Previous Page  30-31 / 130 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 30-31 / 130 Next Page
Page Background

ya’nın kurulması, ülkede sporun da

baştan aşağı yeniden organize

edilmesine yol açmıştı. Bu doğrul-

tuda da eski kulüplerin birçoğu

kapatılırken, yerlerine yenileri açıl-

mıştı ki bunların başında da Grad-

janski kulübünün kapatılıp yerine

Dinamo Zagreb’in kurulması

geliyordu.

Yugoslavya, 1950 Dünya Kupası’na

da aşağı yukarı benzer bir kadroyla

gitmişti. İlk iki maçında İsviçre ve

Meksika’yı farklı geçen Yugolar,

sonmaçındaysa ev sahibi Bre-

zilya’ya yenilmekten kurtulama-

mış ve bunun sonucunda grubunu

ikinci sırada tamamlayarak final

etabına yükselme şansını kaçır-

mıştı. 1952 Helsinki Olimpiyatla-

rı’ndaysa Yugoslavya üst üste

ikinci kez gümüş madalyada

kalacaktı.

Ülke içine bakıldığında, Yugos-

lavya’da kısa süre içerisinde dört

takımlı bir yapı ortaya çıktığı söyle-

nebilir. Bunlar, Sırp kanadından

Kızılyıldız ile Partizan, Hırvat cena-

hındansa Dinamo Zagreb ve Hajduk

Split’ti. Özellikle 1940’ların sonunda

ve 1950’lerde bu dört takımYugos-

lavya Ligi’nde hep kafa kafaya bir

mücadele vermiş ve birbirine yakın

sayılarda şampiyonluklar kazan-

mıştı. Ancak 1960’lardan itibaren

de Kızılyıldız ile Partizan’ın ülke

futbolundaki ağırlıkları artmaya

başlamıştı.

Dinamo ve Hajduk

lokomotif görevi gördü

Dinamo Zagreb ile Hajduk Split,

Avrupa kupalarında da Yugoslav ve

onun da özelinde Hırvat futbolu

adına çok geçmeden önemli başa-

rılar elde edecekti. Kupa Galipleri

Kupası’nın düzenlendiği ilk sezon

olan 1960-61’de Yugoslavya’yı tem-

silen turnuvaya katılan Dinamo

Zagreb, yarı finalde, daha sonradan

kupayı da alacak olan Fiorentina’ya

elenmişti. Aynı Dinamo Zagreb,

1966-67 sezonunda Fuar Şehirleri

Kupası’ndaysa, Juventus ve Eint-

racht Frankfurt gibi takımları ele-

yerek geldiği finalde Leeds United’ı

devirmiş ve Yugoslavya’ya bir Av-

rupa kupası getiren ilk takımolma

unvanını da eline geçirmişti.

Dinamo Zagreb’in ezeli rakibi olan

Hajduk Split ise Avrupa kupaların-

daki ilk önemli başarısını 1972-73

sezonunda Kupa Galipleri Kupa-

sı’nda yarı final oynayarak elde

edecekti. Ancak Hajduk, bu turda

Leeds United’a, iki maç sonunda

tek golle elenmekten kurtulama-

yacaktı. 11 yıl sonrasındaysa bu kez

UEFA Kupası’nda yarı finale kalan

Hajduk, müstakbel şampiyon Tot-

tenhamkarşısında evindeki maçı

2-1 kazanmasına karşın deplas-

manda 1-0mağlup olarak final

şansını kaçıracaktı.

Yugoslavya Millî Takımı, Şili’deki

1962 Dünya Kupası’nda 32 yıl ara-

dan sonra bir kez daha yarı final

oynarken bu kez 22 kişilik kadro-

sunda yedi Hırvat kökenli oyuncu

barındırıyordu ve bunlardan Dra-

zan Jerkovic de turnuvada attığı

dört golle, gol krallığını paylaşan

altı isimden biri olmuştu.

Yugoslavlar, aynı zamanda ilk üç

Avrupa Şampiyonası’ndan ikisinde

final oynama başarısını da göster-

mişti. Bunlardan 1960’ta Paris’te

oynanan ilk finalde SSCB’ye uzat-

malarda 2-1 yenilmişlerdi. İki sene

sonraki Dünya Kupası kadrosuna

nazaran bu kez beş Hırvat oyuncu

kadrodaydı. Yugoslavya, 1968’de

İtalya’ya karşı oynadığı finaldeyse

1-1 bitenmaç sonrasında rakibine

tekrar maçında 2-0mağlup olarak

bir kez daha kupanın kıyısından

dönerken kadrodaki Hırvat oyuncu

sayısı dörde düşmüştü.

1970’lerde ve 1980’lerde, 1960’lara

nazaran daha az başarı elde eden

Yugoslav futbolunda 1980’lerin so-

nuna doğru hayli umut verici bir

gelişme yaşanacaktı. Genç millî

takımları, dünya şampiyonasında

çeyrek finalde Brezilya, yarı finalde

Demokratik Almanya ve finalde de

Federal Almanya’yı devirerek şam-

piyonluğa ulaşmıştı. Yugoslav-

ya’nın 18 kişilik kadrosunda

Hırvatlar altı oyuncuyla başı çeker-

ken onları beşer oyuncuyla Sırplar

ve Karadağlılar izliyordu, Boşnaklar

da bu takıma iki oyuncuyla katkıda

bulunmuştu. Daha da önemlisi, söz

konusu altı Hırvat oyuncudan beşi,

takımın ilk 11’inin de değişmez

isimleriydi. Bunlar Davor Suker,

Robert Prosinecki, Zvonimir Boban,

Robert Jarni ve Igor Stimac’tı.

