Saha içindeki bakışları birçok insana korkutucu gelebilir ama röportaj için karşımıza oturan adamın gözlerinin içi gülüyor. Tüm sorularımıza büyük bir içtenlikle ve çoğu zaman bizi de güldüren karşılıklar veriyor. Fenerbahçeli Nobre ile Beşiktaşlı Nobre arasındaki farkı "Biri Marcio'ydu, diğeri Mert" diye açıklıyor mesela. Türk vatandaşlığına geçişini bir "kontenjan" meselesi olarak görmek yerine, ekmek yediği, ailece sevgi gördüğü bir ülkenin Milli Takımı'na hizmet aracı olarak yorumluyor. "Türkiye'yi gerçekten seviyorum, kendimi bu ülkenin bir parçası olarak görüyorum. Böyle bir tercihi kendimi iyi hissetmediğim bir ülkede kesinlikle yapmazdım" diyor.
Röportaj: Mazlum Uluç
Geçtiğimiz sezon Fenerbahçeli Nobre'ydin, bu sezon Beşiktaşlı Nobre'sin. İki kulüp arasındaki oyuncu alışverişleri çok fazla alışık olduğumuz şeyler değil. Fenerbahçe'den neden ayrıldın, Beşiktaş'ı neden seçtin?
Türkiye içinde bir büyük takımdan diğer büyük takıma geçmek tabii ki zor. Fenerbahçe ile kontratım bitmişti ancak benimle hiçbir temasa geçilmemişti. Sözleşmemin bitiminden iki ay önce menajerime bir görüşme yapılmış ancak herhangi bir anlaşmaya varılamamıştı. Sezon bittikten ve şampiyonluğu kaybettikten sonra ne beni ne de menajerimi arayan oldu. O dönemde Beşiktaş benimle ilgilendi ve bu ilgiden çok memnun oldum. Başka liglerden de teklifler almıştım ama Türkiye'yi hem tanıyor hem de seviyordum, arkadaşlarım da buradaydı ve bu nedenle Türkiye'de kalıp Beşiktaş'ın teklifini kabul etmeyi seçtim. Bu tercihi yaptığım için de çok mutluyum. Fenerbahçe'de tattığım şampiyonluğu Beşiktaş'ta da yaşamak istiyorum.
Türkiye dışından da teklifler aldığını söyledin, bu teklifleri biraz açar mısın?
Takım ismi yerine ülke ismi versem daha iyi olur. Almanya, İspanya ve İtalya'dan beni isteyen kulüpler vardı. Ancak eşimle konuştum ve en iyisinin Türkiye'de kalmak olduğuna karar verdik. Çünkü ben ve ailem için en iyi şartlar buradaydı. Türkiye'de yaşamaya da gerçekten alışmıştık.
Beşiktaş'a gelişin takım arkadaşların tarafından nasıl karşılandı? Daha önce onlar için sıkı bir rakiptin çünkü.
Aynı şehrin iki büyük takımının birinden diğerine gidince insan tabii biraz çekiniyor. Ben de taraftar nasıl karşılayacak, ilk tepkileri ne olacak diye bir merak içindeydim. Sonra parçalar yerine oturmaya ve her şey normale dönmeye başladı. Kulüp içindeki çalışma programına ve insanlara giderek alıştım. Kısa sürede de her şeyi sevdim.
Kadıköy'de sevgiyle karşılanıyorum
Fenerbahçeliler Nobre'yi sevmeye devam ediyor. Fenerbahçe'den ayrılan ve ezeli bir rakibe giden her oyuncu için bu tip duygular beslenmez genellikle.
Şükrü Saracoğlu Stadı'nda oynadığımız 0-0'lık ilk maçta her şey normaldi. Fenerbahçe taraftarları kendi takımlarını destekledi, ben de olabildiğince kendi takımım adına bir şeyler yapmaya çalıştım. Tabii ufak tefek şeyler oldu ama taraftar genellikle pozitifti, olumsuz bir şey görmedim. Bugün bile Kadıköy semtine gittiğimde Fenerbahçeli taraftarlarla gayet normal bir şekilde konuşuyoruz, espriler yapıyoruz. Rahatsız edici hiçbir şey görmedim. Onlar da bizim profesyonel futbolcular olduğumuzu ve gerektiğinde kulüp değiştirmek durumunda kalabileceğimizi biliyor.
Bu doğru ama Fenerbahçe'den ayrılan her futbolcu da senin kadar sevgi görmüyor. Bunu neye bağlıyorsun?
