fazlasını vermeye itmeliyiz. Yabancı
futbolcuların altında kalmayıp
potansiyellerini göstermelerine
fırsat vermeliyiz. Şu anda motive
olmak önemli. Kendilerini Millî
Takım’a gelmeye, daha iyi
oynamaya motive etmeleri lâzım.
Türk oyuncuların hepsi için söylü-
yorum. Sadece Millî Takım’a gelmiş,
sürekli gelen, bir kere gelmiş git-
mişlerin değil, hiç gelmemişlerin de
kendilerini bu yönde motive etme-
lerini istiyorum. Kendilerini kabul
ettirsinler. Çünkü rekabet her şey-
den önce kendinle olur. Rakiple,
sahayla, taraftarla rekabet edersin
ama önce kendinle rekabet edersin.
Ben bunu istiyorum. Bütün bunlar
yapıldıktan sonra benim işimkolay
olacak. Ben 50 yıldır futbolun için-
deyim. Bu 50 yılda bir kez bile ara
vermedim. Bütün büyük hocaların
belli dönemlerde ara verdikleri
olmuştur ama benimhiç aram
olmadı. Bu da başkaca üzerine
basmak istediğimbir nokta.
Sizden genç oyuncular olarak daha
önce Ertuğrul Ersoy ve Abdülkadir
Ömür’ün isimlerini duyduk. Başka
hangi isimlerden söz edebilirsiniz?
Oyuncu ismi vermek yerine,
sorunuzu şöyle cevaplayayım…
Daha önce de Altınordu örneğinden
sıklıkla bahsettim. Bu örnekten
diğer kulüpler de ilham alabilir.
Bursaspor’u da göz ardı etmeme-
miz gerekiyor. Onlar da Türk futbo-
luna birçok oyuncu kazandırdılar.
Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür’ü
göz önünde bulundurup Trabzon-
spor’u da bu kulüplerin arasına
katabiliriz ama ben Trabzonspor’un
çok daha fazla potansiyele sahip
olduğuna inanıyorum.
Bir yandan 14 yabancı kuralı devam
ederken, yerli oyuncuların da
takımlarda yer bulabilmesi için
kulüp takımlarındaki teknik
adamlarla görüşme dışında neler
yapılabilir? Mesela kulüpleri belli
yaşın altındaki oyuncuları belli
sayıda ilk on birde oynatma
zorunluluğu getirilebilir mi?
Türkiye Futbol Federasyonu ile
kulüplerin bir arada çalışa-
rak yabancı-yerli oyuncu
konusuna bir çözüm
getirmesi gerekiyor.
TRT’ye verdiğim röportajda
bu konuda bir komisyon
kurulması gerektiğini
söyledim. Futbolun içinde
olan aktörlerden TFF
yetkilileri, antrenörler,
kulüp başkanları, gazeteci-
ler, televizyoncular, mena-
jerler, eleştiri yapmak için
değil, çözümüretmek için
burada olmalı. Farklı
kategorilerde insanlar var.
Birincisi işi bilenler, ikincisi
işi bilenler ve hâlihazırda
bunu yapmakta olanlar,
üçüncüsü işi bilenler ama
bu konuda bir şey yapama-
yanlar, dördüncüsü ise
hem işi bilmeyip hemde
eleştirenler. Bu son iki
kategoriyi kesinlikle devre
dışı bırakıp ilk iki katego-
riyle işimizi yapmamız
lâzım. Çözüm önerileri
gelsin. Bu benimdoğrudan
müdahil olabileceğim,
yetki alanımdaki bir konu
değil. Türkiye statlarıyla
üstyapı konusunda birinci
ama altyapı ve oyuncu
yetiştirme konusunda sonlarda.
Bunun düzeltilmesi gerekiyor.
TRT’deki röportajda TFF Futbol
GelişimDirektörü Tolunay
Kafkas’ın olumlu çalışmalarından
bahsettiniz. Bu konuyla ilgili somut
olarak ne söyleyebilirsiniz?