Yugoslavya’nın

parçalanışı ve sonrası

1980’lerin sonu ve 1990’ların başı,

dünya siyasi tarihi açısından en

büyük dönemeçlerden birine sahne

oluyordu. Avrupa’da sosyalizmle

yönetilen ülkeler dağılma aşama-

sına gelmişti. 1989 sonunda Berlin

Duvarı’nın açılmasına karar veril-

mesi ve kısa süre sonra da halkın

duvarı yıkmaya başlaması, 1991’de

Baltık Devletleri’nin SSCB’den ay-

rılma kararı alması ve birkaç ay

sonra da tümbirliğin çökmesi, bu

gelişmelerin en çarpıcı sonuçları

olarak gösterilebilirdi. Yugoslavya

da olan bitenden nasibini almakta

gecikmeyecekti. 1991 yılının Hazi-

ran ayına gelindiğinde Slovenya ile

Hırvatistan’ın bağımsızlıklarını ilân

etmesiyle birlikte ülkede iç savaş

patlayıverecekti.

Yugoslavya’nın parçalanma süreci,

futbola meraklı birçok tarihçiye

veya tarihe meraklı birçok futbol-

severe göre aslında 13 Mayıs 1990

tarihinde oynanan Dinamo Zagreb-

Kızılyıldız maçıyla başlamıştı. Kar-

şılaşmadan bir hafta önce ülkedeki

ilk çok partili seçimlere gidilmişti

ve Hırvatistan’da birinci gelen taraf

da milliyetçi lider Franjo Tudjman’ın

Hırvat Demokratik Birlik Partisi’ydi.

Tudjman’ın ayrılıkçı bir çizgide ol-

ması, ülkede Hırvatlarla Sırplar

arasındaki tansiyonu da yükselt-

mekteydi.

Hırvatların takımı Dinamo Zagreb

ile Sırpların takımı Kızılyıldız ara-

sında böylesine bir atmosferde oy-

nanacak karşılaşmanın olaylara

gebe olduğunu söylemek için de

kâhin olmak gerekmiyordu. Üstüne

üstlük, maç öncesinde Kızılyıldızlı

taraftar grubu Delije’nin, Sırp para-

militer gruplarına da liderlik eden

‘Sırp Kasabı Arkan’ lâkaplı Zeljko

Raznatovic önderliğindeki üç bin

kişiyle Zagreb’e çıkarma yapması

da fırtınanın habercisiydi. Nitekim

ilk olaylar Zagreb sokaklarında

patlak verdi ve Delije grubuyla, Di-

namo’nun taraftar grubu olan Bad

Blue Boys üyeleri arasında ciddi ça-

tışmalar yaşandı.

İki grup arasındaki kavganın, maç

gününde Maksimir Stadı’na yansı-

ması da kaçınılmazdı. Henüz müsa-

baka başlamadan tribünlerin

birbirine girmesi sonucunda da

karşılaşma tatil edilecekti. Yaşanan

arbede sırasında bir Hırvat taraftarı

coplayan bir polis memuruna

tekme atan Dinamolu futbolcu

Zvonimir Boban ise bu olaydan

sonra çoğu Hırvatın gözünde bir

halk kahramanı haline gelecekti.

Sırplarla-Hırvatlar arasında 1991’de

başlayan iç savaş, ertesi yıl Bos-

na’ya da sıçrayıp yakın tarihin en

kanlı katliamlarından bazılarına

sahne olurken 1995’e gelindiğinde

savaş nihayet sona erecekti. Ancak

Hırvatlar, futbolda var olabilmek

için savaşın resmen bitmesini de

beklememişti. 1992’de FIFA’ya üye

olan Hırvat Futbol Federasyonu, bir

yıl sonra UEFA üyeliği için gereken

prosedürleri de tamamlamıştı.

Dünya üçüncülüğüne

giden yol

Hırvatistan’ın resmi statüde bir

millî takımla yaşayacağı ilk ulusla-

rarası turnuva macerasıysa 1996

Avrupa Şampiyonası olacaktı.

Elemelerde son dünya ikincisi İtal-

ya’nın yanı sıra Ukrayna, Slovenya,

Litvanya ve Estonya ile mücadele

eden Hırvatlar, İtalya’dan dört puan

alıp sadece bir kez Ukrayna’ya

yenilmiş ve bu sayede grubu

İtalya’nın averajla önünde tamam-

layarak İngiltere’de düzenlenecek

turnuva için gerekli vizeyi almıştı.

Turnuvada da ilk tur gruplarında

son şampiyon Danimarka ile Türki-

ye’yi mağlup ederek Portekiz’in

ardından grubunu ikinci sırada ta-

mamlayan ve çeyrek finale yükse-

len Hırvatlar, bu turda daha

sonradan kupayı da alacak olan

30

31