Previous Page  94-95 / 120 Next Page
Information
Show Menu
Previous Page 94-95 / 120 Next Page
Page Background

Ertesi günse sis dağılmıştı ve ta-

kımlar bir kez daha aynı sahada bu-

luşuyordu. Lâkinmaça kaldığı

yerden devam edilmesindense en

baştan, 0-0’lık skorla başlanmasına

karar verilmişti. Bu karardaki bir

başka çelişkiyse, tatil edilenmaçta

kırmızı kart gören Paolo Virdis ile

sarı kart cezalısı konumuna düşen

Carlo Ancelotti’nin, tekrar maçında

oynayamayacak olmasıydı. Maçın

neden 65. dakikada, 1-0’lık skorla

devam etmeyeceğine ikna edici bir

açıklama getirildiği söylenemezdi

fakat Kızılyıldız yetkililerinin itiraz-

ları da bir işe yaramamıştı. Sonuçta

sıfırdan başlanan yeni müsabaka,

Dragan Stojkovic ve Marco van

Basten’in karşılıklı golleriyle 1-1

sona eriyor, penaltı vuruşların-

daysa Milan 4-2’lik üstünlük sağla-

yarak turu geçen taraf oluyordu.

Dahası o Milan, altı ay sonraki fi-

nalde Steaua Bükreş’i de 4-0 yene-

rek Avrupa şampiyonu olacaktı.

Avrupa şampiyonluğuna

giden yol

Kızılyıldız, bu elenmenin acısını iki

sene sonra fazlasıyla çıkartacaktı.

Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk

turda İsviçre’den Grasshoppers’ı 1-1

ve 4-1’lik skorlarla eleyen kırmızı-

beyazlılar, ikinci turda da Glasgow

Rangers’ı 3-0 ve 1-1’le geçerek son

sekiz takım arasına kalıyordu. Çey-

rek finalde ise Doğu Almanya’dan

Dinamo Dresden ile eşleşen Kızılyıl-

dız, kendi evindeki maçı 3-0 kazan-

dıktan sonra çıktığı rövanş maçında

da rakibi karşısında 2-1 öndeydi

fakat bu esnada tribünlerde çıkan

olaylar sonucunda maç yarıda kal-

mış, Dresden de hükmenmağlup

sayılmıştı. Böylece yarı finale yük-

selen Yugoslav şampiyonunun bu

turda karşısına çıkan takımsa,

Alman devi Bayern Münih’ti.

İki ekip arasındaki ilk randevu, 10

Nisan 1991’de Münih’teydi. Bayern

Münih, karşılaşmanın 22. dakika-

sında RolandWohlfart ile öne geç-

tiyse de devre bitmek üzereyken

Darko Pancev, Kızılyıldız’ın bera-

berlik golünü atmayı başarmıştı.

Müsabakanın bitimine 20 dakika

kalaysa bu kez sahneye Dejan Sa-

vicevic çıkacak ve kaydettiği golle

de Kızılyıldız’a bu zorlu deplas-

manda 2-1’lik galibiyeti getirecekti.

İlkmaçta elde edilen bu büyük

avantaja karşın 24 Nisan’da Belg-

rad’da oynanan rövanşta Kızılyıl-

dız’ın işi yine de kolay olmayacaktı.

Bu kez ilkmaçtakinin tersine ben-

zer bir senaryo vardı ortada. İlk golü

bulan taraf, Sinisa Mihajlovic ile Kı-

zılyıldız olmuştu. Kızılyıldız, 25. da-

kikada elde ettiği bu üstünlüğü

yaklaşık 40 dakika boyunca muha-

faza ederken, 65’te Klaus Augent-

haler skoru 1-1’e getirmiş, beş

dakika sonrasındaysa Manfred

Bender fileleri havalandırarak top-

lam skorda eşitliği sağlamıştı.

