TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
İzmir'de bir süper star: Jerko Leko 1.09.2010
İzmirde bir süper star: Jerko Leko

Euro 2008'de Türkiye ile Hırvatistan arasında oynanan çeyrek final maçında 119.dakikada gelen Hırvat golünün ardından oyuna dâhil olmak amacıyla saha kenarına gelmişti. Ancak maçın hakemi Rosetti oyuna girmesine izin vermemiş ve hemen ardından Millî Takımımızın o unutulmaz golü ağlarla buluşmuştu. İşte daha önce Türkiye ile ilgili pek de iyi anıları bulunmayan bu deneyimli futbolcu, bu sezon bir Türk takımı için ter dökecek. Karşınızda Spor Toto Süper Lig'in yeni takımı Bucaspor'un Monaco'dan dev transferi.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

Bize Bucaspor'a nasıl transfer olduğunu anlatır mısın? Dinamo Kiev ve Monaco gibi Avrupa'nın iki önemli kulübünde oynadıktan sonra neden tarihinde ilk kez Spor Toto Süper Lig'e yükselmiş olan Bucaspor'u tercih ettin?

Monaco ile olan sözleşmem sezon sonunda bitmişti. Kontratım sona erdikten sonra Almanya ve İtalya'dan da bazı teklifler almıştım. Daha sonra Stjepan Tomas beni aradı ve Bucaspor'un yeni bir teknik direktörle çalışacağını, kendisini Türkiye'den tanıdığını ve belirli amaçları olduğunu, aynı zamanda da kulübün başarı yakalamak için oldukça istekli bir durumda bulunduğunu söyledi. Aynı zamanda kulübün yeni teknik direktörü Bülent Uygun'un daha önce Sivasspor takımıyla yakaladığı başarılardan da bahsetti. Tomas'tan bu sözleri duyunca düşündüm ve "Neden olmasın?" dedim. Çünkü bana göre Süper Lig, Avrupa'nın en zorlu 6 liginden biri. Ben de bir takıma transferimin bir an önce sonuçlanmasını istiyordum. O yüzden Almanya ve İtalya'dan gelen teklifleri değerlendirmeden Bucaspor'u tercih ettim. Ayrıca Monaco bildiğiniz gibi küçük bir krallık ve o yüzden takımın çok fazla taraftarı yok. Daha önce iki kere Türk takımlarına karşı oynamıştım ve Türk taraftarlarının ne kadar ateşli olduğunu biliyordum. Bu durum da benim Türkiye'yi ve Bucaspor'u tercih etmemi sağladı. Çünkü ben baskı altında oynamaktan hoşlanırım. Bu yüzden futbola duygusal açıdan bağlı olan bir ülkede futbol oynamak istedim.

Geçmiş yıllarda da transfer gündeminde adın Türk takımlarıyla birlikte anılmıştı. Daha önce Türkiye'den teklif aldığın bir takım oldu mu?

Dinamo Kiev'de forma giyerken Avrupa'da Beşiktaş'la eşleşmiştik ve ben de Beşiktaş'a karşı iyi bir mücadele ortaya koyup maçın oyuncusu seçilmiştim. Bu performansımdan sonra Beşiktaş benimle ilgilenmişti ancak o dönem Dinamo Kiev benim başka bir takıma transfer olmamı istememişti. Bu seneki transfer sezonunda da Türkiye'den iki kulüpten daha teklif aldım. Ancak eğer Türkiye'ye geleceksem, daha önceden bağlantılarımın olduğu, burada bana yardımcı olacak insanlarla bir arada olmak istedim. Tomas da kısa bir süre önce Bucaspor'a transfer olmuştu. Ayrıca Tomas bana Bülent Uygun'un hedeflerini anlatınca, kulübün istekli, hırslı ve başarıyı amaçlayan bir yapıda olduğunu fark ettim ve Bucaspor'u tercih ettim.

Türkiye'den beklentilerin neler? Burada ne gibi durumlarla karşılaşacağını düşünüyorsun?

