süper Lig'de forma giyen bir Burak Ağabey var. Konyaspor'da oynuyor. Geçmişte Vedat, İbrahim Üzülmez ve Hakan Ünsal Ağabeyler de Karabükspor'da oynadı ama hiçbiri Karabüklü değildi. Dolayısıyla Karabük şehrinin bana sahip çıkması farklı oluyor.

Peki, seni ilk keşfeden teknik adam kimdi?

Karabük'te Metin Hocam vardı. Yavru Metin diye tanınır. Bir gün sahanın kenarında topla oynarken gördü ve "Gel bakalım, şu hareketlerini sahada yap" dedi. O günden itibaren de beni takımına aldı.

Başlangıcından itibaren stoper mi oynuyorsun?

Evet, fizik olarak yaşıtlarımdan farklıydım, iri yarı bir çocuktum ve başlangıçtan itibaren stoper oynadım.

Karabük'ten ayrılıp İstanbul'a gelirken eğitim konusunu ne yaptın bu arada?

Her Beşiktaşlı oyuncu gibi ben de Beşiktaş Lisesi'nde okudum. Üniversite sınavında Spor Akademisi'ni kazandım. Ama o sırada Elazığspor'a gittim. Bu dönemde kayıt şansını kaçırdım. Ancak teknik direktörle ters düşünce sözleşme imzalamadan İstanbul'a kaçtım. Beşiktaş'ta kadro kalabalık olduğu için PAF takımla idmanlara çıkmaya başladım. O sırada İbrahim Üzülmez Ağabey, Kocaelispor'un beni istediğini söyledi. Para pul düşünmeden kabul ettim.

Kocaelispor dönüm noktamdı

Dolayısıyla Beşiktaş'tan ayrılıp Kocaelispor'a gitmek senin için hayal kırıklığı değildi.

Hayır, hayır, kesinlikle değildi. Bence Kocaelispor'a gitmek hayatımın dönüm noktasıydı. Altyapıdaki bazı arkadaşlarımız dışarıya gitmeye korkuyor ama bence gitmek ve bazı şeyleri yaşamak lazım. Kocaelispor'da profesyonelliği öğrendim. 1. Lig, Süper Lig'den daha farklı. Orada mücadeleler kıran kırana geçiyor. Hani "tekmeyle ağzına basıyorlar" denir ya, orada bunları yaşıyorsunuz. Daha önce görmediğiniz zorluklarla karşılaşıyor ve bunlarla mücadele etmeniz gerektiğini anlıyorsunuz.

Ne gibi zorluklar mesela?

Beşiktaş'ta bir malzemeyi neredeyse bir kez giydikten sonra çıkarıp atıyorsunuz. Orada ise bir eşofman takımıyla sezonu geçiriyorsunuz. O zaman Beşiktaş'ın kıymetini çok daha iyi anlıyorsunuz. Kocaelispor bana her anlamda çok şey kattı. Orada 30 maç oynamak da kolay değildi. Çünkü Beşiktaş'tan ayrıldığınızda gittiğiniz ilk takımda oynayamazsanız her şey biter; kaybolup gidersiniz. Ama ben Kocaelispor'da bu evreyi başarıyla atlattım.

Her genç oyuncunun benzemek istediği, örnek aldığı bir yıldız vardır. Senin de böyle bir idolün var mıydı?

Bülent Korkmaz'ı çok beğeniyordum. Kimine antipatik görünebilir ama ben sahadaki hırçınlığına ve kazanma arzusuna bayılıyordum. Bir taraftan da onun profesyonelliğiyle ilgili yazıları okuyordum. Açıkçası onun gibi bir oyuncu olmak istedim her zaman.

Rıza Çalımbay seni A takıma alan ilk teknik direktör. Ancak o dönemde de pek fazla oynama şansını bulduğun söylenemez.

