TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Mehmet Güven: "Anadolu'da huzur buldum" 1.04.2011
Mehmet Güven: "Anadoluda huzur buldum"

Altyapısından yetiştiği Galatasaray'da aradığı çıkışı bu sezon Manisaspor'da yakalamasını "Çünkü huzuru buldum" sözleriyle açıklıyor. Tıpkı soyadı gibi kendisine "güven" duyulduğunu hissettiği zaman hep başarılı olacağına inanıyor. İstanbul'daki futbolculuk kariyeri önce yoksulluk, sonra da saha dışındaki sıkıntılarla geçmiş alçakgönüllü oyuncu, çok mutlu olduğu Manisaspor'a uzun yıllar hizmet etmek istiyor, geri dönmeyi ise aklından bile geçirmiyor.

Röportaj: Aydın Güvenir

İki sezondur Manisaspor'dasın ve bu sezon gösterdiğin performansla büyük bir çıkış yakaladın. Buradan yola çıkarak, Galatasaray'da bulamadığın ortamı Manisaspor'da yakaladığını söyleyebilir miyiz?

Evet kesinlikle istediğim ortamı Manisaspor'da buldum diyebiliriz. Gerçi ilk sezonumda burada da biraz sıkıntı çektim açıkçası. Çünkü ilk defa İstanbul dışına çıkıyordum. Bu yüzden eşimle birlikte adaptasyon konusunda oldukça zor günler geçirdik. Ancak daha sonra şehre alışınca ben de kendimi daha çok futbola vermeye başladım. İstediğim ortamı yakalayınca da performansım arttı. Ortam çok önemli bu yüzden benim için. İstanbul'dakinden daha farklı bir ortam var burada. İnsanların çoğu mütevazı bir kere. Kaprisli insan yok denecek kadar az. Burada sizi insan yerine koyuyorlar tam anlamıyla. Değer verdiklerini bir şekilde gösteriyor ve hissettiriyorlar. Siz de böyle bir ortam bulunca oynamak istediğiniz oyunu sahaya daha rahat yansıtıyorsunuz. Bu da benim yakaladığım performansta çok etkili oldu diyebiliriz. Galatasaray'da oynadığım dönemde saha içinin yanı sıra saha dışında da çok sıkıntılı dönemler geçirdiğim oldu. Saha içinde düzenli oynayamamamın yanı sıra saha dışında da az önce bahsettiğim gibi huzuru yakalayabileceğim bir ortam bulamamıştım. Ne kadar dışarıya yansıtmamaya çalışsam da kendi içimde hep yaşadım bu sıkıntıları. Kendi içimde yaşayınca da sorun haline geldi ve gittikçe büyümeye başladı bu sıkıntılar. Frank Rijkaard Galatasaray'ın başına geldiği zaman da sezon başı kampında yine aynı şeylerin tekrar edeceğini az çok tahmin edebiliyordum. Bu yüzden hocaya gidip, "Ben gitmek istiyorum artık buradan. Kendime daha farklı bir ortam oluşturup, başka bir forma için ter dökmek istiyorum" dedim. Rijkaard, benim bu sözlerimi gayet doğal karşıladı ve gitmeme izin verdi. Benim de bu olaydan sonra Manisaspor'a transferim gerçekleşti. Dediğim gibi burada istediğim ortamı buldum. Çünkü saha dışında gelişen olaylar, saha içinde de oyuncuya konsantrasyon kaybı yaşattırıyor. Manisa'da tam anlamıyla huzuru bulup, futbola odaklanabildim.

Hikmet Karaman'ın Manisaspor'un başına gelmesinden sonra hep yükselen bir grafiğin oldu. Bu gelişimden biraz bahseder misin? Bu başarında onun ne gibi bir katkısı var sana göre?