Eskişehirspor'da forma giyen Ivesa, Vucko ve Nadareviç'ten Türkiye hakkında bilgiler aldım. Onlar bana ligin çok zor olduğunu söyledi. Açıkçası ben de Fransa Ligi'nde oynamaktan biraz sıkılmıştım. Çünkü futbola karşı tutkulu, hırslı bir oyun sergilenmiyor genelde orada. Türkiye'de ise kendi takımımla bir şeyler başarmak istiyorum. Çünkü önceden gözlemlediğim kadarıyla Türkiye Ligi'nde her sezon üç büyüklerin yanında bir takım da ligi sürpriz bir konumda tamamlayabiliyor. Bu sürpriz takımlar, Bursaspor'un yaptığı gibi belki şampiyon olamasalar da mutlaka ligi iyi bir konumda bitirmeyi başarıyor. Ligin sürprizlere bu kadar açık olma durumu da bana çok cazip geliyor. Çünkü önceden de belirttiğim gibi ben de böyle bir takımda başarı ve heyecan arıyorum aslında.

Bahsettiğin bu sürprizi önümüzdeki sezon Bucaspor gerçekleştirebilir mi?

Öyle olmasını diliyorum. Ancak öncelikle gerçekçi olmak gerekirse Süper Lig'e ilk defa yükselmiş ve yeni oyunculardan oluşan bir takımız. Bu sürprizi gerçekleştirmemiz için çok ama çok çalışmamız gerekiyor. Fakat kendime ve Tomas'a baktığımda bu başarıyı gerçekleştirmek için oldukça motive olduğumuzu görüyorum. Zamanla tüm oyuncularla birlik içinde olup takım haline dönüşmeyi başarabilirsek, bu sürprizi gerçekleştirmemek için hiçbir nedenimiz olmadığını düşünüyorum. Bülent Uygun da bunu yapmaya çalışacak. Ben de bu başarının gerçekleşmesi için elimden geleni yapacağım. Takım olarak iyi şeyler yapmaya hazırız.

Türkiye'ye yeni transfer olmuş yabancı oyuncular çok sıcak karşılanır. Senin Bucaspor'a gelişinde takım arkadaşlarının yaklaşımı nasıldı?

Oldukça pozitifti. Takımda birçok genç oyuncu var. Bu oyuncularla tecrübelerimi paylaşıyorum, çünkü onlar da benim deneyimlerimden yararlanmak istiyor. Ben de onlara elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Şimdilik takımla ilişkilerimde tek problem dil gibi gözüküyor. İngilizce bilenlerin dışında Fransızca konuşan 3-4 oyuncu var takımda. Onlarla iyi anlaşabiliyoruz. Ancak daha da iyi iletişim kurmak için ileride Türkçe öğrenmek istiyorum.

Acı bir hatıra!

Buraya gelirken kafandaki Türkiye imajı nasıldı, geldikten sonra nasıl bir ortamla karşılaştın?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, Türkiye'de çok uzun bir zaman geçirmedim. O yüzden bu konuda ileride daha net bir fikre sahip olacağım. Ama özellikle Bucaspor yönetimi ile ilgili çok olumlu düşüncelerim var. Çünkü Süper Lig'e ilk kez yükselmiş, deneyimsiz bir takım olmalarına rağmen, yöneticilerimizin başarıyı yakalamak için ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını görüyorum. Bu özverinin de başarıya giden yol olduğunu düşünüyorum. Bu durumu da görünce buraya transfer olmakla ne kadar doğru bir karar vermiş olduğumu anladım. Aslını söylemek gerekirse buraya transfer olmadan önce Türkiye'ye karşı biraz antipatim vardı. Çünkü Euro 2008 çeyrek final maçında kendilerine çok trajik bir biçimde kaybedip turnuvadan elenmiştik. Bu yüzden buraya gelmeden önce Türkiye denince aklıma kötü ve acı hatıralar geliyordu. Ama zamanla bu durumu aşacağıma ve Türkiye hakkında daha da olumlu düşüncelere sahip olacağıma inanıyorum.