Evet, sadece son maçın 5 dakikasında oynayabildim. Ama A takıma alarak önemli bir adım atmamı sağlayan teknik direktör Rıza Hocaydı. O dönemde altyapı hocalarımızla konuşup "Geleceği çok iyi, onunla ilgili güzel planlarım var" demişti. Bu sözleri duymak da beni hem hırslandırmış hem de umutlandırmıştı. Kocaelispor'a kiralanarak daha hazır bir oyuncu olmamı da o istemişti.

Tigana döneminde neler yaşadın Beşiktaş'ta? Pek oynama fırsatı bulamadın çünkü.

O dönemde Serdar Özkan'la birlikte müthiş çalıştık. Hatta Tigana ile konuşarak "Şans bulamayacaksam bir sezon daha kiralık gideyim" dedim. Ama o "Hiç değilse yarım sezon kal, eğer şans bulamazsan seni kendi elimle en iyi takıma vereceğim" dedi. Çok çalışıyorduk ve her şey mükemmel gidiyordu. Beni sık sık odasına çağırıyor ve "Keşke bir rezerv lig olsa da sizi orada değerlendirsek" diyordu. Devre arasında benim ayrılmamı yine istemedi. Kaldım ama yine oynayamadım.

Seni hem seviyor ve beğeniyor ama bir türlü oynatmıyor gibi bir durum var yani ortada.

Evet. Sanırım benim oynamasam da hiç küsmememden memnundu. Zaten giderken de benimle özel olarak konuştu ve "Hep böyle devam et, profesyonelliğini hiç elinden bırakma" dedi. Tabii o da kendisine göre haklıydı. Çünkü takım şampiyonluk mücadelesi veriyordu ve tecrübesiz bir oyuncuya savunmanın ortasında şans tanımak kolay değildi.

Sadi ve Fuat Hocaları unutamam

Tüm bunları değerlendirirsek, üzerinde en fazla emeği bulunan teknik adam hangisi?

Aslında bir tek isim vermek doğru değil. Ama Kocaelispor'da Sadi Tekelioğlu ve Fuat Yaman'ın hayatımın o bölümündeki katkıları çok büyük. Kocaelispor'daki ikinci maçımda rakibimiz Bursaspor'du. Bu maçların önemini bilirsiniz. İyi başladım ama bir pozisyonda auta gidecek diye bıraktığım topu kapan Yunus Ağabey golü attı. Dünyam başıma yıkıldı tabii. Statta çıt çıkmıyor, sanki herkes üstüme geliyor. Soyunma odasına gittik, Sadi Hoca orada "Bu çocuk belki bugün size bir maç kaybettirir ama yarın en az 20 maç kazandırır" dedi ve sonrasında da beni oynatmaya devam etti. Ardından göreve gelen Fuat Yaman da bana çok güvendi. Beşiktaşlı olduğu için beni adeta oğlu gibi seviyordu.

Teknik adamın güven hissini belirtmesi oyuncu için önemli bir şey değil mi?

Mesela burada Ertuğrul Hocanın yanıma gelip başımı okşaması, "Demek ki hocam beni seviyor, bana güveniyor" duygusunu veriyor. Beşiktaş'ta bu sezon bunu fazlasıyla hissediyorum.

Fatih Terim senin çok çabuk bir stoper olduğunu söylüyor. Defansın göbeğinde oynayan oyuncular için bu önemli bir avantaj tabii. Sen de çabukluğunu en önemli artın olarak mı görüyorsun? Kendini eleştirecek olursan ne gibi eksiklerin var?

Fatih Hocamın tespiti doğru. Gerçekten de Türkiye'de çabuk stoper sayısı fazla değil ve ben çabuk bir oyuncuyum. Ama bir çok stoper gibi tekniğim iyi değil.

Ancak modern futbol artık tüm oyuncuların katkı yaptığı bir kurguda oynanıyor ve bu noktada stoperlerin de oyuna katılması bekleniyor.