Tabii ki bunu söylemek biraz zor ama ben Fenerbahçe formasıyla oynadığım sürece şampiyonluklar yaşadım ve elimden gelenin maksimumunu vermeye çalıştım, tıpkı Beşiktaş'ta olduğu gibi. Taraftarların da herhalde Fenerbahçe'ye olan hizmetlerimi hatırlayarak bana saygı gösterdiklerini tahmin ediyorum.
Fenerbahçeli Nobre olmakla Beşiktaşlı Nobre olmak arasında bir fark görüyor musun?
Tek fark, Fenerbahçe'deyken Marcio Nobre'ydim, şimdi Mert Nobre'yim. İkisi de çok büyük takım, ikisinin de çok önemli taraftar kitleleri var. Ben iki kulüp arasında bir fark görmüyorum.
Beşiktaş'a geldiğinde ilk resmi maçında Süper Kupa'da Galatasaray'a gol attıktan sonra ligde uzun süre gol hasreti çektin. Bunu sadece alışma sürecine mi bağlamak gerekir? Senin açından değişen neydi?
Benim için hemen adaptasyon sağlamak zor oldu. Beşiktaş yeni bir ekipti ve oyuncuların birbirlerine uyum sağlaması, saha içinde birbirlerini bulabilmesi kolay değildi. Zaten bunu takımın gösterdiği seyirden de anlamak mümkün. Sezonun ilk yarısında kötü sonuçlar aldık ama ikinci yarıdaki performansımız çok farklı. Önümüzdeki sezon çok daha iyi bir takım olacağımızdan eminim.
Hem Alex hem Ricardinho
Ülkemizde sık sık Alex-Ricardinho karşılaştırması yapılıyor. Brezilya'dan bakıldığında bu iki oyuncu nasıl görünüyor? Brezilyalılar için hangisi daha önemli ve büyük oyuncu?
Ben ikisiyle de aynı takımda oynamak isterdim. İkisi benim arkamda oynasalardı gerçekten çok mutlu olurdum. (Gülüyor). Karşılaştırma yapmak istemiyorum, ben ikisini de isterdim açıkçası.
Türk vatandaşı olmayı seçmenin sebebi neydi?
Önümde böyle bir imkân vardı. Bunu araştırdım ve üstüne gittim. İçimde Türk Milli Takımı'nda oynama arzusu olduğu için Türk vatandaşı olmayı seçtim. Türkiye'yi gerçekten seviyorum. Neredeyse 4 yıldır buradayım ve kendimi Türkiye'nin bir parçası olarak görüyorum. İnsanlar bana çok iyi davranıyor. Brezilya ile çok büyük benzerlikleri var. Kendimi evimde gibi hissediyorum. Böyle bir tercihi kendimi iyi hissetmediğim bir ülkede kesinlikle yapmazdım.
Bir yabancının başka bir ülkenin Milli Takımı'nda oynamasını nasıl değerlendiriyorsun?
Bana böyle bir soruyu sormanız büyük bir haksızlık gibi görünüyor (Gülüyor). Bu olaya biraz daha farklı bakıyorum. Ben olayım, Aurelio olsun, Wederson olsun, hepimiz Türk vatandaşlığını seçtik ve gerçekten kendi ülkemizdeymiş gibi kalpten oynuyoruz. Tıpkı Türk oyuncular gibi. Bunun altında farklı bir amaç aranmaması lazım. Hepimiz Türk Milli Takımı'na gerçekten katkı yapmak istiyoruz.
Milli Takım'da bir gün mutlaka oynayacağım
Şu ana kadar sen ve Wederson Milli Takım kadrosuna alınmadınız. Kendi açından baktığında o kadroya seçilme şansını nasıl görüyorsun?
Türkiye'nin çok iyi forvet oyuncuları var. Fenerbahçe'de oynadığım dönemde de Fatih Tekke'yi stil olarak çok beğendiğimi herkese söylerdim. Şu anda onun dışında da çok iyi bir sezon geçiren forvet oyuncuları var. Kayserispor'da Gökhan Ünal, forvet de oynayabilen Tuncay… Nihat'ı da bu isimlere eklemek lazım. Tabii ki Türk Milli Takımı'nın forvet hattı çok iyi ama ben de performansımı artırarak kendi şansımı bekliyorum. Bu şansı bir gün mutlaka bulacağıma da inanıyorum.
Futbolda artık bir 'tek forvet' modası yaşanıyor. Sen yanında biri oynadığında mı kendini daha verimli hissediyorsun, yalnız oynadığında mı?