Hikmet Hocayı Türkiye'deki en iyi teknik direktörler arasına koyabilirim. Futbol bilgisi ve futbolcuya sağladığı motivasyon gerçekten çok yüksek derecede. Bilindiği gibi sezona ilk dört maçta hiç puan alamayarak bir hayli kötü başlamıştık. Daha sonra Hikmet Hoca geldi takımın başına. Her şey onun gelir gelmez bize verdiği güvenle başladı diyebiliriz. O geldikten sonra, ilk maçımız Trabzonspor deplasmanıydı. Çok farklı bir on birle başladı Hikmet Hoca maça. Ben de o farklı on birin içindeydim. Tabii gelir gelmez ilk on birde sahaya sürmesi, benim için de önemli bir motivasyon kaynağı oldu. Çünkü artık karşımda bana güvenen bir hoca vardı ve ben de bunu net bir şekilde hissetmiştim. Bu güvene karşılık sahada elimden gelen mücadeleyi vermeye çalıştım. Sürekli olarak oynadıkça ve karşılıklı güveni hissettikçe ben de performansımı yükselttim. Ayrıca Hikmet Hocanın gelişiyle takım da bir anda yükselişe geçti. Yukarılara doğru tırmanmaya başladık. Bir anda her şeyi tersine çevirdi diyebilirim o yüzden.

Galatasaray'da ön libero oynuyordun. Manisaspor'da ise daha ofansif bir görev alıyorsun. Özellikle uzaktan attığın çok başarılı şutların ve gollerin var bu sezon. Bir anlamda da daha ofansif oynayarak kendini buldun diyebilir miyiz?

Hem ofansif hem de defansif özelliklerimin olduğunu düşünüyorum. Hikmet Hoca bu özelliklerimi iyi kullandı diyebilirim. Çünkü ben ön libero oynamanın yanı sıra ofansta da iyi işler yapabileceğimi biliyorum. Hikmet Hoca da bana ön liberoda görev vermenin dışında, forvete daha yakın, hatta bazen forvet arkası bile oynatıyor beni. Ben de hangi mevkide görev verirse, şansımı iyi kullanmaya çalışıyorum. Zaman zaman farklı yerlerde oynatarak, bir anlamda beni iyi kullanıyor diyebilirim o yüzden. Benim her iki mevkide de görev yapabileceğim güvenini bana veriyor. Ben de doğal olarak onu sahaya yansıtıyorum. O yüzden asıl önemli olan şey tekrar dediğim gibi, güven.

Özel şut idmanları yapıyor musun? Özellikle bu sezon Ankaragücü deplasmanında attığın goller hâlâ hafızalarda çünkü.

Evet, idmanlardan sonra özellikle bireysel olarak bol bol şut çalışıyorum. Kalecilerimiz İlker Avcıbay ve Recep Biler de sağ olsunlar, idmandan sonra sahada kalarak bu konuda bana oldukça yardımcı oluyorlar. İdmandan sonra yaptığım şut çalışmalarının meyvelerini maçlarda topladığımı söyleyebilirim.

Türkiye'den ve dünyadan kendi oyununa yakın gördüğün ve örnek aldığın kimler var?

Herkesin stili farklıdır bence. Örnek aldığım isimler tabii ki var ama öncelikle ben kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Nasıl daha iyi oynayabilirim, ona bakıyorum. Tabii ki örnek aldığım isimler gibi olamam. O yüzden kendim gibi olmaya çalışıyorum. Kendi özelliklerimi, kendi kapasitemi bilip sahada ona göre bir şeyler üretmeye çalışıyorum. Yakından takip ettiğim isimleri sayacak olursak Xavi ve Iniesta diyebilirim. Aslında Barcelona takımını özel olarak takip ettiğimi söylemek daha doğru olur. Dünyanın en iyi takımı ve örnek alınacak birileri varsa onlar da bu takımda bana göre.

Barcelona demişken, Hikmet Hocanın Nou Camp'ta oynanan Barcelona-Arsenal Şampiyonlar Ligi 2. Tur maçına tüm takımı götürmek istediği ancak daha sonra çeşitli nedenlerden ötürü bunun gerçekleşmediği söylenmişti. Bu olayın aslı var mı gerçekten?

Evet, böyle bir seyahat gerçekleşecekti. Gerekli makamlara, hatta devlet büyüklerine kadar gitmişti bu konu. Her şey planlanmıştı. Hikmet Hoca bizi o maça götürmeyi çok istiyordu. Ama hem Barcelona-Arsenal maçından üç gün sonra lig maçımızın olması hem de A Millî Takım Teknik Direktörümüz Guus Hiddink'in Spor Toto Süper Lig'de görev yapan teknik adamlarla yaptığı toplantıya hocamızın da katılması nedeniyle bu organizasyon gerçekleşemedi.