Elbette bir stoper topu yanındakine verebilmeli ve ben bunu yapabiliyorum. Ama üst düzeyde bir tekniğim olduğunu söyleyemem. Haddimi biliyorum. Bir stoper olarak hava toplarında iyiyim. Hırsımı ve agresifliğimi beğeniyorum. Kademelerde başarılı olma konusu ise oynadıkça becerilebilecek bir şey.

Kendimi frenlemeyi öğrendim

Peki, agresifliğinin sana zarar verdiğini düşünmüyor musun?

Başlangıçta zarar veriyordu. Şampiyonlar Ligi eleme maçlarının neredeyse hepsinde sarı kart görmüştüm. Ama son oynadığım dört maçta hiç kart görmedim ve bunun önemli bir gelişme olduğunu düşünüyorum.

Bu gelişmeyi nasıl sağladın?

İlk maçlarda insan kendisini gösterebilmek için çok hırslı oynuyor. Bazen hırsın ve kuvvetin aklının önüne geçebiliyor. Bu durumda kontrolsüz hareketler yapıyorsun. Ama ben her maçtan sonra mutlaka müsabakanın CD'sini izlerim. Mesela bazen arkası dönük bir oyuncuya gereksiz faul yaptığımı görüyorum. Bu tip yanlışlardan sıyrılmaya çalışıyorum ve her geçen gün kendime bir şeyler katmaya uğraşıyorum.

Oynadığın bölge fiziksel olarak çok güçlü olmanı gerektiriyor. Güçlü kalabilmek için hayatını nasıl programlıyorsun?

Altyapıdan beri her hafta en az iki-üç defa salona girip ağırlık çalışması yaparım. Bunu hâlâ sürdürüyorum. Bu arada en önemlisi uyku ve beslenme. Bu konuda da çok titiz davranıyorum. Tesislerde kaldığım için dinlenme ve beslenme konusunda son derece disiplinliyim. İstanbul'a geldiğim günden beri 6 yıldır hep tesislerde yaşıyorum.

Profesyonelce yaşamak açısından bu durum belki iyi olabilir ama insan olarak baktığında sıkıntı vermiyor mu?

Hayır, ben tesislerde kendimi çok rahat hissediyorum. Burada her şeye sahibiz. Çalışanlarla da aile gibi olduk.

Sağ bek değilim

Biz seni Beşiktaş'ta ve ilk milli deneyiminde sağ kanatta izledik. Sen kendini hangi mevkide daha rahat hissediyorsun?

Tabii ki stoper oynadığımda kendimi rahat hissediyorum. Fatih Hocam da Norveç maçı öncesi bana "Stoper oynadığını biliyorum. Zaten bu maçta da sağ bekte senden stoper gibi oynamanı bekliyorum. İleriye çıkman, hücuma katılman gibi beklentilerim yok" demişti. Aslında iyi bir sağ bekin hücuma katılması, iyi ortalar yapması gerekir ama ben böyle şeylere yatkın değilim açıkçası.

Norveç maçında ilk kez A milli formayı giydin ve henüz 16. dakikada sakatlanarak oyundan çıktın. Yerine giren Gökhan Gönül iyi oynayınca neredeyse "İyi ki sakatlandı" gibi bir duruma düşürüldün. Bu tip yorumlar karşısında neler hissettin, neler düşündün?

Aslında gazetelerin spor sayfalarını hiç okumam. Birçok spor yazarı var ve hepsi futbolu farklı yorumluyor. Birisi sizin için iyi derken diğeri kötü yazabilir. Onları okuyup da hiç moralimi bozmam. Ama tabii ki sizinle ilgili yazılanları duyuyorsunuz. Tıpkı demin sözünü ettiğiniz yorum gibilerini. Tabii ki kötü bir şey. Siz orada kaval kemiğinizin kırılmasından saliseyle kurtuluyorsunuz ve bağlarınız kopuyor ama neredeyse bir hain ilan edilmediğiniz kalıyor. 21 yaşında genç bir oyuncusunuz ve bu yazılanlar elbette zorunuza gidiyor.

