

zona kadrosunu Lehmann, Clichy,
Reyes, van Persie ve Fabregas gibi
isimlerle takviye ederek giren
Arsenal, altı hafta hariç ligin tama-
mını liderlik koltuğunda geçiriyor ve
oynadığı 38maçta 26 galibiyet ve 12
beraberlik alarak 1889’da Preston
North End’in kazandığı şampiyon-
luktan beri İngiltere’de ilk kez na-
mağlup şampiyonluğa ulaşan taraf
oluyordu. GelgelelimŞampiyonlar
Ligi’nde yine ligdeki performansın
gerisinde kalınmış ve çeyrek finalde
Chelsea’ye kaybedilmişti.
2004-2005 sezonundaysa Arsenal,
ligin ilk 11 haftasını liderlik koltu-
ğunda geçirmesine karşın, sonra-
sında bocalamaya başlayacak ve
sezon sonunda da Chelsea’nin
12 puan gerisinde ikinci sırada
kalacaktı. Şampiyonlar Ligi’ne de
ikinci turda, Bayern Münih
karşısında veda edilmişti. Sezonun
tesellisiyse Federasyon Kupası’nın,
finalde Manchester United’ın
penaltılarla devrilmesi üzerine
kazanılmasıydı.
Ancak bu dönemde, ne olursa olsun
Arsenal taraftarları belki de en
iyimser, geleceğe en umutla bakan
taraftarlardı. Zira kulüp, Londra’nın
Ashburton Grove bölgesinde ülke-
nin enmodern stadyumunu inşa
etmekteydi. 38 bin kapasiteli High-
bury’den çıkılıp 60 bin kişilik bu
yeni stada geçildiğinde Arsenal’in
ayrı bir seviyeye çıkması bekleni-
yordu. Öte yandan stadın yapımın-
daki toplammaliyeti, 400milyon
sterline yaklaşmıştı. Dolayısıyla
kulübün, stat tamamlanana kadar
ciddi bir kemer sıkma politikası izle-
mesi de gerekmekteydi. Bu noktada
da üniversitede ekonomi eğitimi
almış olanWenger yine ipleri eline
alacaktı. Kulüp, 2004-2005 ve
2005-2006 sezonlarında transfere
toplamda sadece dokuz milyon
sterlin harcarken aynı dönemde
oyuncu satışlarından 19 milyon
sterlin kazanıyordu.
Devler Ligi’nde talihsiz final
Arsenal, Highbury’ye veda edeceği
2005-2006 sezonunda da ligde
aradığını bulamamış ve şampiyon
Chelsea’den 24 puan fark yiyerek
dördüncü sırada kalmıştı. Fakat
Şampiyonlar Ligi’ndeyse kulüp tari-
hinin en büyük başarısı geliyordu.
İlk turda Ajax, Thun ve Sparta
Prag’ın olduğu gruptan 16 puan top-
layarak rahatça lider çıkan Arsenal,
ikinci turda Real Madrid’i 1-0 ve
0-0’lık skorlarla deviriyor, çeyrek
finalde de Juventus’u 2-0 ve 0-0’la
saf dışı bırakıyordu. Londra ekibi
yarı finaldeyse sezonun sürpriz
ekibi Villarreal’i 1-0 ve 0-0’la ele-
meyi başararak tarihinde ilk kez
Kupa 1’de final oynama hakkını elde
etmişti. Arsenal ayrıca Şampiyonlar
Ligi’nde üst üste 10maç gol yeme-
yerek bir rekora da imza atmıştı.
17 Mayıs 2006’da Stade de France’ın
ev sahipliğini yaptığı finalde Arse-
nal’in rakibi Barcelona’ydı. Karşı-
laşma Arsenal adına son derece
olumsuz bir biçimde başlayacaktı.
Zira henüz 18. dakikada kaleci Leh-
mann, ceza yayı üzerinde Eto’o’yu
düşürmesi nedeniyle kırmızı kartla
oyun dışında kalıyordu. Buna karşın
Arsenal 37. dakikada Henry’nin
kullandığı duran topta Campbell’ın
attığı kafa golüyle maçta üstünlüğü
ele alıyordu. Topçular, maçın son
çeyrek saatine kadar da bu skoru
muhafaza edecekti. Ancak 10 kişilik
rakibi üzerindeki baskıyı iyice artı-
ran Barcelona, 76. dakikada Eto’o ile
skora dengeyi getiriyor, dört dakika
sonra da Belletti, kupayı Katalan
ekibine kazandıracak olan golü kay-
dederekmaça noktayı koyuyordu.
Final maçı talihsiz bir biçimde kay-
bedilmiş olsa da gelinen nokta
Arsenal için her halükârda Avrupa
kupalarında ulaşılmış en yüksek
seviyeydi. Bu başarı, ligdeki gerile-
menin hoş görülmesini de sağla-
mıştı. GelgelelimArsenal adına, yeni
Emirates Stadı’na taşınılacağı için
bir milat olması beklenen 2006-
2007 sezonu öyle beklendiği bek-
lendiği gibi baharlar getirmeyecek,
kulüpte o ana kadar hâkim olan
pembe tablo da yerini yavaş yavaş
gri bulutlara bırakmaya başlaya-
caktı. Öncelikle Sol Campbell,
Robert Pires ve Ashley Cole gibi
takımın önemli isimleri başka
kulüplere transfer olmuş, Dennis
Bergkamp ise futbolu bırakmıştı.
