26
Gudjohnsen, Sverrisson, Petursson ve Jonsson’un bir arada
oynayabildiği 1980’lerin sonunda aslında kendi imkânları
doğrultusunda iyi bir jenerasyon yakalamış sayılırdı. Fakat
1990 Dünya Kupası elemelerinde SSCB, Avusturya, Türkiye
ve Demokratik Almanya ile aynı grupta yer alan İzlanda, grup
ikincisi olarak turnuvaya katılan Avusturya’nın iki puanlı
sistemde üç puan gerisinde kalmasına karşın yine de grubun
son sırasından kurtulamayacak ve önemli bir fırsatı
kaçıracaktı.
Eidur Gudjohnsen’in formunun zirvesinde olduğu yıllardaysa,
EURO 2004 elemeleri esnasında İzlanda belki de ilk kez
büyük bir turnuvaya çok yaklaşıyordu. Bu sefer
elemelerdeki rakipleri Almanya, İskoçya, Litvanya ve Faroe
Adaları idi. Ancak İzlanda, grubu 14 puanla ikinci sırada
tamamlayan İskoçya’nın bir puan arkasında kalarak play-off
şansını kaçıracaktı ki İskoçlara karşı oynadıkları iki maçı da
kaybetmeleri bunda en büyük etken olmuştu.
Öte yandan İzlanda’da, daha önce de
bahsedilen nüfus ve iklim
sorunlarının asgari düzeyde
hissedilmesi için tam da bu yıllarda
kayda değer çalışmalar başlatılmıştı.
Nüfus sorunuyla başa çıkılması için
neredeyse her köye futbol sahaları
yapılmaktaydı ve iklim sorununun
çözümü de bu sahaların kapalı
salonlarda, suni çim zeminle inşa
edilmelerinde bulunmuştu. Bu
sayede zemin bakımıyla ve yağışlı
havalarla ilgili problemler ortadan
kaldırılmıştı. Hatta kış aylarındaki
karanlık sorunu da salonlardaki
aydınlatma sayesinde çözülmüştü.
Bunun yanı sıra KSI, ülkedeki antrenörlerin sayısının
arttırılması yönünde de teşvik edici çalışmalarda
bulunmaktaydı.
Bu çalışmaların da kısa süre içerisinde meyvesini verdiği
söylenebilir zira günümüzde İzlanda’da UEFA Pro lisansına
sahip 13 teknik direktör, UEFA A lisansı bulunan 196 antrenör
ve UEFA B lisansı olan 639 futbol adamı var. Kıyaslama
yapmak gerekirse ülkemizde şu an 400’ün üzerinde Pro
lisans sahibi teknik direktör var fakat İzlanda’da 25 bin kişiye
bir Pro lisanslı teknik direktör düşerken Türkiye’de bu oran
200 binde bire tekabül ediyor.
İzlanda’da futbola yapılan bu yatırımların yeşil sahalarda ilk
karşılığı kadınlar kategorisinde alınacak ve İzlanda, 2009
Kadınlar Avrupa Şampiyonası’na katılarak futbolda ilk kez
uluslararası bir turnuvada boy göstermiş olacaktı.
Erkeklerdeyse ilk umut verici adım, 2011 U21 Avrupa
Şampiyonası elemelerinde atılıyordu. U21 takımı, eleme
grubunda Almanya gibi bir markayı geride bırakmayı
başarmış ve Çek Cumhuriyeti’nin ardından ikinci sırayı
alarak play-off’a kalmıştı. Play-off’ta da İskoçya’yı iki maçta
da mağlup eden takım, turnuvada yer alacak sekiz ekipten
biri olmaya hak kazanmıştı. Turnuvada da ilk tur gruplarında
bir galibiyet alan İzlanda, yarı finali üçlü averaj neticesinde
kaçırmıştı. O turnuvada İzlanda’nın kadrosunda yer alan
Birkir Bjarnason, Johann Berg Gudmundsson, Aron
Gunnarsson, Kolbeinn Sigthorsson, Alfred Finnbogason ve
Gylfi Sigurdsson, EURO 2016’da çeyrek final oynayacak olan
İzlanda Millî Takımı’nın da belkemiğini teşkil edecek isimler
olacaktı.
İzlanda, bu oyuncuları Amillî takıma tam anlamıyla monte
ettikten sonra ilk ciddi sınavını, 2014 Dünya Kupası
elemelerinde verdi. Sonuç gerçekten de hayli parlaktı. O güne
dek büyük bir turnuvaya katılmaya bile doğru dürüst
yaklaşamamış olan takım, eleme grubunu İsviçre’nin
ardından ikinci sırada tamamlayıp play-off’a kalıyordu. Play-
off’ta Hırvatistan’a 2-0 ve 0-0’lık skorlarla elenseler dahi
ilerisi için fazlasıyla umut vermişlerdi. Nitekim beklenen
başarı, EURO 2016 elemelerinde geldi. Eleme grubunda
Türkiye ve Hollanda’yı geride bırakmayı başaran, bunu
yaparken Hollanda’yı her iki maçta da mağlup eden İzlanda,
böylelikle grupta Çek
Cumhuriyeti’nin ardından ikinci
sırayı alarak finallere katılma ve
tarihinde ilk kez bir büyük
turnuvada boy gösterme hakkını
elde etti. Mucize bu kadarıyla da
sınırlı kalmadı. Fransa’daki
turnuvada ilk maçında daha
sonradan şampiyon olacak
Portekiz’le 1-1 berabere kalan
İzlanda, ardından Macaristan’la da
uzun süre önde götürdüğü
mücadeleden 1-1’lik bir beraberlik
çıkardı, son maçında da
Avusturya’yı 2-1 mağlup ederek
grubunda ikinci olarak son 16’ya
kaldı. Burada da İngilizleri adeta futbolu icat ettiklerine
pişman ederek 2-1 yenmeyi başaran İzlandalılar, bir anda
kendilerini tüm futbol kamuoyunun şaşkınlık ve hayranlıkla
karışık bakışları arasında çeyrek finalde buldu. Bu noktadan
sonra peri masalı daha fazla devam etmese ve ev sahibi
Fransa’ya 5-2 kaybetseler de İzlanda, turnuva sonunda belki
de en çok sempati toplayan takım olmuştu. Üstelik bunda
sadece sahada gösterdikleri başarı değil, ülke nüfuslarının
yaklaşık yüzde beşine tekabül eden kalabalıktaki taraftar
gruplarının tribünlerde yaptığı alkışlı tezahürat da etkili
olmuştu.
İzlandalıların artık önlerinde bir hayal kaldı. O da Dünya
Kupası’nda da yer alabilmek. Bunu da başarmaları halinde
küçük bir ülkenin gerçekleştirebileceği tümmucizelerde
imzaları olacak. Tabiî bu yolda sadece mevcut kuşağa da bel
bağlamak istemiyorlar. Görünüşe göre, sera ortamındaki suni
çim tarlalarından daha çok verim alacak gibiler. İçinde
bulunduğumuz 2018 Dünya Kupası elemelerinde
mücadele eden takımları son iki maça girilirken
Hırvatistan ile aynı puanda grubun zirvesini
paylaşıyor. Bizimle Eskişehir’de oynayacak olmaları
elbette dezavantaj ama buradan çıkartabilecekleri bir
beraberlik bile onlara en azından play-off oynatabilir.