Previous Page  88-89 / 140 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 88-89 / 140 Next Page
Page Background

88

89

zaman zekâ saçarak canlı kalıyor o

gözler. Kimse Lippi’yi hafife almak

gibi bir hatayı yapamaz.” Bu sözler,

Ferguson’ın son çıkan otobiyografi-

sinde geçiyor.

İskoç teknik adamın Lippi hayran-

lığı bununla kalmıyor. Yine kendisi-

nin anlattığı bir hikâyeyle o kariz-

matik Lippi imajının tekrar altını

çiziyor Ferguson: “Juventus’la oy-

namak için Torino’daydık. Sahaya

çıktığımızda Juventus kulübesinde

Lippi’yi otururken gördüm. Deri bir

palto giymişti ve elinde sigarasıyla

gayet sakin ve rahat görünüyordu.

Ben ise üstümdeki eşofmanlarla

yağmur altında ıslanan bir işçi

gibiydim. Yine de kendinizi en iyi

teknik adamlarla rekabet ederken

geliştirmek harika bir his.”

Sir Alex Ferguson’ı yıllarca izlemiş

birisi, onun böylesine hayranlık

dolu cümleleri kimse için kolay

kolay kurmayacağını bilir. Manc-

hester United ile ilk ciddi başarıları-

nın peşinden koştuğu yıllarda

Ferguson’ın kendi gelişimini Lippi

üzerinden ölçmeye çalışmış olması

gayet yüksek bir ihtimal. Hatta

motivasyon yeteneği ile dikkat

çeken Ferguson’ın kendi takımına

Lippi’nin Juventus’unu örnek göste-

rip, “Taktik veya tekniklerine

bakmayın. Onlardan bizde de var.

Onların kazanma isteğini benimse-

menizi istiyorum” dediği de bilini-

yor. Üst üste üç Şampiyonlar Ligi

finaline çıkıp birini alan Lippi, 1999

Şubatı’nda nihayet takımdan ayrıl-

dığında Manchester United yarı

finalde Juventus’la eşleşmişti.

Sonradan kupayı kazanacak olan

Alex Ferguson’ınmaça dair en

dikkat çekici yorumu ise “Tanrı’ya

şükür Lippi, Juventus kulübesinde

değil” olmuştu!

Marcello Lippi’den etkilenen bir

diğer isim ise Antonio Conte’den

başkası değil. “Napoli’den bize

geldiği günleri hatırlıyorum. Etrafa

müthiş bir hırs ve azimyayıyordu.

Bizim için çok önemliydi çünkü kısa

sürede bizi tam olarak istediği ta-

kıma dönüştürüvermişti!”. Conte’ye

göre Lippi’nin ilk sezonundaki

2-0’lık şok Foggia mağlubiyeti de

bu dönüşümde önemli yer tutu-

yordu. Zira omaçtan sonra Lippi,

kaybedeceklerse bile savaşarak

kaybetmelerini oyuncularına çok

net ifade etmişti. Zaten Conte’yi

hemo dönemde hemde teknik

adamlık kariyerinde etkileyen ve

Lippi’den esinlenmeye iten şey bu

netlik oldu: “Lippi takımı motive

etme ve fikirlerini iletme konu-

sunda mükemmeldi. Bir teknik

adamdaki en önemli özellik, berrak

fikirlere sahip olup bunları takımına

net biçimde iletebilmesidir. Lippi

bunu her zaman yapabiliyordu.”

Bugün Conte ile çalışmış futbolcu-

lara kendisini soracak olursanız, bu

cümlelerin çok benzerlerini içeren

röportajlarla rahatça karşılaşabilir-

siniz.

Lippi tarzı

Kendi döneminde Alex Ferguson

gibi zor isimleri bile etkilemeyi ba-

şarmış Lippi, o günlere gelene kadar

sadece bir akımdan beslenmedi.

Arrigo Sacchi modern İtalyan fut-

bolunun kilometre taşlarını döşer-

ken halefi Fabio Capello da benzer

yoldan gidecekti. Trapattoni ise

Sacchi’den etkilenmek ve tarzını

değiştirmek için fazlasıyla dene-

yimliydi. Benzer dönemlerde görev

yaptığı bu iki isimden farklı olarak

Lippi, Sacchi’nin efsanevî Milan’ını

belki de tam zamanında yakaladı.

Sacchi’den önce de vardı, onun

dönemini de deneyimledi ve ondan

sonra da halefi Capello ile kıyasıya

rekabete girişti. Yani Lippi kendini

birçok yönden geliştirdi ve eski ile

yeniyi harmanlayabildi.