Sakatlık oyuncular için ciddi bir kâbus. Bugün büyük takımlardan birinin oyuncususun ve geleceğin de futbol oynamana bağlı. Ama ya o günkü sakatlığın futbol oynamanı engelleyecek boyutlarda olsaydı ne yapardın? Yani hayatla ilgili bir B planın var mı?

B planı gerçekten yok. Bunu hiç düşünmedim. Her şey güzel gelişecek diye bakıyorsunuz. Ama Allah korusun böyle bir sakatlıkla karşı karşıya kalırsanız, bugün yavaş yavaş yaptığınız yatırımlar sizi nereye kadar idare edebilir? Belki yeniden üniversite sınavına girip Spor Akademisi'ne gidebilirim. Ama bu defa hayallerinizin çok dışında başka bir dünyayla karşılaşırsınız. Aslında Koray Ağabey böyle bir olay yaşamıştı ve bana da anlatıyordu. Geçirdiği trafik kazasının ardından uzun bir sakatlık dönemi geçirmiş ve ne yüzüne bakan olmuş ne de selam veren.

İnsanın ilk A milli maçında sakatlanması ciddi bir şanssızlık. Sonrasında da uzun süre futboldan uzak kaldın. Bir oyuncu sahanın içinde olmadığında neler düşünüyor?

Aslında sakatlandığımda devreyi kapattığım söylenmişti ama dört haftada iyileştim. Bu da bünyeyle ve tedavi sürecinde doktorların tavsiyelerine uymakla ilgili bir şey. Yedek kalmaya gelince; sizin yapabileceğiniz pek fazla bir şey yok. Çok çalışacak ve sıranızı bekleyeceksiniz. Zaten ben son iki sezonda hep kenarda fırsat beklediğim için nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyorum.

Beşiktaş savunmasında sen, Toraman ve Üzülmez olmak üzere üç İbrahim var. Maç sırasında arkadaşlarınız ya da siz birbirinize nasıl sesleniyorsunuz?

Bana Kaş diyorlar. Rüştü Ağabey, İbrahim Toraman'a İbrahim, kaptanımıza ise Üzülmez diye sesleniyor.

Takımdaki genç ve tecrübeli oyuncular arasındaki ilişkiler nasıl?

Geçmişte Sergen ve Tümer Ağabeyler burada olduğu zaman çok rahat hareket edemezdik, çekingen davranırdık. Kalpleri altın gibi ama yüz ifadeleri ve hitap şekilleri biraz sertti. Ama şimdi Üzülmez Ağabey olsun, Rüştü Ağabey olsun hepsiyle arkadaş gibiyiz. Hem çok rahat şakalaşabiliyoruz hem de en ciddi konuları çekinmeden konuşabiliyoruz. Zaten ağabeylerimiz arkadaş canlısı insanlar ve bize de hep bu anlayışla yaklaşıyorlar.

Yabancılarımız Türk gibi

Yabancılarla ilişkileri de merak ediyorum. Hep "Yabancı oyuncunun kalitelisi gelsin, genç oyunculara örnek olsun" denir. Bu konuda Hagi örneği verilir. Beşiktaş'ın yabancıları için ne söyleyebilirsin?

Bizim yabancılarımız Türk gibi. Onları yabancı gibi görmüyoruz ve hepsi arkadaşımız. Bazı Türk arkadaşlara yapmadığımız şakaları Nobre'ye yapıyoruz. Delgado için melek diyebilirim mesela. Antrenmanlarda o olsun, Ricardinho, Bobo veya Nobre olsun yanıma gelip, "Şunu şöyle yaparsan daha iyi olur" diyorlar. Bunu hiçbir zaman ukalalık gibi görmedim ve sürekli bir şeyler kazanmaya çalıştım. Kariyerleri belli ve bana göre çok daha fazla şeyler yaşamış, tecrübe biriktirmiş oyuncular olduklarını biliyorum çünkü.

Sezonun ilk yarısını Sivasspor lider tamamladı ve bu çok istisnai bir durum. Sence Sivasspor sonuna kadar bu yarışın içinde kalabilir mi?