Tolunay Kafkas’la bir görüşmem
oldu. Bana bir sunumyaptı.
Almanya’daki sistemi inceledikle-
rini gördüm. Tabiî bunların uygulan-
ması idari bir karar ve Spor Bakanı,
Millî EğitimBakanı gibi üst
mercileri, TFF ve kulüpler gibi farklı
paydaşları barındırıyor. Dolayısıyla
bu kişilerin alacağı karar sonra-
sında uygulamalar netleşecek.
Türk Millî Takımının ve hatta Türk
futbolunun temel altyapı kaynak-
larından birisi de Avrupa ülkeleri,
özellikle de Almanya… Fatih Hoca-
nın da bu kaynaktan yararlanmak
için ciddi bir çaba harcadığını
biliyoruz. Siz bu kaynakla nasıl bir
ilişki kurmayı düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu söyleyeyim, ben dış
kaynaklardan oyuncu yanlısı birisi
değilim. Türkiye’deki kaynağı
yetiştirme yanlısıyım. Bahsettiğiniz
ülkelerdeki oyuncularla buradaki
oyuncular arasındaki fark yetenek
değil. İki taraftaki oyuncular da
eşdeğer yetenekte. Fakat burada
çocukların profesyonel futbol
eğitimiyle, akademilerdeki eğitimle
ilgili farklar mevcut. Bütün dünya
gibi futbol da küreselleşti, elbette
görmek, izlemek, takip etmek,
nerede alabileceğimiz oyuncu
olduğuna bakmak zorundayız.
Ama şu da bir gerçek ki, orada
doğan oyuncuların birinci tercihi
o ülke olacaktır. Türkiye her zaman
ikinci tercih olacaktır. Bunu da göz
ardı etmememiz gerekiyor.
O zaman Mehmet Aurelio örneğini
gösterip “Sizin de böyle tercihleri-
niz olabilir mi?” sorusunu hiç
sormayayım…
Hayır, hayır, Mehmet Aurelio örneği
neden olmasın? O da olabilir. Ama
esas unsur bu değildir. Bu tip
oyuncular tamamlayıcı olabilir.
Eğer bir futbolcu uzun yıllar oyna-
dığı ülkeninmillî formasını giymek
istiyorsa neden olmasın? Dışarıdan
gelen ama yeni geldiği ülkede oy-
namak isteyen oyuncular dünyanın
her yerinde var. Mesela Ukrayna’da
Marlos örneği var. Uzun yıllardır
Ukrayna’da yaşıyordu ve sonunda
millî takıma da girdi.
Bize birkaç yıl sonrası için
nasıl bir TürkMillî Takımı
vadediyorsunuz? Günü
gelip emekli olduğunuzda
Türk Millî Takımı’nı hangi
düzeyde göreceğiz?
“Lucescu öncesi Shakhtar -
Lucescu sonrası Shakhtar”
gibi bir milatla karşılaşmak
mümkünmü?
Öncelikle biz kendi oyuncu-
larımızın ligde oynaması
sorununu çözmeliyiz.
Sonrasında benimyapmak
istediğim, kendi karakteris-
tik özelliklerini kullanarak
bir oyun tarzı oluşturmak.
Ama tabiî kolay olmayacak..
Bu karakteristik özellikleri
biraz açmanızmümkünmü?
Benimdönemimde Galata-
saray’ın da Beşiktaş’ın da
kendi oyun stilleri vardı.
Rakibi domine eden, rakibin
oyununu kabul etmeyen
tarzları vardı. Bizimde bu
şekilde oynamamız lâzım.
Kazanırız veya kaybederiz
ama rakibin oyununu kabul
etmemeliyiz. Türk insanının
da karakteri bu doğrultuda-
dır. Atılımcıdır, her seferinde
daha büyük hedeflere git-
mek ister. Bu karakter ülkenin
özelliğinde var. Bunu kullanarak
futbola da yansıtmamız gerekiyor.