Lippi’nin takımları asla aynı ilk 11’le

art arda maçlara çıkmazdı. Denge

onun için her şeydi. Onun takımı

adammarkajını da alan savunma-

sını da aynı kalitede oynardı. Rakibi

üstüne çekip sağlamdefansında

karşıladıktan sonra kontratakla gol

aramayı da bilirdi, oyunu rakip yarı

sahaya yığıp orada yoğun pres

uygulamayı da... Lippi rakiplerine

göre takımını adapte etmeyi çok iyi

bilirdi ve bu esnekliği takımına net

biçimde aşılayabilirdi. Fakat esnek-

likten de önce önemverdiği bir olgu

varsa, o da takımbirliğiydi. Lippi’nin

bir futbol takımına bakış açısı, bir

mühendisin arabaya bakışıyla

aynıydı. Tümparçalar, farklı rollerle

tek bir arabayı mükemmel çalıştır-

makla görevliydi. Ekonomik kriz

içindeki Napoli’ye geldiğinde

sadece böyle bir takımkurgusu

yaratmakla kalmadı, aynı zamanda

saha dışındaki tümolumsuz

etkenlere karşı oyuncularına

kalkan görevi üstlendi.

Belki de 2006 Dünya Kupası esna-

sındaki ortama Napoli yıllarından

beri hazırlıklıydı Lippi. Elbette buna-

lıma giren orta ölçekli bir kulübü üst

sıralara taşımak ve şike skandalıyla

sarsılmış bir ülkeyi dünya şampi-

yonluğuna ulaştırmak arasında çok

ciddi fark var. Bu iki seviye arasın-

daki mesafeyi sadece 12 yılda

almayı başardı. Ona göre yıldız

oyuncu sihirli hareketler yapıp

gazetemanşetlerini süsleyen biri

değildi. Hocasınınmesajlarını tam

olarak anlayan ve etkin biçimde uy-

gulayan kişi onun yıldızıydı. Bu ruhu

Conte ve Cannavaro gibilerinde, yani

takımı için kendini feda edebilen

isimlerde buldu Lippi. “Takımolur-

sanız kazanırsınız. İllaki ülkedeki

en iyi futbolcuları toplamanız

gerekmez. Zira en iyi oyuncular her

zaman en iyi takımı oluşturmayabi-

lir.” Dünya Kupası zaferinden sonra

söylediği bu sözler, Lippi’nin takıma

bakışının kısa bir özeti. Aklındaki

ideal doğrultusunda birbirini en iyi

tamamlayan parçaları seçmeye

çalıştı Lippi. 2 ile 2’nin toplamından

en az 5’i elde etmeye çalışan biri

oldu hepmavi gözlü şampiyon.

Takımını oluştururken oyuncula-

rıyla ikili ilişkilerine de fazlasıyla

dikkat etti. Juventus’ta onunla

beraber çalışan Vialli, otobiyografi-

sinde belirttiği üzere bir teknik ada-

mın futbolcularıyla açık bir diyalog

kurmasının önemini hocasından

öğrendi. Lippi de öğrencileriyle

konuşurken onlardan kültürel,

taktiksel ve sosyal anlamda çok şey

öğrendiğini belirtmişti. Fakat onun

dediklerini kabullenmekte problem

yaşayan veya takıma uyumgöster-

mekte güçlük çıkaran isimlere karşı

da yumuşak olmadı Lippi. Örneğin

Roberto Baggio bunlardan biriydi.

Lippi ve Baggio bir türlü ortak pay-

dada buluşamadı ve Baggio’nun sa-

katlık sorunları da buna eklenince,

genç Del Piero’ya güvenen Lippi,

yıldız ismin üstünü çiziverdi.

Millî takımda bir ekip oluşturmak

ile kulüp takımında bunu yapmak

arasında ciddi farklar vardır. Fakat

Lippi için bu bir sorun değildi.

İtalya’yı 2006’ya hazırlarken takın-

dığı tavrı elbette Juventus dene-

yimlerinde uygulayamazdı. Zira

ekonomik unsurlar, yönetimin fi-

kirleri ve transfer olgusu işin içine

giriyordu. Takımın başına geçti-

ğinde Ravanelli, Vialli, Baggio ve Del

Piero gibi dört tane birinci sınıf for-

veti vardı. Elindeki malzemeden en

iyi sonucu almak adına kafa yoran

Lippi, Ravanelli ve Vialli’nin yanına

Baggio veya Del Piero’dan birinin

geçtiği bir üçlü forvet oynattı. Fakat

bu üç isme net biçimde rakip sa-

vunmaya pres yapma görevi verdi

ve onları Conte’nin önderliğindeki

dinamik bir orta saha ile korudu.

İki sezon bu şekilde idare ettikten

sonra takıma Zidane katıldı ve Lippi,

Fransız yıldızdanmaksimumverim

alabilmek adına 4-3-3’ten vazgeçe-

rek 4-3-2-1 sistemine yoğunlaştı.

Aynı dönemlerde bu sistemi üçlü

savunma ile de modifiye edebili-

yordu. Kısacası onun hiçbir zaman

tek bir sistemi olmadı. Elindeki ekibi

karşısındaki rakibe her zaman iyi

hazırladı.

Lippi 70. yaşını kutlarken dünya

futboluna fazlasıyla ilhamveren bir

miras bıraktı. Esnekliği, karizması,

takımvurgusu ve kazanma azmi ile

kendi akranlarına örnek oldu. Bu-

günlerde hizmet ettiği Çin futbolu,

mavi gözlü şampiyondan öğrene-

ceği şeyler için fazlasıyla şanslı.