İlk yarıda Sivasspor'la oynadık ve nasıl bir takım olduklarını biliyorum. O maçta Toraman Ağabeyle yan yana oynuyorduk ve rakibe pozisyon bile vermemiştik. Ama 1-0 öne geçtikten sonra Toraman Ağabey kırmızı kart gördü. Bu arada frikikten bir gol yedik. Eksik de kalınca oyunun dengesi bozuldu ve 2-1 yenildik. Sivasspor'a şans da biraz yardım ediyor diye düşünüyorum. Ama Milli Takım kampında Mehmet Yıldız, Sedat ve Hayrettin Ağabeylerle beraberdim. Hâlâ da telefonla konuşuyoruz. 16-17 kişi toplanıp pikniğe gidiyorlarsa artık takım olmuşlar demektir.

Ligin üstünde dört takım birbirine çok yakın durumda. Sen ikinci yarı boyunca nasıl bir mücadele bekliyorsun?

Bence avantaj bizden yana. Çünkü derbileri içeride oynayacağız. Çok kısa bir sürede liderliği ele geçirip sonuna kadar bırakmayız diye düşünüyorum.

Kariyer için Avrupa'yı istiyorum

Peki, geleceğinle ilgili nasıl planlar yapıyorsun?

Elbette hedeflerim var. Öncelikle Beşiktaş'a uzun yıllar hizmet etmek istiyorum. Ama nihai hedefim Avrupa'da futbol oynamak.

Neden Avrupa'da oynamak istiyorsun? Büyük takım oyuncuları burada daha fazla para kazanıyor ve bu nedenle Avrupa'ya gitmeyi pek fazla tercih etmiyor.

Her şey para değil, kariyer daha önemli. Bence insanların hedefleri olmalı. Mesela Karabük'te olduğum dönemde gözümde hep Beşiktaş formasını canlandırırdım. Komik ama yolda yürürken karşıdan bir adamın geldiğini gördüğümde, içimden "Baksana bana… İleride benimle fotoğraf çektirmek isteyeceksin" derdim (Gülüyor). Bunları annemlere anlattığımda onlar da gülerdi. Ama hep bunun için çalıştım ve sonunda hedeflediğim Beşiktaş'a geldim. Şimdi yeni hedeflerim var ve onlara doğru yavaş yavaş ilerliyorum.

Avrupa'da oynamak istediğin, futbol stiline uygun olduğunu düşündüğün bir lig var mı?

Bu konuda arkadaşlarımızla konuştuğumuzda İngiltere Ligi üzerinde fikir birliğine varıyoruz. Benim stilimdeki bir stoper için en uygun ligin Premier Lig olduğunu düşünüyorum. Ama öncelikle Beşiktaş'ta kendimi kabul ettirmem lazım. Mesela bir Toraman Ağabey gibi sürekli oynamam ve her gün kendime bir şey katmam gerekiyor.

Türkiye'de çok yetenekli oyuncular var ama birçoğu Avrupa'ya gitme konusunda istekli değil. Bunun altında lisan bilmemek, kültür farklılığı, uyum problemleri gibi nedenler var. Birçok oyuncumuz gittikten birkaç ay sonra geri döndü. Sen bu konuda kendini nasıl görüyorsun?

Bence insanların kendisini geliştirmesi ve hedefleri konusunda ilerleme kaydetmesi lazım. Mesela ben elimde İngilizce sözlükle yatıp kalkıyorum. Her gün bir kelime öğrensem benim için avantajdır.

Altı yıldır tesislerde kalan bir oyuncu için futbolun dışındaki bir hayat sorusu anlamsız gelebilir ama yine de sorayım.

Yok, yok, dışarı çıkıyorum. Özellikle her yeni filmi mutlaka izliyorum. Belki ilginç gelecek ama moda olan playstationla hiç ilgim yok. Daha çok kâğıt oynamayı seviyorum. Babam kulüpçü olduğu için her türlü oyunu bilirim.