Previous Page  22-23 / 150 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 22-23 / 150 Next Page
Page Background

Kırılma yaşı 17

Bu da ilginç bir konu. Çünkü

geçmişteki finallere katılan

takımlara baktığımızda her kad-

rodan 2-3 oyuncunun A takım

düzeyine ulaşabildiğini görüyoruz

ve Mehmet Hacıoğlu’ndan bu du-

rumu yorumlamasını istiyoruz:

“Zaten bu durumun cevabını ver-

memiz gerekiyor. Esas sorulması

gereken soru bu. Küçük yaşlarda

iyi olan çocuklar, sonra ne yapı-

yoruz da kayboluyor. Gene başa

döneceğiz. Bunun birinci sebebi

kulüpler. Çünkü genç oyunculara

A takımlarında yeterince şans

vermiyorlar. İkinci yanlış ise

toplumolarak bu çocukları küçük

yaştan itibaren futbolcu olacak

gibi yetiştiriyoruz. Bu çocukların

futbolcu olup olmayacakları

17 yaştan sonra belli olur. Çünkü

17 yaşına kadar çocuk fizik gelişi-

mini tamamlamamıştır. 17 ya-

şında artık her türlü dirence hazır

olmaya başlarlar. Dünyanın biz-

den farklı olarak yaptığı bir şey

var. 17 yaşından itibaren çocuk-

lara fiziksel yüklemelere başlar-

lar. 17 kırılma yaşıdır. Bizim 17

yaşına kadar her takımı yenip

sonra makasın açılmasının sebebi

budur. Bunu da Millî Takımlar

yapamaz. Bu kulüplerde yapılabi-

lecek bir iştir. Bir gün, iki gün

fitness çalıştırmakla kuvvet

geliştirilemez. Bu sistematik ve

beslenmeyle desteklenmesi

gereken bir programdır.

Türkiye’de bunu çok iyi yapan

insanlarımız var. Kulüplerin bu tip

insanlara değer vermesi gerekir.

Bir oyuncuyu geliştirmek istiyor-

sanız, 17 yaşından itibaren 52 haf-

talık kuvvet programına tâbi

tutmak, kas yapısını değiştirmek,

güçlendirmek zorundasınız.

Avrupa’yla bizim aramızdaki en

büyük fark bu. 17 yaşından itiba-

ren bir futbolcuda olmazsa olmaz

fiziksel özellik kuvvettir. Bakın

ben size çok çarpıcı bir örnek ve-

reyim. Bu takımgeçtiğimiz sene

Ege Kupası’nda ABD’ye dört attı.

Bu yılın başında Nike Cup için

Amerika’ya gittik, onlar bize beş

attı. ABD takımında sadece iki

değişik oyuncu vardı. Ama 1 yıl

içinde inanılmaz bir fiziksel iler-

leme kaydetmiş adamlar. Fiziksel

olarak eziyorlar sizi. Karşınızdaki

takımın fiziki kuvveti çok yük-

sekse sizin teknik becerilerinizi

göstermeniz de mümkün olmu-

yor. Bunu kulüplerde çözebilme-

miz gerekiyor. Bakın çarpıcı bir

örnek daha vereyim; kulüp bün-

yesinde altyapıda çalıştığımdö-

nemde A takımın başında yabancı

hocalar vardı. İkisi de altyapının

kapısından içeri adım atmadı.

2000’li grubunda Galatasaraylıla-

rın fazla olmasının sebebi, Fatih

Hocanın büyük desteği ile kurul-

muş bir takım olmaları, A takımla

aynı yerde çalışmaları ve Fatih

Hocanın gözünün hep üzerlerinde

bulunmasıdır. Oyuncu da kendini

değerli hissediyor ve ona göre ye-

tişiyor. Bu ülkede A takımhocalığı

yapıp da altyapısında kimlerin ol-

duğunu bilmeyen yüzlerce antre-

nör var. O nedenle Fatih Hocanın

yeri çok farklıdır. İkinci bir isimde

Özkan Sümer’dir. Ne zaman Trab-

zon’a gittiysemÖzkan Hocayı her

yaş grubununmaçında balkonda

oyunu izlerken gördüm. Bu isim-

lere ilâve edebileceğimiz isim

sayısı iki değil, bir elin parmakları

kadar azdır. Fatih Hoca gibi,

Özkan Hoca gibi A takımdan

sorumluyken altyapıya önem

veren hocaların sayısı artmalı ve

onlara gereken değer verilmeli.”