Ancak herkes maçın uzatmalara gi-

deceğini düşünmeye başlamışken

son dakikada Augenthaler topu bu

kez ters bir vuruşla kendi ağlarına

yolluyor ve böylece karşılaşma da

2-2 sona ererken Kızılyıldız, ezeli

rakibi Partizan’dan 25 yıl sonra Av-

rupa’nın en büyük kupasında finale

yükselen ikinci Yugoslav takımı

oluyordu.

Pancev’den tarihi gol

29 Mayıs’ta İtalya’nın Bari kentinde

oynanan finaldeyse Kızılyıldız’ın ra-

kibi Marsilya’ydı. Fransız ekibi, yarı

finalde son iki yılın şampiyonu Mi-

lan’ı saf dışı bırakmıştı ve bunun da

yarattığı sansasyonla final önce-

sinde çoğu kişinin gözünde favori

konumundaydı. Üstelik sezon ba-

şında Marsilya, Kızılyıldız’ın en

önemli oyuncusu olarak görülen

Dragan Stojkovic’i transfer etmişti

fakat Stojkovic, yaşadığı sakatlıklar

nedeniyle Marsilya’da bir türlü dikiş

tutturamamıştı.

Karşılaşmaya daha baskılı başlayan

taraf Marsilya olsa da Kızılyıldız

özellikle orta saha ile defans ara-

sında çok iyi alan daraltarak rakibi-

nin kolayca gol pozisyonlarına

girmesine engel oluyordu. Maçın ta-

mamında da futbolseverler bu

manzarayı seyredecekti. Rakip sa-

vunmada boşluk ararken çırpınıp

duran bir Marsilya ve neredeyse ta-

mamen gol yememeye odaklanmış

bir Kızılyıldız… Sonuçta planı tutan

taraf da Kızılyıldız Teknik Direktörü

Ljupko Petrovic’ti. Marsilya’nın ho-

cası Raymond Goethals, bir türlü

Kızılyıldız savunmasının kilidini

açacak formülü geliştirememişti.

Üstelik golsüz eşitlikle sona eren 90

dakikanın ardından geçilen yarım

saatlik uzatmalar da Marsilya’nın

derdine derman olmamıştı. Fran-

sızlar için işin daha da moral bozucu

tarafıysa onca çabalamalarına kar-

şın rakiplerinden üstün oynadıkla-

rına dair bir görüntü de ortaya

koyamamalarıydı. Daha ziyade,

rakip yarı sahada bataklığa saplan-

mış gibi bir suret içerisindeydiler.

Neticede kupayı kazanacak tarafı

penaltılar belirleyecekti. Kızılyıldız,

Robert Prosinecki ile ilk hakkını

gole çevirirken, Marsilya ise Manuel

Amoros ile atışı kaçırmıştı. Kızılyıl-

dız’ın avantajı eline geçirmesinden

sonraki üçer atışta Kızılyıldız’da

Dragisa Binic, Miodrag Belodedici ve

Sinisa Mihajlovic ağları havalandı-

rırken, Marsilya’da da Bernard Ca-

soni, Jean-Pierre Papin ve Carlos

Mozer hata yapmamıştı. Böylece

son penaltı için Darko Pancev topun

başına geldiğinde Yugoslavların ku-

paya uzanabilmeleri için artık ge-

riye tek bir adımkalmıştı. O adımı

da Pancev topu köşeden filelere

göndererek atıyor ve Yugoslavya

tarihinde bir takım ilk ve son kez

Avrupa’nın zirvesine çıkıyordu.

