geldi. Aktörlük yaşantısına
Guy Ritchie’nin Lock, Stock and
Two Smoking Barrels ve Snatch
filmleriyle adım atan Jones, kısa
süre içerisinde sert ve kavgacı
karakterleri canlandırmadaki
başarısıyla sektörün önemli
karakter oyuncularından birine
dönüşecekti.
Efsanevi heavymetal grubu Iron
Maiden’ın kurucusu ve bas
gitaristi olan Steve Harris de gen-
çliğindeWest Ham altyapısında
futbolcu olma hayali kurarken
daha sonrasında müzik sevdası-
nın ağır basması neticesinde
futboldan uzaklaşmıştı. Günü-
müzün en popüler aşçıların-
dan biri olan Gordon Ramsay
de Rangers altyapısındayken
yaşadığı ağır sakatlık sonra-
sında yoluna mutfakta devam
etmeye karar vermişti.
Politika sahnesindeki
eski futbolcular
Futboldan elini eteğini çektik-
ten sonra siyasete atılan fut-
bolcular da yok değil elbette.
Mesela Brezilya’nın en büyük
efsaneleri diyebileceğimiz
Pele ve Zico, 1990’lı yıllarda
ülkelerinde spor bakanlığı gör-
evinde bulunmuşlardı. Zico ile
aynı dönemde oynayan ünlü golcü
Roberto Dinamite de daha sonra
politika sahnesine çıkarak Rio de
Janeiro Eyalet Meclisi’nde üç
dönemboyunca milletvekilliği
yaptı. Aslında Brezilya bu alanda
belki de başı çekiyor. Zira Samba-
cıları 1994 Dünya Kupası’nda
zafere taşıyan Romario-Bebeto
ikilisi de futbol sonrasında siyaset
kulvarında ilerleme yoluna gitti-
ler. Hatta Bebeto, 2010’da Brezilya
Parlamentosu’na milletvekili
olarak girmeyi dahi başardı.
Tabiî Avrupa’da da bu durumun
örnekleri yok değil. İtalyanların
unutulmaz yıldızı Gianni Rivera
zamanında milletvekilliği ve
savunma bakanlığı müsteşarlığı
yaparken, Sovyet futbolunun
başlıca yıldızlarından Oleh Blok-
hin Ukrayna’da, bir dönemGala-
tasaray forması da giyen Roman
Kosecki de ülkesi Polonya’da
meclise girdi. Polonya’nın 1974
Dünya Kupası’nda gol kralı
Grzegorz Lato ile Belçika’nın
15-20 yıl önceki önemli futbolcu-
larından MarcWilmots da ülkele-
rinde senatörlük yaptı.
Futbol dünyasında tümbu
örnekler görülmüştü ama bugüne
kadar eski bir futbolcunun ülke-
sinde devlet başkanlığı koltuğuna
oturduğuna da henüz birkaç hafta
öncesine kadar şahit olunma-
mıştı. Bu alanda bir ilke imza at-
mayı başaran isimse çeyrek asır
evvel Avrupa futbolunun en önde
gelen santrforları arasında yer
alan GeorgeWeah oldu. Futbol
sonrasında ülkesi Liberya’da
iddialı bir siyasetçi haline gelen
Weah, 26 Aralık 2017’deki baş-
kanlık seçimleri ikinci turunda
oyların yüzde 60’ından fazlasını
alarak ülkesinin yeni başkanı
oldu. Weah, mevcut başkan
Ellen Johnson Sirleaf’ten görevi
22 Ocak’ta devraldı.
Weah’ın siyasi kariyerine ve yeni
görevinde kendisini bekleyen
zorluklara birazdan değineceğiz
ama öncesinde isterseniz bu
büyük futbol adamının adını tüm
dünyaya duyurmasını sağlayan
futbol kariyerini de hatırlatmadan
geçmeyelim.
Sefalet içerisinde
geçen yıllar
1 Ekim 1966’da Liberya’nın baş-
kenti Monrovia’nın gecekondu
mahallelerinden Clara Town’da
dünyaya gelenWeah, bölgedeki
hemen her çocuk gibi yoksul-
luk ve sefalet içine doğmuştu.
Babası makine tamircisiydi, an-
nesi de Monrovia limanı kena-
rında işportacılık yapıyordu.
Weah için zaten zor olan şartlar,
daha 1 yaşına gelmeden annesi
ve babasının ayrılması sonra-
sındaysa iyice güçleşecekti.
Üç kardeşi ve dokuz kuzeniyle
birlikte babaannesi tarafından
büyütülmek zorunda kalan
Weah, ailesinin içinde
bulunduğu zor şartlar nede-
niyle okul haricinde kalan
vakitlerinin çoğunu da çalışa-
rak geçirecekti. Yaptığı işler de
sokakta patlamış mısır sat-
mak veya çöplerden pet şişe
toplamak gibi karın bile do-
yurmayacak cinsten işlerdi.