Türkiye'de başarılı bulduğun takımlar ve oyuncular var mı?

Dinamo Kiev'de forma giyerken Türkiye'de sadece Beşiktaş'a ve Trabzonspor'a karşı oynadım. O yüzden bu takımların durumunu ve taraftar yapısını az çok biliyorum. O yüzden diğer takımlar hakkında fazla bir yorum yapamayacağım. Ancak bu aralar Türkiye'deki transfer haberlerini gazetelerden takip ediyordum. Spor Toto Süper Lig için çok önemli ve kaliteli oyuncuların adları geçiyor ve bu oyuncuların bir kısmı Türkiye'ye transfer oldu. Bursaspor geçen sezon şampiyon olduğu için Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş çok büyük transferler yapmak için kolları sıvadı bu transfer döneminde. Bu sezon da şampiyonluğu başka bir takıma kaptırmak istemiyorlar. Bu tarz kaliteli oyuncularla aynı ligde oynamak benim için çok güzel olacak.

Daha önce Hırvatistan, Ukrayna ve Fransa liglerinde boy gösterdin. Bu sene de Süper Lig'de mücadele edeceksin. Her ülkenin kendine göre bir futbol yapısı var aslında. Bu konuda oynadığın ülkelerin futbol yapıları arasındaki karakteristik farklılıklar neler?

Ukrayna Ligi'nde çok tempolu bir oyun oynanıyordu. Kondisyon çok önemliydi. Tabir yerindeyse sahada deli gibi koşuyorduk. Fransa Ligi ise daha çok taktiğe dayalıydı. Oyun içinde takımların taktik anlayışları daha ön plana çıkıyordu. Türkiye Ligi'nin ise bu liglere oranla daha teknik bir lig olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden Süper Lig benim düşünceme göre oynadığım ligler arasındaki teknik kapasiteye en çok ihtiyaç duyacağım lig olacak. Sezonun devre arasına kadar kendi açımdan daha net tespitler yapabilirim ancak şimdilik düşüncelerim bu yönde.

Kendi oyunculuk karakterini nasıl tanımlıyorsun?

Oyunun sürekli içinde olmayı seviyorum. Sahadayken oyunun her anına konsantre olmaya çalışıyorum. Kendimi mücadeleci ve sert bir oyuncu olarak tanımlayabilirim. Defansif orta saha oynadığımdan dolayı benim oyun içindeki en önemli görevim karşımdaki oyuncuyu ve takımı durdurmak. Dinamo Kiev'de oynadığım yıllarda genç olmamın da verdiği tecrübesizlikle oyun içinde sağa sola giderek her yere yetişmeye çalışır ve genelde rakip oyunculara karşı çok sert müdahalelerde bulunurdum. Bu yüzden de gençken oldukça fazla faul yapar ve kart görürdüm. Bu oyun karakterim yüzünden Fransa'ya transfer olduğum sezon çok zorlandım ve sezonu ligin en çok kart gören oyuncusu olarak kapattım. Tabii ki yıllar ilerledikçe tecrübe kazandım ve hem enerjimi oyun içinde ekonomik kullanmaya hem de rakibe karşı müdahalelerimi daha doğru ve faulsüz yapmaya başladım. Bu da benim oyunumun gelişmesini ve olgunlaşmasını sağladı. Şu an tam anlamıyla iyi bir takım oyuncusuyum. Bülent Uygun'un da böyle oyuncuları sevdiğini ve çalışmak istediğini, transfer görüşmeleri sırasında Tomas beni arayarak anlattı. Zaten benim oyun tarzımı da millî takımdan biliyordu. Tomas bana hocanın oyun mantalitesinden bahsettiğinde ise, oyun anlayışının kendi futbol karakterimle uyuşuyor olması oldukça hoşuma gitti.

