T
RT’ye verdiğiniz röportajda, çok
eleştirildiğiniz Arda Turan’ın
ayağına gitme hususunda “Ben
profesyonelim. Millî Takım’ın
çıkarları neyi gerektiriyorsa onu
yaparım. Gerekirse yine giderim”
dediniz. Oğuzhan Özyakup konu-
sunda “Onu aradım, özür diledim
ve davet ettim. İsterse bu daveti
geri çevirme hakkı olduğunu da
söyledim” dediniz. Selefiniz Fatih
Terim’le ilgili tüm söylemleri-
nizde onun ne kadar başarılı
çalışmalar yaptığını anlattınız.
Çok da alışkın olmadığımız
tavırlardı bunlar. Bize hayata,
dünyaya ve insanlara bakışınızı
kısaca özetler misiniz?
Açıkçası ben de sorunuzdan do-
layı biraz şaşırdım. Çünkü insan-
ların beni genellikle yaptığım işle
değerlendirmesi, benim aldığım
kararları sorgulaması veya bun-
lara ilişkin sorular sormasına
alışkınım. Dolayısıyla hayata ba-
kışımla ilgili bir soru sorarak, beni
biraz hazırlıksız yakaladınız gibi
oldu. Ama şöyle söyleyeyim, yap-
tığımın normal olduğunu düşü-
nüyorum. Bu benim aldığım
eğitimin, yaşadığım tecrübenin
ve elde ettiğim sonuçların bir ne-
ticesi. Bence hayatımızdaki en
önemli şey vicdanımızın sesini
dinleyerek ahlâklı bir görüntü or-
taya koymak. Ben yaptığımher
şeyi insanları göz ardı etmeden
yapıyorum. Etrafımdaki insanları
dinleyerek, onlardan feyz alarak,
onları da dinleyerek yapıyorum.
Olumlu olmaya çalışıyorum. Bazı
şeylerin daha iyi olmasına nasıl
yardımcı olabilirimdiye bakıyo-
rum. Benimkafa yorduğum şey,
hareket noktambu.
Kulüp takımı çalıştırmakla bir
millî takımı yönetmek arasında
nasıl farklar var? Böyle bir zorluk
hissediyor musunuz?
En baştaki fark, millî takım
teknik direktörü aslında bir
seçidir. Başkalarının hazırladığı
futbolcuları kendi takımına
seçen kişidir. Bu oyuncuları
hazırlamaya da vakti yoktur.
Normalde kulüp takımlarını
çalıştıran kişiler futbolcularla her
gün çalışırlar, onları organize
etmeye vakitleri vardır, alttan
oyuncu çıkartırlar, yeni oyuncu-
lar yetiştirirler, genç oyuncularla
tecrübelileri karıştırma şansları
vardır ve bunu sık sık değiştire-
rek yaparlar. Ama millî takım
teknik direktörü seçicidir ve bir
karar verir. Bu kararı verirken de
belirli kriterleri vardır. Mesela
bazı oyuncular antrenmanda, ba-
zıları maçta iyidir. Bazı oyuncular
kulüp takımlarında, bazıları millî takımında
iyi oynar. Kimi oyuncu yerel düzeyde
başarılıdır, kimisi de uluslararası düzeyde
oynayabilir. Bu oyuncuların formları,
deneyimleri, şöhretleri hepsi bir arada
değerlendirilerek bir seçimyapılır. Kendisini
ispat etmiş tecrübeli oyuncular bizim için
sigorta gibidir. Bu oyuncuların formdüzey-
leri de oldukça düzenli gider. Genç oyuncu-
lar ise inişli-çıkışlı grafikler çizer. Tabiî bizi
ilgilendiren farklılıklardan biri de oynadığı-
mız maçın özel mi resmi mi olduğudur.
Buna göre bakar ve bazı noktalarda değişik
dokunuşlar yaparız, değişik amaca hizmet
eder. Mesela özel maçlarda yeni oyuncuları
denemek ve görmek isteriz. Ayrıca şöyle de
bir şey var; millî takıma gelen oyuncu bu-
rada farklı bir baskı ve stres hisseder. Bu
duyguları yaşaması da önemlidir. Biz Millî
Takım’a gelen oyuncuları artık olmuş gibi
kabul ediyoruz. Ama öyle değil. Oyuncular
adeta çocuk gibidir. Onları başarılarıyla, iyi
yönleriyle, geliştirmesi gereken yönleriyle
kabul etmeli ve onlara karşı sabırlı olmalı-
yız. Bu açıdan baktığımızda millî takımlarda
bu tip zorluklar da vardır.
TRT’deki röportajınızdaki konuşmalarınız-
dan, dört maçlık süreçte bazı oyuncuların
sizi hayal kırıklığına uğrattığı hissine
kapıldım. Bu hayal kırıklıkları hangi
konudaydı? Neler bekliyordunuz, neleri
göremediniz?
Kararları ben verdim, bütün sorumluluğu da
ben aldım. Eğer suçlu biri varsa o da benim.
Onları ben seçtim, ben sahaya sürdüm.
Benimbir hayal kırıklığımyok ama dikkat
çekmek istediğimbir konu var; o da kad-
roya aldığımız Emre Mor, Hakan Çalhanoğlu,
Enes Ünal ve Cengiz Ünder gibi genç oyun-
cuların hepsinin bu yaz transfer yapmış
olması. Bu oyuncular kendi takımlarının
esas nüvesini teşkil ediyor, takdir görüyor
ve oynuyorken yeni kulüplere gittiler.
Bence hayatımızdaki en önemli şey
vicdanımızın sesini dinleyerek
ahlâklı bir görüntü ortaya koymak.
Yaptığımher şeyi etrafımdaki
insanları dinleyerek ve onlardan
feyz alarak yapıyorum. Olumlu
olmaya çalışıyorum. Bazı şeylerin
daha iyi olmasına nasıl yardımcı
olabilirimdiye bakıyorum.
Millî Takım’a gelen oyuncu burada farklı bir
baskı ve stres hisseder. Bu duyguları yaşaması
da önemlidir. Biz Millî Takım’a gelen oyuncuları
artık olmuş gibi kabul ediyoruz. Ama öyle değil.
Oyuncular adeta çocuk gibidir. Onları
başarılarıyla, iyi yönleriyle, geliştirmesi gereken
yönleriyle kabul etmeli ve onlara karşı sabırlı
olmalıyız.
“
“
8
9