Hem senin Barcelona'yı yakından takip etmen hem de Hikmet Hocanın tüm takıma Barcelona'yı yerinde izletme isteği ikinizin de pozitif bir oyun anlayışını benimsediğiniz izlenimini veriyor. Zaten Manisaspor da sezonun en golcü 5-6 takımından biri şu anda. Bir orta saha oyuncusu olarak hücum ağırlıklı oyun anlayışını daha çok benimsiyorsun o halde öyle değil mi?

Geçen sezon kadro açısından sıkıntımız çok büyüktü. Kısıtlı bir kadroya sahiptik. Oldukça zor haftalar yaşadık. Ama bu sezon durum tam tersine döndü. Hem hücumda hem orta sahada hem de kanatlarda alternatiflerimiz arttı. Bu alternatif bolluğu da sahaya çok iyi yansıdı. Hikmet Hocanın gelişiyle beraber takım olarak ofansif oyunlarımız da gelişti. Çok gol atıp, çok gol pozisyonuna girdik o yüzden bu sezon. Çok da gollü maçlarımız oldu. Zaten bu sezon sadece iki beraberliğimiz var. Ligin en az berabere kalan takımıyız. Maça 1 puan için çıkan ya da oyunun gidişine göre beraberliğe yatan bir takım değiliz. Ya kazanıyoruz ya kaybediyoruz. Sahaya kazanmak için çıkınca insan da oyundan daha çok keyif alıyor. Keyif aldıkça da sahaya daha pozitif bir oyun anlayışı çıkıyor. Hikmet Hocanın bize çizdiği oyun planını oynamaya çalışıyoruz aslında. Onun anlayışı da anlattığım gibi bu yönde.

İnsan nereden geldiğini unutmamalı!

Ekim 2006'da yine Tam Saha'ya verdiğin röportajda futbola başladığın takım olan Azimspor'un seçmelerine giderken maddi sıkıntılardan dolayı malzeme alamadığını ve bu yüzden kot pantolon ve kundurayla seçmelere katıldığını söylemiştin. Şimdi ise çeşitli Millî Takım kategorilerinde oynayan başarılı bir Süper Lig oyuncususun. Bu günlerden geriye baktığında neler hissediyorsun?

İnsan nereden geldiğini asla unutmamalı. Geçmişimi unutmadım hiçbir zaman. Küçükken gerçekten ailemle birlikte sıkıntılı dönemler geçirdim. Aileme maddi anlamda destek olmak için çalışmak zorundaydım. O yüzden ilkokulu bitirdikten sonra okulu bırakıp bir çantacının yanında çalışmaya başlamıştım. Daha sonra arkadaşlarımın sayesinde Küçükçekmece Kanarya'da Azimspor'un seçmelerine girdim. Ama üzerime malzeme alacak imkanım olmadığından kot pantolon ve kundurayla katılmıştım seçmelere. Tüm bu dezavantajlara rağmen bir şekilde seçilmeyi başardım. Oradaki antrenörüm beni beğenince Galatasaray'ın altyapısına götürdü. İşi de bıraktım bu arada, tekrar okula döndüm. Allah rahmet eylesin o dönemde Galatasaray'ın altyapı hocalarından Salih Bulgurlu benim okula dönmemi sağlayan kişidir. Harçlığımı vermekle kalmayıp, bütün okul, kitap ve kıyafet masraflarımı da o karşılıyordu. O yüzden Salih Hocanın büyük emeği vardır üzerimde. O benim manevi babam gibiydi. Futbola sevgim de bir anlamda onun sayesinde ve onun bana verdiği bu destekle oluştu diyebilirim. Okul bahçesinde top peşinde koşmaktan sabah 8'den akşam 8'e kadar eve gitmediğimi bilirim küçükken. Oralardan buralara geldim işte.

Galatasaray'da oynarken birçok farklı teknik direktörle çalışmıştın. Sana göre bu teknik adamlar arasından başarıyı yakalayabileceğini hissettiğin ve sana bu güveni veren biri olmuş muydu?