Birlik olmazsanız, Fransa olursunuz!

Türkiye'ye gelmeden önce futbol oynadığın en son ülke olan Fransa, kadrosunda çok iyi oyuncular olmasına karşın hiç galibiyet alamayarak 2010 Dünya Kupası'na gruplarda veda etti. Fransız futbolunu iyi bilen bir oyuncu olarak bu düşüşü neye bağlıyorsun? Sence Fransa Domenech kurbanı mı oldu?

Bana göre Domenech taktiksel anlamda olmasa da oyuncuların üstündeki etkisi açısından çok başarısız kaldı turnuvada. Fransa'nın ilk maçını seyrettiğimde "Bu takım turnuvada asla ileriye gidemez ve gruplardan çıkamaz" demiştim. Nitekim de öyle oldu. Bunu anlamak çok da zor değildi zaten. Ayrıca Fransız halkı da böyle olacağına inanıyordu. Turnuvada oyuncuların gücü neredeyse hiç yoktu. Futbolcular arasında gruplaşma olduğu da açıkça biliniyordu. Fransa Millî Takımı'nda bazı arkadaşlarım olduğu için içeride neler olup bittiği konusunda da az çok fikrim var. Bana göre Fransa'daki en büyük problem de bu gruplaşmalardı. Maça çıkmadan önce soyunma odasında bile oyuncuların birbirlerine kenetlenmesi gerekirken, farklı farklı yerlerde birbirlerinden ayrı bir şekilde oturduklarını duydum. Fransa belki de Dünya Kupası'ndaki en kaliteli kadroya sahipti ancak iyi bir kadroya da sahip olsanız, birlik olamadıktan sonra hiçbir yere gelemeyeceğinizin en iyi örneğidir bence bu durum.

Hırvatistan Milli Takımı Euro 2008'de başarılı olmuş ancak çeyrek finalde Millî Takımımıza karşı şanssız bir şekilde elenmişti. 2010 Dünya Kupası'na katılmaya da hak kazanamadılar. Jarni, Asanovic, Prosinecki, Suker, Vlaovic ve Bilic'li müthiş bir kadrosu vardı 90'lı yılların sonunda Hırvatların. Bu jenerasyondan sonra Hırvat futbolunun çok yıldız üretemediğini görüyoruz. Bu açıdan bakacak olursak Hırvat futbolunda gerileme mi var? Bu durum 2010 Dünya Kupası'na katılamama sebeplerinden olabilir mi?

Bence Hırvat futbolu hâlâ yıldız yetiştiriyor. Mesela Luka Modric. Bu geçiş döneminde ve takımın yeni oluşumunda genç jenerasyonun lideri olarak gözüküyor şu anda. Euro 2008'de final bile oynayabilirdik ama Türkiye'ye çok kötü bir şekilde elendik. Hepimiz bu duruma oldukça bozulduk. Euro 2008'den sonra jenerasyon değişti. 2010 Dünya Kupası'na gidememe nedenlerimizden biri takımın yeni bir oluşum içinde olması olabilir. Aslında Hırvatistan'da yetişen genç oyunculardan iyi yerlere gelebilecek olanlar var. Ancak en büyük sorun, altyapı imkânlarındaki eksiklik. Dinamo Kiev ve Monaco'da geçirdiğim sezonlarda altyapı imkânlarını gördüğüm zaman bunu daha iyi anladım. Bana göre Hırvatistan'ın yıldız oyuncu yetiştirme konusunda büyük bir potansiyeli var. Çok da genç nüfusa sahip bir ülkeyiz. Dinamo Kiev ve Monaco'da gördüğüm altyapı imkânları Hırvat gençlere de verilse belki ileride çok daha iyi yerlere gelebilecekler. Özellikle bu imkânlar Dinamo Zagreb'in elinde olsa her şey çok daha iyi olur. Çünkü Boban, Prosinecki, Modric ve genç jenerasyondan yetişmekte olan yıldızlar hep bu ekolden gelmiştir. Tüm bunların dışında bir taraftan da düşünüyorum ki, eski Yugoslavya dağılmasaydı ve o ülkeler bir arada kalsaydı dünya şampiyonu bile olabilirdik. Çünkü o zaman ortaya müthiş bir kadro çıkardı. O kadronun da Dünya Kupası'nı kazanması hiç sürpriz olmazdı.