Asla hayal satmıyorum

Yeniden finallere dönüyor ve

hedeflerimiz konusunu biraz

daha açmasını istiyoruz Mehmet

Hacıoğlu’ndan:

“Bu sene Dünya Şampiyonası

Ekim ayında düzenlenecek.

Avrupa’dan beş takımgidecek.

Biz gerçekçi hedef olarak önce-

likle gruptan çıkmayı hedefliyo-

ruz. Grup zor gibi görünse de ben

çocuklarıma sonsuz inanıyorum.

Kapasitelerini biliyorumve onlara

asla hayal satmıyorum. Kapasitesi

olmayan bir takıma yüksek he-

defler gösterirseniz bu hayal

satmak olur ve o zaman da bu

oyuncuların gelişimi durur.

Dikkat ettiğim şeylerden biri de

bu çocuklara ödül vermemek.

Çünkü bu çocuklar zaten Millî Ta-

kımlara gelerek ödüllerini alıyor.

Çocuğa verilecek en büyük ödül

onu pohpohlamaktır. Biz çocuk-

larımızı takdir ediyoruz, yaptıkları

işleri önemsiyoruz ama asla

abartmıyoruz. Onların da

abartmasını istemiyoruz. Böyle

beklentiler içinde olmasınlar.

Maalesef yaşadıkları çevre onları

sürekli pohpohlayarak ödüllendi-

riyor. Ödülünmaddi olması gerek-

mez. Pohpohlamak gelişimi

durduran bir faktördür. Bakıyo-

rum, bizim çocuklarımız kılık

kıyafetleriyle abilerine özeniyor.

‘Gel buraya’ diyorumve ‘Nerede

oturuyorsun? Baban ne iş yapı-

yor?’ diye soruyorum, işte şu işi

yapıyor. Onlara, ‘Senin bu tarzda

giyinebilmen için önünde uzun

yıllar var. Önce doğru duruşu

sergilemen lâzım. Önce kendi

A takımında banko oynayıp talep

edilmeye başlaman lâzımki,

futbolcu olduğunu söyleyebilesin.

Asla futbolcu değilsin, futbolcu

adayısın. Bu çok önemli bir sap-

tama. Kendine daima doğru ör-

nekler almalısın. Yediği tekmeden

sonra itiraz etmeyen, rakibiyle

uğraşmayan, hakemkavramını

asla gündeme getirmeyen, yaptığı

işlerle gurur duyan ama asla

abartmayan, yaptığı kötü işlerde

de mazeret üretmeyen bir oyuncu

olmalısın. İşte o zaman sportmen

olursun. Sportmenlik başka bir

şey, futbolculuk başka bir şey.’

Ne mutlu ki çocuklarıma bunu

öğrettim.”

Yetenek anlamında

biz ve İspanya

Finallerde 16 takımmücadele

edecek. Tecrübeli teknik adama

favorilerinin hangi takımlar

olduğunu soruyor ve şu cevabı

alıyoruz:

“Beceri anlamında en yetenekli

takımlar olarak bizi ve İspanya’yı

görüyorum. Ama fiziksel anlamda

da İngiltere inanılmaz güçlü. İngil-

tere’nin yanı sıra Almanya’nın da

fiziksel gücüyle şampiyonluğu

zorlayacağını düşünüyorum.

Yetenek ve beceri anlamında

kendi takımımdan inanılmaz

keyif alıyorum. Orada da bütün

amacımız kendi oyunumuzu

oynamaya çalışmak ve keyif alıp

keyif vermek olacak. Rakibe göre

strateji geliştirmek bizim işimiz.

Çocuklarımızdan istediğim şey

her maçta kendilerini aşmaları.

Onlara şöyle görevler veriyorum;

mesela bir maçta kaç top kazan-

dın, bir dahaki maçta bunu bir

fazlalaştırmaya bak. Kaç tane iyi

orta yaptın, bir dahaki maç onu

bir artırmaya çalış. Onun için önce

kendimizi aşmamız gerekiyor.

Benim için öncelik, karakterli bir

insan olmaları, ondan sonra

sportmen olmaları, ondan sonra

da futbolcu olmaları. Benim takı-

mım sabah kahvaltıya geldiğinde

günaydın demeden, afiyet olsun

demedenmasaya oturmaz.

Benim çocuklarımın hepsi maç

bittiğinde soyunma odasını te-

mizleyip öyle çıkarlar, malzemeci

abilerine malzeme taşıtmazlar.”

22

23