Previous Page  82-83 / 168 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 82-83 / 168 Next Page
Page Background

zona kadrosunu Lehmann, Clichy,

Reyes, van Persie ve Fabregas gibi

isimlerle takviye ederek giren

Arsenal, altı hafta hariç ligin tama-

mını liderlik koltuğunda geçiriyor ve

oynadığı 38maçta 26 galibiyet ve 12

beraberlik alarak 1889’da Preston

North End’in kazandığı şampiyon-

luktan beri İngiltere’de ilk kez na-

mağlup şampiyonluğa ulaşan taraf

oluyordu. GelgelelimŞampiyonlar

Ligi’nde yine ligdeki performansın

gerisinde kalınmış ve çeyrek finalde

Chelsea’ye kaybedilmişti.

2004-2005 sezonundaysa Arsenal,

ligin ilk 11 haftasını liderlik koltu-

ğunda geçirmesine karşın, sonra-

sında bocalamaya başlayacak ve

sezon sonunda da Chelsea’nin

12 puan gerisinde ikinci sırada

kalacaktı. Şampiyonlar Ligi’ne de

ikinci turda, Bayern Münih

karşısında veda edilmişti. Sezonun

tesellisiyse Federasyon Kupası’nın,

finalde Manchester United’ın

penaltılarla devrilmesi üzerine

kazanılmasıydı.

Ancak bu dönemde, ne olursa olsun

Arsenal taraftarları belki de en

iyimser, geleceğe en umutla bakan

taraftarlardı. Zira kulüp, Londra’nın

Ashburton Grove bölgesinde ülke-

nin enmodern stadyumunu inşa

etmekteydi. 38 bin kapasiteli High-

bury’den çıkılıp 60 bin kişilik bu

yeni stada geçildiğinde Arsenal’in

ayrı bir seviyeye çıkması bekleni-

yordu. Öte yandan stadın yapımın-

daki toplammaliyeti, 400milyon

sterline yaklaşmıştı. Dolayısıyla

kulübün, stat tamamlanana kadar

ciddi bir kemer sıkma politikası izle-

mesi de gerekmekteydi. Bu noktada

da üniversitede ekonomi eğitimi

almış olanWenger yine ipleri eline

alacaktı. Kulüp, 2004-2005 ve

2005-2006 sezonlarında transfere

toplamda sadece dokuz milyon

sterlin harcarken aynı dönemde

oyuncu satışlarından 19 milyon

sterlin kazanıyordu.

Devler Ligi’nde talihsiz final

Arsenal, Highbury’ye veda edeceği

2005-2006 sezonunda da ligde

aradığını bulamamış ve şampiyon

Chelsea’den 24 puan fark yiyerek

dördüncü sırada kalmıştı. Fakat

Şampiyonlar Ligi’ndeyse kulüp tari-

hinin en büyük başarısı geliyordu.

İlk turda Ajax, Thun ve Sparta

Prag’ın olduğu gruptan 16 puan top-

layarak rahatça lider çıkan Arsenal,

ikinci turda Real Madrid’i 1-0 ve

0-0’lık skorlarla deviriyor, çeyrek

finalde de Juventus’u 2-0 ve 0-0’la

saf dışı bırakıyordu. Londra ekibi

yarı finaldeyse sezonun sürpriz

ekibi Villarreal’i 1-0 ve 0-0’la ele-

meyi başararak tarihinde ilk kez

Kupa 1’de final oynama hakkını elde

etmişti. Arsenal ayrıca Şampiyonlar

Ligi’nde üst üste 10maç gol yeme-

yerek bir rekora da imza atmıştı.

17 Mayıs 2006’da Stade de France’ın

ev sahipliğini yaptığı finalde Arse-

nal’in rakibi Barcelona’ydı. Karşı-

laşma Arsenal adına son derece

olumsuz bir biçimde başlayacaktı.

Zira henüz 18. dakikada kaleci Leh-

mann, ceza yayı üzerinde Eto’o’yu

düşürmesi nedeniyle kırmızı kartla

oyun dışında kalıyordu. Buna karşın

Arsenal 37. dakikada Henry’nin

kullandığı duran topta Campbell’ın

attığı kafa golüyle maçta üstünlüğü

ele alıyordu. Topçular, maçın son

çeyrek saatine kadar da bu skoru

muhafaza edecekti. Ancak 10 kişilik

rakibi üzerindeki baskıyı iyice artı-

ran Barcelona, 76. dakikada Eto’o ile

skora dengeyi getiriyor, dört dakika

sonra da Belletti, kupayı Katalan

ekibine kazandıracak olan golü kay-

dederekmaça noktayı koyuyordu.

Final maçı talihsiz bir biçimde kay-

bedilmiş olsa da gelinen nokta

Arsenal için her halükârda Avrupa

kupalarında ulaşılmış en yüksek

seviyeydi. Bu başarı, ligdeki gerile-

menin hoş görülmesini de sağla-

mıştı. GelgelelimArsenal adına, yeni

Emirates Stadı’na taşınılacağı için

bir milat olması beklenen 2006-

2007 sezonu öyle beklendiği bek-

lendiği gibi baharlar getirmeyecek,

kulüpte o ana kadar hâkim olan

pembe tablo da yerini yavaş yavaş

gri bulutlara bırakmaya başlaya-

caktı. Öncelikle Sol Campbell,

Robert Pires ve Ashley Cole gibi

takımın önemli isimleri başka

kulüplere transfer olmuş, Dennis

Bergkamp ise futbolu bırakmıştı.