Türkiye'de top koştururken Hırvatistan Millî Takımı'na çağrılabileceğini düşünüyor musun?

Geçen sezon Monaco'da oynarken kulüple bazı sorunlarım olmuştu. Devre arasında İngiltere Premier Lig ekiplerinden Wolverhampton Wanderers benimle ilgilenmiş ancak Monaco transferime izin vermemişti o dönemde. Bilic de bana o zaman, "Sen her zaman bu kadronun parçalarından birisin, o yüzden nereye gidersen git, düzenli olarak oynamaya başladığın sürece her zaman bu kadroda yer bulacaksın" dedi. Kulübümle olan kontratımın son senesiydi. Ben de bir an önce serbest kalıp, yeni bir kulüp bulmak ve millî takım kadrosunda yer almak istiyordum. O yüzden millî takıma çağrılmam için hangi ülkede oynadığımın bir önemi yok.

Isınmaktan buharlaşmıştım

Euro 2008'de Türkiye ile Hırvatistan arasında oynanan o dramatik maçta Hırvatistan 119. dakikada 1-0 öne geçtikten sonra oyuna dâhil olmak için saha kenarına gelmiştin. Ancak maçın hakemi Rosetti, o an oyuna girmene izin vermemişti. Bunun hemen ardından kaleci Rüştü'nün uzun pası sonrasında Türkiye'nin son saniye golü gelmişti. O anda neler düşündüğünü öğrenebilir miyim?

İlk yarı oyuna girmek için 30 dakika boyunca ısınmıştım. Devre arasında Bilic beni orta sahaya destek olmak ve o bölgede Türklere karşı üstünlük sağlamak için oyuna sokmayı planlıyordu. Ancak sonra "Biraz daha bekleyelim" dedi. İkinci yarıda takım ilk yarıya oranla çok daha iyi oynadı ve bu yüzden oyuna dâhil oluşum gerçekleşmedi. 90 dakika tamamlandığında ben yine oyuna girmeye hazırdım ancak Bilic bu sefer de ilk uzatma süresinin sonuna kadar beklememi söyledi. İlk uzatma sonunda kim kendini yorgun hissederse onunla değişecektim. Ancak doğal olarak böylesine kritik bir maçta kimse yorulduğunu söylemedi. Daha sonra Bilic penaltılara kalma ihtimalini de düşünerek beni oyuna almaktan vazgeçti. Uzatmanın sonunda golümüz gelince, yapılacak bir değişiklik maçın bitmesine yetecekti. İlk yarıdan beri ısındığımdan oyuna girmeye en hazır ben vardım saha kenarında. Adeta ısınmaktan buhar olmuştum diyebiliriz. O yüzden Bilic hemen hazırlanmamı istedi. Hemen çok hızlı bir şekilde dördüncü hakeme verilmek üzere kâğıda adımı yazdılar. Kâğıdı bulup adımın yazılması telaşını asla unutamam. Çok hızlı bir şekilde dördüncü hakemin yanına gitmeye çalıştım ben de o telaş içinde. Dördüncü hakemin yanına geldiğimde ise Rosetti oyuna girmeme izin vermedi ve bundan hemen sonra Türkiye golü attı. Maç penaltılara kalmıştı. Penaltılar atılmadan önce ise hepimiz kaybedeceğimizi biliyorduk. Çünkü tam kazandık derken her şey tersine dönmüş ve moralimiz tükenmişti. 2010 Dünya Kupası'nda buna benzer bir durum Uruguay karşısında Gana'nın da başına geldi hatırlayacağınız gibi.