Eski Yugoslavya’nın aynası

Yugoslavya’nın parçalanmasının

hemen öncesinde Kızılyıldız’ın elde

ettiği bu başarı, birçok açıdanmani-

dardı. Takımkadrosundaki futbol-

cuların etnik kökenleri de

Yugoslavya’nın bir aynası gibiydi ve

bir daha kolay kolay bir araya geti-

rilemeyecek türdendi. Biraz önce de

belirtildiği üzere Robert Prosinecki

Hırvat’tı. Darko Pancev ve Ilija Naj-

doski Makedon, Dejan Savicevic ve

Slobodan Marovic Karadağlı, teknik

direktör Ljupko Petrovic ve Milorad

Ratkovic Bosnalı Sırp, Refik Saba-

nadzovic ise Bosnalı Müslümandı.

Hatta Miodrag Belodedici de Ro-

manya’daki Sırp azınlığa mensuptu.

Bu büyük başarıdan sonraysa Yu-

goslavya futbolunun ömrü aşağı

yukarı bir sene sürdü. Millî takım,

EURO 92 elemelerinde grubunu bi-

rinci bitirmiş ve İsveç’te oynanacak

finallerde boy gösterme hakkını

elde etmişti. Ancak 1991 sonunda

Yugoslavya’da patlak veren iç savaş

nedeniyle millî takımın durumu da

tartışılmaya başlanmıştı ve 1992

Avrupa Şampiyonası başlamadan

yaklaşık iki hafta önce UEFA,

Yugoslavya’nın turnuvadanmen

edildiğini, onların yerineyse eleme

gruplarında arkalarında kalan Da-

nimarka’nın alacağını açıklamıştı.

Bu açıklama, bir bakıma Yugos-

lavya futbolunun tabutuna çakılan

son çivi niteliğini taşıyordu. İşin il-

ginci, Yugoslavya’nın yerine apar

topar turnuvaya çağırılan Dani-

marka ise birkaç hafta sonra

Avrupa şampiyonu olarak taç

giyecekti.

Yugoslavya’nın 1992’de resmen

parçalanması sonrasında beş yeni

ülke ortaya çıkacaktı. Bunlar Hırva-

tistan, Slovenya, Bosna-Hersek,

Makedonya ve Yugoslavya Federal

Cumhuriyeti’ydi. Sonuncusu

2003’te Sırbistan-Karadağ adını

alırken bu birlik de 2006’da Kara-

dağ’ın bağımsızlığını ilân etmesiyle

bozulacaktı. Ancak 1992’den 2003’e

kadar haritalarda yer alan Yugos-

lavya’nın, 1992 öncesindeki Yugos-

lavya’nınmirasçısı olduğunu iddia

etmek pekmümkün değildi. Zaten

bu durum, kendisini futbol üzerinde

de göstermişti ve Sırplarla Kara-

dağlılardan oluşan Yugoslavya, eski

çok uluslu Yugoslavya’nın elde et-

tiği başarıların kıyısından dahi ge-

çemeyecekti.

1987’de dünya gençler şampiyonu

olan Yugoslavya Genç Millî Takı-

mı’nınmirasını iyi değerlendiren

taraf ise Hırvatistan olmuştu. 1998

Dünya Kupası’nda üçüncü olan Hır-

vatların o kadrosundan beş oyuncu,

1987’deki dünya gençler şampiyon-

luğunda da Yugoslavya kadrosunda

olan isimlerdi. Bunlar; Davor Suker,

Robert Prosinecki, Zvonimir Boban,

Robert Jarni ve Igor Stimac’tı. Tabiî

Hırvatlar bu başarıyı elde ettiğinde

hemen hemen her futbolseverin

aklında “Yugoslavya dağılmamış

olsaydı bunun da bir adımötesine

geçip final oynayabilir, hatta kupayı

alabilir miydi?” sorusu belirmişti.

Elbette bu, varsayımsal cevaplara

mahkûmbir soruydu.

94

95

Kızılyıldız, 1991 yılında finalde

Marsilya’yı yenerek Şampiyon

Kulüpler Kupası’nı kazanmış,

bu kupa kısa bir süre sonra

dağılacak Yugoslavya’nın

bayrağıdaki kızıl yıldıza da

son selam olmuştu.