Her zaman için tek başına dayak yemek zor oluyor. Fenerbahçe'de oynadığım zamanlardan itibaren çift forvet oynamayı hep sevdim. Tabii ki bu teknik direktörün taktikle ilgili bir tercihi. Ama benim fikrimi sorarsanız, iki forvetle oynadığınız zaman daha fazla gol atma şansınız var. Tek olduğunuz zaman karşınızdaki defansın sizi marke etmesi daha kolay oluyor.
Söz forvetlerden açılmışken Fenerbahçe'nin golcülerinden söz edelim biraz da. Senin yerine transfer edilen Kezman ve Deivid, kendilerinden beklenen performansı gösteremedi. Bu konuda ne söyleyeceksin?
İkisi de büyük futbolcular. Ben Brezilya'da Deivid'le takım arkadaşı olmadım ama karşı karşıya oynadım. Brezilya'nın en iyi futbolcularından birisi. Kezman da çok tanınan, kariyerli bir golcü. Ama kulüp içinde bilemediğimiz bir sebepten dolayı ikisi de yarar sağlayamıyor olabilir.
Emre Aşık'la yaptığım röportajda meşhur Fenerbahçe-Beşiktaş maçında sana yaptığı hareketle ilgili pişmanlığını dile getirdi ve özür diledi. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Saha içinde olabilir diye düşünüyorum ama saha dışında böyle bir şeyi asla kabullenemem. Tabii ki maçın belli bir stresi ve sıcaklığı var. Bu tip hareketler normal şartlarda kabullenilemez ama maçın o stresini de göz önünde bulundurmak lazım.
Defans oyuncularından dayak yiyorum
Sen çok boğuşan ve mücadele eden tipte bir santrforsun. En çok zorlandığın defans oyuncuları kimler?
Hepsi. Çünkü hiçbiri bana yumuşak davranmıyor. Saha içinde adeta kavga var ve ben sürekli dayak yiyorum. Şu anda isimleri saymak istemiyorum. Eğer iyi olan birisini saymazsam haksızlık yapmış olurum. Bu durumda ismini unuttuğum oyuncudan ilk maçta daha şiddetli bir dayak yiyebilirim. (Gülüyor)
Beşiktaş'tan sonraki durak neresi? Kariyer planlamanda bundan sonraki hedeflerin neler?
Beşiktaş'la iki sezon daha kontratım var. O süre bittiğinde 29 yaşımda olacağım. 31 yaşıma kadar Avrupa'da kalmayı planlıyorum. Sonrasında ise Brezilya'ya dönmeyi düşünebilirim. Ama ilk hedefim Beşiktaş'ta bulunduğum süre içinde şampiyonluklar yaşamak ve kontratımın gereklerini yerine getirmek.
Vatandaş olduktan sonra insanın aklına şöyle bir şey geliyor, acaba futbol hayatın bittikten sonra da Türkiye'de kalmayı düşünüyor musun?
Bu konuyu eşimle oturup uzun uzun konuşmadık. Hayatımızın bundan sonraki bölümünü nerede sürdüreceğimize dair kararı henüz vermedik.
Futbolculuk aile işi
Röportajın gidişinden anladığım kadarıyla karar verme süreçlerinde eşinin gerçekten önemli bir rolü oluyor. Galiba bu tüm Brezilyalı futbolcular için de geçerli.
Mesela Alex Fenerbahçe'ye geleceği zaman "Eşi istedi onun için geldi" gibi şeyler yazılmıştı. Doğrudur, çünkü futbolculuk aile işidir. Bizim inandığımız bir şey var, futbolumuz ailemize bağlı. Eşimiz, çocuğumuz iyi olduğu sürece bizim de performansımız yüksek oluyor. Mesela ben Japonya'da oynadığım dönemde bunu yaşadım. Saha dışında olan ailevi problemim saha içi performansımı da etkiledi. Aile her şeyin temelidir. Bir ev yapmaya kalksanız onun çökmemesi için temelini sağlam atmanız gerekiyor. Benim hayatımda da ailemin böyle bir rolü var.
Türkiye'ye geldiğin günden bu yana Türk futbolunun hangi yönde yürüdüğünü düşünüyorsun?
Türkiye'ye 2004'te geldim. 2002 Dünya Kupası'nın ardından ise Japonya Ligi'ne transfer olmuştum. Sadece Japonya'da değil, bütün dünyada Türkiye konuşuluyordu. Gerçekten de Türk Milli Takımı uluslararası alanda mükemmel bir imaj bırakmıştı. Ne yazık ki iki kez Brezilya'ya yenildi. Eğer Brezilya olmasaydı final oynayabilirdi. Türk Milli Takımı o performansıyla final oynamayı gerçekten de hak etmişti. 2002'den sonra bir değişim yaşandı ve bu süreçte takım 2004 ve 2006'ya katılamadı. Aslında iki şampiyonanın finalleri de çok az farkla kaçırıldı. Ancak bugün görüyoruz ki Milli Takım yine büyüyor. Aldığı sonuçlarla da bunu ispatlıyor. En önemlisi, Türk Milli Takımı saygı duyulan bir Milli Takım haline geldi. Brezilya'da bile takip ediliyor ve oynanan futbolcular tanınıyor. Ben bu takımın daha da iyiye gideceğini düşünüyorum.