Dünyada kendi oynadığın mevkide en beğendiğin oyuncular kim?

Kendi bölgemde oynayan birçok iyi oyuncu var. Ancak ben öncelikle bir orta saha oyuncusu olarak Zvonimir Boban'ı söylemek istiyorum. Gerçi kendisi benim gibi defansif bir orta saha değildi, tam tersine atağa yönelik bir orta saha oyuncusuydu ama ben onu izleyerek kendi mevkiim için çok önemli şeyler öğrendim. Şu an ise dünyada birçok iyi oyuncu var benimle aynı mevkide oynayan. Ama oyun anlayışı ve stili bakımından Gennaro Gattuso bana göre mükemmel bir futbolcu. Artık çok fazla forma şansı bulamıyor ancak sahadaki hırsı onu çok iyi bir oyuncu yapıyor. Dinamo Zagreb'de oynarken Avrupa kupalarında Milan'la eşleşmiştik. Biz öndeyken Milan gol attı ve skoru eşitledi. Gol sırasında Gattuso su içmek için bizim yedek kulübesinin hemen yakınlarında duran bir su şişesini eline almıştı. Gol olunca inanılmaz bir şekilde bağırarak şu şişesini yere attı ve bu gol sevincini müthiş hırslı bir şekilde yaşadı. Ben de o sırada yedek kulübesinde oturuyordum ve daha çok gençtim. Onun bu hırsını ve tutkusunu görünce çok şaşırmış ve etkilenmiştim. Oyuna olan motivasyonu beni kendisine hayran bırakmıştı.

Kariyer planında neler var?

Bucaspor ile iki yıllık kontrat imzaladım. Sözleşmem bittiği zaman kulüple birlikte durumumu tekrar değerlendireceğim tabii ki. Buraya çok iyi izlenimlerle geldim ve uzun süre takıma katkı yapmak istiyorum. Bunun dışında sahada iyi olduğumu hissettiğim sürece futbol hayatımı devam ettirmek düşüncesindeyim.

Özel hayatında neler yaparsın? Hobilerin nelerdir? Mesela Bilic gitar çalıyor, senin de buna benzer yeteneklerin var mı?

Futbol dışında diğer sporlarla da vakit geçirmeyi çok seviyorum. Mesela Monaco'da sürekli tenis oynardım boş zamanlarımda. Bunun dışında bol bol film seyrederim. Mesela kamptayken boş zamanlarımda 10 günde 15 film izledim. Zagreb'deki evimin bir odasını tam bir sinema salonu konseptinde döşedim. Ayrıca internetten kart oyunları da oynuyorum fırsat buldukça.

Futbolun içinde olup yardım kuruluşlarına üye olan ve hayır işleriyle uğraşan eski Alman hakem Markus Merk ve Fransız oyuncu Thuram gibi isimler var. Senin de buna benzer faaliyetlerin var mı?

Bilic'in Hırvatistan'da kurmuş olduğu bir yardım kuruluşu var. Bu kuruluş Hırvatistan'daki fakir insanlara yardım ediyor ve onların ihtiyaçlarını karşılıyor. Millî takımdaki oyuncular olarak da her yıl bu yardım kuruluşuna destek olmak için belirli bir miktarda bağış yapıyoruz. Son 2 yıldır bu kurumun faaliyetleri oldukça başarılı bir şekilde gerçekleşiyor. Ülkede ilk kez böyle bir hayır işi yapıldığı için de halk bu durumu oldukça sevinçle karşılıyor. Dinamo Kiev'de oynarken de Sergei Rebrov'un fakir durumda olan insanlara yardım ettiğine tanık oldum. Aslında Ukrayna'da da Hırvatistan'dakine benzer bir durum var. Orada da aç insan çok, hatta Hırvatistan'a göre daha fazla. Bu yardım çalışmalarıyla buradaki insanları bir şekilde futbola kazandırmaya da çalışıyoruz aslında.