12 Nisan 1980, Liberya tarihinde
büyük bir kırılma noktasını teş-
kil ediyordu. Aslen bir başçavuş
olan Samuel Doe, emrindeki bir
grup askerle Liberya başkanlık
konutunu basmış ve başkan
WilliamTolbert Jr’ı öldürerek
yönetime el koymuştu. Bu kanlı
girişimden 10 gün sonra da
Tolbert Jr’ın kabinesinden 13 kişi,
Monrovia sahilinde halka açık bir
biçimde kurşuna dizilmişti. İzle-
yenler arasındaWeah da vardı ve
bu olay belki de onun gelecekte
siyasete girmesi için bilinçaltında
önemli bir iz bırakacaktı.
Darbenin gerçekleştiği dönemde
zaten fakr-u zaruret içinde olan
Liberya’da, bu durumdan dolayı
vatandaşlar Doe’nun yönetimi ele
geçirmesine ciddi bir tepki ver-
memişti. HattaWeah, ilk başlarda
iyimser bir havaya büründüklerini
zira yeni hükümetin işsizlik
sorununa geçici çözümler ürete-
rek ülkedeki tansiyonu düşürdü-
ğünü daha sonra itiraf da etmişti.
Ne var ki Doe kısa süre içinde ne
kadar gaddar bir diktatör oldu-
ğunu gösterecek, ülkedeki her
şeyi tek elden kontrol etmeye
başlayıp emirlerine karşı gelenleri
en ağır şekilde cezalandıracak ve
Liberya da eskisinden daha sefil
bir konuma gerileyecekti.
Weah, okuldan ve işten arta kalan
zamanlarında sokak arasında
yalın ayakla futbol topu peşinde
koşmaktaydı. İmkânlar kısıtlıydı
belki ama yine de oyuna olan
yatkınlığı o şartlarda dahi belli
olmaktaydı. Bu sayede liseye
geçeceği zaman futbol bursu
kazanarak okuma şansı da elde
edecekti. Fakat okuluna, dersle-
rine karşı pek de ilgili olduğu
söylenemezdi, hal böyle olunca
da liseyi ikinci sınıfta, 15 yaşın-
dayken terk etmek zorunda
kalacaktı.
Futbol sahalarındaki
ilk yıllar
Okulla olan bağlarının kopması
ve futbola karşı duyduğu yoğun
ilgi, Weah için adresin neresi
olacağını yavaş yavaş belli
etmeye başlamıştı. İlk olarak,
yaşadığı muhit Clara Town’ın
takımı olan Young Survivors’da
futbol oynamaya başlayan
Weah, ardından da Bongrange
Company, Mighty Barrolle ve
Invincible Eleven takımlarına
geçmişti. Kulüpler o kadar yok-
sulluk içindeydi ki birçoğunun
antrenörü dahi yoktu ve futbol-
cular kendi kendilerine bir
topun peşinden koşup güya an-
trenman yapıyorlardı. Genelde
futbol oynamaktan para da
kazanılmıyordu. Bilakis, futbol-
cular aralarında para toplayıp
top ve forma gibi temel ekip-
manların alınmasını sağlamak-
taydı. Weah bu esnada para
kazanabilmek içinse bir telefon
şirketinde teknisyen olarak
çalışmaya başlamıştı.
Weah, 1985-86 sezonunda Mighty
Barrolle, 1986-87 sezonunda da
Invincible Eleven ile Liberya şam-
piyonluğu yaşıyordu. Oyunculuk
kalitesi olarak çevresindeki
herkesten fersah fersah ötede
bir noktaya gelmişti. Ne var ki
Liberya, Afrika’da Avrupalı yete-
nek avcılarının cirit attığı bir bölge
sayılmazdı. Yine de çevredeki
ülkelerde, Weah’ın nasıl güçlü,
süratli, top tekniği yüksek ve golü
koklayan bir oyuncu olduğu
duyulmaya başlanmıştı. Böylece
ilk olarak kısa bir süre Fildişi
Sahili’nin Africa Sports takımına
gitti, ardından da kendisine
yatırımyapmaya asıl niyetli olan
Kamerun’un Tonnerre Yaounde
kulübüne transfer oldu.
Tonnerre’de 1987-88 sezonunda
top koşturan genç Liberyalı, bu
esnada Kamerun Teknik Direk-
törü Fransız Claude Le Roy’u da
kendisine hayran bırakacaktı.
Le Roy’un büyük bir hararetle
Weah’ı anlatacağı kişilerin
arasındaysa, o dönemlerde
Monaco’yu çalıştırmakta olan
meslektaşı ArseneWenger de
vardı.
Wenger, Weah’ı izlemeye
geldiğinde transfer için fazla
beklemeye gerek olmadığını
görecekti. En kısa zamanda
prosedürlerin tamamlanması
için işlemler yapıldı ve 1988-89
sezonu öncesindeWeah, Mona-
co’nun kadrosuna katıldı. Afri-
ka’nın en yoksul köşelerinden
birinde dünyaya gelmiş olan bu
genç adam, futbol oynamak için
Avrupa’nın en zengin köşele-
rinden birine gidiyordu.
Liberya’dan Monaco ve
Paris’e uzanan yol
Monaco, Weah’lı ilk sezonunda
ligi, şampiyon Marsilya’nın üç
puan gerisinde üçüncü sırada
tamamlarken Liberyalı oyuncu
attığı 14 golle ligde en çok
dikkat genç yeteneklerden biri
haline gelmişti. Monaco, Avru-
106
107