Turkcell Süper Lig'de daha önce şampiyon ve küme düşecekler haftalar önce belli olurken bu sezon son haftalara kadar sarkan bir çekişme yaşandı. Bu konu hakkında neler söyleyeceksin? Ligimizin kalitesini nasıl buluyorsun?
Kurallar tamamen değişik olduğu için Türkiye ile Avrupa'yı aynı kefeye koyamayız. Avrupa kulüplerinde AB üyesi ülkelerin oyuncuları herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan oynayabiliyor. Türkiye'de ise yabancı oyuncu sınırlaması var. Bu durum Avrupa'nın 5 büyük liginin kulüplerini çok güçlü kılıyor. Onlarla rekabet etmek güçleşiyor. Ama bir Portekiz Ligi'ne bakarsak, Turkcell Süper Lig'den çok da farklı olmadığını görebiliriz.
Rekabet sahada yaşanmalı
Türkiye'deki rekabetin biçimini nasıl buluyorsun? Kulüp yöneticilerinin bu kadar öne çıkmasını ve sürekli bir kavga ortamının yaşanmasını nasıl değerlendiriyorsun?
Rekabetin daha bilinçli olması ve rekabet edilecek mevkilerde, yani sahada rekabet etmeniz lazım. Biri diğerinin hakkında kötü sözler söylüyor ve diğeri de aynı biçimde ona cevap veriyorsa, bu durum gerçek anlamdaki rekabetin dışına taşıyor demektir. Takımların çekişmeleri elbette normaldir. Her iki takım da kazanmak ister ama futbolda iki tarafın da kazanacağı bir sistem yoktur.
Rekabet bana futbolcuların saha içinde yürütmesi gereken bir yarış gibi geliyor.
Futbolcular seyircilere aynadır. Eğer bir futbolcu meslektaşına yumruk atarsa, taraftar da diğer taraftara yumruk atmak ister. Ben Alex'le çok iyi arkadaşım. Hatta kızının vaftiz babasıyım. Ama bu demek olmuyor ki ben saha içinde Alex'e karşı kazanmak istemeyeceğim. Futbolun saha içinde oynanması, saha dışında ise dostlukların sürmesi gerekiyor.
Biz hakemler hakkında da çok fazla konuşuyoruz. Oyunu bir yana bırakıp bütün yorumlarımızı hakem hataları üzerine kuruyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Hakemler hep konuşulacak. Ama unutmamak gerekir ki hakemin her şeyi görebilmesi mümkün değildir. Maç bittikten sonra geriye dönemeyeceğimiz için bizim hakem hatalarını konuşmak yerine bazı şeyleri unutmamız ve futbol oynamaya bakmamız gerekiyor.
Senin de saha içinde hakemlerle sık sık konuştuğunu görüyoruz.
Evet, bu doğru. Çünkü çok fazla darbe alıyorum ve hakemlere bunu izah etmeye çalışıyorum.
Sakin bir hayatım var
Biraz da saha dışındaki hayatından söz edelim. Futbolun dışındaki yaşamında neler var?
Evimde oturup çocuğumla oynamayı, onunla vakit geçirmeyi çok seviyorum. Eşimle bir akşam yemeğine çıkmaktan hoşlanıyorum. Ben sakin yaşayan bir insanım.
Sinema ya da kitaplar da var mı hayatında?
Kitap okumayı çok seviyorum. Ancak oğlum buna çok da fazla izin vermiyor. Dört yaşında bir oğlan çocuğu olanlar benim halimi çok iyi anlayabilir. Yine de fırsat bulduğumda okumaya çalışıyorum. Aksiyon ve macera romanları okumayı daha çok tercih ediyorum. En son Orhan Pamuk'un Kar kitabını okudum. Çok güzel bulduğumu söyleyebilirim.
Pamuk Türkiye'de çok tartışılan bir yazar.
Türkiye içinde onunla ilgili tartışmaları çok fazla bilmiyorum. Ancak Nobel Ödülü almış bir yazardan ve onun kitabından söz ediyoruz. Kitabını okuduktan sonra bu ödülü hak ettiğini düşünüyorum ve Kar da saygı duyulması gereken bir eser.