Takıma takviye olarak getirilen

Tomas Rosicky, Julio Baptista ve

WilliamGallas’ın gidenlerin boşlu-

ğunu doldurup doldurmayacağı

meçhuldü. Üstüne üstlük Thierry

Henry de yaşadığı sakatlık nede-

niyle sezonun önemli bir bölümünde

sahalardan uzak kalmıştı. Nitekim

takımda ligi şampiyon Manchester

United’ın 21 puan gerisinde, dör-

düncü sırada tamamlıyor, Şampi-

yonlar Ligi’ne de ikinci turda PSV

Eindhoven’a elenerek noktayı koyu-

yordu. Sezon sonunda, yıllardır takı-

mın en önemli yıldızı konumundaki

Thierry Henry’nin Barcelona’ya

transfer olması da kulübün başını

fazlasıyla ağrıtacak cinsten bir

gelişmeydi.

Arsenal’in Emirates Stadı’na taşınır-

ken iki büyük beklentisi vardı. Biri

tribün desteğinin artması, ikincisi

ve günümüz koşullarında daha da

önemlisiyse finansal açıdan güçlen-

mekti. Ne var ki stat gelirleriyle ilgili

beklentilerin bir müddet daha erte-

lenmesi gerekecekti. Zira eski sta-

dın yerine yapılacak olan rezidans

bloklarının ödemelerinde sorunlar

baş göstermiş, bunun üzerine de

kulüp, planladığı ücret üzerinden

yüzde yirmi indirime gitmek

zorunda kalmıştı. Yapılan daireleri

pazarlayacak olan emlak firmasına

ödenecek borç da 2010 yılında

bitecekti. Haliyle 2007-2010 arası

yapılan transferlerde de oyuncu

satışlarından elde edilen gelirler,

giderlere 42 milyon sterlin fark at-

mıştı. Tabiî bu paralar kazanılırken,

kadro da yavaş yavaş gücünü yitir-

mekteydi. Nitekim takımbu üç se-

zonda ligde iki kere üçüncü, bir kere

de dördüncü sırada bitirmişti. Şam-

piyonlar Ligi’ndeyse bir yarı final, iki

çeyrek final oynanmıştı.

Transfer cimriliği sürüyor

2010-2011 sezonundan itibaren

Arsenal’in artık başarılı olmamak

için bahanesi kalmamıştı. Yeni stat-

larında beşinci sezonlarına girecek-

lerdi, borçları bitmişti ve 15 yıldır ta-

kımı, camiayı, ülke futbolunu artık

iyice ezberlemiş bir teknik adam ta-

rafından yönetilmektelerdi. Wenger

buna rağmen transferde ketum

davranmış ve beş milyon sterlinlik

net harcama yapmıştı. Bir sonraki

sezonsa sadece Fabregas’ın Barce-

lona’ya ve Nasri’nin Manchester

City’ye transferlerinden elde edile-

cek gelir, kulübün yeni transferlere

harcayacağı meblağdan fazla ola-

caktı. Genelde de kulüp, transfer

dönemini 22 milyon sterlinlik kârla

kapatmıştı. Ancak bu iki sezonda

transfer bilançosu artı bakiyedey-

ken, başarı hanesinde herhangi bir

şey yer almamaktaydı. Premier

Lig’de bir üçüncülük, bir dördüncü-

lük, Şampiyonlar Ligi’ndeyse iki

adet ikinci tur…

Taraftarlar artıkWen-

ger’den para musluklarını

açmasını, kulübün Chel-

sea, Manchester City gibi

bonkörce para harcayan

kulüplerle transferde re-

kabet etmesini ve elbette

bu yatırımların da kupa-

larla taçlandırılmasını

beklemekteydi. Ne var ki

2012-2013 sezonu önce-

sinde Arsenal Podolski,

Giroud, Cazorla ve Monre-

al’ın transferleri için 47

milyon sterlin para harca-

mıştı ve bu da oyuncu

satışlarından elde edilen

gelire bire bir denkti. Üs-

telik giden oyuncular ara-

sında son sezonu 37 golle

tamamlamış olan Robin

van Persie de vardı.

Sonuçta Arsenal sezona

büyük bir kriz içinde girdi

ve ligde oynadığı ilk 15

maçtan sadece beşini

kazanabildi, bunun sonu-

cunda da 10. sıraya kadar

geriledi. Takım sonra-

sında biraz toparlandıysa

da ligi bir kez daha dör-

düncü sırada bitirdi. Şam-

piyonlar Ligi’nde de ikinci

turda Bayern Münih engeline

takılınmıştı.

Kulüp tarihinin

en pahalısı Mesut

2013 yazına gelindiğinde nihayet

Wenger kesenin ağzını açıyordu.

Real Madrid’le yollarını ayırma nok-

tasına gelen Mesut Özil’e kancayı

takmışlar ve Almanmillî yıldızı

Londra’ya gelmeye ikna etmişlerdi.

Bunun karşılığında da Real Madrid’e

40milyon sterlin civarında bir

meblağ ödenmişti. AncakWenger,

Mesut haricinde o dönembaşka

kayda değer transfer yapmadı. Tabiî

Mesut da tek başına Arsenal’in

bütün dertlerine deva olamayacaktı.

Sonuçta takım, ligde bir önceki se-

zona kıyasla fazladan sadece altı

82

83