Rangers ile bu odakta bir anlamda
var olma savaşı vermeye başladı.
Rangers birinci ligdeki yerini bir
süredir kaybetmiş olsa bile taraf-
tar ayağında Old Firm’ün ateşi,
başlangıç yıllarındaki sıcaklığını
koruyor.
Balkanlar’dan yola çıkıp Orta Av-
rupa ve İskandinavya’da son
bulan göç hikâyeleri de pek az
değil. Özellikle İsviçre ve Avus-
turya liglerinde top oynayan isim-
lere kısaca göz atmanız bile
bunun için yeterli. Fakat göçmen
bir ailenin çocuğu olarak dünyaya
gelip bir futbol ilahına dönüşme
örneğini en belirgin biçimde
İsveç’te görüyoruz. Muhacirlerin
çoğunlukla yaşadığı “belalı” Ro-
sengard ilçesinde doğan Zlatan Ib-
rahimoviç, 1962 yılında Yugoslav
göçmenlerin kurduğu FBK Balkan
kulübüne girmekte gecikmedi.
Zaten böyle bir motivasyonu ol-
masa ya bisiklet hırsızlığı konu-
sunda kendini iyice geliştirecek,
ya da bir şekilde hapse girip çıka-
caktı.
Afrika
“Coğrafya kaderdir” diye kısa ama
bir o kadar mânalı bir vecize söy-
lenir. Bunu düşündükçe içinde ya-
şadığımız ortamdan tiksinmek de
mümkün, halimize fazlasıyla şü-
kretmek de. Olabilecek neredeyse
her türlü coğrafî ve sosyolojik fe-
lâketi yaşayan Afrikalılar için ise
daha kötü bir yaşam alanı hayal
etmek belki de imkânsız. Elbette
bu durumda her şeyi göze alarak
bir mülteciye dönüşmek kaçınıl-
maz oluyor ve futbol da bundan
payını alıyor. Özellikle 21. yüzyılın
başında Avrupa’da futbol oyna-
mayı öncelikli olarak aklına
koyup yollara düşen Afrikalı sayı-
sında artış yaşandı. Örneğin 2000
yılında Gana ve Nijerya’da düzen-
lenen Afrika Kupası’nda mücadele
eden oyuncuların yarısından
biraz fazlası Avrupa’da bir kulü-
bün forması giyiyordu. Mali’nin
organize ettiği 2002 turnuvasında
bu oran yüzde 66’ya yükselirken,
2004 Tunus’ta yüzde 67’deki ye-
rini koruyordu.
Açlık, fakirlik, savaşlar, şeriat ka-
nunları, kabile çekişmeleri ve aile
sorunları… Bunlardan birini bile
yaşamak ciddi şekilde baş ağrıtır-
ken Afrika hepsiyle aynı anda uğ-
raşıyor. Bir şekilde yolunu bulup
Güney Avrupa’ya kapağı atabilen-
ler ise yine futbola sarılıyor ister
istemez. İtalya’nın çizmeyi andı-
ran coğrafyasında tam “ayak
ucu”na denk gelen 15 bin kişilik
Rosarno ilçesi, bu noktada tüm
Afrikalı mültecilere ilhamveren
bir deneyimyaşadı. Rosarno’daki
halkın üçte birinden fazlası Afri-
kalı göçmenlerden oluşuyor ve
bunların ciddi bir kısmı da şehirde
illegal biçimde oturuyor. Bu kesi-
min günlük hayatı ise sabahmey-
danda toplanıp o gün narenciye
veya zeytin bahçesinde ırgatlık
yapabilme şansı aramakla geçi-
yor. Çoğu terk edilmiş izbe fabri-
kalarda konaklayanmülteciler 12
saatlik iş için sadece 20 euro ka-
zanabiliyor. Üstelik yerel halk ta-
rafından sürekli dışlanıyor olmak
da cabası. İşte bu şartlarda var ol-
maya çalışan Afrikalı göçmenler 2
yıl önce Koa Bosco adlı amatör bir
futbol kulübü kurdu. Bu sayede
varlıklarını tekrar hissetmeyi
amaçlarken geçtiğimiz yaz kendi-
lerini küme yükselirken buldular!