Finlandiya maçında bunun yansı-
malarını gördük. İzlanda maçında
hatalarımız dışında belli noktalarda
kontrol ettiğimiz oldu ama istediği-
miz kıvama gelmesi için zaman
gerekecektir.
Galatasaray’la UEFA Süper Kupa’yı,
Shakthar Donetsk’le UEFA
Kupası’nı kaldırdınız. En büyük
hayalinize ulaştınız mı? Yoksa önü-
nüzde daha büyük hedefler var mı?
Öncelikle insanların bilmesini iste-
rimki, ben sonuçların ve kupaların
kölesi olan birisi değilim. Bir işi bi-
tirdiğimde arkamda ne bıraktığıma
bakarım. Bunun önemi vardır
benim için. Birincisi insan ilişkileri,
ikincisi oyuncuların eğitimleri,
üçüncüsü çalıştığımyerden kimleri
çıkarmışım, yukarı taşımışım…
Bunlar önemli. İtalya’da Brescia’da,
Romanya’da, Ukrayna’da Shakt-
har’da yaptığımız çalışmalar çok
başarılı oldu. Buradaki oyuncuları-
mız daha sonra millî takımlarına
gitti. Ama bunları yaparken zaman
buldum. Bu çok önemliydi. Burada
ise başkalarının yardımına
ihtiyacımvar ve onlara bağlıyım.
Onlardan katkı bekliyorum çünkü
sonuçta aynı çıkara hizmet ediyo-
ruz. 1970 Dünya Kupası’nda forma
giydim, 36 yaşında Avrupa’da tek-
nik direktörlük yaptım, 32 kupa
kazandım; benim asıl gurur duydu-
ğum şey, Mkhitaryan, Pirlo, Hagi,
Willian, Alex Teixeira, Fernandinho,
Douglas Costa ve Pancu gibi oyun-
cuları yukarı çıkartmam oldu.
Hagi’yi oynattığımda 16 yaşındaydı.
Bu oyuncuların beni hatırlamaları,
mesaj atmaları beni gururlandırı-
yor. İnsanları eğitmek beni gurur-
landırıyor. Bakın futbolcuları değil,
insanları diyorum. Çünkü burada
verdiğimiz röportaj bile bir bakıma
eğitim anlamını taşıyor. Bu tarz
şeyler beni tatmin ediyor.
Neden bir otelde değil de Riva’da
kalmayı tercih ettiniz?
Riva’dayım çünkü işimin başında
olmak zorundayımve her şeyi bil-
mek istiyorum. Bu benim sorumlu-
luğum. Saatlerimmaçları izleyerek
geçiyor. Çok büyük bir sorumluluk
üstlendiğimin farkındayım. Sorum-
luluğumu tam anlamıyla yerine ge-
tirmek ve bir şeyi eksik bırakmanın
pişmanlığını yaşamamak için elim-
den gelenin en iyisi yapıyorum. Ba-
şarı olur veya olmaz ama pişman
olmak istemiyorum. O zaman ben
zaten kendime yalan söylemiş olu-
rum.
Altı dil biliyorsunuz, Türkçeyi de
öğrenecekmisiniz?
Hayır (gülüyor). Baştan söyledim,
Türkçe öğrenirsemhiç özel hayatım
kalmayacak. Çünkü öğrenirsem
gazeteciler, televizyoncular, herkes
benimle konuşmak isteyecek.
Mesela siz (gülüyor).
Riva’dayım çünkü işimin başında
olmak zorundayımve her şeyi bilmek
istiyorum. Saatlerimmaçları izleyerek
geçiyor. Sorumluluğumu tam
anlamıyla yerine getirmek ve bir şeyi
eksik bırakmanın pişmanlığını
yaşamamak için elimden gelenin
en iyisi yapıyorum. Başarı olur
veya olmaz ama pişman olmak
istemiyorum.
“
12
13