Takıma takviye olarak getirilen
Tomas Rosicky, Julio Baptista ve
WilliamGallas’ın gidenlerin boşlu-
ğunu doldurup doldurmayacağı
meçhuldü. Üstüne üstlük Thierry
Henry de yaşadığı sakatlık nede-
niyle sezonun önemli bir bölümünde
sahalardan uzak kalmıştı. Nitekim
takımda ligi şampiyon Manchester
United’ın 21 puan gerisinde, dör-
düncü sırada tamamlıyor, Şampi-
yonlar Ligi’ne de ikinci turda PSV
Eindhoven’a elenerek noktayı koyu-
yordu. Sezon sonunda, yıllardır takı-
mın en önemli yıldızı konumundaki
Thierry Henry’nin Barcelona’ya
transfer olması da kulübün başını
fazlasıyla ağrıtacak cinsten bir
gelişmeydi.
Arsenal’in Emirates Stadı’na taşınır-
ken iki büyük beklentisi vardı. Biri
tribün desteğinin artması, ikincisi
ve günümüz koşullarında daha da
önemlisiyse finansal açıdan güçlen-
mekti. Ne var ki stat gelirleriyle ilgili
beklentilerin bir müddet daha erte-
lenmesi gerekecekti. Zira eski sta-
dın yerine yapılacak olan rezidans
bloklarının ödemelerinde sorunlar
baş göstermiş, bunun üzerine de
kulüp, planladığı ücret üzerinden
yüzde yirmi indirime gitmek
zorunda kalmıştı. Yapılan daireleri
pazarlayacak olan emlak firmasına
ödenecek borç da 2010 yılında
bitecekti. Haliyle 2007-2010 arası
yapılan transferlerde de oyuncu
satışlarından elde edilen gelirler,
giderlere 42 milyon sterlin fark at-
mıştı. Tabiî bu paralar kazanılırken,
kadro da yavaş yavaş gücünü yitir-
mekteydi. Nitekim takımbu üç se-
zonda ligde iki kere üçüncü, bir kere
de dördüncü sırada bitirmişti. Şam-
piyonlar Ligi’ndeyse bir yarı final, iki
çeyrek final oynanmıştı.
Transfer cimriliği sürüyor
2010-2011 sezonundan itibaren
Arsenal’in artık başarılı olmamak
için bahanesi kalmamıştı. Yeni stat-
larında beşinci sezonlarına girecek-
lerdi, borçları bitmişti ve 15 yıldır ta-
kımı, camiayı, ülke futbolunu artık
iyice ezberlemiş bir teknik adam ta-
rafından yönetilmektelerdi. Wenger
buna rağmen transferde ketum
davranmış ve beş milyon sterlinlik
net harcama yapmıştı. Bir sonraki
sezonsa sadece Fabregas’ın Barce-
lona’ya ve Nasri’nin Manchester
City’ye transferlerinden elde edile-
cek gelir, kulübün yeni transferlere
harcayacağı meblağdan fazla ola-
caktı. Genelde de kulüp, transfer
dönemini 22 milyon sterlinlik kârla
kapatmıştı. Ancak bu iki sezonda
transfer bilançosu artı bakiyedey-
ken, başarı hanesinde herhangi bir
şey yer almamaktaydı. Premier
Lig’de bir üçüncülük, bir dördüncü-
lük, Şampiyonlar Ligi’ndeyse iki
adet ikinci tur…
Taraftarlar artıkWen-
ger’den para musluklarını
açmasını, kulübün Chel-
sea, Manchester City gibi
bonkörce para harcayan
kulüplerle transferde re-
kabet etmesini ve elbette
bu yatırımların da kupa-
larla taçlandırılmasını
beklemekteydi. Ne var ki
2012-2013 sezonu önce-
sinde Arsenal Podolski,
Giroud, Cazorla ve Monre-
al’ın transferleri için 47
milyon sterlin para harca-
mıştı ve bu da oyuncu
satışlarından elde edilen
gelire bire bir denkti. Üs-
telik giden oyuncular ara-
sında son sezonu 37 golle
tamamlamış olan Robin
van Persie de vardı.
Sonuçta Arsenal sezona
büyük bir kriz içinde girdi
ve ligde oynadığı ilk 15
maçtan sadece beşini
kazanabildi, bunun sonu-
cunda da 10. sıraya kadar
geriledi. Takım sonra-
sında biraz toparlandıysa
da ligi bir kez daha dör-
düncü sırada bitirdi. Şam-
piyonlar Ligi’nde de ikinci
turda Bayern Münih engeline
takılınmıştı.
Kulüp tarihinin
en pahalısı Mesut
2013 yazına gelindiğinde nihayet
Wenger kesenin ağzını açıyordu.
Real Madrid’le yollarını ayırma nok-
tasına gelen Mesut Özil’e kancayı
takmışlar ve Almanmillî yıldızı
Londra’ya gelmeye ikna etmişlerdi.
Bunun karşılığında da Real Madrid’e
40milyon sterlin civarında bir
meblağ ödenmişti. AncakWenger,
Mesut haricinde o dönembaşka
kayda değer transfer yapmadı. Tabiî
Mesut da tek başına Arsenal’in
bütün dertlerine deva olamayacaktı.
Sonuçta takım, ligde bir önceki se-
zona kıyasla fazladan sadece altı
82
83