Bu sezon Serie A’nın 7 kademe al-
tındaki amatör Segunda Catego-
ria’damücadele eden Koa Bos-
co’nun attığı adım futbol adına
küçük olsa da yoluAvrupa’ya
düşenAfrikalı mülteciler için faz-
lasıyla büyük. Takımın kurucusu
ve şimdiki teknik direktörü Dome-
nicoMammoliti, CNN’e verdiği rö-
portajda bu başarının gerçekten
yaşandığına inanma konusunda
birkaç gün boyunca kendini ikna
etmeye çalıştığını söylüyor: “Haya-
tımdaki enmükemmel duygular-
dan birini yaşadım. Bu gerçek bir
mucizeydi.” Libya’dan kalkan bir
kaçakçı gemisinde onlarca başka
insanla birlikte Rosarno’ya gelen
orta saha oyuncusuAlmani Ca-
mara’nın sözleri ise Akdeniz’deki
Afrikalı göçmen sorununu kısmen
özetler nitelikte: “Sportif rekabetin
çok ötesindeki zorluklara karşı
takımoyunu ve birliktelik sonucu
kazandığımız bir başarı bu. Sahada
bize kötü davranan çok rakibimiz
oldu ama sonunda kazanmış
olmak bizi çokmutlu ediyor.”
Almanya örneği
Suriyeli mülteci problemi hâlâ bir-
çok konuda çözümbekliyor. Fut-
bol dünyası da bu noktada elini
taşın altına sokmaya başladı ve
şimdilik en güzel örnekler Alman
kulüplerinden geliyor. Ülke futbo-
lunun lideri Bayern Münih, Al-
manya’ya gelen göçmenler adına
oluşturulan yardım fonuna 1 mil-
yon euro bağışlayarak diğer ku-
lüplere öncülük etti. Schalke de
100mülteciyi Veltins Arena’da
maç izlemeye davet etti ve bu gi-
rişimi yine göçmen çocuklar için
oyuncak ve kıyafet projeleriyle
derinleştirdi. Borussia Dortmund
veWerder Bremen gibileri de
benzer işlerle yaraya pansuman
olmaya çalıştı.
Elbette tribünler de kulüplerin bu
inisiyatifini desteklemekten geri
kalmadı. Avrupa’nın birçok ülke-
sinde istenmeyen insanlar olarak
ilân edilenmülteciler, Alman tri-
bünleri tarafından “Hoşgeldiniz”
pankartlarıyla karşılandı. Aslında
bumisafirperverlik Suriye prob-
lemi ile başlamadı. 2000’lerin ba-
şında vatandaşlık kanununu de-
ğiştiren hükümet, göçmenler
için Alman kan bağı bulunma
şartını esnetti. Böylece Alman
Millî Takımı’nda kökeni başka
ülkelere dayanan birçok oyuncu
izlemeye başladık. Önümüzdeki
yaz düzenlenecek EURO 2016’da
Mesut Özil, İlkay Gündoğan,
Emre Can, Mustafi, Mario Gomez,
Lukas Podolski, Sami Khedira ve
Karim Bellarabi Almanya’yı bu
çerçevede temsil etmeye aday
isimlerden sadece bir kısmı.
Göçmenlik zor zanaat. Dünyanın
neresinde olursa olsun insanın
alıştığı her şeyi bir çırpıda sil-
mesi hiç kolay değil. Yeni yur-
dunda çoğu kişi tarafından
istenmeyeceğini ve fakirlik çe-
keceğini bilmek de işleri kolay-
laştırmıyor üstelik. Böyle bir
insan için futbol bazen hayatta
sarılabileceği tek dal olabiliyor.
Herkes o dala sıkıca tutunup
ağacın tepelerine tırmanamıyor
ancak futbol sayesinde etrafta
başka tutunanların olduğunu
görmek bile bir katkı sağlayabi-
liyor.
İskoçya’ya göç eden İrlandalıların kurduğu Katolik Celtic, Protestan
Rangers’lamüthiş bir rekabet oluşturdu.
İtalya’nın Rosarno kasabasındaki Afrikalı göçmenler, Koa Bosco ismiyle
kurdukları amatör takımlarıyla küme yükelmeyi de başardı.
EURO 2016’da izleyeceğimiz Alman Millî Takımı’nda
çok sayıda göçmen oyuncu forma giyecek.
117
116