Eric Gerets zamanında takım zaten başarılıydı ve şampiyonluğa ulaşmıştı. Feldkamp döneminde de son maçları Cevat Güler Hoca yönetiminde oynayıp şampiyon olmuştuk. Skibbe zamanında da her şeye rağmen başarıyı yakalayabilirdik ama olmadı. Kendisi çok iyi bir teknik direktördü bana göre. Skibbe ile başarıyı yakalayabileceğimi hissetmiştim. Benim değerlendirmeme göre çok iyi bir kişiliğe sahipti. Ama takım olarak onun istediklerini sahaya pek de iyi yansıtamadık. Sonuçta da görevine son verildi. Ancak onunla çalışmaktan memnuniyet duymuştum.

Büyük bir takıma gitmek istemiyorum!

Senin gibi büyük takımlarda oynamış çoğu oyuncunun Anadolu kulüplerine gittiği zaman hedefi tekrar İstanbul'a geri dönmektir aslında. Senin bu konudaki hedefin ne? Kalmak mı, yoksa geri dönmek mi?

Bence futbol oynarken huzur çok önemli. İstediğiniz takımda hatta istediğiniz büyük bir takımda oynayın, huzurunuz bozulduktan sonra para da ancak bir yere kadar sizi götürüyor. Çünkü manevi huzurunuz olmuyor. Bu da maddiyata göre daha önemli. O yüzden büyük bir takıma geri dönme konusunda da açıkçası hiç hevesli değilim. Çünkü gerek şehir olsun, gerek takım olsun Manisa'da gerçekten çok mutluyum. Buradaki ortamım gayet güzel. İstediklerimi sahaya iyi yansıtıyorum. Değer veriliyor burada bana. Ben de elimden geldiği kadar bu değerin karşılığını sahada vermeye çalışıyorum. Bu yüzden uzun yıllar Manisaspor'a hizmet etmek istiyorum. Ama eğer Avrupa olursa da yok demem hani (gülüyor).

Uzun bir aradan sonra A2 Millî Takımı'na seçilerek yeniden ay-yıldızlı formayı giymeyi başardın. Bundan sonraki hedefin de A Millî Takım olmalı. Bu hedefine ulaşabilmek için hangi yönlerini geliştirmen gerektiğini düşünüyorsun?

Geliştirme konusunda daha çok maç oynamam gerektiğini söyleyebilirim. Daha çok maç oynadıkça saha içinde yapacağınızı çok daha başarılı ve güvenilir bir şekilde yapıyorsunuz. Ama tabii maç oynamadığınız zaman da Millî Takımlara gelemiyorsunuz. A Millî Takım'da oynamak ve kalıcı olmak için belli bir deneyiminiz olması lâzım. Bu deneyim Avrupa'da daha da iyi kazanılır bence. Özetle, daha çok maç oynadığınız zaman eksiklerinizi daha fazla görüp kendinizi geliştirebilir, böylece daha büyük bir güven duygusuyla sahada istediklerinizi yapabilirsiniz. İnşallah ben de oynamaya devam edip, basamakları birer birer çıkarak ay-yıldızlı forma için mücadele etmeyi sürdürürüm.

Orta sahada daha defans ağırlıklı partnerle birlikte mi oynamak istersin, yoksa hücum yönü güçlü olanlarla mı? Hangisi senin futbolunu daha fazla öne çıkarır?

Saha içinde yanınızda oynayan oyuncu her şeyden önce size güven vermeli. Siz de ona bu şekilde güven duymalısınız. Siz bir hata yapsanız dahi yanınızda oynayan arkadaşınızın, "Ben onun açığını kapatırım" demesi lâzım. Aynı durum benim için de geçerli. Yani oyuncunun bunu kendine söylemesi gerekir. Daha iyi pas yapan partnerlerle oynasam da iyi olur, daha defansif özellikli orta saha oyuncularıyla oynasam da iyi olur. Asıl önemli olan karşılıklı güveni yakalamak. Bu da başarıyı getirir.

Avrupa'da en çok hangi ligde oynamak istersin?

Öyle bir seçme hakkım olduğunu sanmıyorum (gülüyor). Ama Almanya Ligi diyebilirim. İspanya Ligi de olabilir. Bana göre bu ligler güzel futbol oynanan ligler. Benim de hem oyun hem de ortam olarak kendi stilime daha yakın bulduğum ligler. O yüzden bu iki ligden birinde oynamak isterim.